Bacak Ciddi Bir Organımızdır...

1179 Words
Haralar, çiftlik evinin yaklaşık 100 metre kadar arkasındaki geniş arazide bulunuyordu. Bu kısa yolu alırken görmeyeli epey değişiklik yapıldığına şahit olmuştum. Yol boyunca muntazam dizilmiş aydınlatmalar, eski çakıl yolun yerini alan yeni parke patika, yolun etrafını saran limon ve mandalina ağaçları, ve neredeyse bütün çiftlik arazisine o hoş kokularını yayan iğdeler ile bezenmişti. Haraların olduğu kısma geldiğimde burada da bazı dönüşümler olduğunu gördüm. Atların barakaların genişletilmiş ve daha modern ekipmanlarla donatılmıştı. Her bölmenin yanı başında o atın koşum takımlarının ve bakım malzemelerinin bulunduğu bir başka bölme daha vardı. Barakaların girişleri atların birbirlerini görebileceği şekilde konumlandırılmış iken; arka taraflarında yer alan pencereler ise uçsuz bucaksız yeşilliklere açılıyordu. Atların bedensel sağlığı kadar ruhsal sağlığına da ekstra ehemmiyet gösterildiği buradan belliydi. Ayaklarım beni haranın iç taraflarına doğru götürdüğünde sağımda gördüğüm at ile donup kalmıştım. Bu at benim uğruna hasta olduğum Şimşek'e o kadar çok benziyordu ki; acı hatıralar boğazımda sert ve yutulması zor bir yumru hissi bırakmıştı. Dalgınca atın önündeki yemi yemesini izlerken; arkadan bir el omzuma dokunarak beni acı hatıralardan sıyırdı. Bu babacan dokunuş, Hakkı amcadan başkasına ait değildi. "Aynı evin içinde sayılırız ama daha yüzünü yeni görüyoruz evlat!" " Bana kızmaya hakkın yok Hakkı reis, kapına kadar geldim ama sen dostlarınla kafaları çekmeye gitmiştin." "Yalçın bahsetti. Üstelik gelir gelmez bizim haytayı karakollardan toplamışsınız. Sağ ol evlat." "Lafı mı olur Hakkı amca. Atla deve değildi zaten. Hem bütün suç da karşı tarafındı." "Ben bilmem mi oğlum. Bizimki en munis adamı bile çileden çıkaracak bir şey mutlaka yapar. Açık açık kaşınmadıysa ne olayım?" "Seni temin ederim bu kez öyle değil. İşin iç yüzünü komiserden de dinledim. Tabii sinirlerine hakim olup adama saldırmasaydı daha iyi olacaktı, orası ayrı." "Yalçın'ın söylediğine göre dövmekten beter etmiş. O da "Aslan kardeşim, eline sağlık." deyip iyice azıtıyor deliyi." "Çocukken de böyle kolay sinirlenirdi hatırladığım kadarıyla." " Bak o zaman haklıydı benim kızım. Üç tane oğlan bir olup yalnız başına bırakıyordunuz güzelimi. O da nasıl heves ederdi aranıza katılmaya ama." Biz bu şekilde geçmişin tatlı hatıralarından bahsederken, çalışanlardan birisi nefes nefese yanımıza geldi ve Hakkı amcanın karşısına geçerek; "Beyim yetiş, Halide'nin başı belada. Gebe kısraklardan biri sıkıştırmış bizim kızı. Bir zarar verecek kurtulamıyor kendi başına." dedi ve geldiği gibi telaşla geri döndü. Biz de onun adımlarına ayak uydururcasına acele ile bahsettiği atın yanına koşmaya başladık. Kısa sürede vardığımızda ise seyisin bahsettiği gibi bir manzara ile karşılaşmıştık. At, Halide'yi duvar ile kendi arasına almış ve başıyla sürekli vuruyor, aynı zamanda da sancısı başladığı için olduğu yerde hırçın bir şekilde tepiniyordu. Başkası olsa korkudan gözü dönebilir ya da baygınlık geçirebilirdi. Ama Halide'nin yüzünde korkudan eser yoktu. Aksine; atın ona zarar vermeyeceğinden emin bir şekilde sancıdan kıvranan hayvanı sakinleştirmeye çalışıyordu. Bizimle birlikte gelen ve nefes nefese kalmış olan seyisi fark ettiğinde kızarcasına; "Sana yardım istediğimi söyledim mi İsa efendi? Ne demeye milleti topluyorsun başıma? Hayvanı iyice ürkütmek mi senin niyetin? " diye söylendi. Zavallı adam iyilik yaptığını düşünerek bizden yardım istemişti ama neredeyse bu davranışından pişman olmak üzereydi. Hakkı amca bilmiş bir tavırla söylenmeye başlayınca, bu kızın başına buyrukluğunun aile içerisinde gerçekten de büyük bir sorun olduğunu anlamıştım. "Akşama kadar bekleyemem bu kızı evlat. Yığınla işim gücüm var. Bakar o deli kız başının çaresine endişelenme. Haydi bana eyvallah." deyip, kızının bir at tarafından yaralanmakla burun buruna olduğunu umursamadan bırakıp gittiğini görünce, şaşkınlığımı gizleyememiştim. Ancak, çok geçmeden doğumu başlayan at, geri çekilip arka bacaklarını açtı ve yardım dilenir gibi Halide'ye bakmaya başladı. O ise bunu bekliyor olacaktı ki, ağrı çeken hayvanın kasıklarına masaj yapmaya başlamış ve onu biraz olsun rahatlatmıştı. Aşağı yukarı 10 dakika süren bu çabadan sonra, kına rengi bir tay dünyaya geldi. İlk kontrollerini yapan Halide ise, elindeki eldivenleri atıp, çıkışa doğru döndü. Onu nasıl seyrediyordum bilmiyorum ama, bakışlarım karşısında afalladığını hissetmiştim. Barakadan çıkarken üzerindeki naylon önlüğü bir çırpıda çekip çıkarmış ve sabah aklıma kazınan o muhteşem görüntüsünü gözler önüne sermişti. Eğilip malzemelerini toplarken daha da yukarı sıyrılan o kısacık şortu benim ölüm sebebim olabilirdi. Alacağını aldıktan sonra şöyle bir etrafına bakındı ve barakadan çıktı. Anlaşılan anne ve yavrusunu birbirlerine alışmaları için başbaşa bırakacak ve daha sonra tekrar kontrole gelecekti. "Gören de daha önce hiç bacak görmedin sanır." "Nasıl, anlamadım?" "Bacaklarım diyorum, daha önce gördüklerinden ne farkı var? Neden bir saattir gözlerin bacaklarımda?" "Ne farkı olacak, sıradan bacak işte. Hem ayrıca benim gözüme sokan sensin." "Yum gözünü o zaman. Yum ki, çıkarmayayım o çakır gözlerini." "Bunu bir iltifat olarak kabul ediyorum." "Yazık sana. Daha önce hiç iltifat eden olmadı mı?" Konuşurken farkında olmadan birbirimize çok yaklaşmıştık. At idrarı kokusunun yaygın olduğu ortamda, bütün o kötü kokuları bastıran, ona has bir ten kokusu vardı. Gözlerimin önünde kusursuzca, başları dik bir şekilde duran göğüslerinin arası, bu şahane kokunun kaynağı olmalıydı. "Şimdi de göğüslerime bakıyorsun." "Evet, bakıyorum çünkü görüş alanımdalar." "Şimdi de şu kısraklara bak o zaman. Çünkü benim burada işim bitti." Elbette kısraklara değil, o yuvarlak kalçalarını ahenkle sallayarak yanımdan uzaklaşan kıza bakacaktım. Gözden kaybolana kadar ardından bakıp, geçen saniyelerde aklıma üşüşen görüntülerle resmen kendi bacağıma sıkmıştım. Şey; üçüncü bacağıma. Sanırım havuzda birkaç saat vakit geçirsem iyi olacaktı. Günün yarısını havuzda ve havuz başında oyalanarak geçirmek oldukça iyi hissettirmişti. Aklımda hazırlanıp, Urla'ya inmek ve Yiğit'in mekanına gitmek vardı. Bu başına buyruk geçireceğim son hafta sonuydu. Hafta başından itibaren muhasebecilerle ve avukatlarla toplantı yapıp, çiflikten direk satılan ürünlerin durumunu konuşacaktık. O kadar yıl zorla aldığım eğitimi kullanmanın zamanı gelmişti. Gerçi sormamıştı Hüseyin Gedikli. "Ne okumak istersin evlat?" demesini elbette beklemiyordum ama ben İşletme okumak istemiyorum deyince saygı duysaydı yeterdi. Hayalim pilot olmaktı benim. Ama tehlikeli olduğu için kesin bir veto yemiştim. Gedikli soy ismine sahip tek erkek torun olmam, bütün zevkli şeylerden kısıtlanmam anlamına geliyordu. Halamın çocuklarına da ihtimam gösterilirdi ancak; Gedikli soyadının temsilcisi olarak kurban edilen sadece bendim. Kısa sürede hazırlanıp Yalçın'a mesaj attım. Yiğit'in mekanına gittiğimi ve uygunsa felekten bir gece çalabileceğimizi söyledim. Evli bir erkek olarak, böyle gecelere ne kadar düşkündü bilmiyorum ama çocuk yaşımızda dahi en çapkınımız oydu. Çiftlikteki arabalardan birini almak niyetiyle dışarıda kulübede bekleyen güvenlik görevlilerinin yanına gittim. Neyse ki itiraz etmeden bir tanesini hazırlamayı kabul ettiler. Ben aracın gelmesini beklerken, kulübedeki güvenlik görevlisine telsizden haber geldi. "Halide hanım çıkış yapacak. Yedek kasklardan birini hazırlayın." Bu saatte yine motorla dışarı çıkıyordu. Umarım tekrar başına iş açmaz diye düşünürken motor sesi çoktan kulaklarıma ulaştı. Güvenlik elindeki kara kartal logolu kaskla dışarı çıkarken sırıtıyordu. Yanındakine "Bak şimdi nasıl küfürü basacak. Oğlum çok güzel küfür ediyor lan." deyince sinirlenmiş ve hala orada olduğumu belli etmek adına sertçe öksürmüştüm. Halide çkış kapısına geldiğinde önce beni gördü ve resmen memnuniyetsizce burun kıvırdı. Başkası olsaydı gösterirdim o burun kıvırmayı ama onun sadece ağzını burnunu aynı anda öpmek istiyordum. Başını elinde kartal logolu kaskı tutan güvenlik görevlisine çevirince, varlığımı umursamadan "O kaskı senin götüne öyle bir sokarım ki, ondan sonra ağzından sıçarsın Cem. Çabuk benimkilerden birini ver." dedi. Resmen ağzım açık olanı biteni izliyordum. Öyle sinirliydi ki benim şaşkın halimi fark etmedi bile. Cem dwnen adamın yanındaki yaşça daha genç olan ise resmen ürkmüştü. İkiletmeden kulübeye girip Aslan figürlü kasklardan birisini getirdi. Halide elinden çekercesine alıp kaskı başına geçirdi ve tozu dumana katarak Urla istikametine döndü. Bana ise önden basit bir bulüz gibi duran ama sırtını bütün hatlarıyla meydana seren bez parçasına sövmek kaldı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD