Bir Ömür Kıymetinde

2137 Words
Nare'nin gözleri irileşti. Ne yapacağını bilemedi bir an, yutkundu birkaç kez. Arkadaş olmak istiyorum diyen adam değil miydi bu? Daha birkaç saat geçmeden sana ilgim var diyordu." Arkadaşın olarak gördüğünü söylemiştin. Ne demek bu Vaha?" Elini kaldırıp stresle dudaklarını kavlatmaya başladığında mesaj geldi Vaha'dan.' Öyle Nare. Arkadaşım olmanı istiyorum. Ben başkalarıyla ilgilenmek değil, bütün ilgimi sana vermek istiyorum. Ne var ki bunda?' Derin bir soluk alıp verdi Nare. Bu adam ne dediğini bilmiyordu. "Arkadaşa öyle sana ilgim var denmez. Yanlış anladım birden."  'Yanlış bir şey söylemek istememiştim. Özür dilerim Nare.' "Sorun değil. Özür dilemeni gerektirecek bir şey değil." 'Peki. Ne yapacaksın bugün?' Başını kaldırıp kızlara baktı Nare. Biri oturmuş çay keyfi yaparken diğer ikisi masayı toplamaya başlamıştı bile. "Bilmiyorum ki, kızlarla bir yere gideriz belki. Kafeye falan. Sen?" yazdı biraz düşünüp. "Tüm gün evde mi çalışacaksın?" Mesaj görüldü olmasına rağmen Vaha bir süre yazmadı. Nare uzanıp az önce hiddetle bıraktığı çayından bir yudum alarak onu bekledi.  'Bilmiyorum, ben de çıkarım belki dışarı.'"Anladım." yazıp gönderdi Nare. Başka ne diyeceğini bilemedi. Aklına hiçbir şey gelmedi bir an. "O zaman ben gideyim hazırlanayım olur mu? Sana kolay gelsin." Cevap gecikmedi Vaha'dan. 'Tamam Nare. Teşekkür ederim.' Derin bir solukla doldurdu ciğerlerini Nare. Kızlarla birlikte masayı topladılar. İkisi bulaşıkları hallederken diğer ikisi de evi düzenledi. Sonunda sevdikleri bir kafeye gitmekte karar kıldılar. Hem bir şeyler içip sohbet etmiş olacaklardı hem de sessiz sakin bir yerde olan kafede kitaplarının keyfini çıkarmış olacaklardı. Nare odasına geçip dolabını açtı. Birkaç şey çıkarıp koydu yatağının üzerine. Hangisini giyeceğinde karar kılamadı. Uzanıp komodinin üzerindeki telefonunu aldı. Yatağın üzerine serdiği iki kombinin fotoğrafını çekip Vaha'ya yolladı." Sence hangisini giyeyim Vaha?" Bu kez direkt görüldü olmadı mesajı. Birkaç dakika beklemesi gerekti. Bu sırada saçını bağlayıp yüz bakımını yaptı. Makyaj yapmayı sevmiyordu zaten. Yalnızca bazı özel günlerde o da gerek duyarsa yapıyordu. Onun dışında doğal haliyle daha rahat ediyordu.Bu birkaç dakika sonunda bildirim sesi duyuldu telefonundan. Hızla ilerleyip açtı telefonu. Tuhaf geldi bu durum ona. Birkaç saniye durup boğazını temizledi. 'Ben mi seçeyim?' yazmıştı Vaha. 'İkisi de yakışır sana. Anlamam ki ben çok.' Bir tebessüm belirdi Nare'nin dudaklarında. "Olsun. Hangisi daha güzel sen seç."  Mesaj görüldü olsa da bir süre bir şey yazmadı. Muhtemelen fotoğraflara bakıyordu.  'İkinci attığın daha güzel sanki onu giy bence.' "Tamam." yazdı Nare sırıtarak. Nedense mutlu hissediyordu kendini. "Görüşürüz."  Yüzündeki tebessüm silinmeden telefonu kapatıp bir köşeye koydu Nare. Vaha'nın seçtiklerini üzerine geçirirken düşünüyordu.  Sanki çok çabuk kabullenmişti Vaha'yı. Benimsemişti, mutlu etmişti onunla konuşmak. Çevresinde arkadaşları vardı, ailesi vardı ama insan bir yerde yalnız hissedebiliyordu kendini. Nare'ye de sık sık oluyordu bu. Bazen kimseye açamıyordu içini. Anlatsa anlaşılmaz gibi geliyordu. Ama Vaha ile arkadaş olmak iyi gelecekti ona. Hem Vaha'ya hem Nare'ye iyi gelecekti. Birbirlerini görmeseler de, yan yana olmasalar da dertlerini paylaşıp arkadaş olacaklardı.Üzerini giyindi Nare. Kızlar da hazırlanınca birlikte çıkıp sevdikleri bir kafeye geldiler. Sessiz sakin bir yerdi. Güzel bir bahçesi vardı. Nare dışarıdaki masalarda oturup kitap okumayı aynı zamanda doğayı dinlemeyi çok seviyordu. Kafe yeşillik bir alanda olduğu için de kuşların, ağaçların, esen rüzgarın sesi en güzel musiki gibi ilişiyordu kulağına.Kafeye gelir gelmez ilk işi annesini aramak oldu. Uzun uzun konuşup sohbet ettiler. Annesi mahalleden birkaç kişi hakkında konuştu, Nare dinledi. Sonra kendisi anlattı neler yaptığını. Son zamanlarda olan olaylardan bahsetmedi. Sıra abilerine geldiğinde Arda abisinden başladı aramaya. "Abicim." dedi telefon açıldığında sırıtarak. "En güzel kız kardeşin arıyor. "Erkeksi bir gülüş doldu kulağına. Sesi yorgun geliyordu abisinin. "Abim." diye mırıldandı Arda. "Nasılsın?" "İyiyim abi." Başını hafif yana eğmiş sırıtıyordu Nare. Şimdi abisi yanında olsa alnına bir öpücük kondurur kollarını sarardı Nare'ye. "Sen nasılsın, nasıl gidiyor hastane?"  Derin bir iç çekiş duyuldu önce. Sonra anlatmaya başladı Arda. Bir süre sohbet ettiler. Uzun uzun öğütler verdi Arda birazdan Bora'nın ve Yağız'ın da yapacağı gibi. Israrla Nare'ye ihtiyacı olup olmadığını sordu. İki kardeş hasret giderdikten sonra kapattılar telefonu. Sıra Yağız abisindeydi. Her biri ile konuşma şekli farklıydı Nare'nin. Kişiliğe göre değişiyordu bu. "Abim Bey!" diye alaycı bir sesle başladı konuşmaya. Telefonun ardından gülüş sesi duyunca devam etti. "En ponçik kardeşin arıyor, nasılsın?" "İyiyim ponçik kardeş." dedi Yağız biraz kısık bir sesle. Tam şimdi duruşmadan çıkmıştı. O karizmayı kardeşi ile ponçik ponçik konuşurken harcayamazdı. "Şimdi itin birini tıktırdım hapse. Çok mutluyum. Sen nasılsın?" Nare başladı anlatmaya. Bu kez daha atışmalı daha çekişmeli geçti konuşması. Gülüşüp durdular. Yağız tarafından yine bol öğüt ve bol tembih ile kapatıldı telefon. Sıra Bora abisindeydi. Derin bir soluk aldı, boğazını temizledi ve ciddi bir ses tonu yakaladı. "Abilerin en asabisi!" diye giriş yapmıştı bu kez. Bora polisti ve diğer abilerine göre biraz daha ağır abiydi. Asla Nare'ye karşı değildi bu ağır abiliği. İnsanlar genelede ondan çekinirdi işte biraz. "Bacın arıyor, nasılsın?" Abisinin boğazını temizlediğini duydu. Muhtemelen insan içindeydi ve gülmemek için yapıyordu bunu.  Bir kapı sesi duydu Nare. Muhtemelen odasına girmişti. "N'aptın bacıların en güzeli?" Kıkırdadı kendi kendine. Abisi biraz odun olabilirdi ama onun da kendine göre iltifatları vardı. "İyiyim abi." dedi hemen mahzun bir sese bürünüp. Şefkat isteyen yanı ön plana çıkmıştı şimdi. "Bir kafede oturuyoruz." "Kim?" dedi Bora hemen. "Kim var yanında?" Koruyucu tavırlarını bırakmazdı o hiç. Nare'nin görüştüğü kişilere, arkadaşlarına asla bir şey söylemezdi ama bilmek isterdi kim olduklarını. Kendisi polis olduğu için çok kötü olaylara şahit olmuştu. Bunların herhangi birinin biriciğinin başına gelmesi delirtirdi onu. Önlemini almaya çalışıyordu önceden. "Kızlarla geldik." diye açıkladı Nare. "Sen ne yapıyorsun?" "Yeni sorgudan çıktım." Derin bir iç çekiş geldi karşıdan. "Stres attım biraz." "Abi kimi dövdün yine?" Masada ona dönen yüzlere baktı Nare. Hepsi yüzünü buruşturmuştu. Bora'nın bir kez delirdiği bir ana denk gelmişlerdi de oldukça korkunç görünüyordu o zaman. Nare'ye asılan birini anasından doğduğuna pişman etmişti. "Konuşsunlar it oğlu itler de dövmeyelim!" diye sinirle konuşmaya başladı Bora da. Onunla da konuştular uzunca. Aynı fasıllar tekrarlandı. Sonunda telefonu kapatıp arkadaşlarına döndü Nare.Konuşup sohbet ettiler bir süre. Hepsi işlerinden, hayatlarından bahsetti. Aynı evde yaşıyorlardı ama bazen konuşmaya fırsat bile bulamıyorlardı. Hepsinin ayrı bir derdi, işi vardı. Bazen bir sıkıntısı olduğunda anlatmaya çekiniyordu Nare. Biliyordu, eğer anlatırsa derdini dert bilirlerdi ama omuzlarına bir yük daha yüklenirdi. Kıyamazdı Nare.Ama böyle vakit bulup toplandıklarında pamuk gibi hafiflediğini hissediyordu. En sevdikleri ile sohbet ediyor, kitap okuyor ve en sevdiği aktiviteyi yapıyordu.Kahvelerini alıp kafenin bahçe kısmına çıktılar. Çardak benzeri yuvarlak bir masanın etrafına oturdular. İşte şimdi huzur vaktiydi.Kitabını çıkardı çantasından. Önce kapağına baktı bir tebessümle. Yeni başlayacaktı bu kitaba. Sevdiği bir yazardı Sabahattin Ali. Üzerinde Sabahattin Ali'nin fotoğrafının olduğu kırmızı kitabın dış kapağını inceledi bir süre. Sonra ilk sayfayı açıp okumaya başladı. Uzunca bir süre geçti aradan. Oldukça ilerlemişti kitapta. Telefonun bildirim sesini duyunca usulca kapattı kitabı.Ekran kilidini açıp bildirime baktı. Vaha'dan mesaj gelmişti. Kitabı bir elinde tutup sakince ayaklandığında kızların bakışları birer birer kendisine dönse de birkaç saniye sonra geri önlerine döndüler. Biraz uzaklaşıp sırtını tahta direğe yasladı Nare. Kızlara bir bakış atıp tekrar önüne döndü ve mesajı açtı. 'Ne yapıyorsun Nare?' Tebessüm ettiğinin bilincinde olmayarak parmaklarını ekranda gezdirdi Nare. "Kafedeyiz, biraz sohbet ettik. Şimdi de kitap okuyorum." 'Bugün seni gördüm.' Daha bir dikkat kesildi Nare. Telefonu sıkı sıkıya tuttu elinde. 'Çok güzel olmuştun Nare. Çok yakışmıştı üzerindekiler.' Ne diyeceğini bilemedi başta. Dudakları iki yana kıvrılırken uzakta da olsalar kızlar görmesin diye o gülümsemeyi silmeye çalıştı. Bir süre yazıyor göründüğünün bilincinde olarak son vermek istedi buna. "Çok teşekkür ederim :)" Bir şeyler daha eklemek istedi. Nedense Vaha'nın bu iltifatı çok mutlu etmişti onu. O yüzden yalnızca teşekkür etmek yavan gelmişti. Ama diyecek bir şey bulamadı. Uzunca ikisi de bir şey yazmadı. Birbirini yeni tanıyan iki insan nasılsa öyleydiler aslında. Biraz çekingenlik vardı, biraz heyecan. Ne diyeceklerini bilemiyorlardı bazen. Söylediklerini nasıl anlar, şunu söylesem yanlış anlar mı çekincesi vardı ikisinde de. Ama güzeldi bunlar. Ayrı bir mutlu ediyordu ikisini de. O kısa duraksamanın ardından ilk yazan Vaha oldu. 'Hangi kitabı okuyorsun Nare?' "Sabahattin Ali'nin Sırça Köşk kitabını okuyorum. Çok sevdiğim bir yazar." Hevesle yazmıştı bunları Nare. Kitap okumayı severdi. Ve Vaha'nın da bundan bahsetmesi hoşuna gitmişti. Ve Vaha'dan mesaj gecikmedi. "Ben de okudum o kitabı. Oldu ama biraz. Tekrar okumak istiyorum." Başını kaldırıp etrafa baktı, mevsim sonbahar olmasına rağmen çam ağaçları yemyeşil görünüyordu etrafta.  Bu güzelliği Vaha'nın da görmesini istedi. Bir fotoğraf çekip attı Vaha'ya. Ağaçlar, birkaç çardak görünüyordu. Ve ardından kısa bir ses kaydı attı. Kendi sesi değildi bu, kuşların, rüzgarın sesini onun da duymasını istedi. Önce fotoğraf görüldü oldu. Ardından ses kaydı iletildi. Bir süre açmadı ama sonra ses kaydını da dinledi Vaha. Hemen yazdı Nare. "Şu ortamda okumaya bayılıyorum. Özellikle kuş seslerini dinlemeyi seviyorum. Çok güzel değil mi?" Mesajı gördü ama bir süre yazmadı Vaha. Nare onun bir işi olduğunu için geç cevap verildiğini düşündü ama çıkmadı sohbetten. Zaten o sırada yazmıştı Vaha da. 'Evet Nare çok güzel. Belki bir gün orada birlikte kitap okuruz.' "Gerçekten mi?" yazdı elinde olmayarak. Neden panik yaptığını o da bilmiyordu. Sanki bu konuşma burada kapanırsa bir daha açılmayacak gibiydi. "Seni görebilecek miyim Vaha?" Yazıyor... Çevrimiçi... Yazıyor... Çevrimiçi... 'Bilmiyorum Nare. İnan bana bilmiyorum. Özür dilerim.' Derin bir soluk alıp verdi Nare, uzatmadı. Onun bir güven problemi olduğunu düşünmeye başlamıştı. Ya kendine güvenmiyordu ya da insanlara güvenmiyordu. Lafı değiştirmek istedi. Merak ettiği şeyi sordu sonra.  "Neden sürekli ismimi söylüyorsun? Yani her mesajın sonuna ekliyorsun neredeyse?"  Buna cevabı gecikmedi Vaha'nın. Nare gönderir göndermez yazmaya başlamıştı. 'Hoşuma gidiyor :) Çok güzel değil mi ismin? Nare... Çok güzel bence. Çok zarif, tam senlik.' Her bir mesajda gülümsemesi büyüdü Nare'nin. Her bir mesajla daha da mutlu oldu. Elinin birini dudaklarına götürüp kaşır gibi yaparak gülüşünü saklamaya çalıştı. Ne diyeceğini bilemeden bir süre baktı öylece ekrana. Vaha da hâlâ çevrimiçiydi. Onu bekliyordu muhtemelen. Ve Nare yazmadan bir messj daha düştü ekranına. 'Utandık galiba :) Utanma Nare, doğruları söylüyorum. Neyse ben gideyim. Sen utanman geçince gelirsin ancak.' Derin bir solukla doldurdu ciğerlerini. Başını kaldırıp gökyüzüne baktı. Sonra Vaha'ya cevap verdi. "Hayır utanmadım ben. Teşekkür ederim. Senin ismin de çok güzel Vaha. İlk söylediğinde çok hoşuma gitmişti. Görsel olarak nasıl biri olduğunu bilmiyorum ama kalbinin güzelliğini hissettim. Aynı kalbin gibi ismin de çok güzel. "Ve mesaj görüldü olur olmaz kapatıp cebine attı Nare. Nedense heyecan yapmış bir sonraki mesajı görmeye cesaret edememişti. *** Geceliklerini giyip yatağa attı kendini. Ve hemen telefonu aldı eline. Son attığı mesajdan sonra konuşmamıştı Vaha ile.Kızlarla biraz daha oturup gelmişlerdi. Yemek yemiş evde vakit geçirmiş günü gece etmişlerdi.Telefonu açıp sohbete girdi. Artık sık sık mesajlarını kontrol ettiği tek kişi vardı.' Teşekkür ederim.' yazmıştı Vaha. 'Ben söylediklerini hak etmiyorum ama sen fazlasıyla hak ediyorsun Nare.' Nare ekrana bakıp kaşlarını çattı. Tam aksini iddia edeceği bir mesaj yazacaktı ki Vaha tarafından yeni bir mesaj düştü ekrana. 'Geldin mi Nare? Kapıya çıkabilir misin? Sana bir şey vermek istiyorum.'  Okudukları ile gözleri irileşti Nare'nin. Hızla toparlanıp ayaklarını sarkıttı yataktan. "Ne? Seni görebilecek miyim?" 'Kapının önüne bırakıyorum.Oradan alırsın.' Hiçbir şey yazmadan yataktan indi Nare. Aceleci hareketlerle kapıya vardı. Kulpu indirip karşısına baktı. Hiçbir şey göremedi önce. Ardından bakışlarını aşağı indirdi. Kapının tam önünde bir kutu vardı. Simsiyah dikdörtgen küçük bir kutuydu bu. Eğilip eline aldı hızla. Bakışlarını binanın içinde gezdirse de kimse yoktu etrafta. Kutuyu açmadan odasına geçti. Yatağının üzerine bırakıp kendi de oturdu. Ve o siyah kutuyu açtığı an içinden öyle güzel bir şey çıktı ki dünyalar onun oldu sanki. Bir kitap... Kürk Mantolu Madonna... Eski bir baskı olduğunu belli eder cinsten yaşanmışlık kokuyordu.Önce kapağını okşadı Nare. Gülen gözlerini kırpıştırarak aldı kitabı eline. Önünü arkasını, sararmış sayfalarını inceledi. Şuan ağlamak istemesi normal miydi? Ve kapağını açtığı an daha da duygulandı. Bazı satırların altı çizilmişti. Gülümseyerek o satırlarda parmağının ucunu gezdirdi Nare. Sayfaları çevirdi hızlıca. Uzanıp kokladı kitabı. Farklı kokuyordu. Kitap, kağıt kokusundan farklıydı. Ve birden bir sayfa çekti dikkatini. Diğer satırlardan farklı bir kalemle çizilmişti altı. Ve o sayfanın arasına başka bir kağıt daha iliştirilmişti. O satırları okudu Nare. Birkaç kez tekrar etti bunu. Kitabı özenle bıraktı kucağına. Telefonunu aldı eline. Vaha'dan mesaj gelmişti. 'Yıllardır okuduğum kitabı sana vermek istedim Nare. Ben elimden düşürmezdim hiç. Umarım sen de seversin. Özellikle kendi kitabımı verdim. Bilmiyorum... Hoşuma giden satırları sen de sev istedim. Sevindin mi Nare?' Dudaklarını büzdü Nare. Duygulanmıştı çok. Ona göre kitap hediye etmek her şeyden güzeldi. Çok mutlu olmuştu. Belki de daha önce muhabbeti bile geçmeyen, şuan yüzünün nasıl olduğunu aklına dahi getiremediği adam onu mutlu etmişti. "Vaha...Çok sevdim, çok sevindim. Her bir satırı çok güzel. Ama senin yazdıkların... Çok daha güzel." Ve ardından Vaha'nın altını çizdiği o satırlar ile yazdığı yazıyı aynısı gibi ona yazdı Nare. Bir nevi söz verdiler birbirlerine. "Tesadüf seni önüme çıkarmasaydı gene aynı şekilde, fakat her şeyden habersiz, yaşayıp gidecektim. Sen bana, dünyada başka türlü bir hayatın da mevcut olduğunu, benim de bir ruhum bulunduğunu öğrettin. Bunu sonuna kadar götüremediysen, kabahat senin değil... Bana hakikaten yaşamak imkanı verdiğin birkaç ay için sana teşekkür ederim. Böyle birkaç ay, birkaç ömür kıymetinde değil midir?" Bu satırların altını çizmişti Vaha. Ve bir köşeye iliştirdiği minik not kağıdında da şöyle yazıyordu: Tesadüf seni önüme çıkardı ve sen bana bir ruhum bulunduğunu öğrettin Nare. Sana yazarken heyecanlandığımda bile şaşıp kalıyorum kendime. Ve ben bunun birkaç ay değil, sonsuza dek sürmesini istiyorum. Her saniyesi birkaç ömür kıymetinde geçecek şekilde...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD