Yıkılan Hayaller
Merve'den
Zaman, her şeyin bir anlam kazandığı ve her anın değerinin anlaşıldığı o büyülü yolculuktur. Her yeni gün, umutla dolu bir sayfa gibidir; yazılmayı bekleyen bir hikaye. İşte ben o hikayeyi yazmak için ilk adımı atan o kızım. Ben kim miyim ?
Ben Merve... Merve Özer.
Özer ailesinin tek kızıyım. En azından öyleydim. Babam Hakan Özer bundan yıllar önce üvey annem Sevda Özer ile evlendiğinde hayatım kökten değişmişti aslında. Başlarda üvey annem ve üvey kız kardeşime kendimi sevdirdiğimi düşünsem de bunun kendi kafamda kurguladığım bir senaryo olduğunu anlamam uzun sürmedi.
Bundan tam olarak beş sene önce trafik kazası geçiren babam yatağa mahkum olduğunda iyice anlamıştım dertlerini. Para... O kahrolası kağıt parçası. Anne kızın istediği tek şey buydu. Ne kadar çabalarsam çabalıyayım bir türlü babamı ikna edemedim onların kötü olduğuna. Öyle ki babamın bu durumundan yararlanıp holdingin başına bile geçmeyi başardılar.
Şimdi tüm bunların değiştiği o döngüdeyim.
Üzerimde bembeyaz bir gelinlik... Parmağımda sevdiğim adamın yüzüğü. Bir kadın daha ne ister öyle değil mi ?
" Vay harika görünüyorsun tatlım. Arda bey gerçekten çok şanslı bir adam. " dedi düğünümüzü organize eden Özlem hanım.
" Teşekkür ederim. " dedim gülümseyerek. Gözlerim parmağımdaki yüzüğe kaydığında gülümsemem daha da arttı.
Arda... Hayatıma ansızın giren ve beklenmedik şekilde kalbime sızan adam. Birazdan evleneceğim, bir ömür yanımda olacak kişi. Nasıl oldu diye sormayın. Çünkü bu sorunun cevabını ben de bilmiyorum. Hızlı ve karmaşık bir hikaye bizimkisi.
Zaten aşk biraz karmaşık bir duygu değil midir ? Bazen bir bakış ile başlar bu duygu, bazen de tek bir gülüşle. Nasıl başladığının bir önemi yoktur aslında. Önemli olan nasıl devam ettiğidir.
Ya okyanusta yüzmeyi öğrenirsin... Ya da boğulmaya başlarsın.
***
Hazırlık aşaması bittiğinde nişanlım Ardanın gelmesini beklemeye başladım. Biraz sakinleşmek için derin derin nefes egzersizi yapmaya başladığımda çalan telefonum ile gözlerimi makyaj masasına çevirdim. Telefonun ekranına baktığımda gördüğüm isim ile yüzümde deyim yerindeyse güller açtı. Bekletmemek adına telefonu açıp kulağıma götürdüğümde hayatımın dönüm noktası olacak o sözleri duymam bir oldu.
" Ah, lanet olsun Eslem. Ateş gibisin... Senin için deliriyorum. Beni nasıl da en derine alıyorsun, çıldıracağım. "
Duyduğum sözlerden sonra elimden kayan telefon ile gözlerimden yaşlar bir bir akarken üzerimdeki kabarık gelinliğe rağmen bir hışım ayağa kalktım ve damat odasına gitmek için gelin odasından çıktım.
Giderken nefesim sıklaşmıştı. Ancak bunu gram önemsemedim. Çünkü kalbim hala duyduğu cümlelerin ağırlığı altında eziliyordu.
Senin için deliriyorum...
Beni nasıl da en derine alıyorsun, çıldıracağım...
Bir kaç söz insanın dünyasını alt üst etmeye yeter miydi ? Yetiyordu işte.
Tıpkı ben de olduğu gibi... Geldiğim odanın önünde öylece durmuş kapıyı dinlemeye başladım. Belki dedim... Belki yanlış duymuşumdur. Sevdiğim adam bana bunu yapmaz... Yapamaz.
Bekledim bir umut kırıntısına tutunabilmek için. Fakat önümde duran kapının ardından gelen sözler ile dünyam başıma bir kez daha yıkıldı.
" Sana çok susadım Eslem. İçine girmek ve dinlenmek istiyorum. İzin ver bana. İzin ver ki kardeşinle evlenmeden sana doyabileyim. "
Ardanın sözleriydi bunlar. Sevdiğim ve beni sevdiğini düşündüğüm adamın. Hızla gözlerimden akan yaşları elimin tersi ile sildim ve hayal kırıklığının yerini derin bir öfkeye bıraktım.
Sert bir şekilde açtığım kapı ile kulaklarımın duyduğuna, gözlerim de şahit olmuştu artık. Arda, Eslemi damat odasında bulunan siyah renkli koltuğa yatırmış, deyim yerindeyse üstüne abanmıştı.
Eslem... Üvey kardeşim. Ona söyleyecek tek lafım yok. Küçüklüğümüzden beri tek gayesi bana ait olanları elimden almaktı. Ve başarılı da oluyordu. Kıskançlık mıydı buna neden olan, çocukluk mu bilmem ama kalleşlik olduğu kesindi ?
Her ikisi de duydukları kapı sesi ile bana baktıklarında aniden toparlanmaya başladılar.
" Merve. " dedi Arda toparlanmaya çalışarak. " Bak hiçbir şey göründüğü gibi değil güzelim. Biz sadece... Anlık bir şeydi. Yemin ederim seni aldatmadım. Seni seviyorum bunu biliyorsun. "
Özrü kabahatinden büyük olan Arda bana açıklama yapmaya devam ederken gözüm bir kişideydi.
Eslem.
" Neden ? " dedim Esleme. " Neden bana bu kalleşliği yaptın. Neden Eslem. Sana bir kötülüğüm mü dokundu ? Canını mı yaktım ? Niye hayatımı her seferinde darmaduman etmek için yemin etmiş gibi davranıyorsun. " diye bağırdım.
" Fazla abartmıyor musun Merve ? Sonuçta biz kardeş bile değiliz. " dedi Eslem sözlerimden etkilenmediğini belli ederek. Kafamı anladım der gibi salladım ve Ardaya döndüm.
" Peki sen... Senin bahanen ne ? " dedim merak içinde.
" Hataydı Merve. Yemin ederim hataydı. "
" Hata..." dedim tek kaşımı havaya kaldırarak.
" Evet güzelim. İncir çekirdeğini doldurmayacak bir şey için üzüldüğüne değmez. Hadi bebeğim uzat elini bana. Uzat ki bana inandığını ve güvendiğini bileyim. "
Ardanın pişkin pişkin söylediği sözlerden sonra elimi uzattım. Elimi uzattığımı gören Arda beni ikna ettiğini düşünerek gülümsemeye başladı. Eslem ise sinir olmuş bir şekilde burnundan soluyordu. Ardanın hiç beklemediği bir anda bacak arasına üzerimdeki gelinliğin ağırlığına rağmen tekme atmayı başardım.
" Ahh. "
" Hatayı çocuklar yapar. Senin yaptığın şerefsizlik. " dedim acı içinde kıvranan Ardaya.
" Sana gelince... " dedim öfkeli gözlerimi Esleme çevirerek. " Al bu şerefi bir yana kaymış insan müsveddesini senin olsun. Benim işim adamlarla, kendini adam zanneden kahpelerle değil. "
" Keyfin bilir. " dedi Eslem. Sözlerimden etkilenmek bir yana dursun, oldukça keyiflenmişti.
Esleme ve Ardaya son bir bakış attıktan sonra odadan çıktığımda arabama atladığım gibi düğün yerinden uzaklaştım. Ellerim sinirden titremeye başlasa da umursamamayı tercih ettim. Aklım ve mantığım bunu bana neden yaptıklarını açıklayamazken çalan telefonum ile gözlerim ekrana kaydı.
Arayan kişi babamın evde bakımını üstlenen hemşireydi. Babamın durumu her geçen gün biraz daha kötüleştiği için düğünüme katılamayacaktı. Hoş ortada düğün dernek olayları da kalmamıştı ya, neyse. Kaşlarım çatılı bir şekilde aramayı onayladım.
" Alo. " dedim.
Ancak karşı taraftan duyduklarım ile yolun ortasında olduğumu umursamadan frene bastım. Yanımdan korna çalarak geçen arabaları da umursamadım. Zihnim tamamen az önce duyduklarımda idi.
" Üzülerek babanızın öldüğünü sizlere söylemek zorundayım Merve hanım . "
Aynen böyle söylemişti hemşire.
Babam... Dünya üzerinde gölgesini üzerimde hissettiğim adam, artık yoktu.
Beni terk etmiş, hayata gözlerini yummuştu.
***
Eve nasıl geldim hatırlamıyorum. Üzerimi değiştirme gereği duymadan sağlık görevlilerinin götürmeye çalıştığı babama sarıldım sıkı sıkı. Onu bir daha göremeyecek olmak nefesimin kesilmesine neden oluyordu. Evde benden ve çalışanlardan başka kimse yoktu. Sağlık görevlilerini saymazsak.
Henüz kimseye haber veremedim. Çünkü haber vermemi gerektirecek insanlar yoktu etrafımda. Kime haber verecektim ki. Babamın öldüğüne sevineceğine adım kadar emin olduğum Sevda hanıma mı yoksa nişanlımı baştan çıkaran Esleme mi ?
Kim üzülecekti babamın öldüğüne benden başka...Kimse. Bu yüzden haber vermeme gerek de yoktu.
" Onu götürmemiz gerek. " dedi sağlık ekipleri.
Kafamı salladım. İstemeye istemeye ayrıldım babamdan. Huzura ermesi için yıkanıp, defnedilmesi gerekiyordu.
" Tamam. " dedim ve babamın ambulansa bindirilişini gözlerimden akan yaşlarla izledim.