Sessiz Adam

2792 Words
Kaşları çatıldı Nare'nin. Bir yandan küçük bir çocuk gibi burnunu çekerken telefonu kendine yaklaştırdı. Titreyen gözlerini kocaman açarak baktı ekrana. Islanmış gözlerinin izin verildiği ölçüde tekrar okudu mesajları. Başını kaldırıp burnunu çekerek etrafta gezdirdi gözlerini. Bir yandan da usul usul süzülüyordu göz yaşları. Bir kıpırtı aradı gözleri etrafta ama hiç kimseyi bulamadı. Hava kararmış insanlar bu soğuk sonbahar gecesinde çoktan evlerine çekilmişlerdi.  Yan yana dizilmiş üç beş binanın dairelerinden sızan beyaz sarı ışıklar sokak lambasına eşlik ediyor ıssız sokağı aydınlatma görevi üstleniyordu. Kendi dışında hiç bir kimse yoktu etrafta. Hareket eden tek şey rüzgarın dokunuşları ile süzülen yapraklar ve Nare'nin pek sevdiği minik kedilerdi. Buğulu gözleri ekranı görmesini kısıtlıyordu. Islak kirpiklerinin ardından etrafı süzdü son kez.  Kim ona böyle bir mesaj atardı ki? Hiç kimse görünmüyordu etrafta. Neden gelip konuşmak yerine mesaj atmayı tercih etmişti? Ayrıca neden gizleniyordu?   Hiç düşünmeden hareket ettirdi parmağını. Numaranın yanındaki arama simgesine tıkladı hızla. Telefonu kulağına götürdü, ilk çalışta açıldı. "Alo?" dedi ağlamaktan boğuk çıkan sesiyle. Başını kendine çektiği dizlerine yasladı. "Kimsin?"  Kimse konuşmadı telefonun ardından. Burnunu çekti Nare ve yanına bıraktığı çantaya uzanıp içinden bir peçete çıkardı. Burnunu silip başını tekrar dizine yasladı. Tam o sırada kulağındaki telefon titredi. Kulağından çektiği telefonun ekranına baktı. Karşısındaki kişi kimse aramayı kapatmamış ama konuşmayarak mesaj atmıştı. Ekrana tıklayıp mesaja baktı. Görüşünü netleştirmek adına birkaç kez gözlerini kırpıştırdı.  'Boşver şimdi benim kim olduğumu. Ne oldu sana? Biri bir şey mi söyledi? Anlat hadi ağlama.' Dudağı büzüldü Nare'nin. Gözlerini kıstı nefretle. Bir yandan ağlamaya devam ederken telefonu kulağına götürdü. Birine anlatma ihtiyacı duyuyordu şuan. Karşısındakinin kim olduğunu bile bilmiyordu ama umrunda değildi. Sesi titriyordu konuşurken. Öyle sinirlenip öyle korkmuştu ki hırsını almak istiyordu ama yapamıyordu bunu.   "Şerefsiz!" dedi hırsla. Elini öne düşen saçına atıp geriye savurdu. Ardından karşısındaki kişinin yanlış anlayacağını düşünüp düzeltmeye çalıştı mahçupca. "Şey sen değil, yanlış anlama. O adam şerefsiz." Telefon titreyence indirip mesaja baktı. 'Kim? Sana bir şey yaptığını söyleme bana.' Tekrar kulağına götürdü telefonu. "Asıldı bana." dedikten sonra bir hıçkırık koptu dudaklarından. "Taciz etti resmen. Savundum kendimi bağırıp çağırıp çıktım oradan ama çok korktum." Telefonun ardından sert bir soluk sesi duyuldu. Ve devamında ardı arkasına titredi telefon. 'Kim? Kim yaptı bunu?' 'Hangi şerefsiz? İsmini ver.'  Hiç düşünmeden babasına şikayet eden bir çocuk gibi konuştu.  "Sefa iti!" diye mırıldandı Nare. "Yemekhane sorumlusu." Ciğerlerini sert bir solukla doldurup boşalttı. "Bulaşıkları topluyordum. Geldi arkamdan konuştu biraz. Sonra yaklaşmaya çalıştı. Sarılmaya falan çalıştı. Saçma sapan şeyler söyledi. Çok korktum ama belli etmedim. Vurup kaçtım ona."   Histerik bir gülüş döküldü dudaklarından. "Yarın karakola gidip şikayet edeceğim ama muhtemelen kamera kayıtlarını ortadan kaldırmıştır. Bana inanmayacak kimse. İşimden de oldum." Ağlayışı arttı. Başını iyice dizlerine gömdü. Küçük bir çocuktan farksız tortop olmuştu yerinde. Biri gelip sarılıversin istiyordu ona. Telefon titrediğinde sımsıkı tuttuğu elini kaldırıp yüzünün hizasına getirdi. Ekranda gezdirdi gözlerini. 'Ağlama, çok kötü oluyorum. Lütfen.'  Bu daha da arttırdı ağlama isteğini. Telefonu elinde sıkarak indirdi. Gülmekle ağlamak arasında karışık bir sesle konuştu. "Sinirlerim bozuldu!" Hem soğuktan hem şoktan titreyen dizlerini indirdi. Telefonu dizlerinin üzerine bırakıp birkaç kez çekti burnunu. Elindeki peçete ile tekrar sildi kenarları kızarmış burnunu. Elini yüzüne götürüp kuruladı. Birkaç kez gözlerinin önünde salladı rahatlabilmek için.   "Ağlamıyorum." diye mırıldandı kısık bir sesle. Sesi bir kedi gibi incecik, titrek çıkıyordu. Telefonunu bir eline alıp ayaklandı. Diğer eliyle üzerindeki tozu çırpıp çantasını koluna taktı. Başını kaldırıp etrafta gezdirdi gözlerini tekrar. Ona yazan her kimse bulmaktı amacı. Teşekkür etmek istemişti. Onun yanında olup konuştuğu için. Ama kimse görünmüyordu etrafta. Tek bir hareket dahi yoktu. Telefonu titredi. İndirip ekrana baktı. 'Bakma öyle bulamazsın beni.' Onu okur okumaz bir mesaj daha düştü ekrana. 'Yarın ilk iş karakola git. Sonra da işine.'   "Ne işi?" diyerek götürdü telefonu kulağına. "İş mi kaldı? Çoktan kovuldum. Kovulmasam bile o şerefsizle aynı yerde mi çalışacağım?" Konuşması biter bitmez telefonu indirip ekrana baktı. Mesajla cevap vereceğini biliyordu. 'O şerefsizle aynı yerde çalışmayacaksın. Sen dediğimi yap git işe. Halledeceğim ben.' "Kimsin sen?" Bu kez daha asi dolandı gözleri etrafta. Az önce ağlamaktan titreyen gözleri şimdi bir şahin edasıyla geziniyordu boş sokakta. Başını kaldırıp binaların camlarına, balkonlarına baktı. "Nasıl halledeceksin?"  'Lütfen...' Ekrana düşen ilk mesajdı bu. 'Biliyorum beni tanımıyorsun güvenemiyorsun ama söylediğimi yap. Zaten yarın karakola gittiğinde anlarsın halledip halletmediğimi.'  "Tamam." dedi Nare sıkıntılı bir soluk alıp. "Gideceğim yarın işe. Umarım bir bildiğin vardır."  Telefon titredi. Gözlerini ekrana dikti Nare. 'Hadi gir eve artık. Sokaklar çok tenha. Hava soğuk, üşüdün.' "Tamam." dedi tekrar. Tuhaf bir hisle tekrar gözlerini gezdirdi. "Teşekkür ederim."   ***  Sabah erken bir vakte kurmuştu telefonunun alarmını. Vücudu erken kalkmaya alıştığı için  yatakta yarı uyanık yatıyordu hâlâ. Gece eve geldiğinde arkadaşları uyuduğu için hiçbir şey anlatamamıştı onlara. Rabia nöbetteydi zaten. Diğerleri de muhtemelen Nare giderken hâlâ uyuyor olacaktı. O yüzden bu konuyu anlatma işini daha sonraya ertelemişti. Bugün ilk iş olarak karakola gidecekti. Dün konuştuğu kişi her kimse, o söylemese bile yapacaktı bunu zaten. Ama işe gidecek miydi bilmiyordu. Onun da dediği gibi karakola gittiğinde halledip halletmediğini anlardı herhalde.  Aklında düşünceler birbirini kovalarken telefonun bildirim sesi yükseldi. Hayır alarm değildi bu, mesaj gelmişti. Yatakta hafif zorlanarak doğruldu. Yatağının hemen yanındaki komodinin üzerindeki telefonu alıp ekrana baktı. Yine kayıtlı olmayan numaraydı. Gözlerini ovuşturdu, dün ağladığı için gözleri çok şişmişti. Kahve gözlerinin etrafını kırmızı kan damarları sarmış ağladığını belli ediyordu. Hep böyle olurdu Nare'ye. Birkaç damla göz yaşı dökse burnu kızarır, gözleri şişer kan çanağı olurdu. Derin bir soluk alıp sanki ciddi bir konuşma yapacakmış gibi doğruldu. Sırtını yatak başlığına yaslayıp telefonun şifresini girdi. 'Günaydın.' yazıyordu ilk mesajda. Ve ondan birkaç dakika sonra atılmış iki mesaj vardı. 'Seni rahatsız ediyor muyum bilmiyorum. Öyleyse özür dilerim.' 'Karakola gideceksin değil mi?'  Telefonu kucağına indirip düşündü Nare. Kimdi bu? Nare'yi nereden tanıyordu? Ya da Nare de onu tanıyor muydu? Dün nereden görmüştü Nare'yi? Ya da neden ona yardım ediyordu? Şimdi ne yazacaktı? Rahatsız oluyor muydu? Hayır, ama kim olduğunu bilmediği birine güvenebilir miydi?   "Günaydın." yazdı ilk olarak. O konuya daha sonra girecekti. "Evet karakola gideceğim. Aslında kim olduğunu bilmiyorum ve bu beni rahatsız ediyor. Yani tanımadığım birine güvenebilir miyim emin değilim. Bana kim olduğunu söyler misin?" Bir süre bekledi mesajın görünmesini. Ama karşısındaki kişi her kimse mesajı henüz görmemişti. Nare de daha fazla beklemeyip hazırlanmaya başladı. Üzerine rahat bir şeyler giyinmiş saçını yapacağı anda telefon titredi. Hızla eline alıp gelen mesaja baktı.   'Haklısın kim olduğumu bilmiyorsun ve güvenemiyorsun ama ben sana asla kötü bir şey yapmam. Amacım kötü değil yemin ederim.' Kaşları çatıldı Nare'nin. Anlamazca baktı bir süre. Amacı neydi peki?  "Peki bana yazmaktaki amacın ne?" Dayanamayıp bir mesaj daha attı. "Her şey için teşekkür ederim ama sanırım artık konuşmasak daha iyi olacak." Mesajı yine görülmedi. Karşısındaki kişi her kimse meşgul olacak ki yazıp hemen çıkıyordu. Nare de bıraktı telefonu bir kenara. Geriye kalan işlerini halledip yola koyuldu.  Aklında gittiği karakoldan, dün yaşadığı olaydan çok ona yazanın kim olduğu vardı. Düşünüyor ama kim olduğunu tahmin dahi edemiyordu. Çevresinde ona böyle mesaj atacak hiç kimseyi tanımıyordu. Karakolun kapısında durduğu an derin bir soluk ile doldurdu ciğerlerini. İnsanlara böyle şeyleri yaşatanlara bir kez daha lanet etti.   Adımı atıp girdi içeri. Ne yapacağını bilmiyordu tam olarak ama sora sora öğrendi. Şikayetini yapıp tüm işlerini bitirdi. Polisler gerekli işlemleri yapacaktı. Teşekkür edip ayaklandığı sırada, tam arkasını döndüğü an gördüğü surat ile şok oldu. Gözlerini üzerinde gezdirdi, emin olamadı bir an. Sefa, üstü başı dağılmış yüzü yara bere içinde tam karşısında duruyordu. Uzun boylu kalıplı bir polis koluna girmiş onu ilerletiyordu.   Şaşkınlıkla bakan gözleri büyük bir nefrete döndü. Polis Sefa' yı götürürken yüzüne tükürmemek için zor tuttu kendini. Tüm işlerini halledince hızla terk etti karakolu. Kapıdan çıktığı an telefonu titredi. 'Lütfen... Lütfen benimle konuşmayı bırakma. Sadece konuşmak istiyorum buradan. Sana nasıl zarar verebilirim, yalnızca mesajlaşacağız. Herkesle konuşuyorsun, herkese gülüyorsun, seni görünce herkes mutlu oluyor, onlarla sohbet ediyorsun. Biraz da benimle konuş lütfen. Bırakma beni.'   ***  Bir elini başına yaslamış diğer elindeki kaşığı döndürürken gözleri masanın üzerindeki telefonda dakikalardır düşünüyordu. Ne olacağını bilmeden gelmişti iş yerine. Geldiğinde herkes bir şeyler fısıldıyor kimseye duyurmadan dedikodu yaptığını düşünüyordu ama hepsi aynı şeyi konuşuyordu. Sefa Bey'in çok fena bir dayak yediği, ardından da polisler tarafından apar topar karakola götürüldüğü herkesin dilindeydi.   Nare tedirginlikle girdiği yerde bir süre daha vakit geçirdikten sonra aslında insanların pek bir şeyden haberi olmadığını yalnızca adamın karakola götürülüşünü bildiğini anladı. Yani kimsenin Nare ile ilgili olaydan haberi yoktu. Sefa' nın yerine orta yaşlarda ve daha disiplinli olduğu belli olan biri gelmişti. Bu hıza Nare bile şaşırmıştı. Tüm bu olayları takip ederken bir yandan da çalışmış öğle etmişti vakti.  Şimdi yemek yerken düşündüğü tek şey ona yazan kişiye nasıl bir cevap vereceğiydi. Onunla konuşmaya devam etmeli miydi? Bir zarar gelir miydi? Onun da söylediği gibi Nare neşeli bir kadındı. Onu gören hiç olmazsa birkaç dakika durur sohbet ederdi. Telefondan konuşsa ne zarar verebilirdi ki? Eğer özel bir bilgi isteyecek olursa ya da sınırı aşarsa engellerdi. Sefa ile ilgili problemi de telefondaki kişi çözmüştü biliyordu Nare. Kamera görüntülerine varana kadar polise teslim etmişti. Hatta adamı da bir güzel benzetmişti. Zararlı biri gibi durmuyordu. Hem Nare'ye de arkadaş olmuş olurdu. Eğlenceli geldi bir an.   Masanın üzerindeki telefonu alıp mesaj kısmına girdi. Yine hiç düşünmeden gezdirdi parmaklarını ekranda. "Tamam. Konuşalım." Telefonu bırakmadı elinden. Karşıdan gelecek cevabı bekledi. Ve çok geçmeden mesajlar görüldü. Yazmaya başladı. 'Teşekkür ederim! Ben seni rahatsız etmemeye çalışacağım. Sen ne zaman istersen o zaman konuşuruz.'   Karşısında yalnızca yemeğe odaklanmış Peruza'ya bakıp tekrar telefona döndü. "Sınırı aştığın an engellerim. Kim olduğunu söylemek istemiyorsun, tamam buna saygı duyuyorum ama en azından birkaç bilgi vermeni istiyorum." 'Tamam merak ettiklerini sor. Ben bazılarını cevaplarım.' Kaşlarını çattı Nare. Telefona alaycı bir bakış attı sanki görebilecekmiş gibi. Bir de anlaşma yapıyordu.  "Bunu tahmin ediyorum ama yine de soracağım. Sen erkeksin değil mi?" Hızla cevap geldi. 'Evet.'   "Kaç yaşındasın?"    'Senden bir kaç yaş büyüğüm. Çok değil.'  "Peki numaramı kimden aldın?"  'Hiç kimseden. Kendim buldum.'  Kaşları çatıldı Nare'nin. Ekranı daha çok yaklaştırdı kendine. Tamamen yemeği bırakmış iki eliyle kavramıştı telefonu.   "Nasıl?" Cevap gecikmedi. 'Buna yanıt veremem.' Başını kaldırıp gözlerini etrafta gezdirdi. Ardından iki yana salladı başını. Gözlerini kısıp dudağını dişleyerek konuşmaya ne kadar odaklandığının farkında değildi. "Kız!" diye bir ses duydu yanı başından. Bakışlarını hemen telefondan kaldırıp Peruza'ya baktı.   "Hı?" dedi dalgınlıkla. Telefonun ekranını kilitleyip bir eline aldı aceleyle. "Ne yapıyorsun öyle odaklanmış?" "Hiç." dedi hızlıca. "Bir arkadaşla konuşuyordum." Peruza ona imalı bir bakış atsa da  uzatmadı konuyu. Başını sallayıp yemeğine döndü. Bir şey varsa anlatırdı ona Nare. Yani yeri geldiğinde, kendini hazır hissettiğinde anlatırdı. O yüzden ısrar etmiyordu Peruza. Nare kapattığı telefonu geri açtı. Peruza'ya kaçamak bir bakış atıp öyle yazmaya başladı.  "Ben sana sonra yazarım. Şimdi biraz işim var." Bunu yazıp yazmamakta kararsız kalsa da önceki cümlesinin çok sert olduğunu düşünüp yazmaya karar verdi. "Görüşürüz." Attığı mesajlar anında görülürken dudaklarını birbirine bastırdı Nare. Bu adam telefon başında mı bekliyordu böyle? "Kolay gelsin yorma kendini çok. Görüşürüz..." Telefonu kapattı. Bakışlarını ekrandan çeker çekmez doldurduğu kaşığı kocaman açtığı ağzına almaya çalışan Peruza'yı görmesi bir oldu. Kendine engel olamayıp dudaklarından bir kıkırtı kaçırdı.  Elini dudaklarına yaslamış gülerken gözleri birine çarptı. Baran Bey Nare ona bakar bakmaz çekmişti bakışlarını. Elindeki telefonu kaldırıp bir şeyler yapmaya başlamıştı. Birkaç saniye onun üzerinde tuttu bakışlarını Nare. Ardından ne yaptığının farkına varıp hızla çekti gözlerini adamın üzerinden. Tepsisini alıp ayaklandı. Peruza ile birlikte hızla işlerinin başına geçtiler.  ***   Çantasının askısına can simidi gibi sarılıp adımlamaya devam etti. Çok yorulmuştu bugün. Binanın kapısını açıp içeri girdi. Hareketleri uyuşuk, adımları yavaştı. Gözleri bıkkınlıkla bakıyordu etrafa. Asansörün düğmesine basıp beklemeye başladı. Çok geçmeden gelen asansöre bindiği an hızlı adımlarla yaklaşan birini görüp kapıların açılması için düğmeye bastı. Kapı açıldığında gördüğü yüz ile gözleri büyüdü birden. Az önceki hali değişmiş yerine meraklı bakışlar yerleşmişti. Baran Bey'in ta kendisi idi karşısındaki. Onun da gözleri Nare'nin üzerindeydi.   Nare'yi tanıdığını belli edercesine tebessüm etti. Normalde olsa asla tanıma ihtimali yoktu koskoca yöneticinin. O gün düşmekten kurtardığı için aklında kalmıştır diye düşündü Nare. Ama gülümsemesinin ardından söyledikleri ile daha çok şaşırdı Nare. "Merhaba Nare hanım." İsmini unutmaması normal miydi? Adamın hafızası mı iyiydi? Nare'nin aklına türlü şeyler geliyordu. Her gördüğü adamı ismini bilmediği o kişi sanıyordu artık.   "Merhaba." dedi biraz çekinerek. "Baran Bey." Çantasının askısını düzeltip başını kaldırarak baktı kendinden uzun adama. "Burada mı oturuyorsunuz?" Baran açık kahve sakallarında gezdirdi elini. Başını salladı iki yana. "Kardeşim burada oturuyor. Onu ziyarete geliyorum arada." Başını salladı Nare hafif bir tebessümle.  Kendisi de bu lüks dairede Selinay sayesinde oturuyordu. Mimarlık okuyordu Selinay ve ailenin tek kızıydı. Ailesi onu her ne kadar başka şehre zor koşullarda göndermek istemese de kızları istediği için kabul etmişti. Maddi durumu oldukça yerinde olan bir aile oldukları için de bu daireyi Selinay'a hediye etmişlerdi. Şimdi Selinay da üç arkadaşı ile birlikte kalıyor her ne kadar kendisi istemese de kızlar da evin giderleri ile ilgileniyordu.  Konuşacak bir şey bulamayınca ikisi de bakışlarını kaçırdı. Nare bir alt katta inip komşusuna uğrayacaktı. O yüzden ilk onun için durdu asansör. Başını kaldırıp yanındaki adama baktı. "İyi akşamlar." diye mırıldandı. Bir tebessüm kondu Baran'ın suratına. Başını eğdi hafifçe. "İyi akşamlar." Nare çıkıp arkasını döndüğünde asansörün kapısı mekanik bir ses çıkartarak kapandı. Başını salladı iki yana. Aklındaki düşünceleri atmaya çalıştı.   • • •  Kapıyı ardından çekip siyah Converse ayakkabılarını ayakkabılığa bıraktı. Sessiz olmaya özen gösteriyordu, saat geç olmuştu ve kızlar çok yorulduğu için uyuyor olabilirlerdi. Koridora girdiğinde mutfağın ışığının aralık kapıdan süzüldüğü gördü. Adımları o yönü bulurken elindeki çantayı da yere bıraktı. "Ben geldim." dedi sesini fazla yükseltmeden.  Rabia tezgahta bir şeyler yapıyordu. Arkasını dönüp Nare'ye gülümsedi. "Hoş geldin kuzum." dedi öne gelen saçlarını başını iki yana sallayarak gönderirken. "Bir şeyler yiyecektim ben de. Sen de yersin değil mi?" Başını salladı Nare sandalyeyi çekip yorgun bedenini bırakırken. "Olur yerim. Kızlar yattı mı?"   "Yattılar." diyerek elindeki tabağı masaya bıraktı. "Yorulmuşlar bayağı." "Sen ne zaman geldin nöbetten?" Derin bir iç çekti Rabia. "Geç geldim ya." dedi sesindeki yorgunlukla. "Yarın akşam gideceğim ama." Nare ayağa kalkıp yanına yanaştı Rabia'nın. "Uyursun yarın bol bol." Sonra yüzünde muzip bir ifadeyle Rabia'nın omzuna vurdu omzunu. "Zorlandığın bir şey olursa abime sor."   Gözlerindeki muzip pırıltılarla geri çekilip Rabia'nın yüz ifadesine baktı. Kızın önce hareketlerinin durmasını sonra da umursamaz bir ifade yerleştirmeye çalışmasını izledi. "Aman ne soracağım senin abine?!" Omuz silkerek söylemişti bunu. Ama gece boyu zihninde misafir edecekti bal rengi gözleri biliyordu. Ne vardı o bal gibi gözler bir etrafına bakıp da Rabia'yı görse? Yıllardır hiç mi fark etmemişti onu? Yalnızca kardeşinin arkadaşı olarak görüyordu. Hatta belki kardeşi yerine koyuyordu onu. İçli bir solukla doldurdu ciğerlerini.  Nare de üzülüyordu arkadaşına. Ama cesaret edip söylese belki de her şeyin farklı olacağını düşünüyordu. Arda ağabeyi çok nahif biriydi ve Rabia ile son derece uyumlulardı ona göre. Üç abisi vardı Nare'nin. Tam üç tane... Annesi nasıl cesaret etmişti bilmiyordu ama üçüz erkeklerden sonra bir de kızı olması umuduyla doğurmuştu Nare'yi. Umduğu gibi de olmuş güneş gibi doğmuştu Nare eve. Nare küçükken zor zamanlar geçirmişlerdi ama sımsıkı tutulmuşlardı birbirlerine. Açlık da yokluk da görmüşlerdi. Şimdi ise dört kardeşin dördünün de elinde meslekleri vardı.  Arda abisi doktordu. Evde zekası ve sakin tavırları ile bilinir, nazik bir adam olarak kabul görürdü. Yağız abisi avukat olmuştu. Son derece eğlenceli bir insandı o. Evin neşesi olarak görülürdü. Pozitif bir insandı. Bora abisi... Onu nasıl anlatacağını bilmiyordu aslında. Polisti kendisi. İnsanlar tarafından deli olarak kabul görülürdü. Delikanlılığından ve ağır abiliğinden asla ödün vermez ama Nare'nin saçının teline zarar gelmesin diye parmak ucuyla severdi onu.   Üçü de öyleydi ağabeylerinin. Çok severlerdi Nare'yi. Onu herkesten ayrı tutar, ayrı bir özen gösterirlerdi. Öyle hoşuna gidiyordu ki bu Nare'nin... Onlar tarafından değer görmeyi çok seviyordu. Mesela arabada uyuyakalırsa asla uyandırılmayacağını biliyordu. Abilerinden biri odasına taşıyıp üzerini örterdi sıkı sıkıya. Ya da canı bir şey çektiğinde söylemesi yeterdi.   Bir de kıskançlık krizi tutardı koca adamların. Nare birine canım abim deyiverse diğer ikisi somurtup otururdu bir köşeye. Zor alırdı Nare gönüllerini. Annesi vardı biricik. Değerli annesi... Güçlü kadın. Onları canından çok severdi annesi. Bir de babası vardı bir zamanlar. Şimdi öteki dünyadaydı. O anıları anlatması zordu Nare için. Bir ağırlık çöktü üzerine düşündükçe. Ailesini özlemişti sanırım biraz. Yarın hepsini tek tek aramayı aklına koydu.  Rabia ile sohbet ederek yediler yemeklerini. Birlikte mutfağı topladıktan sonra odasına geçti Nare. Üzerini değiştirdi. Dişlerini fırçalayıp yatağına uzandı. Komodinin üzerine bıraktığı telefon gözüne ilişince uzanıp aldı. Ben sana yazarım demişti o konuşmayan sessiz adama. Yazsa mıydı? Saat çok mu geç olmuştu? Yazarım demişti ama. Ya adam onun yazmasını bekliyorsa? Güldü Nare kendi kendine. İşi gücü yok da beni mi bekleyecek diye düşündü. Ama mesaj atmak için uygulamaya girmeyi de ihmal etmedi.  Boğazını temizledi. Ne yazacağını düşündü. 'Selam.' yazıp geri sildi. Çok samimi olmuştu sanki. 'İyi geceler.' yazıp aceleyle sildi. O neydi öyle canım veda eder gibi. Hem ne alakaydı yani? Düşündü uzunca bir süre. Sonra düşünmenin ona iyi gelmeyeceğini anlamış olmalı ki parmaklarını hareket ettirip umursamadan yolladı mesajı. "Merhaba sessiz adam." Ve o an beklemediği bir şey oldu. Attığı mesaj anında görülürken dudaklarında anlamsız bir gülüş peyda oldu. Cidden adam telefon başında mı bekliyordu? Gülüşünü aniden solduran şey ise yine adamın attığı mesajdı. Tükürüğü boğazına kaçtı. Öksürerek doğruldu yerinden. 'Merhaba, yarım saattir ne yazıp yazıp sildin öyle?'
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD