ÖLÜMÜN ZEHRİ

2621 Words
Moye moye,Teya Dore Japanya,Tokyo Hayatımın başlancı notalarımdı,onlar sustuğu zaman benim sonum olacaktı.Ben notalarıma değil melodime son vermiştim. Artık o yoktu,artık çocukluğumdan bana kalmış bir anım yoktu.Çünkü onu kendi ellerimle bir dava uğruna öldürmüş bir katildim.Artık bana benlikle sarılabilecek bir insanı kendi ellerimle ateşe savurmuştum. Artık Akira yoktu,artık olmayacaktı çünkü ölmüştü.Bir söz uğruna acımasızca bir insanı öldürürmüydün,ben öldürdüm. Yıllarım yıllanmış gibi acımasızca ayaklarım beni oraya götürüyordu.Küt kömür karası saçlarım sert düşen yağmurun altında daha fazla dayanamamış ıslanmıştı.Siyah deri eteğim kalçalarıma çekilirken soğumuş demirin üzerinde gitmek rüzgarı kemiklerime kadar hissetmemi sağlıyordu.Motoruma gaz vererek kendimi yola bıraktım.Soğuk demire dokunan parmaklarım damarlarıma kadar gazı köklerken ruhum beynime savaş açıyordu.Uzun süren yolumun ardından motorumu parkederek yakmış olduğum binaya giriş yaptım.Gecmişin izleri,geçmişden kalan bazı izler ardımda duyulan sesler,zihnimin benimle oyun oynadığı saatler.Benim cehennemim bir yakınımın ölmesi değildi çünkü bu hayatta sadece Akirayı kaybetmemiştim. Hayatımın başlangıcı notalarımdı,onlar susduğu zaman benim kıyametim olurdu. Adımlarımı kül binaya ilerlettim.Acımasızca geçip giden zamanda onu kendi ellerim ile ateşe itmiştim.Bu durumdan pişman değildim Akira benim çocukluğumdu ama karşımdaki kişi beni doğurmuş büyütmüş bir kadın,annem bile olsa acımasızca bir damla göz yaşı dökmeden öldürmeye razıydım. İfademi alan polis memurunun da dediği gibiydi o bakteri bana bulaşmış olsaydı Akira benim için canını verirdi ama ben onun canını almakla yetindim. Dakikalar ilerlerken saatler önce yanmış ve sönmüş olan kül yığınına gözlerimi gezdirdim.O artık ölmüş bir bedenden ibaretti.Cantamdan kavanozu çıkararak onun küllerini doldurdum bu durum oldukca tuhaftı fakat Akira'nın ailesinin kendine ait bir geleneğiydi.Onun küllerini çantama kattığımda ruhunu hissetmişim gibi ağırlık çökmüştu omuzlarıma.Son defa ailesinin geleneğini onun için son defa uyglayacaktım.Onun küllerini bir kiliseye bağışlayacaktım benim dinime mensup davranışlar değildi çünkü ben bir dine mensup değildim. Seni Tanrı bile kabul etmez Esved. Zamanın ıssız kavramları saleseleriyle beni boşluğuna yutarken bir bataklığa saplanışım gibi zihnim beni bu kabusdan kurtarmaya çalışıyordu.Adımlarım isli koridorlardan uzaklaşıyor son defa buraya gelmemek üzere bakıyordum.Soğuk esinti yüzüme çarparken kanımın uyuştuğunu hissettim.Beni biraz uzağımda bekleyen Tokyonun sesi uzaklaşıyor gibiydi ama onu uzaklaştıran mesafeler değil şiddetli rüzgardı.Kısa sürede motoruma vardığımda benim küçük iblisim adımlarını hızlandırdı.Sık düşen yağmur bedime mermi gibi düşüyor hızlanmaya devam ediyordum. Aklımda çelişmeye devam eden ama bir sonucu doğurmayan bu olay beni kararanlığına sürüklemeye çalışıyor buna izin vermiyordum.Bu durum bir labirent gibi bir çıkmaza sürüklenecekdi.Aslında herşey bir oyun dahilinde oynanmış gibiydi.150 yıldır gün yüzüne çıkmamış bir bakterinin ortaya çıkması,Maria'nın aslında acemi bir kimyager olmasına rağmen özel olarak devlet arası çalışan bir labartuvarda görev yapması,Akiranın kan kusarak can vermesi, bileklerime kelepçe takan polis bile bu oyuna dahil olabilirdi.Herşeyin bir nedeni vardı fakat karanlık bir nedeni vardı. Saatler önce ifademi alan ihtiyardan kamera kayıtlarını istemiştim.O ise kabul etmeye mecbur olduğu için getireceğini söylemişti.Dakilardır beni boş sokakta beklediğini anladım.Motorumu yavaşlatarak ona yaklaştım yavaşca.Motorumun güçlü feneri ihtiyarın yüzünü buruşturmasına sebep olurken yavaşca ona yaklaşmıştım.Siyah deri ceketi kumaş pantalonu yağmurdan üstüne yapışmış titreyerek bana bakıyordu. "Sanırım aradığın bu Esved."dedi küçük flash bana uzatırken. "Evet."dedim kısaca. "Peki neden son üç yılın kayıtlarını istiyorsun.Ve bunlar senin istediğin gibi her ayın başına göre ayarlandı." Yılların polisi olması onun her davayı çözeceği anlamına gelmezdi fakat bazı nedenleri aklındaki pazılları birleştirmek için sormaya devam edecekti. "Anlamayacak kadar fazla yaşlandın ihtiyar."Kaskın vizörünü kapattığımda sesi yavaş yavaş kesilmeye başlamıştı. "Ha bu arada."dedi bana yaklaşak."Sarşın arkadaşın şuan zindana atıldı." "Bu talimatı Kim verdi?" "Esved."dedi tek nefeste ihtiyar."Bu talimatı birinin vermesine gerek yok çünkü Maria Roza devletler arası bir kimyager değil." Bildiğim cümleler kulaklarımda tekrarlanırken bu olanlara yalancı bir tavırla şaşırmam kendime saygımı kaybetmemin ilk adımı olurdu. "Farkındayım.Olacakları biliyordu ihtiyar,fakat ilk adımı o atmak istemedi çünkü bir amaç uğruna o duvarların ardında mesleğini sürdürmek istedi.Ve sonra bencil olması kendini yok etti." Vizörü acarak onu daha iyi duymamı sağladığımda cümlelerin devamı getirmeye devam etti.Kasıklarıma saplanan sızı beni bir ok gibi motorun üzerinde gererken onu dinlemekte zorlandığımı hissettim. "Bu durumu istememis olabilir fakat kabul etmesi yeterliydi." Annem acımasız bir kadındı ve acımasız bir kız doğurmuştu her insan cezasını ardında çekmeliydi.Bunun bedeli ölüm bile olsa boynuna urganı geçiren kendisi olmalıydı. Son kez onu gözlerimle onaylayarak kaskın vizörünü kapattım. Kamera kayıtlarını cebime atıp cebimin fermuarını çekerek gazlamaya devam ettim,evime son gaz ilerledim.Ardımda kalmayan Tokyo çoktan eve varmışdı.Evime çıkan ıssız yolları motorumu parkederek sonlandırmıştım. Kasıklarımda oluşan derin sızı şiddetini arttırmaya devam ediyordu.Kaburgalarımın ciğerlerime bir ok gibi saplandığını düşünüyordum.Sancıyan kasıklarımın ağrısını unutmak için hızlandım karanlık rutubet kokulu merdivenleri geride bırakarak evime ulaşmıştım.Gri duvarlarımın ardındaki evimin tütsülü melankolik keskin şarap kokusu burnuma sızıyor genzimi yakıyordu.Keskin ağrı ciğerlerime sızarken ıslanmış kıyafetler bedenimi titretiyordu.Titreyen vucudumu koltuğa atarak sızmak istedim kısa süre. Vücudum titremeye devam ederken vücut ısımın yükseldiğini hissediyordum.Belkide hipotermi geçirdiğimi şuan anlamıyordum. Karşıda harlanmaya devam eden şömine olmasına rağmen üşüyordum soğuk ter dökmeye devam ediyordum. Sancılı ağrı omurgalarımı ele geçirirken vucudum bana ait değilmiş gibi kontrol etmekte zorlanıyordum.Koltuktan yavaşca doğrulmaya çalışarak bir kaç adım şömineye yaklaşmaya çalışıyordum.Soğuk terler dökmeye devam eden bedenimin soğuk zeminde kitlenmişti.Adım atmaya çalışan ayaklarım kıpırdamıyordu.Koltuğa mıhlanmış vucudum hareketsizce durmaya devam ediyordu.Alt vücudumu hissetmemeye başlamıştım bu durum beni zorlarken koltuğa saplanmış gibiydim. Yavaş hareketlerle ayak parmaklarımı dakikalarca hareket ettitmeye çalışıyordum fakat bu durum beni zorlarken sancı vucudumu ele geçiriyordu.Ani saplantılı ağrılar şiddetini artırmaya devam ediyor nefesimi kesiyordu. "İblis."acıyla çıkan sesim yankılanırken Tokyo yardımıma gelmemişti. Uzun tırnaklarımı ağrımı dindirmek için karnıma batırdım sertce.Keskin uzun tırnaklarım hançer gibi karnımı delerken tırnaklarıma ve etime kanlar oturmuştu.Sancı hancer gibi saplanıyor vucudum ağrıdan ikiye bölünüyordu. Yay gibi gerilen omurgam vucudumu taşıyamaz haldeyken kaburgalarım bana küçük geliyor,zehirlenmiş bir yay gibi ciğerlerime tüm sancısıyla saplanıyordu.Beynim bedenimi konturol edemez hale gelene dek acı çektirmeye devam ediyordu.Bir cehennem gibi yanmaya devam eden vucudum ölümün soğuk terlerini döküyordu. İniltili çığlıklarım duvarlarda dakikalarca yankılanmaya devam etti ıssızca.Uyuşmuş bedenim bir yığının altında kalmış gibi ilk kez yığılmıştı.Vucudum bana ağır gelirken kasıklarımdaki sancı şiddetini arttırmaya devam etti her bir salise.Bacaklarımın arasından sızan siyah akıntı beyaz tenimde yavaşca süzülüyordu.İnce çizgi halinde akmaya devam eden koyu kırmızı siyah kan tenimi boyamaya başlamıştı yavaşca.Dakikalardır hissetmediğim bacaklarımı tüm sızıyla ayırarak kanamanın şiddetine baktım.Sol bacağımı sağ bacağımdan ayırarak kana odaklanmaya çalışacaktım. Titreyen ellerim bacağımın ağırlığını taşıyamazken vucudum sertce koltuktan kayarak soğuk zemine yığıldı.Cığlığım nefesime kesecek kadar güçlüyken nefesimin teklediğini,kalp atışlarımın dengesinin bozulduğunu hissettim. Cebimde kapanmış telefonu açmaya çalışmıştım ama son sarjını polise aramakta kullanmıştım hiç bir sikime yaramayan telefonu duvara fırlatarak parçaladım. "Tokyo."dedim avazımın çıktığı kadar bağırmıştım.Tokyonun beni duymaması imkasızdı."Tokyo."dedim son gücümle.Ona birşey olmuştu nefesime koşan iblisimin çığlığıma gememesi beni şüpeyle ürkütüyordu. "Sikerler böyle işi." Kalbimin göğüs kafesime büyük geldiğini hissederken nefes almakda zorlanıyordum.Zihnim bedenimi zehirlerken acı çekmeye devam ediyordum nedenini bilmediğim bu sızı ömrüme bedel bir acıydı.Hareket etmeyen bacaklarımla yarım vucuttum saatlerdir.Yavaşca başımı kaldırarak bacaklarımın arasına baktığımda kanamamın şiddetini yere yayılan çürük kanın yoğunluğuyla,genzimin yandığını hissettim. Nefes almakta zorlanırken nabzımın yavaşladığını gözlerimin karardığını hissettim.Bir cehennemin en kuytusunda soğuk ölüm terleri atmaya devam ediyordum.Bedenimi saran sızı vucudumun yarısını öldürmüştü. Belirsiz ağrıların nedenini bilmesemde burada yanlız başıma geberebilirdim.Kanayan burnum boş zemine akarken dayanılmaz haleydim.Kan kaybım artış gösteriyor durduramıyordum.Genzimi yakan kan tadına karşı koyamıyordum titreyen bedenimin ağrıyla kasılırken çığlıklarımı birinin duyması imkansızdı. Çürümüş kan soğuk zemine yayılırken ruhum beni cehenemin kuytusuna bırakmaya yemin etmiş gibiydi.Kararan gözlerim etrafı bana zindana cevirirken vucudum ağrılar içinde işkence çekmişti.Kapanan gözlerim bedenime itat etmeden zihnimi bulandırmıştı. Kapanan gözleri karanlığa alışık bir melodi çalmaya devam etmişti.Acı çeken bedeni kıvrılırken omurgası hasar almısştı kıvranmadan.Kan kaybı onu bir ölüme sürükleyecek kadar güclüydü.Genzine kaçan kan tadı yavaş yavaş nefesini tıkamaya başlıyor kalbinin ritmi yavaşlıyordu. Kasıklarına saplanan vucudunu kullanamaz hale getiren ağrı bayılmasına rağmen şiddetini durdurmamış kanamaya devam etmişti. Saatlerce iblisine seslenmişti.Bunu biliyordu sahibine tümüyle bağlı köpeğini görünmez zincirlerle bodruma kitlemiş susturmuştu. O gecenin karanlığında onu gölgesinde o acılar içinde kıvranırken onu izlemeye devam eden cehennem soğuğu alev kızılı bir çift göz vardı.Yavaş adımlarla bilinnci kapanmış bedene yaklaştı.Uzun tırnaklarını karnına saplamış ince çizgiler halinde donmuş kan pıhtıları süzülüyordu.Sancısı o kadar coktu ki tırnaklarıyla karnını deşmişti satlerce.Onun cığlıklarını kimse duymamıştı. Onu ona bağlayan küçük bir ruh bağ vardı iki gizemli sulietin ardında.Yavaş hareketlerle onun ellerini karnından çekerek göğsünde birleştirdi yavaşca.iri ellerini usulca kasıklarına bastırdı ona bakmaya devam ederken. Yavaşlayan kalp atışları düzene girerken artık vucudunun acı çekmediğini biliyordu.Soğuk terler atan vucudu artık titremiyordu.Kanaması yavaşva duruyor beyaz tenini karalamıyordu. Kana bulanan baygın bedeni yavaşca kollarının arasına almıştı.Bir melek olduğunu düşünmüştü onun karanığının aksine.Ama biliyordu ki hicbir zaman geleceği inkar edemezdi. ALAR GEZEGENİ Sonsuz gezegen her canlıyı bir kum tanesi gibi içine çekmeye devam ediyordu.Kaybolduğumuz bu evrende bir kum tanesi gibi savrulmaya devam ettik asırlarca.Kilometreler artık dünya ve o karanık gezegen için bir rakam değildi.Artık mesafelere sıfırlar eklenmeye devam edecek ve herşey mesafeden ibaret olmayacaktı.Bu karanlık gezegenin adı ALAR GEZEGENİ olacaktı ,olmuştu. Asırların barındırdırdığı bu isim,sayısı belirsiz bazı gezegenleri savaşarak işgal etmişti. O yenilmez bir Lord'du.Onu yenilmez kılan damarlarında akmaya devam eden arsız kandı.O alar gezegenin acımasız Lorduydu.O bir ölümsüzdü ta ki ruhu kanından çekilene dek.Alar karanlık demekti onun ruhu kadar karanlıktı işgal ettiği yerler.Yenilmez gücünün ardında sadece kendi kölgesi barınıyordu. Ona özel yapım olan erimiş demir lavlardan yapılmış şatosu gezegeninin çeyreğini Kaplayacak kadar devasa büyüklükteydi.Geniş odası gümüş yapımıydı.Askerler ve büyülerle korunan şato diğer gezegenlerden görünmez bir yapıya sahipti.Lord onların zihnine girerek şatonun yerini hep gizli tutuyordu.Şatosunda halkından insanlar ve hizmetkârlar barınıyordu ona hizmet etmek için.Rivayete göre beyaz teninin ardındaki karanlık kanatları ona güç vererek yenilmez kılıyordu.Yenilmez Lordun katran karası, karanlık kanatları yerde sürünecek kadar büyük sadece bir esintisiyle kasırga çıkaracak kadar güçlüydü.Gözleri kızıla çalan sarıydı,ona bakmaya onunla göz teması kurmaya kimse cürret edemezdi.Henüz o alev kızılı gözlerinin ardında ki Lordu kimse tanımamıştı.Bazı kadın askerleri ona hayran kalarak bakıyor fakat onların bedenlerini vahşi varlıklara yem ediyordu.Çünkü onun için asker katagorisine giren bir canlı mızrağın ucunda can veriyor dahi olsa davasından vazgeçmezdi.Asırlar boyunca halkı ona boyun eğmekden ve itat etmekten hiç vazgeçmemişti. "Efendim."dedi kâhya saatlerdir orada olduğunu hatırlatarak,başına yavaşca öne eğerek onunla göz temasından kaçınmıştı pelerinini kendine çekerek diz çökmüştü."Efendim bunu söylemek bana düşmez biliyorum ama bazı gezegenlerin çevresinde kırmızı yansımalı ışıklar var." Yenilmez lord bu durumdan haberdardı ama bu olayın doğuracağı sonuçlardan heberdar olması onun için geç olacaktı.Zehirli zihnine kotrol edebiliyor olası olayları ve doğa üstü olayları önceden biliyordu.Tahtından yavaşca siyah kanatlarıyla doğrularak gezenini tüm şeffaflığıyla ayakları altından izlemeye devam etti. "Efendim."dedi kâhya cesaretsizce."Bu durum diğer gezegenlerin Lordları tarafından garip karşılanacak öyle değil mi?" "Benim gezegenimdeki olası olaylardan ben sorumluyum kâhyâ,onlar değil. "Lordun net kelimeleriyle kâhyâ yavaşca boyun eğerek o odadan uzaklaşmıştı. Savaşcı ruhu gün yüzüne cıkarken o herşeyin farkındaydı.Ama bu durum asırlar boyu sürmüş ruhuna aykırı gibiydi.Keskin yüz hatları çekilirken geniş omuzları gerilmişti.Ona hayran kalan ama gözlerinin içine bakmaya cesaret edemeyen bir halkı vardı.Onu korkutan bir felaket değildi onu korkutan zihninde oluşan kıyametiydi.Büyük savaşlar kazanmış derin darbeler almış bir Lord'du fakat onun için en önemlisi halkıydı.Çok sayıda bebekler ve çocuklar yalız kalmış ailesindeki askerleri ve büyük aile ferdleri katliama kurban gitmişti.Ama o çocuklar şimdi birer yenilmez gladyötördü fakat bu durum olayların tekrar yaşanmayacağı anlamına gelmiyordu.Bu uğurda çok sayıda kan akmışdı. "Samira."soğuk sesi şatoda yankılanırken Sammira zaman kavramı olmayan bu gezegende Lordunun yanına gelmesi fazla zaman almamıştı. "Araştırıyorum Efendim."dedi sadece yanıt vererek.Endişesi yüzünden okunan Sammira oldukca gergin olması onun için durumu daha fazla zorlaştırıyordu.Kırmızı pelerinini savurarak Lorda bir adım yaklaştı."Asırları barındıran büyü kitaplarını inceliyorum.Geleceği gören büyüler yapıyorum ama yanıtsız kalıyorum efendim." "Göremiyorum Samira,bana bunun bir geleceğini göstermiyorlar."Yenilmez Lord olası herşeyi önceden bilirdi ama bunu bilmiyordu,bu gizem onun zihnimi işgal.etmeye devam eden zehirli bir sarmaşık gibiydi. "Bu bir tehdit olabilir mi efendim?" Ondan oldukca küçük kalan Samirayı inceledi gözleri.Samira kahverengi gözlerini kaçırarak göz teması kurmamıştı.Endişeyle elleri titreyerek yüzü kızaran Samira ilk defa bir soruyu yanıtsız bıraktığından dolayı utanıyordu kendinden. "Kaç yaşındayım biliyormusun Samira"Lord yanıtsız kalacağını biliyordu.Bu durum alışık olmadığı birşey olsa da bu durumda zihni onu bile susturuyordu. "Bin bir yaşındayım."Alev kızılı gözleri ilk kez yanıt görememişti geleceğinden."Çok savaş gördüm,darbeler aldım,topraklarımı değiştirdim,ihanete uğradım ,kendi halkımı bile katledip tekrar yaratılışlarını izledim Samira.Kitaplar ilk kez,tarih sonsuz defa bir lordun kendi halkını katledişini yazdı."Katran karası kanatları gerginleşerek açılmıştı."Herseyi görmüş bir Lordu korkutamazlar samira.Bu bir tehdit değil bu bir kıyamet yada bir kehanet.Geleceği olmayan bir kıyamet doğuyor." Yaşlanmayan dik vucudu gerilirken bu durum onu yıpratabilirmiydi. "Şüpheniz olmasın efendim.Bu gizemi bulacağım." Samira yavaşca boyun eğerek odadan çıkmıştı.Samira zaman kavramı olmayan bu gezegende kendini bildiğinden bu yana Lorduna hep itat etmişti.Bu zorlu süreçte Lordunun bu durumda olduğunu ilk kez gözlemlemişti. Lordun askerleri olası bir savaşa ruhlarını verecek kadar hazırlardı.Fakat bu durumda savaşın olması sadece onun halkını yıpratırdı.Gezegeni çevreleyen kırmızı koyu ışıklar gezegenin ekvatorunda kalmaya devam ediyordu.Henüz adlandıramadığı koyu ışıklar sayısız gezegenleri çevreliyor durdurulamaz hale geliyordu. Ona sadık olan askerleri düellolarla yenilmez hale geliyordu bu durum onun hoşuna gidiyor ve daha güçlü olmalarını istiyordu. Dev kasırga çıkaracak kadar güçlü kanatlarını savurarak askerlerin savaştığı meydana gelmişti.Gürültüler içinde saaliseler önce onları izleyen halkı ölüm sessizliğine kapanmıştı.Sessizleşen halk ona itat etmeye devam ediyor suskunluğunu koruyordu.Lord kanatlarını kendine çekerek sadece kendine ait olan dev kılıcını parmakları arasına aldı. Klıcını tek hamlede savurarak ayaklarının ucuna bir mızrak saplamıştı."Savaş yada öl asker."Asker onunla göz teması kurmaktan kaçınıyor kızıl gözlerine bakamıyordu.Lord sessizce onun etrafında dönüyor asker ona boyun eğiyordu.Bu durum Lordu germeye devam ediyor beklediği tepkileri alamayayacğını biliyordu.Issız akan zamanda can vermek çok kolaydı.Fakat onların yenilmez olmasını isteyen hep birileri vardı,o kişi gezegenlerin sahipi Lordu. "Birinci kural nedir asker?" Lord son kez güçlü,yenilmez askerine baktı.Karşısında ki iri çüsseli vucudunda derin izlere sahip,bir çok savaş görmüş savaşcı bir komutandı,binlerce kişiyle savaş gecirmiş bu adam onun askeriydi.Lord avuçları içine hapsetmiş olduğu keskin zehirli kılıcını tek hamlede kaldırarak askerinin başını gövdesinden ayırmıştı. Halkı ölüm sesizliğine bürünürken başından ayrılmış gövdeyi saçlarından tutarak halkına çevirdi yavaşca.Süzülen kanlar etrafını çevelerken halkı ona boyun eğmeyi sürdürüyordu. "Bir asker."dedi kelleyi sıkı tutarak."Korkak olmaz."cehennem kızılı gözleri öfkeyle açılırken avuçlarını arasında sıkmaya devam ettiği kelleyi savurdu.Halkı ondan kormaya devam ediyor buna engel olmuyordu."Kazanılan savaşta askerlere eğitimi hangi savaşcı verdi?" Sessizce dinlemeye devam etti halkı.Dillerinden bir kelime bile dökülmeksizin susmaya devam etti Alar halkı.Sustular sustular ve sustular.Uzun süren sessizliğin ardından iri cüsseli düşmanlarının gözüne korku verecek bir bedene sahip asker ortaya çıkmıştı. Kalabalığın ardından sıyrılan asker kana bulanan kılıcıyla kendinden emin adımlarla yürümeye devam ediyor korkusunu gizliyordu.Onun korkusu diğer asker gibi Lorduna değildi onun korkusu itibarıydı sayısızca asker yetiştirmiş bu uğurda çok can vermişti.O çok şeyini geride bırakmış,yaşarken ruhunu teslim etmiş bir askerdi.Kaybedecek tek şey onuru ve itibarıydı o derin duygularını kaybetmek canlıyken kalbini sökmek kadar acı verici olurdu. "Buradayım Lordum."dedi korkusuzca gözlerininin içine bakarken.Yenilmez lordun kömür karası saçlarının ardında iki çift cehennem çukuru yatardı,alev kızılı gözleri bu cesaretli askeri bakışlarıyla tebrik etmişti. Çanlar çalıyor düello başlıyordu.Asker ilk hamleyi ustaca lorduna sunarak kılıç darbesini savurmuşdu.Askerin darbesi lordu şaşırtmamıştı.Alar halkı tüm sessizlliğiyle onları izliyor itat etmeye devam ediyordu.Kılıç darbeleriyle sessizleşen halk Lordlarına zarar gelmesinden korkmuyordu çünkü bir ölümsüzün canı acımazdı.Onların korkusu askereydi. İri bedenini ardıdaki kılıç darbeleri askerle her daim çakışmaya devam ediyor boşlukta keskin kıvılcımlar oluşuyordu.Lord katran karası kanatlarını kendine çekerek savaşın adil olmasını istemişti.Çeşitli büyülerle zehirlenmiş kılıç kırılmaz demirdendi.Askerin sert darbesi lorda gelirken kendini kılıcıyla korumuş askerini karşısında korkusuzca uzun süre kalması hoşuna gitmişti. savrulan kılıç darbesiyle askeri ayaklarının altına sermişti Lord.Ona kin beslemeyen askeri ölümünün şerefiyle olmasından mutlu olacaktı.Boynuna dayanmış keskin kılıç onu ölümden korkutmuyordu.Bir nefes arasıydı kılıcın keskinliği. "Efendim."dedi gladyöterlerin ardında duyulan bir kadın sesi.Samiranın ayak sesleri yaklaşıyor telaşı yüzünden okunuyordu.Samira sayısız gezegenlerin en güçlü büyücüsüydü.Ardında savrulan pelerinini umursamadan adımlarını hızlandırdı.Savrulan sarı sacları ona aykırıydı,onun dünyasına bedeni aykırıydı.Askerler durumu belli etmeden Samiraya bakmaya çalışıyorlardı.Çok geçmeden adımları Lordu bulmuştu. Zehirli kılıç askerin boynundan lord tarafından yavaşca çekilmişti.Keskin demirden ince çizikler halinde kan süzülüyor fakat askerine üzülme duygusu barındırmıyordu.Kılıcın zehri alar halkına yasaklanmıştı,büyülü kılıç halkına acı çektirmeden öldürürdü. "Efendim."dedi Samira"Gezgenin etrafını saran kırmızı ışıklar."Lord ilk defa Samirayı böyle görmüştü.Elleri titriyor konuşmakta zorluk çekiyordu.Asasını tutmakta zorlanan Samira endişesini çok bariz bir şekilde gösteriyordu. Onları izlemeye devam eden halk yavaşca boyunlarını eğmiş bu konuşmaya şahit olmak istememişti.Lordlarına duydukları sevgi ve güven saygı çerçevesi içinde hep gösterilmeye devam ederdi. Lord fazla zaman geçmeden sadece Samira ve kendisini görünmez bir duvarın ardına alarak kendisi ve lordun duyabilece bir dilde konuşmaya başlamıştı.Samiranın elleri titremeye devam ederken kendinde konuşma yetisini kaybetmiş gibi korkak ve endişeliydi. "Kırmızı ışıklar sayısız fetedilmiş gezenlerin her birinin atmosferinde mevcut."Samiranın tutmakta zorlandığı büyülü asası yere düşmüş kaldırmak için uğraşmamıştı.Lordun meraklı bakışları samirayı bulurken cevabını beklediği çok bariz belliydi."Kehanet gerçekleşti."Kızıla çalan alev sarısı gözleri soğuk savaşlar vermeye başlamıştı"Artık bir varisiniz var." ° •
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD