Arabadan indirip beni devasa, köhne bir eve soktu. Rutubet kokusu sarmıştı her yeri. Ahşap merdivenlerden üst kata sürüklerken herbir basamak bastıkça ayaklarımın altında gıcırdıyordu. Sevmedim burayı. Hasta olurum ben nemden.
Yatağa fırlattığı gibi üstüme atıldı ben daha ne olduğunu anlamadan.
"Aç bacaklarını." Yatakta debelenip kurtulmaya çalışırken bir yandan da bacaklarımı bitişik tutmak için efor harcıyordum.
"Asla sana bacaklarımı açmam."
"Ne demek lan açmam? Deliler gibi isteyeceksin beni. Zevk alacaksın altımda."
"Ölürüm, kendimi öldürürüm yine kendi isteğimle senin olmam. Bana ancak zorla sahip olabilirsin aşağılık insan. İnsan bile denmez sana." dememle yumruğu suratımda patladı.
Gözlerim karardı. Uyandığımda ellerim yatağa bağlıydı.
"Nasıl şimdi daha iyi hissediyor musun? Defne özür dilerim. Sana vurmam hataydı. Affet ne olur?"
Sakinleşmişti şimdi. Dudağım şişmiş sızlıyordu.
"Eser bey, bırakın beni. Ben size bir şey yapmadım. Lütfen. Siz evlisiniz. Ben başka birini seviyorum." Tekrar tokat attı yanağıma.
"Kim lan o herif? Katil mi edeceksin sen beni? Bana vereceksin kendini. Seve seve değilse sike sike."
"Neden yapıyorsunuz bunu bana? Ben size ümit verecek ne yaptım? Böyle zorla olur mu? Neredeyiz biz? Evime götürün, söz veriyorum bir daha şikayetçi olmam sizden."
"O şikayetler ayrı konu zaten. Tek tek hesap vereceksin hepsi için." Normal konuşarak bir uzlaşmaya varılacak biri değildi.
"İmdaaaaat. İmdaaaaaat. Yardım edin. Kimse yok mu? Kurtarın beni."
Vurmaya, susturmaya tenezzül bile etmedi. Sesim kısılana kadar, avazım çıktığı kadar bağırdım ve çırpındım yatakta. Eser ise tam karşımdaki sandalyeye oturup dik durup istifini bozmadan beni izledi saatlerce. Dudağının tek tarafı hafif yukarı kalkmış vaziyette, bir eli de penisinde.
Gözlerim açıldı aniden. Ellerimi kurtarmak ister gibi çekiştirdim. Anında bana sarılan birini deli gibi ittirmeye başladım bir yandan da imdat diye bağırarak.
"Defne, tamam geçti. Benim Oğuz. Sakinleş güzelim."
Gözlerim Oğuz'u şimdi görüyordu. Başım omzunda sessizce ağlamaya devam ettim. Gördüğüm kabuslar üç gün üç gecedir gerçek gibiydi, sanki Eser'in elleri beni kerpeten gibi sıkıp sil baştan acı veriyordu ve bu şekilde çığlık atıp uyanarak evdeki herkesi rahatsız ediyordum.
En başta bu odaya Yusuf beyin beni kontrol etmesi için gelmiştim. Oğuz beni vermediğinden beri geçen üç gündür benim odamdı.
"Eteğini beline sıyırabilirsin; ama iç çamaşırını çıkarman gerek."
Yutkunarak doktorun dediklerini yaptım. İki baş yastığını yatakta üst üste koyarak ortaya yerleştirdi. Eline eldiven taktı.
"Boylamasına yüz üstü yatıp kalçanı hafifçe yukarı kaldırmanı istiyorum."
Direk kalça demişti. Vücudumdan önce arka tarafımı neden incelemek istemişti ki? O kadar çok mu belliydi arkadan becerildiğim? Tecavüz etti demiştim; ama anal dememiştim. Ben oturuş ve kalkışıma canımın yanması pahasına azami özen gösterdiğimi sanarken hiç dikkat etmiyormuşum meğer. Yine de dediğini yaptım. Güvendim bu dört adama sebepsizce. Şimdi bana dördü birden tecavüz etse gıkım bile çıkmaz, çıkamazdı halbuki.
Eli arka deliğime değdiği an elimle ittirmeye ve kalçamı oynatmaya başladım.
"Sana zarar vermeyeceğim Defne. Operasyonluk bir durum var mı diye bakmak istiyorum sadece. Söz hemen bitireceğim."
"Nasıl anladın?"
"Meslek sırrı diyelim. Sakin ol. Tekrar kaldır hafifçe kalçanı şimdi."
Durduğum pozisyon bana çok başka şeyler çağrıştırdı.
Ayak bileklerimden tutup beni yatağın geniş yerine gelecek şekilde sabitledi. Karnım yatağın kenarına değiyordu ve o da eteğimi çoktan sıyırmıştı. İç çamaşırım yoktu üç haftadır. Üstüm başım kirliydi. Geldiğimden beri bir kere duş alabilmiştim soğuk suyla. Çok eski, kullanılmayan bir evdi. Ellerim arkaya yeterince uzanamıyordu bana yine sahip olacak adamı engellemek için.
"Allah seni kahretsin. Allah belanı versin. Yapma. Bırak."
"Sen böyle çırpındıkça daha çok arzuluyorum seni. Beni bu şekilde karım bile zevke getiremiyor."
Demek öyle. Çırpınmak yok, bitti artık. Tükürdü eline ve kaç tane olduğunu bilmediğim parmaklarını soktu arkamdan. Canım çok yandı. O gün saymaya başladım. Bir, iki, üç... parmaklarını çıkarır çıkarmaz kendini itti aynı yerden. Bir, iki, üç... dokuz, bitti.
"Benimkini içine çok rahat almaya başladın Defne. Sen de amma hazır çıktın götünden vermeye."
"Bırak beni. Canımı yakıyorsun. Yeter. Aldın alacağını bırak artık, yalvarırım." Çırpınmak yok Defne. Zevk vermek yok.
"Ne aldım ki? Bunu bana herkes veriyor zaten. Kızlığını istiyorum senin. Gözümün içine aşkla bakarak, adımı zevkle haykırarak beni içine almanı istiyorum. Bak o zaman seni nasıl yaşatıyorum? Tüm servetimi ayaklarına nasıl seriyorum?"
"Senden hiçbir şey istemiyorum. Gözümü çıkarırım yine de senin iğrenç yüzüne bakmam sen bana tecavüz ederken. Yüzüne ne zaman bakarım; ama biliyor musun, tam tükürürken ortasına isabet ettirmek için. Ahhhhhhh!"
İlk kez giren penisi değildi. Daha sert, daha soğuk, daha kalın... Elinde ne içiyordu en son? Cam şişe içinde maden suyu. Çırpınmadım. Gözlerim karardı.
O gün yeniden gözlerimi açtığımda yüz üstü çıplak değil, giyinik şekilde yan yatıyordum yatakta. Hava artık aydınlık değildi. Baş ucumdaki dolu su bardağına uzanıp diktim kafama. Tuvaletim gelmişti. Gece lambasının ışığında odadakine girdim hemen. İşim bitip de odaya döndüğümde Oğuz odaya giriyordu.
"Tıklattım; ses gelmeyince girdim. Acıktın mı?" Acıkmıştım. Boğazda kazık restaurantta değildik sonuçta.
"Biraz acıktım. Saat kaç? Başınıza kaldım. Özür dilerim."
"On bire geliyor. Takma kafana bunları. Nasılsın? Yusuf bayıldığını söyledi. Önerdiği şeyler oldu. Krem ve ağrı kesici de bıraktı. Hadi mutfağa gel, bir şeyler atıştır ilaçlardan önce."
"Teşekkür ederim. Sen uçağı mı kaçırdın benim yüzümden? Dört gecedir oradan kaçmak için doğru düzgün uyuyamadım. Vücudum uykuya hemen teslim oluyor."
"Dert etme dedim ya. Yine gideriz. Bu arada Oya da burada kardeşim. Seni görmek istedi."
"Hiçbiriniz mi gitmediniz? Of!"
"Heriflere ben gidin dedim. Bensiz tuvalete bile gidemiyorlar. Onların sorunu. Kardeşim Oya." Mutfağa gelmiştik. Güldü yine gamzelerini göstere göstere.
"Merhaba, Defne ben. Teşekkürler sabah için. Dikişi sen attın sanırım."
"Memnun oldum ve geçmiş olsun. Ben attım, evet. Nasılsın?" Daha iyi günlerim olmuştu.
"Daha iyiyim sayenizde."
"Teşekküre gerek yok. Sen iyisin ya. Gündüzki çorbadan var. Fırın köfte ve patates de var. Ben artık eve geçeyim Oğuz. Nöbetten geldim uyku lazım bana." Tek eliyle esnemesini zor kapattı.
Oya çıkınca servisi yine Oğuz yaptı. Sert sandalyede oturmak canımı çok yakınca yerimde doğruldum daha az temas için.
"Gel kanepeye geçelim. Televizyon izleriz biraz. Sen geç. Ben tepsiye koyup geliyorum."
Anladı tabii. Biliyor. Bence hepsi biliyor. Uzun bir ve iki, Oğuz, Oya. Yusuf zaten gören ve ilk anlayan. Utandım. Gözlerim doldu. Doktordu aslında, hasta ile mahremiyet olması lazımdı. Salak Defne. Mahremiyet ne demek? Adam seni verseydi Eser'e görürdün o zaman senin mahrem yerlerine neler neler sokacaktı kim bilir?
Tepsiyi kucağıma koydu öğlenki gibi. Yine yemek yemeye başladım. Sabahtan beri yiyip içip yatıyordum sanırım. Kendi kendime bayılma yöntemleri bulmuştum. Hep böyle mi olacaktı artık? Kabuslar, uyanışlar, doktordan korkmalar ve bayılmalar. Sonra yine kabuslar... Kısır döngü.
Sessizliği bozan Oğuz oldu. Aklım kurtulmuş olmanın sevincini bir türlü yaşamıyordu. Sanki hala o karanlık odada tüm gün boyunca Eser'in bir daha gelmemesi için dua eden Defne Cevher'dim. Gelmezse ölürdüm belki; ama yine de gelmesindi. Sorusuna cevabım yoktu.
"Aileni aramak ister misin? İyi olduğunu bilmek isterler."
İsterler mi? Defne, artık gurur duydukları, okul ikincisi, en sevdiği ders olan matematiği meslek haline getirmiş olan saf, beyaz gelinlikle evlendirmek istedikleri temiz kızları değildi ki.
"Onları bir süre daha aramamaya karar verdim. Eser oraya gidip onlara da zarar verebilir."
"Aramak istediğin başka biri yok mu?" Meriç var. Sevgilim.
"Erkek arkadaşım var aslında. Eser onu bilmiyordu en son. Arayabilir miyim onu?"
"Tabii ki, arayabilirsin. Saat on bir. Açar mı?" Başımı salladım.
Telefonunu uzattı. Ne olur ne olmaz diye gizli numara yaptım. Oğuz'un başını belaya sokmaya gerek yoktu.
"Efendim." Sesi bitkindi.
"Meriç, uyandırdım mı?"
"Defne, sen misin gerçekten? Sen neredesin aylardır? Delirdim aşkım."
"İyi olduğumu söylemek için aradım. Annemlerin haberi yok. Haber verme sen de. Geleceğim yakında."
"Saçmalama. Neredesin söyle, ben gelip alırım seni. Öldüm ben Defne. Aramadığım yer, sormadığım insan kalmadı."
Oğuz'a baktım benim yerime cevap vermesini bekler gibi. Duyduğuna emindim, yan yanaydık.
"Gelebilir." diye oynattı dudaklarını.
"İstanbul'dayım. Sana adresi atarım olur mu?"
"Şimdi at aşkım. Gece yarısı otobüs vardır belki. Sabah yanında olmak istiyorum. Çok özledim seni."
Ağlıyordu şimdi. Bir bilsen başıma neler geldi Meriç? Sadece başıma da gelmedi.
"Ben de seni çok özledim. Gelecek misin gerçekten?"
"Evden çıktım bile. At adresi hadi güzel gözlüm. Uçabilsem keşke."
"Seni seviyorum." diyerek kapattık. Adresi attığımda ilk kez gülüyordum sanırım.
"Oğuz, ne diyeceğimi bilemiyorum. İyi ki, ikinci evdeki yaşlı adam almadı beni evine. İyi ki!"
"Yaşlı adamı ittirmek çok büyük saygısızlık olurdu. Ahmet amcanın görgü kurallarına karşı hassayeti vardır." Gamzeler meydanda yine.
Gündüz uyuduğum için gece uykum gelmedi. Oğuz kendi taktiğini söyledi bana. Gerçekten de işe yaradı. Öğlene doğru kapı çaldı. Sıçradım yerimden. Kanepede uyumuş olmam lazımdı; ama yatak odasındaydım. Şimdi de odanın kapısı çaldı.
"Meriç diye biri seni görmek istiyor."
Yüzüm gülünce o da mutlu oldu benim için. Hemen yataktan fırladım acılarımı unutup. Onlar hatırlattı.
"Defne ne yapıyorsun? Açılacak dikişler. Tutun bana."
Salona geçince Meriç beni görmeyi beklediği gibi görmemişti anlaşılan. Gözlerindeki yoğun şaşkınlıkla ağır denebilecek adımlarla yanıma geldi. Beni biraz inceleyip nazik şekilde sarıldı ve dudaklarımdan öpmeye başladı. Gözüm Oğuz'a kaydı. Bizi yalnız bırakıp mutfağa geçiyordu. Bana da Meriç'i dün gece yattığım odaya çekmek kaldı. Kırılacakmışım gibi bakıyordu bana.
"Defne ne bu halin, sana ne oldu?"
Kabuslarımı sesli anlatacak kadar üstesinden gelebilmiş miydim ki? Dündü daha kaçışım. En azından birine anlatmak zorundaydım da geçen beş ay neler yaşadığım nasıl söylenirdi? Kısa kesilir miydi? Üstün körü anlatmak mümkün müydü, peki?