BÖLÜM 9:YARIM BIRAKILAN SESSİZLİK

682 Words
İstanbul, artık Elvan için bir yabancı değildi. Sabahları erkenden kalkıyor, Derya’yla mutfakta karşılıklı kahveler içiyor, ardından ya okula gidiyor ya da yakınlardaki küçük, samimi bir kafede çalışıyordu. Günleri sade ama huzurluydu. Derya ona sadece bir ev değil, bir düzen de vermişti. Kafedeki işinde zamanla ısınmıştı. Patronu Gaye Hanım anlayışlı bir kadındı, müşterilerse genelde civardaki okul ve ofislerden gelen, sıcak kanlı insanlardı. Elvan’ın dikkatini çeken şey ise şu olmuştu: İnsanlar burada, karşısındakine bağırmadan da konuşabiliyor, bir kadının gözlerinin içine bakarak ona saygıyla davranabiliyordu. Boş zamanlarında ders çalışıyor, okulda anlatılanları dikkatle not alıyor, bazen sınıfın sonunda Baran’ın sorduğu sorulara içinden cevaplar veriyordu. Baran’la özel olarak konuşmamışlardı tekrar ama onun bakışları, sanki Elvan’ın karanlıkta kalan yanlarını gören bir el feneri gibiydi. İstanbul’un serin bir sabahıydı. Elvan her zamanki gibi erkenden uyanmış, Derya’yla birlikte kahvaltı etmişti. Kafede çalıştığı günlerden biriydi. Rutinleri oturmaya başlamış, hayat sakin bir düzene kavuşmuştu. Küçük bir düzen, ama ona iyi gelen bir huzur taşıyordu. O gün, kafenin köşesindeki masada oturmuş, ders notlarını gözden geçiriyordu. Gözleri satırlarda, zihni hâlâ Baran’ın son derste söylediği bir cümledeydi: “Bazen en çok sustuklarımız bizi şekillendirir.” Derin bir nefes aldı. Tam o sırada kapı açıldı. İçeri orta yaşlı, tedirgin görünümlü bir kadın girdi. Üzerindeki yöresel desenli şal, Elvan’ın dikkatini çekti. Kafedeki yabancı simalar arasında, kadının bakışı doğrudan Elvan’a yöneldi. Kadın yaklaştı. — “Sen Elvan mısın?” Elvan yerinden hafifçe doğruldu. “Evet?” Kadın çekinerek oturdu. — “Ben Mahinur… köyden geldim. Annenle akraba sayılırız. İstanbul’a bir iş için geldim. Ama… asıl geldim çünkü Zelal… kardeşin… evlendirecekler” Elvan’ın yüzü dondu. Kalbindeki ritim bir anlığına durdu sanki. Kadın cebinden bir kâğıt çıkardı. “Bu mektubu annen verdi bana. Dedi ki, ‘Mahinur bulamazsan bile en azından dene.'” Elvan elleri titreyerek açtı zarfı.Annesinin yazısı tanıdıktı ama satır aralarına sakladığı korku daha da tanıdıktı: "Kızım, senin kaçtığın şeyi Zelal’e yapacaklar. Veysel de istiyormuş.Yetiş kızım kurtar kardeşini" Elvan’ın boğazı düğümlendi. Çevresindeki kafe bir anda silindi gözünden. Sadece o zarf, o harfler, o korku kaldı geriye. Zelal… Veysel… Hepsi yeniden, en derininden kalkıp geldi zihnine. O karanlık ev, baskıcı sözler, gözlerdeki utandırıcı sessizlik. Bu mektup Elvan için bir çağrıydı. Bir annenin son çırpınışıydı. O gün, kafenin arka köşesinde oturan genç bir kadının kalbi yeniden kırıldı. Ama bu kez parçalanmak için değil. Toparlanmak için. Elvan kağıdı avuçlarının arasında sımsıkı tutarken gözleri doldu. Kafenin içi hâlâ aynıydı; fonda çalan yumuşak müzik, camdan içeri sızan sabah ışığı, müşterilerin sessiz konuşmaları… Ama Elvan’ın iç dünyasında büyük bir fırtına patlıyordu. Mahinur kadın, tedirgin bir ifadeyle ona bakıyordu. — “Kusura bakma kızım… getirmesem içim elvermezdi.’’ Elvan başını eğdi. Yutkunmakta zorlanıyordu. — “İyi ki getirdiniz… Sağ olun. Gerçekten sağ olun.” Kadın başını salladı ve kalktı. Elvan arkasından uzun uzun baktı. Elindeki mektup şimdi bir kararın pusulasıydı. Zelal yalnızdı.Tıpkı bir zamanlar kendisinin olduğu gibi. Ve Elvan, bu kez kendini değil, kardeşini kurtarmak zorundaydı. O gün okulda derse gitmedi. Ayakları kendiliğinden eve yöneldi. Derya kapıyı açtığında, onun yüzündeki sessizliği hemen fark etti. — “Ne oldu Elvan? Bir şey var…” Elvan gözleri hâlâ buğulu, mektubu uzattı. Derya dikkatle okudu. — “Zelal…” Elvan mutfağın sandalyesine oturdu, başını ellerinin arasına aldı. — “Derya… aynı şeyi ona da yapacaklar.Bu töre belasından kurtulamayacak mıyız? O daha çok küçük Derya.Reşit bile değil.’’ Sesi titriyordu, ama içinde yükselen başka bir şey daha vardı: kararlılık. — “Ben sustum… gidecek gücü kendimde zor buldum. Ama şimdi bir ses olmam gerekiyor. Zelal’i bırakmayacağım. Ona, ‘Ben kaçtım ama seni bırakıyorum’ demeyeceğim. Gideceğim.” Elvan ayağa kalktı. — “Babamla, amcamla konuşacağım. Korkusuzca. Gerekirse herkesin önünde. Beni susturamayacaklarını anlamaları gerekiyor. Zelal bu evliliği istemiyor, biliyorum. Ama bunu onun ağzından duymam gerek. Onu ikna etmem gerek.” Derya, usulca Elvan’ın elini tuttu. -Ne gerekiyorsa… ben buradayım. Unutma,yalnız değilsin. Korkarsan bile… devam et. Çünkü artık sen sadece kendin için yürümüyor, bir başkasının yolunu da aydınlatıyorsun.” İki kadın sessizce birbirine sarıldı. Bir zamanlar yalnız olduklarını düşünen iki kadın, şimdi birbirlerine yaslanarak daha güçlüydü. Elvan o gece valizini yavaş yavaş hazırladı. Her katladığı kıyafette bir geçmişin izi, her eşyada bir direnişin tohumu vardı. Bu kez giderken boyun eğmeye değil, dik durmaya gidiyordu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD