BÖLÜM 2

3550 Words
Ali Sinemis’le rüya gibi bir balayından sonra, ne yazık ki kötü bir kavga etmiştik. Hem de benim gölge gibi peşimden gelen geçmişim yüzünden. Dinlemeden, tanıdığım Sinemis’ten bambaşka biri gibi, odadan kovdu beni. Gerçekten çok kırılmıştım o tavrına… Odadan çıkıp biraz sakinleşmek için salonda tur attım durdum ama olmadı. Eve sığamıyordum. Gidip ona anlatabilirdim, zorla da olsa kendimi dinletebilirdim ama yapmadım. Dinlemek istese zaten dinlerdi diye düşünüp üzerimi giyindim ve evden çıktım. Arabaya binip yola çıktım ve Bülent abiyi aradım. Neyse ki yerindeydi.. “Ali, nasılsın koçum?” dedi her zamanki babacan tavrıyla “Berbat haldeyim abi” deyince sesindeki neşenin yerini endişe aldı. “Hayırdır, kötü bir durum mu var?” “Var abi, neredesin sen?” “Kulüpteyim, sen döndün mü?” “Döndüm abi, işin yoksa yanına geleceğim. Konuşmaya ihtiyacım var” “Gel tabii, bekliyorum” “Tamam, görüşürüz” deyip telefonu kapadım ve mekâna doğru sürdüm. Varınca arabayı park edip içeri girdim. Önce kucaklaştık, sonra da konuşmaya başladık. “Ali neyin var? Babanlarla mı sorun var yine?” “Yok, babamlarla ilgisi yok abi” “Sinemis’e mi bir şey oldu?” “Ona bir şey olmadı çok şükür de, böyle giderse bana olacak” “Allah Allah, nedir oğlum problem” “Abi, ben ne yaparsam yapayım illa bir yerden sorun çıkıyor. Sürekli neye kızacak diye tetikteyim. Anlamıyorum derdi nedir, neden böyle güvensiz bana karşı” “Güvensizlik derken ne oldu da güvenmediğine karar verdin?” “Benim önceki hayatımla ilgili işte…” “Sorun nedir tam olarak Ali, bildiğim kadarıyla önceki hayatını unutmuştunuz siz?” “Ben de öyle sanıyordum ama delirdi birden. Neden taktıysa, kadınları sordu durdu. Sonra da bir sürü laf etti, bir de üstüne hala hatırlıyor musun onları deyip iyice öfkelendi. Kovdu beni odadan ya!” “Oğlum, deseydin ya geçmiş geçmişte kaldı, biz bunları halletmiştik diye?”  “Dinledi mi sanki? Kulaklarını tıkadı resmen, sonra da bildiğin odadan kovdu ya! Daha on gün olmadan odada kovuldum yani.” “Hay Allah, bu kız böyle değildi eskiden ya. Ne oldu da birden tırnakları çıktı bu kadar ki?” diyen Bülent abi de anlam verememişti Sinemis’in bu haline. “Tırnak mevzusu değil abi, aşırı hassas sadece. Ben de gerekli özeni gösteriyorum ama ben de insanım abi. Benim Sinemis için ne kadar değiştiğimi, ne kadar yol kat ettiğimi sen biliyorsun. Bana da yazık,” diye içimdekileri anlatınca: “Belki de sorun buradadır Ali, hiç düşündün mü?” diye beni çok şaşırtan bir cümle kurdu. “Nerededir? Neyi düşündüm mü Bülent abi? Kafam allak bullak kusura bakma, algılamakta zorlanıyorum” derken gerçekten de şaşkındım, anlayamamıştım. “Yani diyorum ki, acaba bu kadar özverili olduğun için mi Sinemis de böyle hareket ediyor? Sen ona karşı ne kadar alttan alırsan o da o kadar katı duruyor karşında gibi geldi bana” “Ben onu üzmemek, mutlu etmek için böyle davranıyorum ama” “Biliyorum oğlum. Ama şunu söyleyeyim, eğer birini kaybetmekten korkmuyorsan ona karşı o kadar rahat oluyorsun. Yani düşün bir, Sinemis seni kaybetmekten korkuyor mu sence? Senin onu asla bırakmayacağını, ondan asla vazgeçmeyeceğini bildiği için bu kadar kaprisli davranıyor olabilir mi?” “Hiç böyle düşünmemiştim abi ben” “Bence bunu da hesaba katmalısın. Bir de şu var, bu kız hastalığında önce bu kadar sinirli değildi. Özellikle ameliyattan sonra daha bir gergin sanki yani ben öyle düşünüyorum. Belki ameliyatın da etkileri olabilir ya da ilaçlarının” “Olabilir aslında, ilk seçeneği değil de şu ameliyat etkisi konusunu Sunay’la konuşabilirim sanırım” “Ben konuş derim, kafanda soru işareti kalmasın” “Haklısın abi. Bu arada benim oda boşta mı abi ben biraz dinleneyim orada?” “Orası her daim boş evlat, sadece sana açılıyor unuttun mu?” “Ne bileyim artık evlendik falan ya, belki kullanıma açmışsındır diye düşündüm” “Evlensen de, yaşlansan da fark etmez. O oda senin Ali” deyip çekmecesinden anahtarları alıp bana uzattı. “Abi sana teşekkür etmek yetmez ama çok sağ ol, gerçekten…” dedim ve odasından çıkıp benim olan odaya geçtim. İçeri girip kendimi yatağa attım ve düşüncelere daldım. Ne kadar süre düşündüğümü bilmeden yatarken çalan telefonla derinlerden çıktım. Sinemis olabileceğini düşündüm ama arayan Alp’ti. “Damat Bey nasılsınız” dedi neşeyle. “İdare eder abi, sen nasılsın?” “Aynı işte, hayırdır tatil yeri sıktı galiba. Yoksa evlilik mi bastı?” dedi gülerek “Yok, bazı sorunlar var ama önemli değil. Ayrıca döndük biz” “Evde misin? Akşam uğrayalım çocuklarla, özledik çok” “Evde değilim ya, Bülent abinin oradayım” “Ne işin var orda?” “Kafa dinliyorum Alp ve sen buna engel oluyorsun” dedim sinirlenerek. Onun pozitifliği sinirime dokunmuştu nedense. “Anladık ya tamam, senin heyheylerin tepende anlaşılan. Sakinleşince konuşalım o zaman” “Kusura bakma abi, ararım ben seni” deyip telefonu kapadım. Tam o arada kapı çaldı. Gidip açınca Bülent abinin yardımcısı Kemal’i gördüm. “Hayırdır Kemal abi?” “Abim bir isteğinin olup olmadığını sordu” diyen adama: “Yok, sağ ol abi sadece kimse rahatsız etmesin bana yeter” dedim sertçe. “Anladım, merak etme sen kimse gelmez. Hadi iyi istirahatler” dedi ve gitti o da uzatmadan. Ben de yeniden yatağa dönüp içinden çıkamadığım durumumu düşünmeye başladım. Sinemis belki hassasiyetinde haklıydı ama beni dinlese her şey yoluna girecekti. Canımı sıkan da buydu zaten. Her şeyde bana olan güvensizliği yüzüme tokat gibi iniyordu. Canımı acıtıyordu bu durum. Kendimle kavga ederken odanın kapısı çaldı. Kımıldamadım yerimden, rahatsız edilmek istemediğimi söylemiştim çünkü. Ama kapıdaki inatçıydı, devam etti çalmaya. Sonunda sinirlenip kalktım ve öfkeyle açtım kapıyı. Karşımda Sinemis’i görünce şaşırdım, gelmesini beklemiyordum. Onu içeri aldım ve konuşmaya başladık. Benden özür diledi, üzgündü gerçekten. Beni dinledi ve gerçeği anlayınca da rahatladı. Ama gelmeye kendi karar vermemişti, Gülçin onu ikna etmişti. Benim canımı sıkan bir diğer konu da buydu işte. Kendi duygularıyla hareket etmiyordu. Konu ben olduğumda illa ki başkalarının fikrini aldıktan sonra adım atıyordu. Onunla konuşurken aklıma Bülent abinin söyledikleri geldi. Gerçekten de ben ona karşı fazla duyarlı ve yumuşak olduğum için bunları yapıyor olabilirdi. Yani bilinçli değil ama istemsizce böyle davranıyor olabilirdi. Beni kaybetmekten korktuğunu söylese de onu bırakmayacağımı biliyordu. Fazla uzatmadım tavrımı ve onu sevmekten vazgeçmeyeceğimi söyledim. Ameliyatının üzerinden çok geçmemişti ve fazla yüklenmek istemiyordum ona. Ama tavrımı değiştirmeye karar verdim. Biraz daha katı ve tavırlı olacaktım. Bu kararımın onu da gittiği yoldan döndürmesini umuyordum. Kırmadan, incitmeden ve üzmeden onu değiştirmek zorundaydım. Sinemis’le sorunumuzu halledince onu eve yolladım. Ağrısından ayakta durmakta zorlanıyordu. Belli etmedim ama iyi olmamasına rağmen kalkıp benimle konuşmaya gelmesi beni etkilemişti. Bülent abinin yerinde olduğumu nereden öğrendiğini merak etsem de sormadım. Zor değildi çünkü tahmin etmek, her daraldığımda saklandığım yer burasıydı çünkü. Sinemis gidince ben de Bülent abiye olan biteni anlatıp yanından ayrıldım. Yolda Sunay’ı aradım, onunla konuşmam gerekiyordu. “Efendim Ali” diye açtı telefonu. Yoğun olmamasını umuyordum. “Nasılsın Sunay?” “Ben iyiyim de sen beni balayından aradığına göre bir şey var. Kötü bir durum yok umarım” “Biz döndük ya balayından. Seninle konuşmak istediğim bir şey var da müsaitsen uğrayacağım” “Müsaitim tabii, bugün çok yoğun değilim. Bekliyorum gel hemen.” “Tamam, yarım saate kalmaz oradayım.” dedim ve telefonu kapadık. Hastaneye varınca hemen Sunay’ın yanına çıktım. Odasındaydı neyse ki. “Hoş geldin Ali” deyip sarıldı bana. “Hoş bulduk abi, nasılsın?” “Aynı be Ali, hastane işleri işte. Sen nasılsın, dinlenebildiniz mi biraz olsun?” “Dinlendik sayılır, iyiyim ama sıkıntı yok. Senin hayat nasıl? Selin’le nasıl gidiyor?” “Umduğumdan iyi, Selin mükemmel bir insan Ali, onunla çok iyi anlaşıyoruz” “Çok sevindim senin adına” “Sağ ol. Bunları daha sonra da konuşuruz ama sen buraya Selin’i sormaya gelmedin herhalde” “Yok, başka bir şey var” “Hayırdır?” “Sinemis’le ilgili” “Ne oldu?” “Sunay Sinemis’te bazı huy değişimleri olmaya başladı. Eskiden olmadığı kadar sinirli ve aşırı tepkileri var. Her şeye kızabiliyor. Önceden sakin ve yumuşacıktı, ipek gibi. Ama şimdi çok değişti, sinir küpü gibi dolanıyor” “Anladım” “Normal mi bunlar? Daha doğrusu ameliyatın etkileri mi?” “Ameliyatın ve kullandığı ilaçların etkileri büyük çoğunluğu bu tepkilerinin, bu değişimler olacaktı. Operasyon sırasında bazı sinirler hasar gördü Ali, zor bir ameliyattı biliyorsun. Bunları konuşacaktık ama zaman olmadı. Çetin hoca anlatacaktı bunları ama o da Amerika’ya gitti biliyorsun.” “Yani bunlar hastalığından kaynaklanıyor mu demek istiyorsun?” “Tepki verdiği konuları bilmeden tam yorumlayamam. Ama ameliyat ve ilaçlar onu sinirli yapıyor. Hatta saldırgan, hırslı, kavgacı ve donuk biri gibi de davranabilir” “Peki, bunlar geçici mi?” diye sorunca gülümsedi. “Geçici merak etme. En fazla bir ay daha sürer sonra toparlar. Şu ara abartılı olabilir biraz ama geçecek. Zaten ilaçları da değişecek bir sonraki ay. Daha düşük doza başlayacağız” “Anladım, çok sağ ol Sunay. İçime su serptin” “Bak, tepkilerinin çoğu ilaçlar ve ameliyat kaynaklı olabilir ama Sinemis’in genel bir psikolojik yorgunluğu da var. Yaşadığı hayatı göz önüne alırsan aslında olağan şeyler yaptıkları” “Peki, ben ne yapmalıyım bu durumda?” “Sana bu konuda ben değil, psikoloğumuz Hakan daha iyi yardım eder. Dur, arayayım müsaitse konuşursunuz” deyip telefonunu aldı eline. “İyi olur ya, sağ ol” dedim ve beklemeye başladım. Sunay konuşmasını bitirip telefonu kapatıp bana döndü: “Bir üst kata çıkıyorsun, merdivenlerden sonra sağdaki ilk oda” dedi gülümseyerek “Çok sağ ol Sunay, haberleşiriz” dedim ve odasından çıktım. Tarif ettiği yolu izleyip Hakan Beyin odasını buldum. Beni gülümseyerek karşıladı. Karşısına oturdum, birer kahve içerken Sinemis’le ilgili durumu ona detaylarıyla anlattım. Sakince ve sabırla dinledi beni. Sonra da tavsiyelerini paylaşmaya başladı: “Tabi ki onunla konuşmam gerekli bunları, onu görsem daha doğru olur ama anlattıklarınızdan yola çıkarak biraz değerlendirme yapabilirim genel olarak. Aslında genele bakarsanız yaşadığı hayata nazaran güçlü bir kişiliği var. Ama tabii aldığı yaralar da büyükmüş. Anladığım kadarıyla siz gereğinden fazla anlayışlı ve yardımcısınız eşinize karşı. Sizinle ilgili bir sorunu olduğunu düşünmüyorum ama hani insan hırsını hep en rahat olduğu kişiden çıkarır ya, sizinki de öyle gibi duruyor. Sinemis hanımla konuşmadan net bir şey söyleyemem ama genel olarak evliliğe alışma süreci gibi duruyor. Yaşadığı hastalık da hiç kolay değil, bunun da etkisi var ama evliliğe, değişen hayatına ve sorumluluklarına alışması biraz zaman alacaktır. Sizin yapacağınız en iyi şey ona karşı aynı tutumu sergilemeniz.” “Ama bu süreçte ben de yıpranmaktan korkuyorum. Tamam, onu çok seviyorum ama benim de kolay bir hayatım olmadı. Olmayacak bir yerde patlamaktan korkuyorum” dediğimde ciddileşti Hakan Bey. “Sakın Ali Bey, sakın öyle bir şey yapmayın. Eşiniz anladığım kadarıyla hassas bir yapıya sahip ve eğer ilişkinizde böyle ani patlamalarla derin yaralar açarsanız, çok daha zor durumlarla karşılaşabilirsiniz. Sizi anlıyorum, ne hissettiğinizin de farkındayım. Psikolog olarak değil de bir erkek olarak şunu tavsiye edebilirim, kırıp dökmeden biraz kendinizi geri çekin. Ama bunu dozunda yapın. Aklı başına gelsin istiyorsunuz anlıyorum, bunu yaparken iyi ayarlamanız lazım. Yoksa daha kötü sonuçlar çıkabilir. Psikolog olarak sabır ve anlayış diyorum. Ama hemcinsiniz olarak da çok az mesafe koyun, o zaten toparlar diyorum. Sunay’la olan arkadaşlığınızın samimiyetine güvenerek, arkadaşça tavsiye verebiliyorum şuanda size. Ama başta da dediğim gibi, eğer mümkün ya da gerek olursa, kendisiyle özel olarak görüşmek daha iyi olur.” dedi gülerek. İyi gelmişti onunla konuşmak. Sinemis’i piskoloğa getirmek şuanda doğru gelmemişti bana. Yani mutlaka ihtiyacı olduğunu düşünüyordum ama bu kadar sarsıntılı bir iletişimdeyken bunu teklif etsem bambaşka yerlere çekip de durumu farklı anlar diye korkuyordum. Görüşme bitince, teşekkür edip yanından ayrıldım Hakan Beyin ve hastaneden çıkıp yola koyuldum eve doğru. Bülent abi de Hakan Bey de haklıydı. Sinemis bana karşı rahattı ve bu rahatlığı yüzünden beni kırıp dökmekten çekinmiyordu. Hakan Beyin dediği gibi biraz mesafe koyacaktım ama dozunda… Onu kırmayı istemiyorum, üzülmesine dayanamıyordum çünkü…   Hastaneden ayrılıp eve doğru yola koyuldum. Kafamda bir sürü düşünce vardı ve ben gerçekten ne yapacağımı bilmiyordum. Eve doğru sürerken telefonum çaldı, babaannem arıyordu. “Sultanım” diye açtım telefonu “Benim hayırsız torunum. Sen nerelerdesin, hiç aramadın babaanneni?” diye sitem etti. “Ah babaanne ya, kusura bakma ne olursun. Aklımdasın ama becerip arayamadım seni” “Neyse neyse, nasılsınız, ne zaman döneceksiniz?” “Döndük biz ya.” “A, hoş geldiniz o zaman yavrum. Sinemis kızım nasıl?” “O da iyi, bir yaramazlık yok. Uğrarız sana yarın merak etme sen” “Olmaz öyle, hemen gelemezsiniz. Biraz zaman geçsin ben davet edeceğim” “Ya babaanne ne lüzum var davete. Geliriz işte biz” “Oğlum adet böyle, yeni evliler öyle hemen çıkmaz büyüklerin yanına. Ben çağıracağım dedim sana. Bak sakın ola davet beklemeden gitmeyin kimseye tamam mı? Sinemis biliyordur gerçi” “Ya bu nedir böyle ya, evlendik işte tamam değil mi?” “Seni ben yetiştirdim sözde, hiçbir şey bildiğin yok senin. Allah’tan Sinemis biliyor, seni de kontrol eder o” “Aman kıymetli gelinini de övmeden duramazsın zaten” “Ne o kıskandın mı?” “Kıskanmadım ya ne kıskanacağım. Nasıl biliyorsanız öyle yapın ben de uyarım artık” “İyi bakalım evladım, kızıma selam söyle. İyi bakın kendinize” “Sağ ol sultanım benim. Görüşürüz” deyip telefonu kapadım. Bu adetler aslında işime yarayacaktı. Sinemis’le aramızdaki pürüzleri aşana kadar zaman kazanacaktım. Eve gelince yavaş hareketlerle girdim apartmana, dairenin kapısını da aynı yavaşlıkla açtım. Sinemis’e bakındım, mutfaktan sesler geliyordu. Kapıyı açtığımda benim dağıttığım her şeyi topladığını ve yemek yapmakla uğraştığını gördüm. “Kolay gelsin hayatım, harabeyi toplamışsın” diyerek mutfağa girince bana dönüp o parıltılı gülümsemesiyle baktı. “Hoş geldin aşkım, fazla bir şey yoktu, olanı da topladım. Yemek yapıyorum” dedi. Enerjisi yükselmişe benziyordu. Aslında içimden gelen gidip onu kollarıma almaktı ama yapmadım. Kendimi biraz frenlemek zorundaydım. “İyi bakalım, ben içerideyim. Yardım lazım olursa seslenirsin” deyip mutfaktan çıktım. Gülüşü kırılmıştı ama işlerin yoluna girmesi için bunu yapmam şarttı. Salona geçip televizyonun karşısına uzandım. Hava çok sıcaktı. Spor programını izlerken telefonum çaldı. Arayan babamdı, şaşırdım. “Efendim baba?” “Ali, nasılsınız oğlum?” “iyidir, siz ne yapıyorsunuz?” “Biz de aynı, nasıl geçiyor tatil?” “Tatil bitti baba, eve geldik biz” dedim sıkılarak. Sanırım toplu bir mesajla döndüğümüzü söylemek iyi olacaktı. “İstanbul’da mısınız?” “Evet” “Çok iyi, bunu duyduğuma sevindim” demesine şaşırdım. “Hayırdır?” dedim merak ederek. “Şirkette bazı işler var oğlum, ufaktan sana devretmeye başlamak istiyorum. Okul döneminde değil ama en azından yaz döneminde biraz işlerin içine girmeni istiyorum” diye aklındakini anlatınca memnun oldum duyduklarıma. “Aslında iyi olur baba, ben de aynı şeyi düşünüyordum” diye verdiğim cevaba o da memnun olmuşa benziyordu. “Çok iyi, o zaman yarın şirkete gel de konuşalım olur mu?” “Olur, yarın görüşürüz!” deyip telefonu kapadım. Şirket işlerine girmeyi istiyordum çünkü imza yetkisi bendeydi ve nelere imza attığımı bilmem gerekiyordu. Babamla konuştuktan sonra yeniden televizyona daldım ve karşısında uyuyakaldım. Sıcak beni sersemletmişti ve televizyonun sesi de ninni gibi gelmişti. Başımda dikilen Sinemis’in sesiyle gözlerimi araladım. “Hayatım” diyordu usulca. Uyandığımı görünce “Yemek hazır canım” dedi. Ben de yerimden doğrulup lavaboya gittim ve yüzümü yıkadım. Yeniden salona döndüm, oradan da mutfağa geçip masaya oturdum. Harika görünüyordu her şey. “Çorba içersin değil mi?” diye sorunca başımı kaldırıp ona baktım. Mutfakta olmak, yemek yapmak ona çok yakışmıştı. Hayran olsam da tepki vermeden: “Olur” dedim sadece. Yüzündeki değişimi fark ediyordum, biraz bozuluyordu bu halime ama aramızdaki sorunların hallolması için şarttı bu mesafe. Sinemis önce benim tabağıma, sonra kendi tabağına çorba doldurup masaya oturdu. Hiç konuşmuyorduk ikimiz de. Sadece yemeğimizi yedik. Yaptıüın yemekleri sırayla servis etti özenerek. Her şey nefisti ve bu beğenimi saklamadım. “Ellerine sağlık, her şey çok güzeldi” dedim. Bu cümlemi duyduğu anda yüzü aydınlandı. “Afiyet olsun hayatım” dedi gülümseyerek. Ona masayı toplamasında yardım ettim. Bulaşıkları birlikte makineye yerleştirdik. Tam çay demleyecekken Sinemis’in telefonu çaldı. “Efendim ablacım” diye açınca Defne olduğunu anladım. Sinemis konuşmaya devam ediyordu. “Evet, sen nereden duydun hemen? Şaşırmadım tabii ki. Bilmem ki, Ali’ye sorayım bir” deyip bana döndü ve telefonun mikrofon yerini kapayıp “Ablam bizi çaya davet ediyor, gider miyiz?” diye sordu. “Olabilir” diye cevapladığımda Sinemis’in kaşları çatıldı. “Olur mu olmaz mı Ali? Net bir cevap!” diye çıkışınca: “Olur, gideriz” dedim. Cevabıma tepki vermeden telefonu yeniden kulağına götürüp “Geliyoruz abla, görüşürüz” dedi ve telefonu kapayıp hışımla masaya koydu ama tek kelime bile etmedi. Sabırlı olmaya çalışıyordu çünkü. Kalan işleri de bitirip mutfaktan çıktı ve odaya gidip üzerini değiştirdi. Bir ara kapıyı açıp bana: “Kıyafetlerini değiştirecek misin?” diye sordu. “Gerek yok, ben iyiyim böyle” diye cevap verince de kapıyı yeniden kapadı. Bu sinirli ama sessiz hali beni güldürüyordu. Normalde olsa canıma okumuştu ama şimdi sabır göstermeye çalışıyordu. Hazırlık bitince evden çıkıp arabaya bindik ve yola koyulduk. Bir süre gittikten sonra Sinemis bana dönüp: “Pasta alalım, elimiz boş gitmeyelim” deyince gördüğüm ilk pastaneye saptım. Ablasının en sevdiği frambuazlı pastadan alıp yeniden yola çıktık. Sinemis konuşmuyordu, ben de bir şey söylemiyordum. Sinir bozucuydu halimiz, bu durumu bitirmek elimdeydi ama yapmıyordum. Defne ve Ferhat’ın evine gelince arabadan indik. Kapıyı çalınca bizi Ferhat karşıladı. “Hoş geldiniz çocuklar” deyip ikimizi de kucakladı ve içeri girdik. Salona doğru yürüyünce Defne’yi gördük. Karnı iyice büyümüştü. Onunla da kucaklaşıp hep birlikte oturduk. Sohbet gittikçe koyulaştı, bizim evliliğimizden onların doğacak bebeğine kadar her şeyden konuştuk. Kahvelerimizi içtik, güldük eğlendik ve kalkma vakti geldi. Onlarla vedalaşıp eve doğru yola koyulduk. Dönerken Sinemis daha iyi görünüyordu. “Sen ilaçlarını almış mıydın?” diye sorarak konuşmayı ben başlattım “Aldım” dedi sadece “Tamam” dedim ve sustum. Ama dayanamadım yine konuştum çünkü onunla konuşmayınca kendimi iyi hissetmiyordum “Bugün babaannem aradı” “Aa! Nasılmış? Ben hiç arayamadım onu çok ayıp oldu” dedi kızgınlığından sıyrılarak. “İyiymiş, sana da selam söyledi” “Sağ olsun” “Geliriz yarın dedim ama kabul etmedi. Onun davet etmesi gerekiyormuş” “Evet, öyle olması lazım, biz kafamıza göre gidemeyiz” “Ben anlam veremedim ama o senin bildiğini ve ona göre de davranacağını söyledi” “Normalde senin de biliyor olman lazım ama ben sana anlatırım”  “Nasıl olacak bu işler, anlatsana biraz?” “Şimdi, büyükler sırayla bizi davet edecekler. Yemeğe gideceğiz onların davetiyle ve giderken de bazı hediyeler götüreceğiz. Onlar da bizim için hazırladıkları hediyeleri verecekler. Bir nevi el öpme merasimi” “El öpme mi?” “Evet, el öpme deniyor hayatım. Evlendikten sonra bir süre aile büyüklerine görünmeyeceğiz, sonra da onlar bize yol açmak için davet yapacaklar” “Karışıkmış ya” “Aslında değil. Adet işte, uyacağız. Senin annenle baban belki uygulamazlar ama Kayseri’dekiler bunu yaptıracaklar hazır ol.” “Hazırım, her zaman” dedim gülümseyerek. O da bana gülümsedi. Eve geldiğimizde saat epey geçti. İkimiz de üzerimizi değiştirip odamıza geçtik. Yatağa yattığımızda sesimiz çıkmıyordu. “Bu el öpme miydi, el sıkışma mıydı neydi dedin ya sen hani, onu babama uygulmayacağız muhtemelen. Ben yarın şirkete gideceğim, babam aradı bugün. İşlere beni yavaş yavaş dâhil etmek istiyor,” diyerek konuşmayı ben başlattım yine. “Okul?” diye sorarken biraz şaşkındı. “Okul başladığında sorun olmayacak, çalışmayacağım ama okul zamanına kadar işlerle ilgilenmem iyi olacak. Nasılsa sonunda bana kalacak her şey” “Tamam, iyi olur inşallah canım senin için” dedi. Sonra da “İyi geceler” deyip yastığına gömüldü ve uykuya daldı. Ben de onun gibi yapıp kapadım gözlerimi. Yorgundum ve uykuya teslim oldum.   Sinemis Ablama gidince hep beraber güzel vakit geçirdik. Bir ara ablamla mutfağa geçtiğimizde ablam hemen beni sıkıştırdı: “Sizin bir sorununuz mu var?” deyince afalladım. Belli etmemek için uğraşıyordum çünkü. “Yok, nereden çıktı şimdi bu?” “Ne bileyim, senin keyfin yok. Hareketlerin doğal değil de” “Allah Allah, nasıl anladın hemen?” “Anlarım ben, senin gözbebeğinden anlarım bir sorun olup olmadığını. Anlat bakalım neyin var?” “Bir şey yok abla, atıştık sadece” “Hayda, daha yeni evlendiniz ne atışması hemen?” “Benim gerginliğimden oluyor bunlar. Kendimi kontrol edemiyorum bazen, patlıyorum. Bu defa Ali de alttan almadı beni” “Konu nedir?” “Özel bir konu abla” “Hmm, anladım” “Neyse hadi geçelim de yalnız kalmasınlar” deyip adım atmıştım ki elimi tuttu. “Bak, ne olursa olsun ben yanındayım. Sakın sorunlarla kendini boğma tamam mı? Neye ihtiyacın olursa Ferhat da ben de senin yanında olacağız” “Teşekkür ederim abla” deyip boynuna sarıldım. Ondan bunları duymak güç vermişti bana. Beraber salona geçip eşlerimizle beraber sohbete devam ettik. Vakit ilerleyince de kalktık ve eve doğru yola koyulduk. Sonra eve gelip, kısa bir sohbetin ardından uyuduk. Gece gördüğüm kâbusla uyandığımda saat dörde geliyordu. Gördüklerimin etkisini bir süre üzerimden atmak için bekledim derin nefesler alarak. Biraz sakinleşince yanıma baktım, Ali uyuyordu. Uyurken o kadar güzeldi ki, insan onu izlemeye doyamazdı kesinlikle. Ben de dirseğimi yastığa dayadım, başımı elime yaslayıp onu izlemeye başladım. Nefes alıp verişini, göğüs kafesinin hareket edişini, yüzündeki minik değişimleri, dudaklarını, kaşlarını, kirpiklerini doya doya izledim. Her noktasını unutmamacasına hafızama kazımak istercesine, onun yüzündeki her çizgiyi ezberlemek istercesine baktım ona. Birden içimden gelenin peşine düşüp yataktan kalktım. Çalışma odasına gidip ona bir mektup yazdım ve yastığımın üzerine bıraktım. Sonra da kendi evimin anahtarını alıp oraya geçtim. Evdeki hiçbir şeyim değiştirilmemişti, odam aynıydı. Odama girip balkona çıktım ve eski günleri düşündüm. Kafamda Ali’yle aramızda oluşan duvarı yıkmak için bir sürü plan dolaşırken günün ışıldamaya başlamasıyla bastıran uykuma yenilip kendimi yatağıma bıraktım. Ali’nin mektubu okuduğunda yapacağı şeyin merakıyla kendimi uykunun kollarına bıraktım…
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD