BÖLÜM 3

977 Words
Ali Uyandığımda Sinemis yanımda yoktu. Saat fazla geç değildi ama benden erken kalkmıştı belli ki. Yatakta gerinerek kendime gelip oturduğumda yastığın yanına düşen kâğıdı fark ettim. Ne olduğuna bakmak için elime aldığımda Sinemis’in el yazısıyla yazılmış bir mektup olduğunu anladım ve okumaya başladım: “Günaydın Aşkım, Yüzüne söyleyemediklerimi yazarak anlatmak istedim. Aslında seninle hiçbir şeyi konuşmaktan çekinmem ama aramızda esen tanımsız rüzgârın neler getireceğini bilmediğim ve kırıp kırılmaktan korktuğum için en doğru yolun bu olduğunu düşündüm. Korkma, veda mektubu yazmıyorum sana. Bir yere gitmeye niyetim yok, hayat boyu tepende olacağım. Gerginiz ikimiz de. Yaşadıklarımıza bakarsak, bu çok normal görünüyor. Ama ben ne olursa olsun seninle aramda ufak da olsa sorun olsun istemiyorum. Buna dayanamam çünkü. Sen benim hayata baktığım gözlerimsin, rengimsin, tadım tuzumsun. Canımsın… Ellerimi ısıtan ellerin, kalbimi ısıtan sevgin ve bana her zaman güç veren varlığın olmasa, ben ne yaşadığımı bilirim ne de ayakta kalabilirim. Sen benim her şeyimsin Ali, nefesimsin. Biliyorum, eşekliğin en büyüğünü yaptım sana. Haklıydın söylediğin her şeyde ve bana kızmakta da sonuna kadar… Ama bilmeni istediğim bir şey var; ben bilerek ya da isteyerek üzmem seni. Bu, hayatta isteyeceğim en son şey bile değil. Ben de neden yaptığımı bilmiyorum, aslına bakarsan son zamanlarda kendimi tanımakta zorlanıyorum. Bunun bir sebebi mutlaka var ve bir çözümü de var. Ben de onu bulup bu duruma son vereceğim. Bir daha da aramızda sorun olmasına izin vermeyeceğim. Fedakârlıksa fedakârlık, özveriyse özveri… Seninle mutluluğuma ufacık bir gölgenin bile düşmemesi için ne gerekiyorsa yapacağım aşkım… Sen bana yüzünü çevirdiğinde ben dünyadan kovulmuş gibi hissediyorum. Kocaman bir boşluğun pençesine düşüp sürükleniyormuşum gibi, çaresiz kalıyorum. Ne olur bana bunu yapma. Ne olur bana yüzünü çevirme, bana öyle soğuk bakma, gözlerindeki sevgiyi saklama benden. Senin bana sevgiyle bakmadığın her an, benim kalbim buzlar altında kalıyor. Üşüyorum Ali… İnan bana, seninle evlendiğim ve senin karın olduğum için bir tek saniye bile pişmanlık duymadım, duymayacağım da… Ben her gece senin nefesini duyarak uyumak, göğüs kafesinin iniş çıkışlarını izleyerek şükretmek ve her sabah senin güzel ve bana aşkla bakan gözlerine bakmak istiyorum. Dünyaya bir kez daha gelsem, yine seninle olmak isterdim. Ölene kadar da senin yanında ve kalbinde olmak istiyorum. Huysuz iki ihtiyar olana kadar senin yanında kalmak, bana verilen ömrün kalan her gününü senin sıcaklığında yaşamak istiyorum. Kalbinde yaşayıp, orada kalmak istiyorum son nefesime kadar. Çünkü ben son anıma kadar yalnızca seni seveceğim, kalbim tek sana ait olacak… Beni affet, ne yaşadıysak unutalım. Bir daha kötü olan hiçbir şeyi hayatımıza almamak üzere, olan kötü anıları unutmak üzere söz verelim birbirimize ve artık sadece mutluluğun elinden tutalım. Ben, güzel günler için bugün bir adım atmak istiyorum. Seni saat 10:00’da sitenin arkasındaki parkta bekliyorum. Güzel bir kahvaltı için… (Fırından ekmek almayı unutma) Seni çok seviyorum Ali, çok seviyorum…                                                                                                                                 Sinemis”   Mektubu okudum, bir daha ve bir daha okudum. Yüzüme yayılan kocaman gülümsemeyle yataktan fırladım. Sadece yirmi dakikam kalmıştı. Hızla giyinip anahtarlarımı, telefonumu ve cüzdanımı alıp evden fırladım. Sitenin karşısındaki fırına girip ekmek aldım ve koşarak parka yöneldim. Girişte durup nerede olduğuna baktım ve onu gördüm. Arkası bana dönük bir şekilde oturmuştu. Adımlarımı yeniden hızlandırdım, ona doğru giderken parkın içinde dikili olan güllerden bir tanesini de alıp yanına ulaştım. Kulağına eğilip: “Günaydın karıcım” dedim ve yanağını öptüm. Beni gördüğünde gözlerinde beliren parıltı dünyanın en güzel ışıklarından daha güzeldi. “Günaydın aşkım” dedi gülümseyerek. Karşısına geçip oturdum. Çok şirin bir kahvaltı hazırlamıştı bana. Saçına, gözlerinin rengiyle aynı bir saç bandı takmıştı. Çok güzeldi yine, çok ama çok güzeldi… Sessizce kahvaltıya başladık. Sinemis bana termostan çay doldururken ellerinin titrediğini fark ettim. Termosu bırakınca uzanıp ellerini tuttum “Aşkım, bu ne heyecan böyle” deyince güldü “Bilmiyorum, sanki ilk kez buluşuyormuşuz gibi” “Bu heyecanını asla kaybetme olur mu, her zaman böyle kal” “Sana bakınca kalbimde aynı kıpırtı oluyor her zaman. Hayat boyu da aynı kalacak, inan bana” “Sana inanıyorum, hep inandım ki ben sana” “Bazen hoş olmayan şeyler de yaşıyoruz ya hani…” “Olacak, onlar da olacak. Evliyiz, artık ortak bir hayatımız var ve bunlar da ayrı rengi olacak evliliğimizin. Kavga da edeceğiz, birbirimize kızdığımız zamanlar da olacak ama bunları yaşarken bile aşkı tüketmeden yaşayacağız. Önce kavga edip sonra da barışmanın keyfini süreceğiz. Mektubunu okudum ve bu sabah dünyanın en mutlu adamı olarak uyandım. Yaşadıklarımız belki can sıkıcı ama hepsi geçip gidecek. Ne olursa olsun bize kalan hep sevgimiz olacak. Hiçbir şey için üzülme, ben biliyorum senin kalbinde olup bitenleri” “Ama son zamanlarda, yani ameliyattan sonra bir garip oldum ben. Huyum değişti sanki” “Bunların sebebi ameliyatta olan sinir tahribatları ve kullandığın ilaçlar” “Nasıl yani? Sen nereden biliyorsun?” “Dün Sunay’la konuştum. O anlattı” “Ben de onunla konuşmayı düşünüyordum” “Sunay bunların normal ama geçici durumlar olduğunu söyledi. İlaçlarını da değiştirecekmiş. Yani her şey yavaş yavaş yoluna girecek ve sen yine eskisi gibi olacaksın. Bunları dert etme artık. Dün gece ayıp ettim farkındayım ama kafam biraz karışıktı sadece. Tamamı seninle ilgili değildi. Birazı seninle ilgili birazı da işlerle… Dün gece sana uzak davrandığım için özür dilerim” dedim. Bütün söylediklerimde samimiydim. Bülent abinin, Hakan Beyin söyledikleri çoktan uçup gitmişti içimden de aklımdan da. Sinemis, benim en kıymetli varlığımdı ve ben, ondan uzak dururken aslında kendimi cezalandırıyordum. Kalbi güzeldi benim karımın, içi yumuşacıktı ve anlamıştı, fark etmişti yanlışlarını. Ben de vazgeçtim ona tavır almaktan. Onunla yaşadığım kıymetli zamanları, küçük oyunlarla bozmaktan vazgeçtim. “Asıl ben özür dilerim” dedi en içten haliyle. “Ama bunları konuşmayalım, geride kalsınlar. Bugün her şeyi temizleyip hayatımıza devam edelim. Bunu istiyorum ben” “Hay hay bir tanem, sen nasıl istersen... Şu domatesler uzatır mısın bana?” diyerek, üzerimizdeki sisleri savuşturdum. “Al aşkım, afiyet olsun” dedi ve kahvaltımıza devam ettik. Masada kaldığımız süre içinde eskisi gibi neşe içindeydik. Kendini zorladığının farkındaydım ama bu ikimize de iyi gelmişti. Kahvaltıdan sonra toparlanıp eve geçtik. Ben üzerime takım elbiselerimi giyip şirkete doğru yola çıktım. 
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD