Bölüm şarkısı: Stings – Shape Of My Heart
2.BÖLÜM : ''DÜŞ KAPANI''
Tavana karşı kurulan hayaller. Küçükken her gece boyasız , rutubetli tavanıma uzunca bakar ve büyüyünce nasıl biri olacağımı , nasıl bir hayata sahip olacağımı düşünür dururdum. Doktor mu olacaktım? Avukat? Öğretmen? Mutlu bir ailem olacak mıydı? İyi bir eşim , çocuklar... Kendimi bildim bileli kabus görürdüm ben. Kabus görmemek için uyumadığım zamanlar bile olurdu küçükken. O gecelerde benim için 'düş gecesi' olurdu. Saçmaydı belki fakat o zamanlar kendimi böyle mutlu ediyordum.
Çok iyi hatırlıyordum. Babam bir gün eve elinde küçük bir hediye paketiyle gelmişti. Kapıda onu ben karşılamıştım. Önce elime en sevdiğim çikolata olan didoyu vermiş daha sonra da elindeki hediye paketini bana uzatmıştı. Maddi durumumuz iyi değildi. Bu yüzden babam bana sık hediye getirmezdi. Çok sevinmiştim. Hediye paketini açmış ve içindeki değişik süs gibi olan şeyi çıkarmıştım. Ne olduğunu bilmiyordum o zamanlar. Diğerlerine göre büyük olan bir halkanın iki yanından iki minik halka daha uzanıyordu. Büyük halkanın alt kısmından da aynı minik halkalardan iki tane daha sarkıyordu. O halkalardan da rengarenk tüyler... Görür görmez hayran kaldığımı hatırlıyordum. Babam ne olduğunu açıklayınca daha da mutlu olmuştum.
'' Bu bir Düş Kapanı. Bunu yatağının başına astığımız zaman bir daha kabus görmeyeceksin. Çünkü bu Düş Kapanı o kabusları kovuyor olacak.''
O günden sonra Düş Kapanlarına ayrı bir ilgili olduğumu hatırlıyordum. Düş kapanını yıllarca yatağımın başından çıkarmamış , anneme de çıkarttırmamıştım. Zaman geçtikçe tüyleri etrafta uçuşmaya başlamıştı. Haliyle Düş Kapanıma sinir oluyordu.
Düş kapanını oraya astıktan sonra psikolojik olduğunu düşündüğüm bir şekilde kabuslarım azalmaya hatta yok olmaya başlamıştı. Kabuslarımla beraber ; büyüdükçe hayallerimde tükenmişti. Şimdi ; tavana ne zaman baksam aklımda hayallerim değil hayatım canlanıyordu. Yerimde doğruldum. Kaç saattir öylece tavana baktığımdan kalkınca başım dönmüştü. Bir de yaklaşık üç saat de evi temizlemekle uğraşmıştım. Şakaklarımı hafifçe ovuşturduktan sonra eskimiş sehpanın üzerinden telefonumu alıp saate baktım. Sekizi çeyrek geçiyordu. Gözlerimi eskiden Düş Kapanımın asılı olduğu duvara çevirdim. Çivisi hala duruyordu. Dudağımı dişleyerek dünden beri açmadığım valize ilerledim. Asıl bölmesine göre daha küçük olan fermuarlı kısmını açtım.
Kararsız bir şekilde içinden uykularımın kahramanını çıkardım. Rengarenk , seyrekleşmiş tüyler aşağıya doğru sallanınca gülümsedim. Belki değişik bir düşünce olabilirdi fakat öyle ya da böyle bu Düş Kapanının gerçekten de kabuslarımı azalttığını düşünüyordum. Bilmiyorum , belki de kendimi buna inandırmış ve psikolojik olarak kabuslarımı kovduğunu düşünüyordum. Ama bana iyi geliyordu ve onsuz uyuyamadığım bir gerçekti. Üzerindeki asmak için yapılmış kısmı çiviye geçirdim. İşte olmuştu.
''Anne! Bir teyze kapıda, seni soruyor!'' Efgan'ın sesiyle kendime geldim ve Düş Kapanına son bir bakış atıp odadan çıktım. Bu saatte kim gelmişti ki Allah aşkına? Kapıdaki kişiye baktığımda bana gülümseyen Şeyma Teyze'yi görmemle hemen yanına gidip sarıldım. Şeyma Teyze bizim ben doğduğumdan beridir komşumuzdu. Beni çok severdi küçükken , ben de onu. İyice yaşlanmıştı ama yine de aynıydı. Üzerimde o kadar çok emeği vardı ki...
'' Eftalya'm nasıl da büyümüşsün kuzum benim!'' Gülümseyip daha da sıkı sarıldım. Benden ayrıldıktan sonra başını yine her zamanki güler yüzlülüğüyle Efgan'a çevirdi.
''Bu oğlun mu?'' Gülümsemesine karşılık verip başımı olumlu manada salladım.
''Dün gece geldiğinizi görmüşler. Ben de dayanamadım bu saatte rahatsız ettim kızım , kusura bakma.'' Bana elindeki tencereyi uzattı.
'' Şimdi ocak, fırın falan çalışmıyordur.Sıcak yemek yiyin diye yaptım bir şeyler.''
'' Ya Şeyma Sultan'ım nasıl ödeyeceğim ben senin hakkını?'' deyip yanaklarını öptüm. Yanında kendim olabildiğim sayılı kişilerden biri de Şeyma Teyze'ydi.
'' Neyse neyse! Ben ne diyecektim sana? Heh! Kızım bu evde siz nasıl yaşayacaksınız? Elektrik yok , su yok , doğalgaz yok. Teyzenlerde kalmıyor muydun sen?'' Şeyma Teyze sorularını sıralarken sıkıntıyla nefes verdim.
Şeyma Teyze'ye her şeyi anlattığımda rahatlamış gibiydim. Bu kadınla konuşmak bana iyi geliyordu. Beni yargılamıyor , acıyarak bakmıyordu.
" Peki kızım şimdi ne yapacaksın? Bu şekilde yaşanmaz burada yani. Bende kalın diyeceğimde benim huysuz herifi de biliyorsun işte." Şeyma Teyze'nin elinin üstüne elimi koyup hafifçe sıktım.
" Sen merak etme Şeyma Teyze , iş bulup bu evden kurtulacağım en kısa sürede."
" Kızım bu çocuk ne olacak? Çalışırken nereye bırakacaksın?" Sıkıntıyla geriye yaslandım ve Efgan'a kısa bir bakış attım.
" Asıl sorun da bu. Efgan'ı bırakabileceğim biri yok" Şeyma Teyze tatlı bir kahkaha attı.
" İlahi Eftalya Kızım! Ne demek biri yok? Dağ gibi Şeyma Teyzen var burada! Sabahları bana bırakırsın Efgan'cığımı , sen de işine gidersin. Zaten ben de sıkılıp duruyordum. Efgan bana arkadaş olur." Gülümseyip kollarımı Şeyma Teyze'nin boynuna sardım.
" Birtanesin sen be!"
" Tamam tamam , deli kız! Saat 10'a gelecek neredeyse sen çık bir iş bak. Ne kadar çabuk bulursan o kadar iyi!"
Şeyma Teyze'den ayrılıp hemen ayakkabılarımı giyindim. Efgan'ı ve Şeyma Teyze'yi öptüm.Ev soğuk olduğu için üzerimde zaten bir ceket vardı o yüzden telefonumu da alıp direk kendimi sokağa attım. Sabah olduğu için geceki kadar soğuk olmasada hava serindi. Ellerimi ceketimin ceplerine sığdırdım. Şimdi sıra iş bulmadaydı. Nereye gideceğimi tam olarak bilmediğimden ilk olarak Urla'nın işlek caddelerine doğru yürümeye başladım. Orada iş için bir çok kafe ve bar vardı. Önüme ilk pembe bir kafe çıktı. Fazla pembe olması yüzümü buruşturmama neden olsada iç çekerek kafeye doğru yürüdüm. Kapıyı ittiğimde beni kulağımı rahatsız eden bir çan sesi ve sıcak hava karşıladı. Sıcak biraz da olsa yüzümü gevşetirken rahatlamaya çalıştım.
Duvarlar , masalar , süsler her şey pembeydi. Tavandan da yine pembe renk , tahminimce kartondan yapılmış Cupcake'ler sarkıyordu. Burası , pembe renginden ne kadar tiksindiğimi bir kere daha hatırlatmıştı bana. Şimdi burayla ilgilenen kişiyi bulmam gerekiyordu. Garsonlar çok meşgul görünüyordu bu yüzden kasadaki kızı gözüme kestirip bana yardım edebilmesi umuduyla yanına ilerledim. Kızın önünde dikildiğimde yüzümden başlayarak ayakkabılarıma kadar süzdü. Üzerimde rahatsız edici bir şey mi var diye bakındım. Baştan aşağı siyahtım ve bu kafenin içinde fazla göze batıyordum , evet. Aramızdaki anlamsız bakışmayı sonlandırıp konuştum.
" Ben iş için gelmiştim. Patronunuzla görüşebilir miyim?" Kız bana ters bir bakış attı.
"Yılmaz Bey bugün gelmeyecek. Elemana da ihtiyacımız yok!" Kızın sert çıkışı karşısında kaşlarımı çattım. Kızın böyle ters davranmasına sebep verecek ne yaptığımı bilmediğimden "Peki" deyip kafeden etrafa tiksindiğimi belli eden bir bakış atarak çıktım.
Hangi zevksiz insan kafenin tamamını şeker pembesi yapardı ki? Kafenin dekorasyonu aklıma gelince bir kere daha yüzümü buruşturdum. Zaten o kafede uzun süre durabileceğimi düşünmüyordum. İyi olmuştu. Kafenin sıcaklığından sonra dışarı çıkmak ufak bir titremeye neden olmuştu. Biraz daha yürüdükten sonra 'Eleman Aranıyor' yazısı asılı olan bir dükkanın önünde durdum. Müzik aleti satan küçük bir dükkandı burası. İçeri girip sıcak havanın vücudumla buluşmasına izin verdim. İçeride bir kız , annesi ve babası olduğunu tahmin ettiğim üç kişi vardı. Yanlarında da orta yaşlarda bir adam duruyor ve anladığım kadarıyla başlarında durdukları piyanonun özelliklerini anlatıyordu. Bir süre onları izleyip adamın işinin bitmesini bekledim. Onlar başka bir piyanoya bakmaya başladıklarında gözlerimi devirip , durmak yerine müzik aletlerine bakmaya başladım.
Küçüklüğümden beri müziğe karşı bir tutkum vardı. İlkokul hocam da bunu farketmiş , beni eğitmek istemişti. Fakat ailem izin vermemişti. Nedeni ise basitti. Öğrenme kısmında sorun yoktu fakat müzik aletine verecek paramız da yoktu. Bazen okul çıkışlarında annemlerden gizlice okulun ufak ve fazla kullanılmayan müzik sınıfında piyano çalar şarkı söylerdim. Eğitime ihtiyacım yoktu. Her zaman bir şeye heveslendiğim zaman her türlü o şeyi kendi kendime yapabilecek ve öğrenebilecek potansiyeldeydim. Notalar önümde olduktan sonrada piyano çalmayı öğrenmek benim için zor olmamıştı. Hafifçe iç geçirip parmaklarımı hafifçe piyanonun tuşlarında gezdirip , gözlerimi duvardaki tablolarda dolaştırdım.
" Sizinle nasıl ilgilenebilirim hanımefendi?" Sorulan soruyla gözlerimi duvarlardan çekip az önceki orta yaşlı adama çevirdim.İşi bitmiş ve yüzü de belliki az önce sattığı piyanodan kazandığı para sebebiyle memnuyet dolu bir gülümseme ile kaplanmıştı.
"Ben iş için gelmiştim. Kapınızda ilan asılıydı." Dediklerimle adam çenesini sıvazladı ve başını salladı.
" Evet , bir elemana ihtiyacım var. Aletlerin temizliğine yetişemiyorum. Sabah altı gibi gelip temizliğe başlanmalı. Gördüğün gibi aletler baya fazla ve temizlikleri bayağı bir zor olmasıyla beraber hassasiyet de gerektiriyor.Fakat bir sorun var." Adama devam etmesi için başımı salladım.
" Bu sıralar satışlarımız azaldığından para konusunda sıkıntı çekiyoruz. Bu yüzden maaş konusunda senin beklentilerini karşılar mıyım bilmiyorum."
"Ne kadarlık bir maaştan bahsediyoruz?"
"Haftada elli liraya falan"
Haftada? Elli ? Dalga mı geçiyordu bu adam? Haftada elli lirayla bir yılda anca kira ödemek için para elde edebilirdim. Bunun suyu , elektriği , gıda alışverişi derken masraflar da artıyordu. Aklınca beni kandıracaktı adam , şuna bak!
"Siz benimle dalga mı geçiyorsunuz? Az önce sattığınız piyanodan bile yeterince para kazandığınızı düşünüyorum. Bu kadar az maaşla eleman bulabileceğinizi mi sanıyorsunuz bayım?" Adam bana kaşlarını çatarak baktı.
" Beğenemiyorsan git başka bir yere! Maaş beğendiremiyoruz hanımefendiye!" Adamın suratına son kez sinirle bakıp hızla oradan çıktım. İş bulmak sandığımdan da zor olacaktı anladığım kadarıyla. Birden yağmurun yağmaya başlamasıyla yüzümü gökyüzüne çevirip sakinleşmeye çalıştım. Yağmur o kadar şiddetli yağıyordu ki şimdiden sırılsıklam olmuştum. Bir işim bile rast gitmiyorduki anasını satayım! Kollarımı birbirine dolayıp ilerlemeye başladım. Ya direk eve gidecek ya da bir yere girip yağmurun dinmesini bekleyecek ve iş bulma çabama devam edecektim. Bugün o iş bulunmalıydı , o yüzden üzerimdeki üşüme hissini unutmaya çalıştım ve yürümeye devam ettim. Hediyelik eşya satan bir dükkanın önünde bir süre durup dinlenmeye çalıştım. Dükkanın üstündeki markiz , yağmurdan korunmamı sağlıyordu. Gerçi ıslanacağım kadar ıslanmıştım. Şu saatten sonra ıslansamda farketmezdi.
Başımı dükkanın vitrinindeki hediyelik eşyalara çevirdim. Bir Düş Kapanı gözüme çarptığında gülümsedim. Benimki gibi renkli değildi. Siyah ve grinin değişik tonlarından oluşuyordu. Siyahımsıydı. Ne siyahtı ne değildi. Birden kendimi bu Düş Kapanını insanlara benzetirken bulmuştum. İnsanlar da öyle değil miydi zaten? Herkes günahkardı. Herkes siyahtı. Fakat simsiyah değildik. Kimisi gri , kimisi beyazla harmanlanmıştı. Ama kimse simsiyah değildi. Siyahımsıydık. Hepimizin içinde masum bir kişilik yatıyordu. Bazı insanlar masum tarafını gizliyor , bazıları ise siyah tarafını gizleyip beyazlığıyla tanınıyordu. Ama her insan en sonunda tek bir kelimede buluşuyordu. Siyahımsı.
İçimdeki anlamsız düşünceleri sonlandırıp gözlerimi Düş Kapanından ayırdım. Belki de artık en başından beri yapmam gerekeni yapmalı ve Cemre'yi aramalıydım. Bana çalıştığı barda bir iş bulabileceğimi söylemişti. Kararımı verip ceketimin cebinden minik , buruşmuş kağıdı çıkardım. Kağıdı açarken telefonumu da çıkarttım. Hafif ıslanmış kağıttaki silik numarayı telefona geçirirken duraksamamıştım. Aramaya basıp telefonu kulağıma götürdüm ve açılmasını bekledim. Cemre'nin tanıdık ince sesi duyulduğunda rahatladım.
"Açmayacaksın sandım. Her neyse. Ben Eftalya. İş için arayabileceğimi söylemiştin?"
" Ben de aramayacaksın sanmıştım! Bendeki de akıl , numaranı almayı unutmuşum. Şey, evet sana hala iş ayarlayabilirim. Şimdi sana konum atacağım yere gelebilir misin?" Gözümü etrafta dolaştırdım ve cevapladım.
" Evet. Ben kapatıyorum o zaman. Sen konumu atarsın." Cevabını dinlemeden telefonu suratına kapatmıştım. Biraz kaba mı davranmıştım sanki? Bu konu üzerinde düşünmeyi kesip omzumu silktim. Ben böyleydim , bana yardım etti diye değişemezdim işte. Yaklaşık iki dakika sonra telefonuma mesaj bildirimi gelmişti. Gelen konuma göre ilerlemeye başladım. On dakika kadar yürüdükten sonra yağmur da kesilmişti. Attığı konuma göre yaklaşmıştım. Yaklaştıkça sokaklar darlaşıyor ve tekin olmayan yerlere giriyordum. Bir bara gidiyorsun sonuçta Eftalya. Ne bekliyordun? Bir an Cemre gibi bir kızın neden böyle bir yerde çalıştığını düşündüm. Giyindiklerinden ve kullandığı arabadan pek işe ihtiyacı varmış gibi görünmüyordu. Bir de aşırı güler yüzlü ve hayat dolu bir kızdı üstelik. Bir barda çalışacağı aklımın ucundan bile geçmeyecek biriydi. Belki de ben önyargılı yaklaşıyordum. Hem bana neydi Cemre'den?
Bunları düşünmeyi bırakıp önce telefondaki konumu kontrol ettim ve çevreme bakındım. Gelmiştim sanırım. Burada az önce geçtiğim ıssız sokaklara göre daha çok insan vardı fakat daha gündüz olduğundan pek kalabalık değildi. Barlar ile dolu bir sokak olduğu için geceleri daha işlek bir caddeydi. Tabelasında büyük harflerle 'OSCAR PUB' yazan barı görünce oraya doğru ilerledim. Korumalar geçmem için kapının önünden çekilince yavaşça kapıyı aralayıp içeri girdim. İçerisi öğlen vakti olduğu için dolu değildi. Tek tük insan vardı , onlar da ya içiyordu ya da bir yerlerde sızıp kalmışlardı. Bar tahmin ettiğim gibi siyahlarla döşenmemişti. Daha önce hiç bir bara gitmediğim için böyle bir ortam beklemiyordum. Barın her bir köşesi farklı bir renkle döşenmişti. Koltukların çevresi bile renkli led ışıklarla çevrelenmişti. Barmenin olduğu kısım da , adı artık her neyse , pembe ile mor arası led ışıklarla renklendirilmişti. Pembe rengini pek sevmesem de burada hoş duruyordu.
" Eftalya!" Gelen sesle arkamı döndüm. Cemre üzerinde önlük , elinde bez ile karşımda her zamanki gülümsemesiyle duruyordu. Önce bana sarıldı.
" Gelmene çok sevindim! Gel seni patrona götüreyim. Bu arada Efgan'ı kime bıraktın?"
Etraftaki insanlarda gözümü gezdirip cevapladım.
" Eski tanıdık bir komşumuza bıraktım." Başını anladığını belli eder şekilde salladı ve dar koridordan geçtikten sonra siyah bir kapının önünde durdu. Bana göz kırpıp kapıyı çalarken ben gergindim. Daha önce böyle bir ortamda hiç bulunmamıştım , nasıl çalışacaktım? İçeriden otoriter bir 'gel' sesi duyulunca içeri girdik. Bizi ellili yaşlarında , hafif kilolu bir adam karşıladı.
" Ne oldu Cemre? Bir sorun mu var?" Adam Cemre'nin yanındaki beni farkedip baştan aşağı süzdü. Bakışlarında art niyet aramış fakat bulamamıştım. Yine de vücudumu saklama gereği duymuş ve kollarımı göğsümün üzerinden birleştirmiştim.
" Salih Bey. Bu benim arkadaşım Eftalya. Acilen bir iş bulması gerekiyordu , ben de size getirdim. Eleman eksiğimiz vardı öyle değil mi?" Arkadaş kısmında sesli gülmemek için dudaklarımı ısırmak durumunda kalmıştım.
" Evet , aslında bir barmene ihtiyacım var. Tom işlere yetişemiyor. Barmenlikten anlar mısın kızım?" Hayır anlamazdım. İşim olmazdı!
"Aslında ilk defa bir bara geliyorum. Ama üstesinden gelemeyeceğim iş yoktur , merak etmeyin." Salih Bey bana sakalını sıvazlarken kararsız bir şekilde baktı. Onlarında acil elamana ihtiyaçları olmalıydı ki adam fazla düşünmeden kabul etmişti bile.
" Para konusuna gelirsek ; haftalık 800 veriyoruz genelde. Kabul mü?" Haftalık 800 TL? Bu para bana yeterdi de artardı bile!
" Kabul , efendim. Ne zaman başlayabilirim?" Adam saate baktı.
" Bugün başlasan iyi olur aslında. Saat şu an öğleden sonra iki. Gündüzleri zaten yoğun olmadığımız için gündüz saatlerinde gelmene gerek yok. Akşam sekizden sonra buralar dolmaya başlıyor genelde. Akşam sekizde buraya gelirsin. Yoğunluk gece ikiye kadar devam ediyor. Gece ikiden sonra da fazla iş olmadığından Tom halleder zaten. Şimdi evine git istersen. Akşam altı gibi de burada ol. Tom sana yapacaklarını gösterir." Başımı olumlu anlamda sallayıp teşekkür ettim ve Cemre ile beraber oradan ayrıldık. Rahatlamıştım açıkçası. Haftalık 800 lirayla kısa sürede güzel bir eve çıkabilir ve oğlum için de kendim için de yepyeni bir sayfa açabilirdim. Derin bir nefes verip gülümsedim. Aklıma takılan şeyle Cemre'ye döndüm.
" Sen burada ne iş yapıyorsun? Yani bu saatlerde bar boş." Cemre gülümsedi ve elindeki toz bezini gösterdi.
" Ben buranın temizliği ile ilgileniyorum. Gece vakti burayı fazla kirletiyorlar , bu yüzden sabahtan müşteri gelmeden temizleyip akşama hazır hale getiriyorum. Gel seni Tom ile tanıştırayım!" Açıklamasından sonra elimden tutup beni barmene doğru sürüklemeye başladı. Barmen , yani Tom bizi görünce gülümsedi ve Cemre'ye selam verdi.
" Tom , bak bu yeni yardımcı barmaidimiz Eftalya. Akşam burada işe başlayacak." Tom sırıtarak elini uzattı. Temas kurmak istemediğimden sadece kafayla selam vermekle yetindim. O da havada kalan elini bozulmuş şekilde ensesine götürmüş ve gülümsemesini bozmadan tuhaf Türkçesi ile konuşmaya devam etmişti.
" Memnun oldum Eftalya. Şey, geldiğin iyi oldu gerçekten. Tek başıma akşamları buralara yetişemiyordum. Barmenlikten anlar mısın yoksa göstermemi ister misin?" Ben de hafifçe gülümsedim.
" Salih Bey , akşam altıda erkenden gelip senin göstereceğini söyledi. Şimdi eve gitmem gerekiyor. Akşam görüşürüz. Görüşürüz Cemre , her şey için teşekkürler."
El sallayıp bir şey demelerine izin vermeden oradan ayrıldım. Bugün epey bir yorulmuştum. Tek istediğim eve gitmek ve akşam iş saatine kadar panda gibi yatmaktı. Sorunlarımın arasına bir madde daha eklenmişti. Akşama kadar Efgan'ın yanında duracaktım fakat iş saatinde Şeyma Teyze'ye bırakırsam geri döndüğümde saat çok geç olmuş olacaktı. Bunu eve gidince Şeyma Teyze ile konuşmaya karar verip yerdeki su birikintilerine basmamaya özen göstererek ilerlemeye devam ettim. Eve gitmeden önce şu elektrik , su ve doğalgaz işlerini halletmem gerekiyordu. Her ne kadar o evde uzun kalmayacak olsak da susuz ve elektriksiz de olmazdı. Soğuk içime işlerken ceketime daha sıkı sarındım. Efgana da kendime de yeni birer mont almam lazımdı. Kış geliyordu ve bu ceketler bizi idare etmezdi. Edemezdi. Parayı bulunca her şeyin yoluna gireceğini içimden bir kez daha tekrar edip gülümsedim. Güzel günler yaklaşıyordu. Hissedebiliyordum.
Umarım bölümü beğenmişsinizdir. Bölümü tüm okuyanlara ve tüm Düş Kapanı aşıklarına ithaf ediyorum!