Resmen bir kadın avcısının kurbanı olmam isteniyordu, hiç tecrübesi olmayan ben… Elin çapkın adamını nasıl ağıma düşürüp kendime âşık edecektim. Nasıl bir adamdı bu… Arabamı çalıştırdığım anda telefonum çaldı,
“Geliyorum babacığım, biliyorum biraz geç kaldım. Arabamı aldım”
Ya babam oldukça çapkın, kadınlara karşı acımasız olan erkeğe kızının kur yapmasına katlanabilecek miydi? İmkânsızdı… Of yine sıcak basmıştı, camları açtım kar serpintileri içeri girdi, birkaç tanesi yüzüme gelince serinler gibi oldum. Ve güm…
Kahretsin kahretsin daha şimdi arabamı tamirden almıştım…
“Kadın milleti değil misiniz, birinizde araba kullanmayı bilseniz fakire sadaka vereceğim”
“Benim suçum ne, siz arkadan çarptınız”
“Seni dikkatsiz birden yavaşlamanın anlamı ne, arka stop ışıkların bile yanmıyor”
Arabamdan dışarı çıktım, hasarın ne olduğunu görmeliydim. Of adam dev gibiydi, ince kazakla üşümüş olsa gerek arabasına uzanarak gocuğunu aldı giyince daha da dev adama dönüştü.
Onun kendi gibi devasa arabasına, birde benim zavallı biçere arabama baktım. Timuçin amcada babamda beni öldüreceklerdi… Stop lambası kırılmıştı…
“Niye ben suçlu oluyormuşum, her zaman arkadan vuran suçludur”
“Birde suçunu inkâr ediyorsun”
“Suçlu olmadığımı biliyorsunuz, farımın parasını ödeyeceksiniz. Ya da trafik polisini çağıracağım” Başım neden acıyordu ki, elimi alnıma götürdüm bulaşan kandı, birden fenalaştığımı hissettiğimde yere yığılmamak için adamın montuna tutundum.
“Vay her zamanki numara, yemezler kızım mağdur ayaklarına yatma” Koluma yapışan kızı silkeleyip atmak istedim, kadın milletinden nefret etmem için bir numara daha. Bunlar sadece yatakta birkaç saatliğine işe yararlardı. Çekilecek mahlûklar değildi…
“Ben…”
Kollarıma yığılıverdi, farın kuvvetli ışığında alnındaki ince kesikten akan kanı görmüştüm. “ Hey kendine gel” Ayılmıyordu, hemen arabama koydum, onun arabasına uzanarak çantasını anahtarını alıp kapısını kilitledim. Hastaneye götürmem gerekiyordu, bu ufacık kaza için binlerce lira ceza ödememin gereği yoktu. Yaralanmış numarasına yatanların olduğunu da duymamış değildim… Nasılsa gittiğim yoldan çevirmiş olmayacaktı…
“Ben neredeyim”
“Hah ha birde hafızamı kaybettim de tam Türk filmi çevirmiş olalım”
Direksiyonda oturan adamı görünce ve üstüne üstlük onun arabasında seyir halinde olduğumu fark edince birden koltukta dikildim…“Nereye götürüyorsunuz beni, bırakın ineyim”
“Kaçırıyorum”
“Babam duyarsa öldürür seni, bırak diyorum aç arabayı”
“İnan çok korktum, geldik in aşağı doktor başına baksın. Ben bu numaraları yemem bir kuruş alamayacaksın”
İnatla inmek istediği arabamdan şimdide yine inat ederek inmek istemiyordu “Kadınlar” Diye söylenmekten kendimi alamadım…
“Ne ne söylenip duruyorsun, başımda bir şey yok. Taksi çağır veya geri götür, senin yüzünden eve geç kaldım”
“Öf ne gevezeymişsin, yürü içeri doktor baksın, sonra nereye gidersen git” Kolundan tuttum, neredeyse yarı sürükleyerek içeriye sokmaya çalıştım… Kurban edileceğini anlamış keçi gibi direniyordu…
“Bıraksana beni”
“Yürü keçi gibi inat etme”
“Sende ayı gibi beni çekme”
“Sen bana ne dedin”
“AYI… Ne o beğenemedin mi sen bana keçi dersen bende sana ayı derim”
(Ne güzel tanışmışsınız, işte kendine âşık edeceğin adam ağabeyim Özgür)
“Olamaz, imkânsız “
Özgür denilen adam bana kızgınlıkla bakıyordu “İmkânsız olan nedir söylesene”
“Sana cevap vermek zorunluluğum yok, ben evime gidiyorum”
“Doktora görünmeden şuradan şuraya gidemezsin”
“Ya sana ne kanayan kafa benim kafam, bir şey yok diyorum”
“Fazla oldun sen, çabuk yürü”
(İnat etmesen Hale, doktor bir baksa ne olur sanki)
Sinirle içeri yürüdüm…
“Topuklarını vurup durma güm güm ötüyor, yatan hastalar rahatsız olacaklar”
“Senin gibi kaba birinden bu kadar ince bir düşünce beklemezdim”
Acil odasına geldim, doktor ince çizik olup önemli bir şeyim olmadığını söyleyip, başımın ağrıyıp ağrımadığını sordu. Boynuma da baktıktan sonra oksijenli suyla temizleyip sadece yara bandı yapıştırdı. Vesveseli tipler gibi tırnağı kırılınca doktora gelen hastalık hastası insanlar gibi hissetmiştim kendimi.
“Sana bir şeyim olmadığını söylemiştim”
“Bayılan ben değil sendin”
“Öf tamam için rahatladıysa beni arabamın yanına geri götür”
“On dakika sonra götürebilirim, ya bekle birlikte tamirciye gidelim, ya da kendin git tamirciyi unut”
“Niye beklediğimin açıklamasını yapsan”
“Hastam var ziyarete geliyordum. Bekle beni şimdi gelirim” dedi.
Geniş adımlarla yürümeye başladı, yanından geçtiği hemşireler kıkırdıyor, kadınlar şöyle baştan ayağa adamı süzüyorlardı. Ben ne kadar içindeki kötülüğü bilsem de bakılmayacak gibi değildi, oldukça uzun boylu esmer, düzgün vücutluydu. Saçları kömür gibi simsiyahtı, kesimi çok güzeldi, farkına bile varmadan peşine düştüm. Asansöre girdiğimde bana bakmadı, yanına binen herhangi biri gibiydim. Dört kat çıktık, indiğimizde adımlarını sürükler gibi yavaş hareket ediyordu.
Kat hemşiresi bizi görünce hemen yanımıza geldi…
“Durumunda bir değişiklik var mı?”
“Hayır, Özgür Bey”
“Yanına girebilir miyim?”
Hemşire olumlu olarak başını sallayınca, kapıyı açtı hemen peşinden hareketlendim. Adam beni fark etmiyordu… Kardeşinin yanına gitti, çekinerek elini uzattı yanağını okşadı. Damla çok fazlasıyla gençti, birden onun bu haline dayanamadım yaşlar kendiliğinden gözlerimden süzülmeye başladı. Abisi gibi siyah saçları vardı…
(Ağlama Hale, ağabeyim sana aşık olup pişmanlığını dile getirdiği anda kurtulacağımı biliyorsun)
“Ya başaramazsam, birbirimizden nefret eder gibiyiz” Diye fısıldadım… Özgür sanki beni yeni fark etmiş gibiydi… “Niye peşimden geldin, aşağıda beklemeliydin”
“Farımı ödemeden kaçarsın diye düşündüm” Aklıma geleni söyleyiverdim… Yine kızmıştı karakaşlarını çatıverdi. Kadınlar bu adama nasıl tav oluyorlardı… Beş karış surat seven kadın çoktu herhalde.
“Hey Allah’ım sen başa belamısın nesin” Sözünü duymamazlığa geldim “Kim yatan” Gözlerini benden çekti yine kardeşinin yüzüne bakmaya başladı. Yanında ki sandalyeye oturup elini tuttu…
“Hayatta beni gerçekten seven, benimde gerçekten sevdiğim tek kız… Kardeşim” Sesinin sert tınısı gitmiş, yumuşamıştı. Demek istediğinde sakinleşebiliyordu…
“Nesi var” Sanki bilmiyormuşum gibi sorup duruyordum, “Araba kazası, benim yüzümden bu halde”
“Senin yüzünden değil, nereden bilecektin arabanda olduğunu. Kaza hepimizin başına gelebilir” Sözleri ağzımdan çıktığında artık çok geçti…
“Sen nereden biliyorsun?”
Bakışları yine buz gibi olmuştu “Yatan kızı tanıdığımı fark ettim, birkaç kez görmüştüm”
“Nereden?”
“Ayni sitede oturuyoruz, kazayı duymuştum. Dedikodu çabuk yayılır” Hemşire içeri girip artık çıkmamız gerektiğini söyleyince rahat bir nefes aldım…
Odadan çıkar çıkmazda yine telefonum çaldı… “Babacığım az gecikeceğim, yine tamirciye gitmem gerekiyor”
“Pes be kızım, yok ben bu strese dayanamayacağım”
“Vallahi baba bu sefer benim suçum yoktu, kazmanın biri arkadan çarptı” Hay benim dilime…
“Oh devam et ayı, kazma iyi gidiyorsun”
“Kim bu erkek sesi geliyor”
“Kimse değil babacığım, arabama vuran kişi, masrafı üstlenmeyi kabul etti. Birlikte Timuçin amcanın tamirhanesine gideceğiz”
“Bende geleyim mi kızım”
“Gerek yok baba, çok işi yok sadece far değişecek. Kapatıyorum”
Yüzüme bile bakmadan önümden yürümeye başladı, ben bu adamı nasıl tavlarda kendime aşık edecek dereceye getirirdim, Damla imkansızı istiyordu benden.
(Ağabeyim sert görünse de bana karşı çok yumuşaktır. Benim de onunda ölmesine rıza gösterebilecek misin?)
Cevap vermedim, arabasının yanına gelmiştik, bindi çalıştırdı. Tam hareket edecekken ön kapıyı zorlukla açıp içine bindim…
“İnsan bekler değil mi, senin kadar kaba adam görmedim”
“Bende senin kadar edepsiz kadın görmedim”
“Görmemişsindir, kadınlarla hiç konuşuyor musun yoksa direk yatağa mı atıyorsun” Araba acı bir fren sesiyle durdu…
“Kızım sen benim başıma belamısın, sana ne beni ne kadar tanıyorsun da saçma sapan ithamlarda bulunuyorsun”
“Gerektiği kadar hakkında söylenenleri duydum, hem sen benim babam değilsin nerden senin kızın oluyormuşum?”
“Olgun kadın olsan bu kadar saçma sapan sözler söylemezdin”
“Doğru direk beni yatağa atardın, konuşmamıza fırsat kalmazdı”
“Sen resmen kaşınıyorsun, haddini bildirmek gerek”
Nasıl olduğunu anlamadan saçlarımdan yakalıyı verdi, dudakları hırsla dudaklarımı eziyor canımı acıtıyordu. Göğsüne yumruğumla vurdum tınmadı bile, dudaklarımı sıkıca kapadım. Taş gibi durdum, hala ısrarla öpmeye çalışıyordu. Hırsını alamadığı belliydi yavaşça dudaklarımı aralayınca öpüşü değişti dudağını ısırınca acıyla geriye çekildi “Seni küçük f…”
“Sözünü bitirirsen seni tecavüze yeltenmekten şikâyet edeceğim”
“Dudağımı kanattın”
“Sende beni öpmeye çalışmayacaktın hak ettin. Alnımda her önüne gelen öpebilir diye yazmıyor herhalde. Hele senin gibi kadın avcıları asla bana dokunamaz” Dedim arabadan aşağı indim hırsla kapıyı kapattım. Yürümeye başladım, kar fazlalaşmış hava kararmaya başlamıştı…
“Bin, arabanın yerini bile bilmiyorsun. Başına bir şey gelecek”
“Senden daha kötüsü gelemez”
“Bin diyorum çantan burada” Deyince kapıyı açtım elimi uzatıp çantamı almaya çalıştığımda kolumdan yakaladığı gibi içeri çekip kapıları kilitledi.
“Alçak aç kapıyı”
“Arabana gidene kadar çeneni kapat”
“Sana bir söz söylemeyi çok isterdim ama kotan dolmuş”
“Ne kotası, ne saçmalıyorsun sen”
“Anlamazsın, anlama kapasiten kıt”
“Sus be kadın, sus artık… Bu sefer çeneni kapatmak için ağzını bağlarım. İnan dediğimi yaparım beni sakın hafife alma”
Başımı çevirdim zaten kısa sürede arabamın yanına varmıştık. “Seni takip ediyor olacağım, tamircin neredeyse çabuk gidelim. İşim var”
Arabasından yüzüne bakmadan indim, kapıyı yine çarptım. Ettiği küfrü duysam da umursamadım, arabamı çalıştırdım. Allah’ım marş basmıyordu, bir daha denedim homurdandı yine durdu… Neydi bu başıma gelen terslikler Tanrım…
Kapım birden açıldı “Ne oldu niye arabanı çalıştırmıyorsun”
“Bağırma, zevkimden durmuyorum herhalde, marş basmıyor”
“Çık bir de ben bakayım”
“Sanki sen anahtarı daha değişik çevireceksin”
“Beni bu kadar deli eden bir kadınla daha karşılaşmadım”
“Ne güzel özel bir kadınım demek ki”
“Ya ne demezsin, kadınlar hakkındaki fikirlerimin ne kadar doğru olduğunu bir kez daha kanıtladın, hem de birkaç saat gibi kısa süre içerisinde. Fazla konuşmada çık arabadan”
İndim, zarla zorla arabaya bindi. Ne iri adamdı bu, anahtarı çevirdi arabam homurdanıp yine durdu…
“Marş basmıyor”
“Vallahi bravo şıp diye nasıl anladın”
Yüzüme sert bir bakış atarak arabamı kilitledi, anahtarı elime tutuşturdu “Tamirci nerde” Adresi söyledim, mecburen tekrar arabasına bindim. Tamirhane kapanmak üzereyken son anda yetiştik…
“Timuçin amca farım kırıldı, marşta basmıyor”
“Yine mi?”
“Ya babam yeterince söylendi zaten, anahtarı bırakayım”
“Kim bu genç”
“Arabama çarpan kişi”
“Ben bırakayım seni evine, ya da taksi çağırayım”
Özgür konuşmalarımızı duymuştu “Gerek yok, ayni siteye gidiyoruz, buyurun kartım. Masraf neyse faturayı gönderirsiniz”
Timuçin amca “Yine yırttın bu genç masrafını ödeyecek” deyince gülümsedim… Bu adamı hep sevmiştim, ailemden biri gibi olmuştu…
**********
Bu kız ne güzel gülümsüyordu, sanki birden yüzü aydınlanmış daha da güzelleşmişti. Bana dönüp, “Niye öyle dik dik bakıyorsun, geliyorum işte” Deyince tüm ilgim sönüverdi… Ağzını açmadığı sürece oldukça güzel kızdı, ince uzun fiziği hoşuma gitmişti. Dudaklarının tadını hala hissedebiliyordum, tabi ısırdığı yerin acısı da tadının yanına amorti olarak gelmişti…
Kahkahasını duyduğumda yine ister istemez yüzüne baktım, gerçekten gülünce bu kız bambaşka biri oluyordu… Yanlarına gelen genç adamla olukça samimi konuşuyor kahkahalar atıyordu…
“Daha ne kadar bekleyeceğim”
“Geldim, geldim ne sabırsız adamsın”
“Demin sen demiyor muydun geç kaldım diye” Arabamın içine bindim bu geceki randevum rezil olmuştu. Sarışının koynunda olup zevk alacağıma bu küçük kumralın yanında eziyet çekiyordum…
Küçük kumral nihayet arabaya teşrif edebilmişti, biner binmez arabayı hızla hareket ettirdim. “Pes kapıyı neredeyse kapatamayacaktım”
“Muhabbetin bitmek bilmedi, güldüğün adam sevgilin miydi?”
“Burak, Timuçin amcamın oğludur. Babasıyla birlikte çalışıyor, çocukluğumuzdan beri arkadaşız”
“Arabanın anahtarını onamı verdin”
“Evet, ne olmuş”
Bana neydi, yollar iyice kayganlaşmıştı. Hızımı azalttım, uzun süre konuşmayınca merak ettim. Baktığımda başını cama yaslamış uyuyordu, dayanamadım birden son ses radyoyu açtım. Şansıma çıkan rock müziğinin nerdeyse çığlığa varan sesleri bir anda arabanın içine doldu…
Birden yerinden korkuyla fırladı “Sağır mısın be adam, bu ne ses. Korkudan ödüm patladı”
“Müzik dinlemek istedim, sesi çok fazla açıkmış” Gülmemek için kendimi zor tutuyordum, uzunca süredir beni hem sinir edip hem de güldüren bir kadınla karşılaşmamıştım.
Tekrar başını cama yaslayınca sessizliği istemedim, kadınlarla sevişir evime gelince kız kardeşimin neşeli konuşmalarını dinlerdim. Uzun süredir ondan da mahrumdum…
“Okuyormusun?”
“…”
“Sana diyorum eve az kaldı uyumaya çalışma da cevap ver”
“Niye, biraz evvel konuşunca çenemi bağlamaktan söz ediyordun ya”
“Vazgeçtim, çok konuşmazsan bağlamam”
“Hah sanki bağlattırırım”
“Bak yine aksileşiyorsun, bir soru sordum küçük masum bir soru” Susunca daha üstelemedim, tek başıma eve girmek istemediğimi biliyordum. Bu kızdan kurtulur kurtulmaz bir yerlere gidip kafamı dağıtmalıydım…
“Okuyorum” Hafifçe konuşmasını zor duydum “Efendim anlamadım”
“Okuyorum dedim”
“Nerede”
“Özel üniversite, yabancı dil işletme ve iktisat fakültesi üçüncü sınıf”
“Kaç yaşındasın”
“Yirmi”
“Kaç kardeşsin”
“Ne o benimle evlenmeye mi karar verdin şeceremi soruyorsun”
“Allah korusun, ben kim evlenmek kim. Sadece boş boş muhabbet ediyoruz”
“Âmânda ne hoş, muhabbetine doyum olmuyor senin. Muhabbet dediğine bak adamın. Yaşın kaç, okulun ne, Kız sen İstanbul’un neresindensin dersen şarkıyı bitirmiş olursun”
“İsmini bile bilmediğim kızın nereli olduğundan bana ne”
“Sorma zahmetine girmedin”
“Pek ala soruyorum ismin nedir”
“Hale”
“Geçte olsa tanıştığımıza memnun oldum Hale. Bende Özgür Dağıstanlı”
“Soy ismin tam sana yakışmış. Dağ adamı olduğun soyadınla tescillenmiş”
“Yok, seninle kibarca konuşulmuyor”
“Sen mi kibarsın hiç güleceğim yoktu ha ha ha”
(Hale, ağabeyim çok yalnız. Konuşmak için çabalıyor biraz alttan alsan olmaz mı?)
“Nedenmiş?”
“Ne neden?”
(Lütfen Hale hani kendine âşık edecektin, ben ağabeyimi ilk kez bir kadınla muhabbet etmek isterken görüyorum)
“Neyse sen kaç yaşındasın ve ne iş yapıyorsun, bak sen sordun ben söyledim”
“Yirmi altı yaşındayım, mühendisim”
“Ailen”
“Babam öldü”
“Ya annen”
“Uzunca süredir bizden ayrı”
“Drakula’nın evinde sadece sen ve kız kardeşin mi yaşıyordunuz?”
“Drakula evimi bu da nereden çıktı”
“Tepe de kalıp giren çıkanda görülmeyince, sitenin gençlerinin söyledikleri söz. Sağdaki yoldan gireceksin işte verandasında ışık yanan ev… Babam yine dayanamamış bu soğukta dışarı çıkmış”
“Baban sana düşkün herhalde”
“Biz ailece birbirimize düşkünüzdür, işte annemde yanında. Bir kardeşim eksikti o da çıktı” Araba durur durmaz dışarı çıktım. Eyvah babamın kaşları çatılmış, kimin getirdiğini görmek için bahçe kapısına hızlı adımlarla yürümeye başlamıştı. Annem elinde hırkayla babamın peşinde koşturuyordu…
*****
Birbirine düşkün aile tablosu, ömrüm boyunca ailem de görmediğim tavırlar. Arabayı stop etmeden aşağı indim.
Orta yaşlarda ki adam yaşına rağmen oldukça yakışıklıydı, annesi de Allah için güzel kadındı. İkisi de meraklı gözlerle bana bakıyorlardı.
“Çok geç kaldın kızım meraktan öldük”
“Arabam çalışmadı babacığım, Özgür beni Timuçin amcanın tamirhanesine götürdü, anahtarı Burak’a verdim. Yolumuz ayni olunca birlikte geldik”
Of babamın kaşları iyice çatılmıştı, sert sert Özgür’e bakıyor tehlikeli olup olmadığını anlamaya çalışıyordu. “Alnında ki bant ne yaralandın mı sen”
“Önemli bir şey değil, ani sarsıntıda kendimi korumak için elimi kaldırdım tırnağım çizmiş olmalı”
Özgür hiçbir şey demeden öylece dikiliyordu. “Sen kimsin delikanlı, hiç buralarda görmedim”
“Özgür Dağıstanlı yukarıdaki evde oturuyorum”
“Dağıstanlımı? Şenol Dağıstanlı ile bir akrabalığın var mı?”
“Babamdı”
“Babanı tanırdım, başın sağ olsun”
“Uzun seneler oldu, teşekkür ederim”
“Ölüm acımasız, sevdiklerimizi alır hayat devam etse de hatıralarımızda yaşarlar. Ben Cihan, eşim Firuze, oğlum Kerem zaten kızımla tanışmışsın”
“Memnun oldum”
“Yemek masamız hazır isterseniz birlikte yiyelim”
Özgür annemin yemek davetine şaşırmış gibiydi, yüzüme baktı umursamaz tavırla omzumu silktim…
“Randevum vardı, oldukça geciktim teşekkür ederim” Omuz silkmek, sanki ben bayılıyordum sana. Ağzını açıp ta buyur dememişti, evimin önüne geldim, kapkaranlık… Şimdi girmek istemiyordum, kardeşimin yanına az kalmıştım bir kez daha ziyaret etmemin mahsuru yoktu…
******