Çağan
Sabah erkenden kalkıyorum. Bugün zoru oynamam gerek. Buna uygun bir plan kurmalı, düşüncelerimi buna odaklamalıyım.
Gece Hanım en çok öfkeme ve sertliğime karşı koyamıyor demek... Neler yapmalı acaba?
Onu henüz tanımıyor olsam da yaşı sebebiyle çok fazla deneyimi olamayacağını düşünüyorum. Babası tarafından sevgiyle büyütülen zengin bir kız çocuğu olsa da şımarık görünmediğinin de gayet farkındayım. Saf görünen tarafına rağmen sinirlenince bunu göstermekten ve lafını sakınmaktan çekinmediği de inkar edilemez. Tüm bu çelişkilere rağmen yine de hoş ve çekici olduğunu görmezden gelmek de çok zor.
Hepsi bir yana onun yanında aniden değişen ruh hâlim ve dokunuşuna karşı gereğinden fazla hassas oluşum işimi en çok zorlaştırabilecek şeyler. Yine de kararlı olmalı ve her zaman yaptığım gibi kendimi değil, etkilemem gereken kişiyi düşünerek hareket etmeliyim.
Fikirler ve çelişkiler yine kafamı istila ederken giyinip evden hızla çıkıyorum. Düşüncelerimi bir süreliğine Gece'den uzaklaştırıp arabama biniyorum. Yol boyu radyoda çalan bir şarkıya eşlik ediyorum. Sürekli onu düşünürsem dikkatim başka yönlere kayabilir. Bunun mantıklı olmadığını biliyorum ama gözlerim yola çevrili bir hâlde şarkıya eşlik ederken yine de aklımdan geçen o oluyor.
Gece'ye ne yapmalıyım?
***
Ders ve okul gibi saçma sapan şeylerle başlıyorum güne.
Saatime kayıyor gözlerim. Hayret, erkenciyim! Daha dersin başlamasına on beş dakika var.
Adımlarımı hızlandırıp kantine giriyorum. İçeri girdiğimde bir an şaşırıyorum gördüğüm manzaraya... Gece masaya yaydığı kitaplara yoğunlaşmış, ders çalışıyor. O güzel, uzun, siyah saçları darmadağın olmuş. Acaba evden çıkarken bakmak mı aklına gelmedi yoksa burada mı bu hâle geldi?
Yüzünde hafif bir öfke kırıntısı dolaşıyor, yanakları al al olmuş.
Ben onun çaprazına otururken o beni fark etmiyor bile. Açıkçası ben de kendimi fark ettirmeyi planlamıyorum. Avımı uzaktan izlemeyi severim ben de. İnsanlar doğal hâlindeyken ve izlendiğinden habersizken kendini daha çok ortaya koyuyor. Zayıf yönlerini öğrenmek işime gelir.
O iyice elindeki test kitabına yoğunlaşırken kalkıp bir çay, bir poğaça alıyorum kendime. Bugün sözel dersler yoğun ve benim uyanık kalmam gerek! Belki bu işin en sıkıcı yanı budur. Liseye, bu berbat hapishaneye geri dönmek. Onlarca gereksiz bilgi ve insanla vakit geçirmek, üstten bakan yetişkinlerin fikirlerine maruz kalmak, kapıdan çıktıkları an unuttukları hayatlarımızı sorgulamalarına karşı sessiz kalmak.
Bunları düşünmek canımı fazlasıyla sıkıyor. Yüzümü buruşturup poğaçamdan bir parça ısırıyorum, gözlerimi tekrar olması gereken yere odaklıyorum. Çayımdan bir yudum alırken Gece'nin masum yüzünü izliyorum. Önüne düşen saçları elindeki tokayla yukarı tutturuyor. Harıl harıl yazdığı ya da çözdüğü her neyse şimdi onu söylene söylene siliyor. Öyle sinirli ki eli ayağı titriyor.
Kaşlarımı çatıp poğaçamı ısırıyorum. Sadece bir soru mu bu öfkenin nedeni?
Gözlerini kapatıp derin bir nefes alıyor. Kafasını birkaç saniye geriye atıp tekrar kalemi eline alıyor. O küçük eller ne de zarif öyle!
Sanırım soru çözüyor Gece. İnekliğini göz önüne alırsak şaşırmamak gerek.
Tekrar saatime bakıyorum. Ben onu izlerken on dakika geçmiş!
Çayımı bitirip arkama yaslanıyorum. Gece saatine bakıp eşyalarını toplamaya başlıyor bu sırada. Sanırım soruyla olan sorununu halletti.
Çantasını omzuna atıp ayağa kalkıyor. Tam kantinden çıkarken göz göze geliyoruz. Bir saniye duraklayıp adımlarını bana yöneltiyor.
Bedenim bu harekete anında tepki vermek istese de kendimi tutmaya çalışıyorum. Kararıma sadık kalmalıyım. Soğuk ve ulaşılmaz!
''Günaydın Çağan...''
Başımla selam verip mırıldanıyorum. ''Sana da.''
Ayağa kalkıp yürüyecekken yüzündeki şaşkınlığı fark ediyorum. Tereddütle kaşlarını çatıyor. ''Nasılsın?''
''İyi, sağ ol.''
Yüzünü inceliyorum kısa bir bakışla. Sinirlenmeye başladığı öyle açık ki!
''Sorduğun için sağ ol! Ben de iyiyim!''
''Sormamış mıydım, pardon. Nasılsın?''
Hiçbir şey demeden dişlerini sıkıyor. Gözlerini kapatıp derin derin nefesler alıyor, ardından arkasını dönüp koşarcasına çıkıyor kantinden.
Lanet olsun, yine aynı şey!
Bu planları bırakmam mı gerek benim?!
Ne zaman Gece'yle ilgili bir şey düşünsem ters tepiyor! Bu kızın kişilik problemi var, evet kesinlikle!
Koşup kolunu tutuyorum. ''Niye kızdın bu kadar ya, sabahın körü... Dalgınlığıma gelmiş.''
''İyi!''
''Ya Gece tamam, özür dilerim.''
Hayatımda üçüncü kez birinden özür diliyorum. Neyse ki bu iş içindi. Değil mi? O yüzden sayılmaz.
''İstemeyerek yapılan şeyler sahtedir, her zaman... Aklında bulunsun.''
Gülmemek adına dudaklarımı ısırıyorum. Gece tüm masumiyetiyle ve sahte öfkesiyle bana laflarımı yedirirken nasıl olur da gülmem ki?
''Tamam, dersimi aldım ben...''
Bakışlarımız buluşuyor. Bende her ne görüyorsa sonunda kaş çatmayı bırakıyor. Gülümsemesi yüzüne yerleşirken derin bir nefes alıyorum. ''Gülmek sana yakışıyor.''
''Sana ne?'' derken muzırca gülüyor.
''Yine atışmak isteme bence Gece!''
Kesinlikle şu an uyarıyorum onu.
Yüzünü izlerken fark ettiğim tek şey bu plan işini tekrar düşünmem gerektiği oluyor. Gece'den uzak kalarak ya da ona soğuk davranarak hiçbir yere varamayacağım sanırım.
Birlikte tören alanına yürüyoruz sessizce. İyice yanıma yaklaşıp sırıtıyor. ''Tüm kızlar seni kesiyor, şanslısın.''
Gözlerine bakıyorum bir süre. Hâlâ beni kıskandığını düşünmeme neden olacak bir şey yok o koyuluklarda. ''Bütün erkekler de seni kesiyor... Uyumlu bir çiftiz!''
Kafasını kaldırıp yüzüme bakıyor. Yanakları kıpkırmızı olmuş, gülümsemeye zorluyor kendini. ''Hocalar sesleniyor, sonra görüşürüz,'' diyerek sıraya koşuyor.
Arkasından gülümserken adımlarımı hızlandırıyorum. Sıraya geçmeme rağmen onu izlemekten alıkoyamıyorum kendimi.
Dönüp bana bakmasa asla söylediklerimin etkisini fark edemezdim bu hâldeyken. Ama şu kaçamak bakışlar ve şaşkınlık yok mu? Bir şeyler olduğunu anlamamayı imkânsız hâle getiriyor.
***
Bütün gün Gece'yi göremedim. Hayret!
Nedense yabancısı olduğum bu okulda tek yanında olmak istediğim kişi o. Zaten bu iş öyle bir meret ki hayatımı altüst ettiği yetmiyormuş gibi, yalnızlığa itiyor beni.
Ellerim cebimde yürürken bir sıcaklık bedenime yayılıyor. Bir el sadece koluma değiyor ama en derinde hissettiriyor kendini. Bu sefer daha sıkı, daha sıcak...
Arkamı dönerken kim olduğunu biliyorum aslında. Gece'nin dokunuşunu artık ayırt edebilir her hücrem. Bana sarıldığı an bedenimi yakan başka kim olmuştu ki bugüne kadar?
Gece tüm yüzüne gülüşünü yayarken yutkunuyorum. Nasıl bu kadar güzel olabilir ki bir insan? Nasıl bu kadar güzel bakabilir bir göz?
Gözleri parıl parıl, gamzeleri yanaklarında yerini almış.
''Bugün seni hiç göremedim?'' diyorum farkında olmadan.
İkimiz de şaşırıyoruz söylediğime. Kendi kafa karışıklığımı bir yana bırakıp ona aklımdakini açıklıyorum.
''Biliyorsun, okulda yeniyim. ''
Hâlâ anlamamış gözlerle yüzüme bakıyor. ''Yapayalnız olduğunu sanmıyorum Çağan... Gözde seninle değil miydi?''
İşte bu sefer kayıtsız değildi gözleri bana karşı. Gözde'yi kıskanmaya mı başlıyorsun Gece?
''Haklısın... Yapayalnız değilim! Bana acımanı gerektirecek bir durum söz konusu değil sanırım?''
''Sana acıyor muyum?''
''Bilmem, senin hislerini nasıl bilebilirim ki?''
Gözlerini kısıp beni süzüyor. Ciddiyetimi ölçüyor gibi.
''Bugün sınavım vardı. Teneffüse çıkmadım Çağan! Ve kimseye acıyarak onuruyla oynamam. Yanında durmam rahatsız ediyorsa dürüstlük tercihimdir!''
Ne kadar da çabuk sinirleniyor bu kız böyle?
''Lütfen Gece, saptırma konuyu... Ben yanımda durmandan rahatsız olsam neden seni görememekten şikayet edeyim?''
''İyi o zaman, nasılsın?''
Hayda!
''Sağ ol Gece, sen?''
Bu kız etkileyici olduğu kadar sinir bozucu da!
Sinirle gözlerimi devirirken kolumu hâlâ tuttuğunu yeni fark ediyorum. Gülümseyerek koluma yaslanıyor, omuzlarımdan aşağı bir ürperti geçiyor bir an.
''Şimdi daha iyi...'' diyor gözlerini kapatarak.
Yine o masum, gülen yüz... Kaç tane yüzü var bu kızın? Ve işin garibi her yüzü neden bu kadar etkisine alıyor beni?
''Koluma mı gireceksin?''
''İstiyorsan evet... İçimden geldi!''
Gülümsüyorum. ''Tamam.''
''Bir şeyler yapalım mı?''
Aynı anda sorduğumuz soruyla birlikte gülmeye başlıyoruz.
''Ne yapmak istersin?'' diyorum bu kez önce davranıp.
Gülmesine ara verip bana bakıyor. '' Emin değilim... Aslında...''
''Aslında?''
''Seni daha iyi tanımak istiyorum.''
''Ne gibi?'' diye soruyorum kaşlarımı çatarak. Sadece kafamı birazcık eğsem yüzünü dilediğimce öpebileceğim fikri beynimi kurcalıyor bu sırada.
''Hayatın, çevren, ailen... Sevdiğin şeyler, sevmediğin şeyler...''
Hepsine dürüst olmam mı gerek acaba?
Hayatımı öğrenmesi sonradan kötü bir şeylere neden olabilir. Ama beni sonradan göremeyeceği de ayrı bir gerçek...
''Ailemle yaşamıyorum.''
''Neden?''
Adımlarım beni eve yöneltirken sorularını cevaplamaya başlıyorum.
''Annem ve babam ayrıldı. Babamı ne kadar seviyor da olsam... Bir şekilde yaşattıklarının cezasını ödemesi gerekti. Yalnız yaşıyorum.''
Kaşlarını kaldırıp bana bakıyor. ''Babandan intikam mı alıyorsun?''
''Bir nevi...''
''Neden ama?''
''Uzun hikayeler bunlar... ''
''Vaktimiz var Çağan.'' Kolumu sıkıyor sonra. '' Kötü hissediyorsan anlatmaman daha iyi tabii ki...''
''Kötü hissettiriyor,'' diye yalan söylüyorum.
Ben adi bir yalancıyım! Hislerimi öldüreli uzun zaman oluyor.
Bir süre sessizleşiyoruz. Sonra ben ona bildiğim bir şeyler sormaya karar veriyorum. Böylece onu daha iyi tanıyabileceğime inanıyorum.
"Senin babanla aran nasıl?"
Gece anında gülümsüyor. "Çok iyi. Babam en sevdiğim insandır. Beni her zaman el üstünde tutar, çok da iyi anlaşırız."
"Öyle mi?"
"Evet. Gerçekten çok etkileyici biridir, babam olduğu için böyle söylemiyorum."
"Eminim öyledir," diyorum gülümseyerek. "Daha önce babasından bu kadar övgüyle bahseden biriyle hiç tanışmamıştım."
Gece omzunu silkerken gururlu görünüyor. Demek bu konuda da Ahmet'in verdiği bilgiler tamamen doğru. Babası ve Gece belki de küçük bir aile olmaları sebebiyle birbirlerini her yönden destekleyecek kadar iyi anlaşıyor olmalı. Fatih Bey kızının kalbini paramparça ettiğimde ne yapacak? Sadece Gece'nin kalbini çalmam, onu yola getirmeye yetecek mi?
Bunların cevabını bilmiyor, düşünmek istemiyor, yapmam gerekenden fazlasına kafa yormayı istemiyorum ama nasıl oluyorsa Gece ile ilgili her şey aklımı bulandırıyor. Bir an mantığımı geri kazandığımı düşünürken bir an sonra kendimi yine bu çelişkilerin içinde saplanmış hâlde bulabiliyorum. Bu o kadar sinir bozucu ki bir an önce her şeyin bitmesini istemiyor değilim!
"Çağan!"
Düşüncelerim Gece'nin güzel sesiyle bölünüyor. Elini yüzüme doğru sallayıp dikkatimi çekmeye çalıştığını fark ediyorum.
"Efendim?"
"Daldın gittin!"
"Pardon, ciddi meseleler aklımı bulandırmış olmalı."
Gece anlayışla bana baktığı birkaç saniyenin ardından başını sallıyor.
"Ne demiştin?" diyorum ilgili görünmeye çalışarak.
''Dedim ki..." diye uzatarak konuşurken gözlerinde muzip bir ifade var. Çok önemli bir şey söyleyecekmiş gibi davransa da öyle olmadığını hissedebiliyorum.
"Evet?"
"En sevdiğin yemek ne?''
O sırıtırken ben gözlerimi yalandan deviriyorum. Aslında bunu gerçekten de yapabilirdim ama Gece'yi sinirlendirmek istemiyorum. Normal şartlarda böyle sorulardan nefret ederim! İnsanlara kendimle ilgili bir şeyler anlatmak beni fazlasıyla rahatsız eder. Ama tuhaf bir şekilde sinirli hissetmiyorum.
''Et dışında her şeyi yiyebilirim sanırım.''
"Et dışında mı?"
"Evet, özellikle kırmızı etle aram yoktur."
"Bu ilginçmiş..."
"Bilmem, öyle mi?" diyorum üzerinden durmayarak.
Gece de çok önemsemiyor olmalı, hafifçe gülümsüyor. ''Belki?"
"Hım..."
"İstersen sana bir gün yemek yapabilirim Çağan.''
''Öyle mi?"
"Evet!"
''Buna sevinirim.''
Neden bu kadar iyi olmak zorunda ki? Zengin, şımarık, ukala bir kız çocuğu olması gerekmez miydi? Öyle olsaydı işim bir hayli kolaylaşırdı. Kalbinde oluşturacağım acı yüzünden vicdan azabı çekmeme de gerek kalmazdı.
"Gerçekten mi?"
Sanki böyle söylememi beklemiyormuş gibi şaşkın çıkıyor sesi.
Gülümseyerek başımı sallıyorum. "Evet, uzun süredir kimse benim için böyle bir şey yapmamıştı. Eğer bir gün yaparsan bu beni mutlu eder."
Gece geniş bir tebessümle yüzüme bakarken gözleri mutlu mutlu parlıyor. ''Peki bugün yapmamı ister misin?''
Evimin önünde durduğumu onun sesiyle fark ediyorum. ''Acıktın mı?''
Ne ara bu kadar yol yürüdük ki?
''Hayır, sadece sana yemek yapmak istiyorum.''
''Babanın haberi var mı?''
Çağan sen bir ahmaksın! Av ayağına geliyor, sen babasını işe karıştırıyorsun. Esas yapman gereken onu unutturmak ve sana kapılmasını sağlamak olmalıydı. Aptal, aptal, aptal!
''Benim sevdiğim ve güvendiğim kişilere saygı duyar. Kızmaz, merak etme...''
İmasını sezinlemiş dahi olsam gülümsemekle yetiniyorum. Sevdiğim ve güvendiğim derken genel konuştuğunun ama tepkimi merak ettiğinin farkındayım. Bu yüzden ona istediğini vermiyor, sözlerinin üzerinde durmuyorum.
Anahtarı cebimden çıkarıp kapıyı açarken Gece kolumdan çıkıyor.
O içeri girerken yaptığım hataya rağmen işleri batırmadığım için rahatlıyorum. Onu kendime kör kütük âşık etmem gerek. Babasını hatırlatıp da tanımadığı birinin evinde, ona kapılıp gittiğini düşünmesine sebep olmak yapabileceğim en aptalca şey olur.
Yine de Gece yanımda kaldığı için bu durumu biraz garipsemiyor değilim.
Beni tanımıyorsun Gece Akyol. Elinde bana güvenmek için hiçbir sebebin yok. O hâlde neden sürekli etrafımda dolaşıyorsun?
Yanındayken bir sürü hata yapıyor, kendim gibi davranmayı bile beceremiyorum ama nasıl oluyorsa bir şekilde birbirimizi bulmayı başarıyoruz. Hem de her seferinde...