bc

SİYAHIMSI

book_age16+
212
FOLLOW
1K
READ
murder
dark
kickass heroine
tragedy
bxg
serious
mystery
city
crime
like
intro-logo
Blurb

"Uzaya hayat veren bir denizkızının hikayesi"

*Bu hikaye bir kadının acizliğini değil tek başına da ne kadar güçlü ve cesur olabileceğini, bir annenin oğlu için yapabileceklerini anlatıyor.*

Genç bir anne olan Eftalya, küçük oğlu ile teyzesinin esrarengiz ölümünün ardından evden kovulur ve oğlu Efgan ile beraber yollara düşer. Peki ya teyzesinin katili olduğu ve bir patlamada öldüğü duyurulan Selim Uzay Çetiner, Eftalya'nın karşısına çıkarsa?

chap-preview
Free preview
1.BÖLÜM: ''OTOSTOP''
Bölüm şarkısı : Vera Blue - Fingertips 1.Bölüm : ''OTOSTOP'' Efgan. İçimdeki sessiz çığlıkların tercümesi olan kelime. Hayatın bana sunduğu tek güzel armağanı olan oğlumun ismi. İçimde kopan fırtınaları oğlumun ismine yansıtmak ne kadar doğruydu bilmiyordum tabi. Her neyse. Teyzemin cenazesi kaldırılmış toprağa konulurken burada durmak için bir nedenim kalmamıştı. Kucağımda uyuyakalmış ve kolumun artık ağrımasına neden olan Efgan'a kısa bir bakış atıp arkamı döndüm ve mezarlıktan çıkmak üzere adımımı attım. Bir an önce eve dönmeliydim. Efgan üşümüş gibi görünüyordu ki zaten biraz daha burada kalırsam çıldırabilirdim. İnsanların bana acıyan bakışlarına katlanamıyordum. '' Eftalya ! '' iğrenerek yüzümü buruşturdum. Bu adamın sesine dahi katlanamıyordum. Ali Soydan. Hayatımı bana zehir eden insanlardan sadece biri olan biricik (!) eniştem. Kalbi melek kalbi kadar temiz olan teyzemin bu adamla nasıl evlendiğini küçüklüğümden beri anlayamıyordum. Efgan'ın uyanmamasına özen göstererek arkamı döndüm. Konuşarak onunla muhattap olmak istemediğimden kaşlarımı 'devam et' manasında kaldırdım. Onun da yüz ifadesinden beni görmekten hoşlanmadığını anlayabiliyordum. Efgan'ın benzetmesi olan karga gagasına benzeyen burnunu kırıştırdı.'' Başımda artık kalman için dır dır edecek bir teyzen kalmadığına göre , evimden defolup gitmeni istiyorum. Hemen şimdi. Eve bir daha adımını bile atma! O küçük veletle cehennemin dibine kadar yolunuz var!'' Sinirle kaşlarımı çattım. ''Merak etme en kısa zamanda o pislik yuvası evinden defolup gideceğim. Valizleri toparlamam için süre versen yeter.'' Efgan seslerden dolayı huzursuzca kıpırdandı. ''Eşyalarınız zaten hazır. Şoför birazdan arabadan getirecek. Bu arada sana beş kuruş bile para vermeyeceğim. Artık oğluna fahişelik yaparak mı bakarsın , garsonluk yaparak mı bilemem. Orasını da sen düşünürsün artık. '' '' Seni aşağılık-' ''Anne'' lafımı uykulu sesiyle bölen Efgan ile eniştem olacak adama sinirli bir bakış attım. Şoför elindeki iki valizi yanıma bırakıp gitti. Ali Soydan da onun arkasından bana alayla gülüp gitmişti. Efgan'ı yere bıraktım. Valizlere kısa bir bakış atıp bana sorar gözlerle baktı. '' Bu valizler ne anne?'' Daha altı yaşında olmasına rağmen olgun davranması bazen beni bile şaşırtıyordu. '' Gidiyoruz oğlum'' '' Nereye?'' '' Uzağa Efgan. Çok uzağa'' Efgan bana aynı soru işareti dolu gözleriyle bakmaya devam edince ona verecek bir cevabım olmadığını anlayarak başımı ıssız yola çevirdim. Teyzemin gömüldüğü kabristanın çok ıssız bir yerde olması yetmiyormuş gibi sık araba geçen bir yer de değildi. Buradan yürüyerek şehir merkezine inmem en az 4-5 saatimi alırdı. Hava da hatırı sayılır derecede soğuktu. Efgan'nın bu kadar soğuğa ve açlığa dayanabileceğini sanmıyordum. Geriye kalan tek çözüm otostop çekmekti. Sıkıntıyla elimi saçlarıma götürüp karıştırdım. Beş dakika yol boyunca valizlerle beraber yürüdük. Mezarlıktan yeterince uzaklaştığımızı gördüğümde durdum. Hiçbir şey anlamadan öylece etrafa bakan Efgan'a döndüm. '' Acıktın mı canım?'' Efgan bir süre sessizce yüzümü inceledi sona kafasını olumsuz anlamda salladı. '' Hayır.'' Acıktığını biliyordum. Beni zor durumda bırakmak istemiyordu. Her şeye rağmen bu küçük akıl küpü yanımda olduğu için mutlu hissediyordum. Efgan'ı valizin üstüne oturtup bir araba geçer umuduyla yolu izlemeye başladım. İlerde yaklaşan siyah bir araba görmemle hareketlendim. Ellerimi hareket ettirip durmasını işaret ederken lanet adam hiç umursamadan yoluna devam etmişti. Sıkıntılı bir şekilde Efgan'a bakıp tekrar yola döndüm. 6 başarısız otostop denemesinden sonra artık sinirlerim de bozulmaya başlamıştı. Efgan da soğuktan titremeye başlamıştı. Üzerimdeki siyah kalın hırkayı çıkartıp Efgan'a giydirmek üzere yanına adımladım. ''Gel bakalım'' '' Olmaz. Sen üşürsün.'' İçten olmayan sönük bir tebessüm gönderdim minik oğluma. ''Anneler üşümez. Hadi sana şunu giydirelim'' üzerine bol gelen hırkayı giydirdikten sonra yanağına bir öpücük kondurup yanındaki diğer valize oturdum ve yolu izlemeye devam ettim. Ellerimi ısıtmak için birbirine sürttüm. Efgan ellerimi elleriyle sarıp üflemeye başladığında bu sefer içten bir şekilde gülümsedim ve kıvırcık kafasını kendime yaklaştırıp öptüm. Hava neredeyse kararacaktı ve ümidim de tükenmeye başlamıştı. '' Anne , bak ! Bir araba durdu!'' Efgan'ın sesiyle kendime gelip başımı biraz ilerimizde durmuş siyah lüks arabaya çevirdim. Rüzgardan yüzümün önüne düşen saçlarımı geriye itip kaşarımı çatarak arabadan inen sarışın kıza baktım. Benim yabani bakışlarımın tersine kızın yüzü gayet samimi ve içten görünüyordu. ''Merhaba'' ''Merhaba'' Kız düz surat ifademe aldırmadan neşeli şekilde gülmeye devam edince kaşlarımı kaldırdım. Bir insan nasıl bu kadar neşeli olabilirdi ki? '' Şey, burada valizlerle falan görünce yardıma ihtiyacın olabilir diye düşündüm.'' Bakışları yan tarafımda duran Efgan'a kaydığında genişçe sırıttı. ''Selam ufaklık'' Efgan da ona şirince sırıtıp ''selam'' diye mırıldandı. Ah seni çapkın velet ! ''Eee , ne diyorsun? Sizi gideceğiniz yere kadar bırakabilirim.'' Hiç düşünmeden başımla onayladım. Zaten yaklaşık bir saattir bir arabanın durup bizi alması için burada dikiliyordum. Reddetme gibi bir lüksüm yoktu. O da gülümseyip valizlerden birini eline aldığında kaşlarım istemsiz çatılmıştı. ''Saçmalama , ben taşırım'' dediğimde gözlerini devirip elindeki valizle arabaya ilerlemeye başladı. Bize yardımcı olduğu için çenemi kapattım ve yerdeki diğer valizi de alıp zaten açık olan geniş bagaja yerleştirdim. Bagajı kapatıp nefesimi dışarı üfledim. İkisinin de arabaya binmiş beni bekliyor olduklarını görünce burada dikilmeyi kesip yolcu koltuğuna oturdum. Sıcak hava beni anında kucaklarken bedenimin gevşediğini hissedebiliyordum. Kemerimi bağlayıp Efgan'ın ne durumda olduğuna baktım. Halinden gayet memnun görünüyordu. '' Ben Urla'ya doğru sürüyorum o zaman? Belirli bir yerden sonrasını sen tarif edersin?'' Kıza doğru dönüp yüz felci geçirdiğimi düşündürecek türden gülümsemeye benzer bir şey gönderip başımı salladım. Gülümsemeyi bile beceremiyorsun artık Eftalya , kendine gel ! ''Bu arada ismimi söylemeyi unuttum. Ben Cemre.'' Güzel isim. Ağzımı aralamıştım ki ortamızdan uzanan bir kafa reflex olarak geriye çekilmeme neden oldu. ''Ben de Efgan. Memnun oldum sarı şeker'' Ah Efgan ah! Nereden gelmişti bu çapkın haller anlayamıyordum. Cemre gözlerini yoldan ayırmadan sırıttı. Ne çok gülüyordu bu kız böyle? '' Ne tatlı şeysin sen öyle ya? Bende memnun oldum.'' Efgan da sırıtarak tekrar geriye yaslandı. 10-15 dakika boyunca kimseden ses çıkmamıştı. Ben de halimden memnun bir şekilde dışarıyı izlemiştim. Sorusuyla beraber Cemre'ye döndüm. ''Özel değilse bir soru sorabilir miyim?'' Gelecek sorunun hoşuma gitmeyeceğini anlamıştım. ''Sor tabii'' Sormaya çekinir gibi bir hali vardı. '' Çocuk sahibi olmak için genç değil misin? '' Efgan'ın duymaması için kısık sesle söylemişti. Bakışlarımı elime çevirdim. İçimdeki o salak ses 'ne olacak , söyle işte! Daha ne kadar içinde tutacaksın! '' diye haykırıyordu. Ama yapamazdım. O acıyan bakışları görmek istemiyordum. Teselli cümleleri duymak istemiyordum. İnsanların yüzüne utanç ile bakmak istemiyordum. Bakışlarıyla , içimde hala varlığını hissedebildiğim o 18 yaşındaki masum Eftalya'yı öldürmelerini istemiyordum. Her neyse. '' Hey ! Cevaplamak zorunda değilsin, yanlış bir soru sordum sanırım. Özür dilerim , haddim değildi.'' Cemre cümlelerini telaşla peş peşe sıralarken varla yok arası ruhsuz bir gülümseme yüzümde belirdi. ''Sorun değil.'' Cemre'yi suçlamamıştım veya kızmamıştım. Alışmıştım aslında böyle sorulara. Ya da ben öyle sanıyordum. Sadece bir anlığına anılar yüzüme tokat gibi çarpmış ve beni sarsmıştı. Sadece bir anlığına. Cemre küçük bir öksürükten sonra sorusunu Efgan'a yöneltmişti. '' Eee , Efgan? Kaç yaşındasın bakalım?'' Konuyu kapatmasıyla rahatladığımı hissettim. ''Altı! Küçük gösterdiğime bakma ama. Göründüğümden daha olgunumdur sarı şeker!'' Yol Efgan ve Cemrenin sohbetleri ve gülüşleriyle geçmişti. Urla tabelasını geçtiğimizde yaklaştığımızı anlamıştım. Hava çoktan kararmıştı. Cebimden eski model telefonumu çıkartıp saati kontrol ettim. 20:29 " Şey, buradan sonrasını senin tarif etmen gerek" Cemre'ye olumlu anlamda başımı sallayıp zihnimi yokladım. Gitmeyi düşündüğüm eve yıllardır gitmemiştim. Açıkçası şu anda ne halde onu bile bilmiyordum. Tek bildiğim orayı son görüşümde pek iyi durumda olmadığıydı. Hatırladığım kadarıyla yolları tarif etmeye çalıştım. "Sağdan düz ilerleyip İskele Caddesine , oradan da sola dönüp 2072. Sokağa gireceğiz. Tabela çıkar zaten. Sokağa girdiğimizde indirebilirsin" Başını sallayıp dediğim yollardan gitmeye başladı. Çok değil 5-10 dakika sonra "geldik" sesiyle düşüncelerimden sıyrıldım. Siyah tüm sokağı etkisi altına almıştı. Şu anlık tek umudum evde mum bulabilmekti. Cemre gözlerini etrafta gezdirdi. " Hangi ev?" Güzel soru. Hangi ev? Gözlerimi karanlık sokakta gezdirdim. Cızırdayan, sönmekle sönmemek arasında kalmış sokak lambasının aydınlattığı kadarıyla evi aradım. En sonunda tanıdık ev gözüme çarptığında elimle işaret ettim. Fazla ilerde değildi buradan rahatça görebileceğim bir mesafedeydi. Cemre'den 'hah' gibisinden bir ses çıktı. " Ciddi değilsin değil mi? Yani bu evde kalamazsınız." Dudaklarımı birbirine bastırıp omuz silktim. Arkadaki mayışmış olan Efgan'a kısa bir bakış atıp arabadan indim. Arkamdan Cemre de inmişti. Ben bagajı açmadan arabayı kilitlediğinde kaşlarımı çattım. " Derdin ne?" sorumla kaşlarını çattı. Tamam , arabaya bindiğimizden yana Cemre'yi ilk defa bu kadar ciddi görüyordum. " Bu evde kalamazsınız!" Soğuktan morarmaya yüz tutmuş elimi ovuşturdum. " Neden?" Çıkan sinir bozucu sesle yüzümü buruşturup başımı sesin kaynağı olan eve çevirdim. Çatısından bir ahşap parçası düşmüştü. " Neden mi? Bu ev dökülüyor!" Evin kötü durumda olduğunun farkındaydım. Fakat şu anlık önemli olan kafamızı sokacak bir yer olmasıydı. Burası da para bulana kadar işimizi görürdü zaten. İş bulmak da sorun değildi. İzmir kafe ve barlarla doluydu , kolayca bir iş edinebilirdim. Tek sorun Efgan'ı nereye bırakacağımdı. Ben işteyken onu ne ile oyalayacaktım? Cemre'ye cevap vermediğim aklıma gelince düşüncelerimi şimdilik tozlu raflara kaldırdım. " Para bulana kadar kalacağız burada sadece. Merak etme." Deyip bir anlık boşluğundan faydalanıp elinden arabanın anahtarını aldım ve kilidi açtım. İki valizi de indirdikten sonra Efganı da arabadan indirip derin bir nefes verdim. Cemre'nin yanına ilerleyip anahtarı eline verdim. " Bari para bulana kadar bende kalın? Sizi burada bırakırsam içim rahat etmez." Bu kız vazgeçmez miydi? Ciddi ve kesin çıktığını umduğum sesimle son kez ikna etmeye çalıştım. " Biz iyiyiz Cemre. İyi olacağız. Teşekkürler her şey için. Sana gerçekten minnettarım ama bundan sonrasını kendim halledebilirim. Hadi şimdi evine git." Gözlerinde kararsızlık vardı ama yine de sıkıntıyla başını olumlu anlamda salladı. Efgan'ın yanağından öpüp tekrar bana döndü. " Adını hala öğrenemedim?" Deyip gülümsediğinde enerjisine hayret etmeden duramıyordum. Bu kız nasıl bu kadar pozitif enerji dolu olabiliyordu. Nasıl sürekli gülümseyebiliyordu? İçimdeki sersem söylendi. Herkesi kendin gibi mi sanıyordun? Doğruydu. Teyzem dışında İyi niyetli insan görmeyeli çok olmuştu. İstemsiz afallıyordum böyle birini görünce. Ben de gülümsemeye çalışıp "Eftalya" diye mırıldandım. O da adımı tekrar edip gülümsemiş ve aklına bir şey gelmiş gibi çantasını karıştırmaya başladı. Ne yaptığını anlamaya çalışırken çantadan bir kalem ve kağıt parçası çıkardı. Kağıda bir şeyler yazdıktan sonra bana uzattı. " Bu benim telefon numaram. İşe falan ihtiyacın olursa hemen beni arıyorsun. Ben de bir barda çalışıyorum. Sana da orada bir iş ayarlayabilirim. İstersen bir düşün." Bana son kez güven ve pozitif enerji aşılayan bir gülümseme yollayıp arabaya bindi. Efgan'a baktığımda asık bir suratla Cemre'nin arkasından bakıyordu. Cemre son kez bize el sallayıp gecenin karanlığında kayboldu. Efgan'ın sesiyle ona döndüm. " Anne? Sarı şekerimi bir daha görebilecek miyim? Çok güzeldi öyle değil mi?" Gözlerimi devirip poposuna hafifçe vurdum. " Hadi bakalım minik fare , eve." Evin önünde durduğumuzda Efgan ahşap , küçük , yıkılmaya yüz tutmuş gecekonduyu inceledi. " Anne ? Buranın çatısı başımıza yıkılmasın?" " Şu anlık elimizde bu var beyefendi. Katlanacağız artık bir süre." Dediğimde oflayarak açtığım kapıdan içeri girdi. Burada uzun süredir oturan olmadığından elektrik de yoktu. Tahmin de etmiştim zaten. " Anne burası çok karanlık!" Eski telefonumun tek işe yarayan özelliği olan flaşı açıp ışığı etrafta gezdirdim. Kapı direk küçük oturma odasına açılıyordu. Küçükken bu evi ne kadar çok sevdiğim aklıma gelince yüzümü buruşturdum. Şimdi o sevdiğim evden eser kalmamıştı. Sadece evden değil aileden de eser kalmamıştı ya , neyse. Oda küçüktü, fazla incelenecek bir şey de yoktu. Tozlu eski bir koltuk , bir sehpa üzerinde tozlanmış bir vazo vardı. Yerde yine eskimiş bir kilim vardı. Duvarda tanıdık korkutucu bir kadının olduğu tablo vardı. Neredeyse tozdan görünmüyordu ama nerede görsem tanırdım. Anneme bu tabloyu kaldırması için sürekli laflar edilirdi ama hiç bir zaman umursamamıştı. İnatla duvarda tutmaya devam ederdi. Tabloya bakmayı kesip gözlerimi yıpranmış ve rutubet dolu duvarlarda gezdirdim. Biraz temizlersem bizi bir süre idare edebilirdi burası. Efganın elinden tutup dar odada ilerlemeye başladım. Dolapları karıştırırsam belki içlerinde mum bulabilirdim. Mutfağa girdiğimde etrafı inceleme gereği duymadım. Klasik eski bir mutfaktı işte. Çalışıp çalışmadığından emin olamadığım bir buzdolabı , mutfak dolapları , tahta bir masa , minik pencere. Bazı yerler örümcek ağlarıyla kaplıydı. Yüzümü buruşturdum. Umarım Efgan bir örümcekle karşı karşıya gelmezdi. En çok korktuğu şey böceklerdi ve bir böcek bile görürse bu evde durmayacağını biliyordum. Dolapları karıştırmaya başladım. Çoğu boştu. Son çekmeceyi açtığımda derin bir nefes verdim. Kibrit ve mumları elime alıp oturma odasına doğru ilerledim. Mumları evi aydınlatacak köşelere yerleştirip çakmakla yaktım. Ev aydınlanmıştı fakat hala soğuktu. Yorgan bulma umuduyla yatak odalarını kontrol ettim. İki tane kalın yorgan bulmamla gün boyunca ilk defa içten bir şekilde gülüp şükür duası ettim. Yorganları alıp oturma odasına gittim. Efgan eski koltuğa oturmuş etrafı inceliyordu. Aklıma gelenle unutkanlığıma lanet edip saçlarımı çekiştirdim. Nasıl aklıma gelmemişti ki? Çocuğa sabahtan beri hiç bir şey yedirmemiştim. Anneliğime bir kere daha küfredip Efgan'a döndüm. " Efgan , hadi markete gidiyoruz ." Saat daha dokuz bile olmamıştı. Marketler açık olmalıydı. Efgan da ayaklanıp elimi tuttu ve birlikte evden çıktık. Yakınlarda bir market olmasını umut ederek sokağın çıkışına ilerledim. Sokaktan çıkınca aydınlatmalar artmıştı en azından. Etrafta tek tük insan vardı. İlerde küçük bir market görmemle adımlarımı hızlandırdım. Efgan da minik bacaklarıyla adımlarıma ayak uydurmaya çalışıyordu. Onu fazla yormamak için adımlarımı yavaşlattım. Market kaçmıyordu ya? Markete girdiğimizde ilk işim çantamdaki parayı kontrol etmekti. Yanıma aldığım bizi en az 3 gün idare edebilecek para için kendimi daha sonra tebrik edecektim. Önce ev için gerekli gıda malzemelerini aldıktan sonra evi temizlemek için de bir kaç temizlik malzemesi aldım. Kasanın yanındaki frambuazlı didoları görünce dayanamayıp bir kaç tane de onlardan alıp marketten çıktık. Caddede neredeyse hiç insan kalmamıştı. Poşetler ağır olduğundan yavaş ilerliyorduk. Gelen birkaç kahkaha seslerini duyunca Efgan'la gözlerimiz buluştu. Adımlarımızı hızlandırırken gülüşme sesler de yakınlaşmıştı. Geçmiş gözümde kesik kesik canlanırken içimden bir küfür savurdum. ''Şştt !'' gelen iğrenç ayyaş sesle yüzümü buruşturup duymamış gibi yaptım ve adımlarımı daha da hızlandırdım. '' Turuncu! Sana diyorum!'' Turuncu? ''Abi sallamıyor bizi baksana!'' gülmeleri artınca midem isyan etmeye başlamıştı. Ayyaşlardan birinin kolumu tutmasıyla sinirle ''yeter'' diye çığlık atmış yumruğumu adamın burnuyla buluşturmuştum. Adam kolumu bırakmış ve bir küfür savurarak burnunu tutmaya başlamıştı. ''Yakala lan şu sürtüğü!'' Diğer adam da üzerime doğru atılınca Efgan'ı arkama çektim. ''Annemi rahat bırakın!'' Efgan da artık ağlamaya başlamıştı. O ağladıkça daha da sinirleniyordum. Kimse oğlumu korkutamazdı! Adam hala gülmeye devam ediyor ve bize doğru yürüyordu. Birden yan taraftan başkasının fırlayıp ayyaşın üstüne atılmasıyla gözlerim sonuna kadar açıldı. Onlar yumruklaşırken Efganı da alıp kenara çekildim. Normalde arkama bakmadan eve gitmeliydim fakat adama teşekkür borcum vardı. Kısa süre içinde iki ayyaş da sızmış olarak yerde yatarken sonradan gelen adam kapşonunu indirip sırıtarak bize doğru gelmeye başladı. ''Artık ben de bir kahramanım! Harikaydım değil mi?'' Adamın söylediğiyle kaşlarım şaşkınca havaya kalktı. Az önceki sahneden sonra böyle bir cümle komikti açıkçası. Efgan arkamdan heyecanlı bir şekilde çıktı. '' Harika ötesiydi!'' Efgan'a göz kırpıp saçlarını karıştırdı. ''Teşekkürler.'' Kısaca teşekkürümü edip Efgan'ın elini tuttum ve ilerlemeye başladım. ''İsmin ne?'' Arkadan seslenmişti fakat duymazlıktan gelip ilerlemeye devam ettim. Bu saatlerde bir daha dışarı çıkmamayı aklıma kazıyıp evin neredeyse kırılacak kapısını açtım. Burası tehlikeliydi. Hem de fazlaca tehlikeliydi. Kapı bile anahtarsız açılırken burada kalmam kendimi ve Efgan'ı göz göre göre tehlikeye atmaktı. Acilen bir yolunu bulup işe başlamam ve para kazanmam gerekiyordu. Bunu sonra düşünmeye karar verip Efgan'ı kanepeye yatırdım , üstüne de dolaptan bulduğum yorganı serdim. ''Ben atıştırmalık bir şeyler hazırlayacağım. Sakın uyuma tamam mı?'' Başını onaylarcasına salladığında başını öpüp mutfağa geçtim. Market poşetlerinden ekmek , domates , peynir çıkartıp ikimize birer sandviç hazırlamaya başladım. Efgan için de bir bardağa süt doldurup sandviçleri de alıp içeri geçtim. Efgan ha uyudu ha uyuyacaktı. Hemen yanına oturdum ve tepsiyi önümüze koydum.Efgan sütünün son yudumunu da içip boş bardağı tepsiye koydu. Sandviçlerde bitince Efgan gözlerini kapatmıştı. Ben de tepsiyi alıp mutfağa geçtim. Küçük pencerenin önüne geçip bir süre dışarıyı izledim. Rüzgar pencere önündeki ağacın dallarını sertçe savuruyor , dalların pencereye çarpıp sinir bozucu bir ses çıkarmasına neden oluyordu. Sıkıntıyla camdaki yansımama baktım. Düz surat ifadem yerini koruyordu. Normalde aşırı güler yüzlü biriydim ve bu hale gelmek beni şaşırtıyordu. Ben ne zaman bu hale gelmiştim? Mahkeme duvarı gibi suratımla Efgan'ı da üzdüğümün farkındaydım. İçimde hala yaşayan masum Eftalya sızlandı. 'Buraya gelerek yeni bir sayfa açmadın mı? Her şeye yeniden başla! Eskileri unut ve kendine gel artık! Eski Eftalya ol, en azından dene! Oğlun için.' Doğru olan da buydu sanırım. Bir iş bulup hayata yepyeni , temiz bir sayfa açmak. Her şey Efgan için Eftalya. Diren! Eski sen ol. Evet! *** Hikaye hakkındaki görüşlerinizi benimle paylaşabilirsiniz. Umarım beğeneceğiniz bir kurgu olur ve sizi hayal kırıklığına uğratmam... Bir sonraki bölümde görüşmek dileğiyle!♥

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

TYLER (Cherry 2)

read
6.0K
bc

KAKTÜS| Texting

read
3.4K
bc

Yasak Sevda

read
85.0K
bc

Çobanaldatan

read
2.1K
bc

KIRIK ANILAR MAHZENİ

read
4.1K
bc

Zor Ajanlar

read
1.5K
bc

PRENSİN KORUMASI

read
13.0K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook