REDDETME

1248 Words
Arzu Gözlerimi açtığımda, kendimi yabancı bir odada buldum. Etrafım karanlıktı, sadece loş bir lamba odanın köşesini aydınlatıyordu. Başım zonkluyordu ve vücudumda garip bir uyuşukluk hissediyordum. Ne olduğunu anlamaya çalışırken, dün gece yaşadıklarım zihnime hücum etti. Ateş Karaaslan... Onunla yaptığım anlaşma... Ve o korkunç oda... O alet... Titrek bir şekilde yataktan kalktım. Ayaklarım yere basmıyordu sanki. Kendimi bir enkaz gibi hissediyordum. Aynaya baktığımda, gözlerimdeki korkuyu ve çaresizliği gördüm. Artık Arzu Uğur değildim. Ateş Karaaslan'ın esiriydim. Kendime gelemiyordum. İlk defa erkek organı görmemi geçtim bana yala demişti. Yalanacak bir şey miydi? Hiçbir şey bilmiyordum. Allah kahretsin. Ben nereye düştüm. Kapının açılmasıyla irkildim. İçeriye siyah takım elbiseli, iri yapılı bir adam girdi. Yüzünde ifadesiz bir soğukluk vardı. - Patron sizi bekliyor, dedi. Sustum. Konuşacak halim yoktu. Sadece başımı sallamakla yetindim. Adam onu takip etmemi işaret etti. Kendimi bir kukla gibi hissediyordum. Ateş Karaaslan'ın odasına girdiğimizde, onun rahat bir koltukta oturduğunu gördüm. Elinde bir kadeh viski vardı ve yüzünde keyifli bir ifade vardı. Beni gördüğünde, gülümseyerek ayağa kalktı. - Günaydın, güzelim. Nasıl hissediyorsun? Ses tonu alaycıydı. Benim nasıl hissettiğimi umursamıyordu bile. Ama ona cevap verecek gücüm yoktu. Sadece boş boş yüzüne baktım. - Dün gece biraz fazla heyecanlandın sanırım. Ama merak etme, artık alışırsın. Kahkaha attı. Benimle alay ediyordu. Kendimi daha da küçük düşmüş hissettim. Halbuki heyecandan çok korkuydu. İnsanın aleti o kadar büyük olur muydu? Evet oluyormuş çünkü gayet büyüktü. - Şimdi işimize dönelim. Seninle konuşmam gereken önemli şeyler var, dedi. Yutkundum. Ne konuşacaktı ki? Beni daha da mı aşağılayacaktı? - Biliyorsun, bu anlaşma sadece bir başlangıç. Benim kurallarıma uyduğun sürece, her şey yolunda gidecek. Ama eğer karşı gelirsen... Sözünü tamamlamadı. Ama ne demek istediğini anlamıştım. Bana gözdağı veriyordu. - Şimdi git ve hazırlan. Bugün seninle özel bir yere gideceğiz, dedi. Susamadım. Sadece başımı salladım ve odadan çıktım. Kendimi bir zindanda gibi hissediyordum. Kaçışım yoktu. . . . Ateş Arzu'nun çaresizliği beni eğlendiriyordu. Onu ilk gördüğümde, masum ve savunmasız bir kız çocuğu gibiydi. Ama onun içinde, beni baştan çıkaran bir şey vardı. Belki de bu yüzden onu seçmiştim. Dün gece bayılması beni şaşırtmıştı. Ama bu, onun benim için ne kadar değerli olduğunu göstermişti. Bakireydi demekki. Tamamiyle hemde. Onu koruyacaktım. Kimsenin ona zarar vermesine izin vermeyecektim. Çünkü benim olan benimdir ve kimse asla zarar veremez. Bugün onu özel bir yere götürecektim. Ona kim olduğumu gösterecektim. Benim dünyama onu da dahil edecektim. Hazırlandığından emin olmak için Asım'ı aradım. - Asım, Arzu'yu hazırladın mı? - Evet abi, dedi Gülümsedim. Asım'ın zevkine güveniyordum. Tabi esmer yerine sarışın bulmakta üstüne yoktu dağ ayısının. - Tamam. Ben de birazdan geliyorum, dedim. Telefonu kapattıktan sonra, son bir kez aynaya baktım. Kusursuz görünüyordum. Arzu için her şeyin mükemmel olmasını istiyordum. Bakire bir karım olacaksa onun için her şeyi güzel yapacak ve kendime yakışır ateşli bir hatun edecektim. . . . Arzu Asım'ın yardımıyla hazırlandım. Daha doğrusu bana verdiği elbise sayesinde hazırlandım. Bana siyah, dar bir elbise vermişti. Elbise vücudumu sarıyordu ve kendimi içinde çok rahatsız hissediyordum. Aynaya baktığımda, yabancı bir kadın görüyordum. Bu ben değildim. Ateş odaya girdiğinde, beni baştan aşağı süzdü. Yüzünde memnun bir ifade vardı. - Çok güzel olmuşsun. Ama bu elbise, senin için biraz fazla mı? dedi. Sözleriyle beni daha da utandırdı. Kendimi çıplak gibi hissediyordum. - Hazır mıyız? diye sordu. Başımı salladım. Birlikte odadan çıktık. Beni siyah bir arabaya bindirdi. Araba hareket etmeye başladığında, nereye gittiğimizi merak ediyordum. Bir süre sonra, lüks bir restoranın önünde durduk. Araba kapısını açtı ve beni aşağıya indirdi. Restoranın içi çok şıktı ve kalabalıktı. Herkes bize bakıyordu. Ateş beni masamıza götürdü. Garson bize menüleri getirdi. Ne yiyeceğimi bilmiyordum. Kendimi çok gergin hissediyordum. Ateş benim için yemek sipariş etti. Sonra bana dönerek konuşmaya başladı. - Bugün seninle özel bir gün geçirmek istiyorum. Seni benim dünyamla tanıştırmak istiyorum. Ne demek istediğini anlamadım. Sadece yüzüne baktım. - Benim gibi güçlü ve başarılı bir adamın yanında, senin de güçlü olman gerekiyor. Sana her şeyi öğreteceğim. Seni eğiteceğim. Benim gibi olacaksın, dedi. Sözleri beni korkuttu. Onun gibi olmak istemiyordum. Ben Arzu Uğur olarak kalmak istiyordum. Yemek boyunca, Ateş bana iş hayatından, siyasetten ve diğer önemli konulardan bahsetti. Ben ise sessizce onu dinledim. Kendimi bir yabancı gibi hissediyordum. Yemek bittikten sonra, Ateş beni tekrar arabaya bindirdi. Bu sefer, daha da lüks bir yere gidiyorduk. Bir kulübeye benziyordu. İçeri girdiğimizde, müzik sesleri ve insanların konuşmaları birbirine karışıyordu. Herkes dans ediyor ve eğleniyordu. Ateş beni bir masaya götürdü. Bize içki getirdiler. Kendimi daha da kötü hissetmeye başladım. Çünkü etrafta hep birbiriyle yiyişen insanlar, alkolü kaçırıp saçma sapan dans eden kadınlar, üstelik çoğu kişi neredeyse çıplaktı. Midem bulandı. Ateş içki getiren garsonla bana içkiyi uzattı. Bir ona bir elindeki içkiye baktım. Başımı iki yana salladım. - Ben içmem, dedim. Aslında daha önce hiç denememiştim ve içmek istemiyordum. - İçmek zorundasın. Yoksa alışamazsın, dedi ortamı göstererek. Etrafa baktığımda derin bir nefes aldım. Karşı çıkma hakkım yoktu. Sedef için deyip elindeki içkiyi aldığım gibi kafama diktim. Birkaç saniye boyunca boğazım yanarken nefesimi tuttum. İçki mideme inerken beni bıçak gibi kesti ama Ateş’in gözleri üzerimdeydi. Sanki bu ortamda var olabilmem için onun kurallarına uymak zorundaydım. Derin bir nefes alıp bardağı masaya bıraktım. Ama Ateş gülümseyerek bir kadeh daha uzattı. - Devam et. Bir kadeh yetmez. Ne yaptığımı bilmeden ikinci kadehi de aldım. İlkine göre daha kolay içtim, midem hâlâ yanıyordu ama içimde garip bir sıcaklık yayılmaya başladı. Başım hafifçe dönüyordu ama hislerim bulanıklaşmıştı. Ateş bir şeyler söylüyordu ama cümleleri birbirine karışıyordu. Gözlerim etrafta gezinmeye başladı. Bir kadın, karşısındaki adamın kucağına oturmuş, kahkahalar atarak dudaklarını boynuna sürtüyordu. Bir başka köşede, yarı çıplak dans eden bir kız saçlarını savuruyordu. Sahnenin ortasında bir grup insan eğleniyor, müzik uğultu gibi beynimde yankılanıyordu. - Kafam iyi mi oldu ne? diye fısıldadım kendi kendime ve kıkırdadım. Ateş kaşlarını kaldırdı, belli ki bu hâlim hoşuna gitmişti. - Daha yeni başlıyoruz, Arzu. Önümde üçüncü içki belirdi. Beni nereye sürüklediğini umursamadan elime aldım. Bardaktaki sıvı, artık eskisi kadar korkutucu gelmiyordu. Gözlerim yarı kapalıydı ve her şeyin renkleri daha canlı görünüyordu. Sonra farkında olmadan masadan kalktım. Ayağım kaydı ama gülerek dengesimi sağladım. Ellerimi havaya kaldırıp bir tur döndüm. Başım dönüyordu ama bu hoşuma gitmişti. - Arzu, ne yapıyorsun? Ateş’in sesi güvensiz geliyordu ama umursamıyordum. - Elbette dans ediyorum! Çünkü burası cennet gibi bir yer! diye bağırdım ve kahkahalar attım. Ama tam o sırada bir el bileğimden kavradı. Sert ve kararlıydı. Gözlerimi kaldırdığımda karşımda kim vardı? Tabiki de Ateş. Ateş benimle dans etmek istedi. Reddedemedim. Onunla birlikte dans etmeye başladım. Ateş gözlerimin içine dik dik bakarken başımı çevirip kaçmak istedim ama yapamadım. İçimdeki o garip sıcaklık, sarhoşluğun verdiği cesaretle birleşince, her şey bulanık ama aynı zamanda çok daha canlı görünüyordu. Bileğimi bırakmadı, aksine beni kendine çekti. Göğsüme sıcak nefesi çarpınca irkildim ama geri adım atamadım. Müzik ağırlaşmış, ritmi tenime işliyormuş gibi hissediyordum. Ateş’in eli belime kayarken tüylerim diken diken oldu. - Beni reddetme, diye fısıldadı kulağıma, sesi koyu bir şarap gibi akıyordu zihnime. Söyleyecek bir şey bulamadım. Sanki burada, bu anın içinde, onun koyduğu kurallar geçerliydi ve ben kendimi ona bırakmaktan başka bir şey yapamıyordum. Ellerim, farkında olmadan, onun omuzlarına uzandı. Bedenlerimiz müzikle birlikte yavaşça hareket etmeye başladı. Ateş’in elleri belimde sıkıca duruyordu, beni daha da yakınına çektiğinde nefesimiz birbirine karıştı. Göğsü göğsüme değiyordu, kalp atışlarımdan hangisi benimki, hangisi onunki ayırt edemiyordum. Başımı kaldırıp ona baktım. Gözleri koyu bir girdap gibi içine çekiyordu beni. Alkolün etkisiyle düşüncelerim bulanıklaşmış, sınırlarım silinmişti. Ateş eğilip dudaklarını boynuma yakın bir yere getirdi. Tenime dokunmuyordu ama nefesi bile beni ürpertiyordu. - Bırak kendini, Arzu, diye fısıldadı. Gözlerimi kapadım, içimde bir yerlerde yanıp tutuşan bir ateş vardı artık. Bu gece, bu dans… Nereye varacağını bilmiyordum ama umurumda da değildi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD