Önemli!!! Yetişkin sahneler detaylıdır!?
Kitap: Tehlikeli Arzu
Dreame: Alaca
Beni takip ederek yeni kitaplarımdan haberdar olmayı ve kitabı kütüphanenize eklemeyi unutmayın...
Prolog
Ateş Karaaslan
Kızıl saçlarını yumruğumda sıkıca tutarken, gözlerim kızın korkuyla açılmış gözlerine kilitlendi. Dudaklarımın kenarında küçük bir gülümseme belirdi. Bu korku bana haz veriyordu. Pantolonumu indirdiğimde, kızın gözleri kocaman açıldı. Aletinin büyüklüğü karşısında nefes kesmişti.
Kızın elleri titrek bir şekilde aşağıya doğru inmişti. Dudakları, aletimi ıslak bir şekilde okşamaya başlamıştı. Her dokunuşu, bedenimde bir kıvılcım yaratıyordu. Gözlerimi kapatıp, bu anın tadını çıkarıyordum. Kızın sıcak nefesini boynumda hissediyordum. Dilinin ucuyla aletimi okşarken, içimde bir boşluk oluştu ve o boşluğu doldurmak için can atıyordum.
Kızıl afeti saçlarından tuttuğum gibi Yarrağıma yönlendirdim. O sırılsıklam ağzıyla nefesimi kesmeli ve tüm döllerimi yutana kadar devam etmeliydi. Kız aşırı istekli ve bilgiliydi. Tüm beynim oraya gitmişti. İnleyerek yalaması daha çok zevk veriyordu. Benimde hayattan aldığım zevk buydu. Döllerimi yuttuktan sonra kızı itip yatağa uzandım. İşi bitmişti. Onun görevi sadece yarrağımı tatmin etmekti. Gözlerimi kapatıp ona dönmeden sert sesimle onu kovdum.
- Defol!
- Hakan abinin... demeye kalmadan, hızla bana doğru savurduğu bıçağı tek bir hamleyle havada yakaladım. Kolunu acımasızca bükerken bir çığlık döküldü dudaklarından. Tüm gücümle ittim ve yere kapaklandı. Yerde kıvranırken, gözlerindeki dehşetle bana bakıyordu. Salak. Beni gerçekten kandırabileceğini mi sanıyordu? Oyununa çoktan uyanmıştım. Onun beni kullanacağını sanması tam bir aptallıktı. Aslında bilmediği bir şey vardı; o beni tuzağa çekmeye çalışırken, ben onun o tatlı ama hain ağzını çoktan tadına varmıştım. Düşündükçe adrenalin damarlarıma doldu ve heyecanım bir kez daha yükseldi.
Derin bir nefes alıp yerde çaresizce bana bakan kadına döndüm. Korku dolu gözleri, onu hayatta tutup tutmayacağımı anlamaya çalışıyordu. Ama benim için bu, basit bir oyun gibiydi. Yüzümde bir gölge gibi beliren o bastırılamaz arzu, içimde fırtınalar estiriyordu. Kadın severdim. Kadınlar için yaşardım. Ama onların tek bir amacı vardı: İhtiyaçlarımı karşılamak. Özellikle de bana karşı çıkan, hain olduğunu düşündüğüm biri.
- Kalk ayağa, dedim, sesim karanlık ve soğuktu. Sonra bir adım attım ve yüzümde alaycı bir sırıtışla ekledim:
- Yarrağımı memnun et!
Sesi titreyerek, hızla doğruldu. O kadar korkuyordu ki dizlerinin üzerinde durmakta bile zorlanıyordu. Biliyordu... Benim sabrımı taşıran biri için ölüm kaçınılmazdı. Ama bir prensibim vardı; kadın öldürmezdim. Tabii, bir sınırı aşmadıkları sürece. Onun da süresi dolmuştu. Bu yüzden onun korkusundan ve çaresizliğinden beslenerek, son bir zevk dalgası yaşamasına izin verdim. Zevk, her zaman ölümden önce gelir.
İşini tamamladığında, korkudan titreyerek bana baktı. Kalmak istediğini belli etmeye çalışıyordu. Gülünçtü. Bana ihanet eden biri yanımda nasıl kalabilirdi? Derin bir nefes aldım, yüzümde acımasız bir ifadeyle ona baktım.
- Defol! Artık işin bitti, dedim soğuk bir şekilde.
O gitmek istemese de, benim için oyun çoktan bitmişti. Daha büyük bir hedefim vardı. Hakan denen o zavallının planlarını bozmalıydım. Liderini devirmek mi istiyordu? Ah, ne güzel bir hayal... Ama bu oyunda kimin öleceğine sadece ben karar verirdim. Şimdi av başlamıştı. Artık kadınlarla beni tehtit etmelerinden sıkılmıştım. Aklıma gelen fikirle aletim sertleşti. Kendime cinsel ihtiyaçlarımı karşılayacak bakire bir kız bulabilirdim. Böylece hem ihtiyaçlarımı giderir hemde salak saçma insanlarla muhatap olmazdım. Kadınlarla beni vurmak isteyen düşmanlarım bakalım artık ne yapacaktı!
Telefonu çıkarıp Asım'ı aradım. En yakın dostum. Aynı zamanda sağ kolum. Telefon açıldığında gözlerimi devirdim. Uykulu geliyordu sesi. Biraz kız düşkünü olsa benim gibi ne olurdu yani. Anca uyusun dağ ayısı.
- Alo Efendim abi, dedi boğuk sesiyle.
- Kalk lan hakan iti bana yine beni öldürecek kız yollamış, dedim sinirle.
- Eee herkes karı zaafını biliyor abi ondandır, dedi soğuk bir sesle. Gözlerimi devirdim bu çocuktan olmazdı.
- Bende bir fikir buldum koçum. Karı zaafım varsa artık kendi karım zaafım olur. Böylece kimse bir daha beni ateşli karılarla sınamaz, dedim gülerek. Gözlerini devirdiğine eminim.
- Evleneceksin yani!? Kaşlarını kaldırmış kesin hayrete düşmüştü.
- Evet mantık olarak öyle, dedim.
- Kiminle ? Kısa netti. Bu sefer ben gözlerimi devirdim. Vuracaktım ayıyı en sonunda.
- Koçum abini evlendirmek sana düşüyor. Söyle esmer bir bomba bul. Bakire olsun, dedim esmer düşkünü sesimle.
- Sen bakire misin de bakire istiyorsun abi, dedi.
- Ulan it. Tabi bakireyim. Karımla daha hiç yatmadım.
- Çok komik abi. Güleyim de esprin boşa gitmesin, dedi. Zaten bir benle böyle konuşacak o vardı. Bu yüzden hep yüz alıyordu.
- Kalk hadi valla bir saat içinde bul dayanamıyorum, dedim kalkmış organıma bakarak.
- Abi valla karı ayağına gideceksin yaw, dedi sonunda yaw diyerek. Sürekli yaw diyordu. Yaw neydi ve hav gibi.
- Gideceksem en sevdiklerimle gideyim demi koçum.
- Hee abi hee.
.
.
.
Arzu Uğur
Ben Arzu Uğur. Herkesin güzel bulduğu, ama benim güzelliğime lanet okuduğum bir kız. Sarışın saçlarım, büyük yeşil gözlerim, bembeyaz tenim ve fındık gibi küçük burnum... Yolda kim görse dönüp bakar, teyzeler “Maşallah güzel kız!” derdi. Ama ben aynaya her baktığımda yalnızca koca bir boşluk görüyordum. Çünkü kaderim yüzüm kadar güzel değildi. Bahtım bir kez olsun gülmedi ki bu güzelliğin bir anlamı olsun.
Bahtım güzel olsaydı, tek ailem olan can dostum Sedef’i kurtarabilirdim. Onu o beyaz hastane yatağında yapayalnız bırakmaz, her şeyin gerçekten güzel olacağına dair içim rahat bir şekilde yalanlar söylemezdim. Şimdi elini tutup "Her şey düzelecek," diyorum, ama sesim titriyor. Kalbim bu yalanı kaldırmıyor.
Hastane koridoru sessizdi, ama içimdeki karmaşa fırtınalar koparıyordu. Doktorun odasına girdim. Ellerim terlemiş, kalbim boğazıma düğümlenmişti. Karşımdaki doktor sakin ama mesafeli bir ifadeyle bana baktı. Umutlarımı göğsüme saplayan soğuk bir sessizlik vardı aramızda.
- Doktor bey… Sedef’in durumu nasıl? Tedavi için hâlâ bir şansımız var mı? dedim, sesim çatallıydı.
Doktor derin bir nefes aldı, gözlerini kaçırdı. Bu, söyleyeceklerinin hiç de iyi olmadığını anlamama yetmişti.
- Bakın Arzu Hanım. Tüm çabalarımıza rağmen durum kötüleşiyor. Eğer bu tümörü kısa sürede çıkarmazsak, maalesef yaşayamaz, dedi.
Bu sözler yüreğimi bir bıçak gibi deldi. Gözlerim dolmuştu.
- Ama... Ben... Ben elimden geleni yapıyorum. Ödemeler için biraz daha süre istemeye geldim, dedim boğulur gibi.
Doktor başını iki yana salladı.
- Artık bu mümkün değil. Taksitlerinizi ödeyemiyorsunuz. Yönetimi daha fazla durduramam. Ya parayı ödersiniz ya da tedaviyi durdurmak zorunda kalırız.
Sanki dünya üzerime yıkılmıştı.
- Yalvarırım! dedim, gözlerimden yaşlar süzülürken.
- Doktor bey, asgari ücretle çalışan bir kızım ben. Zar zor kira ödüyorum. Sedef benim tek ailem! Sokakta da yaşarım, elimde avucumda ne varsa veririm ama onu tedavi edin. Lütfen! dedim sözlerime devam ederek.
Doktor, bir an için gözlerime baktı. İçinde biraz merhamet aradım, ama onun da yapacak bir şeyi yoktu.
- Arzu Hanım, bu tür durumlarda duygusal davranamayız. Sedef için gerekli olan tedavi çok maliyetli. Eğer tedaviye devam etmek istiyorsanız, ödeme yapmanız şart.
Gözyaşlarımı silip odayı terk ettim. İçimdeki çaresizlik, damarlarımda zehir gibi dolaşıyordu. Sedef’i kurtarmak için ne yapabilirdim? Param yoktu. Kimsem yoktu. Ama onu asla yalnız bırakmayacaktım.
Hastanenin önünden dalgın dalgın yürümeye başladım. Gözlerim bir noktaya odaklanmış gibi yürüyordum ama ne gördüğümü bile hatırlamıyordum. Sedef’in yüzü gözümün önünden gitmiyordu. O sırada kulaklarıma gelen bir sesle irkildim.
- Bakire, temiz bir kız nereden bulayım ben? Seçmece karpuz mu bu, anlamıyorum ki! Kadın sesi sert ve aceleciydi.
- Tamam, patron için önemli ama ben o tehlikeli adama kız bulamam. Çok para verecekmiş, iyi de parayla alacaksa pavyona gitsin!
Duraksadım. Kadının söyledikleri beynimde yankılandı. Birkaç saniye düşündüm, sonra ayaklarım kendi iradesiyle hareket etti. Kadına yaklaştım, kalbim deli gibi atıyordu.
- Affedersiniz, dedim çekinerek. Kadın başını kaldırıp şaşkınlıkla bana baktı.
- Ben… Ben o işi kabul edebilirim.
Kadının gözleri şüpheyle daraldı.
- Sen mi? dedi, alaycı bir şekilde.
Başımı salladım.
- Evet. Ama bir şartım var. Ben parayı Sedef’in tedavisi için istiyorum. Arkadaşım kanser ve eğer bu işi yapmazsam onu kurtaramam. Sesim titriyordu.
Kadın birkaç saniye sessizce bana baktı. Sonra telefonunu çıkardı ve bir numara çevirdi.
- Tamam, dedi karşı tarafa.
- Biri var, uygun. Evet, hemen göndereceğim.
Telefonu kapattıktan sonra yüzünü tekrar bana çevirdi.
- Şimdi söyleyeceklerimi dikkatlice dinle. Patron seni kabul eder ama o adamın kuralları kesindir. İyi düşün.
Kafamı sallayıp kadını takip ettim. Beni siyah bir arabaya bindirdi. Kalbim ağzımdan çıkacak gibiydi. On dakika kadar sonra, lüks bir villanın önünde durduk. Siyah takım elbiseli, iri yapılı bir adam kapıyı açtı ve bana sert bir ifadeyle baktı.
- Patron içeride, dedi kısa bir şekilde.
Titreyen adımlarla içeri girdim. Burası karanlık ve soğuk bir yerdi, ama odanın ortasında oturan adam, her şeyden daha soğuktu. Heybetli, buğday tenli, kehribar gözlü bir adam... Beni gördüğünde hafifçe gülümsedi. Ama bu gülümseme, kalbimde sıcaklık değil, korku uyandırıyordu.
- Tam bir esmer bomba, dedi gözlerini devirerek.
- Anlamadım, dedim utançla.
- Gel. Yaklaş, dedi sakin bir sesle. Adımlarımın sesi odada yankılandı.
- Adın ne? diye sordu.
- Arzu, dedim zar zor. İsmimi duymasıyla gözleri parladı. Sürekli süzmesi rahatsız etsede başka çarem yoktu.
- Güzel bir isim, dedi boğuk bir sesle.
Sandalyesinden kalktı ve karşıma dikildi. Boyu, geniş omuzları, delici bakışlarıyla üzerimde bir dağ gibi duruyordu.
- Durumu biliyorum. Sana arkadaşını kurtarman için gereken parayı vereceğim.
-Gerçekten mi? dedim. Gözlerimde umut kırıntıları belirmişti.
Ateş, hafifçe eğildi. Yüzüme bakarak, alaycı bir tonla konuştu:
- Ama benim de şartlarım var. İhtiyaçlarımı karşılayacaksın ve benim kurallarıma uyacaksın. Bu anlaşma, tamamen senin rızanla yapılacak.
Yutkundum.
- Ve… vazgeçmek istersem?
Gözlerinde bir kıvılcım belirdi.
- O zaman ya borçlarını ödersin ya da bu dünyadan silinirsin.
Birkaç saniye düşündüm. Sedef’in yüzü gözümün önüne geldi. Başka çarem yoktu. Derin bir nefes alarak cevap verdim:
- Kabul ediyorum.
Bir belge çıkardı ve önüme koydu.
- Bunu imzala. Ve unutma, bir kez benim oldun mu, geri dönüş yok. Ona göre iyi düşün,dedi hala beni süzerek. Düşünecek bir şeyim yoktu. Mecburdum. Tanımadığım bir adamla anlaşma yapacaktım. Kağıdı aldığımda Ateş Karaaslan yazıyordu. Daha önce bu ismi duymuşum gibi bir his geldi ama adama baktığımda onu tanımıyordum. Derin nefes aldım zihnimin oyunuydu.
Elim titreyerek kalemi aldım. İsmimi yazarken her harf, ruhumun bir parçasını kaybettiğim anlamına geliyordu. Ama Sedef için her şeyi yapmaya razıydım.
Belgeyi imzaladıktan sonra kolumdan tutup beni karanlığın içine çekti. Kızıl ışıkların dans ettiği bir odaya girdiğimizde gözlerim kamaştı. Aynalarla kaplı duvarlar, odanın her köşesini aydınlatıyor, beni çıplaklığımla yüzleştiriyordu. Ortada, deriyle kaplı bir yatak ve duvara yaslanmış, kadifeyle kaplı bir direk vardı. Kalbim göğsümden fırlayacak gibi atıyordu. Adam, beni yatağa doğru itti ve pantolonunu indirdi. Aletinin büyüklüğü karşısında nefesim kesildi. Koyu tüylü, kalın damarlarla örülü o devasa organ, sanki canlı bir varlıkmış gibi bana bakıyordu. Hayatımda böyle bir şey görmemiştim. Pardon ben hayatımda bir erkeğin organını görmemiştim. Korkuyla ayağa kalkmaya çalışırken başım döndü ve gözlerim karardı. En son hatırladığım şey adamın şaşkın ses tonuydu.
- Siktir. Bu kadar mı bakiresin sarışın bomba? diye söylendiğini duydum ama gerisi yoktu. Çünkü korkudan bayılmıştım.