Oya gece vardiyası için işe gidince mutfakta kahvaltı ettim ben de. Bir gram uyumamıştım. Ortalığı kaldırıp salona girdiğimde Defne uyanmıştı. Saat bire geliyordu. Kapıya gelip onu soran Eser'e söylemediğim için çok içten kahkaha atmaya başladı, canı yansa da.
Konuşmak istediğimi söyledim. Ne yaşadığını anlatabilecek miydi, emin değildim; ama sormak zorundaydım. Adam kocası olduğunu söylemişti. O hadi yalan diyelim, kişilik bozukluğu ciddi bir olaydı. Yüzü düşünce bunu sonraya bırakacağımı biliyordum.
İlaç içmesi gerekliydi, ondan daha önce yemek yemesi gerekliydi. Yine mutfağa geçip yatak tepsisine çorba, ekmek, yoğurt ve su koydum hemen. Akşam onda uçak vardı, eve bir şey almamıştım o yüzden. Yeterli gelirdi umarım bunlar.
Yemeğe başladığında çok susuz ve aç kaldığını anlamak zor değildi. Bir kaşık iki kaşık derken mutlu oldum yediğini görmekten.
Hangi günde ve tarihte, hangi şehirde olduğumuzu sorduğunda zaman kavramını yitirmiş olması, işkence edildiği süreyi de bilmediğini gösteriyordu. Kaçırıldığı yer burası değildi demek ki. Çok şaşırdı burada olduğu için. Hepsi bitince tekrar istemeyecek kadar görgülüydü. Ben tekrar hazırladım aynı şeylerden. Yemeye başladığında kapı çaldı.
Bileğimi tutuşundaki acelecilik ne kadar acı çektiğini ve o adamdan ne kadar korktuğunu da gösteriyordu bana bir yerde. Onu gülümseyerek sakinleştirmeye çalıştım. Verecek halim yoktu bu saatten sonra. Bizim hıyarlar gelmişti. Akşam uçak saatine kadar fifa oynarız demiştik. Bendeki dev sinevizyon hepsinin oynayasını getiriyordu.
Defne'yi görünce sustular? Tatil yalan olmuştu onlara göre de, ben onlarla gitmemeye karar verince. Gitmelerini söyledim. Ben de illa ki, katılacaktım. Sonsuza kadar Defne'yi evimde ağırlamayacaktım neticede. Defne ayağa kalkmaya yeltenince Yusuf koştu, hemen tepsiyi aldı. Yardım teklif etti. Tuvaleti gelmişti. Benim kız arkadaşım falan sandılar galiba yaralı, kirli yüzlü kadını.
Ses etmeden tuvalete taşıdım. Tam çıkarken de akıl verdim kendimce. Umarım anlamıştır. Biz bilerek tüm vücudunu temizlememiştik. Direk söylersem yanlış anlayabilirdi. Belki kaçmış olmasına ve adamın da evli olmasına rağmen seviyordu ve asla şikayet etmeyecekti. Bilemezdim.
"Ne iş bro bu kız?" Diğer pilot arkadaşımdı Kemal.
"Sabah altıda kapımda bitti. Birinden kaçıyordu. Evime girdi."
"Kaçtığı kişi kimse çok eziyet etmiş. Yerinde oturamıyordu, ya çok temiz kemer yemiş poposundan ya da adam ayakkabıyı ters giymiş." Genel cerrah arkadaşım, tepsiyi alan Yusuf'tu.
"O ne demek be? Ayakkabı ne alaka? Ayakkabıyla da mı dövmüş?"
Diğer arkadaşımız Kemal'in kardeşi Mustafa'ydı. O da mimardı. Abisi ile aralarında iki yaş vardı. Benimle aynı yaştaydı. Otuz iki.
"Bence anal tecavüz var yani. Vajinal zaten vardır."
"Öyle desene direk. Ayakkabı ne iş diyorum ben de."
"Sen de Bağcılar'da çalıştığım devlet hastanesinde gelen hastalara anal seks de bakalım, kafana tuğlayı ne şekilde veriyorlar? Hastalar öyle diye diye ben de konuşma dilime aynen geçirdim."
"Bağcılar'da sana ayakkabısını ters giyenler mi geliyor?"
"Ters giyenlerin karıları işte. Ayda kaç defa anal fissür, basür ameliyatı yapıyorum bu şekilde bir fikrin var mı? Yazık kadınlara. Evli de olsan cezası var aslında istemeden yapılırsa. Kocaya da tecavüzden suç oluyor yani."
"Bırakın şimdi ayakkabıyı kundurayı. Ne yapmalıyız?"
Konuşma farklı yöne kaymadan ipi elime aldım. Adama kıl oldum Yusuf hiç de hoş olmayan şeyler için akıl yürütünce. Eser Tüfekçioğlu sapıktı benim gözümde.
"Ben muayene etmeyi teklif ederim. Kabul ederse ve tahminim de doğru çıkarsa darp ve tecavüz raporu verir şikayetçi olmasını sağlarız."
"Ya olmazsa?" Kemal sordu. Sinirlendim.
"Ne demek olmazsa? Nasıl olmazsa ya? O zaman ne hali varsa görsün. Bu tip adamların sırf kendileri istiyor diye gül gibi kadınların hayatlarını bozuk para gibi harcamaya ne hakları var? Sonucu ne olacak? Ölünce mi rahata erecek? Ne dedi, adam onu bulmak için kapıya gelince biliyor musunuz? 'Beni ona verme, ölürüm' dedi."
"Haklısın bro sonuna kadar. Kimileri işte ekonomik mi artık, ailesel mi hiç şikayetçi olmuyorlar. Şikayetçi olsalar devlet yeterince koruyamıyor. Biraz da kalın enseliyse adalet onlara çalışıyor. İkna edelim o zaman. Gerisine sonra bakarız." Kemal haklıydı.
"Önce emin olalım. Soru sorayım. Vereceği cevaplara göre sen de onu tedavi etmeyi ve şikayet meselesini söylersin olur mu Yusuf?"
Yusuf başını salladığı anda tuvaletin kapısı açıldı. Hemen yanına gidince tekrar kucakladım.
Manisalı'ymış. Oraya gitmek için otogara gitse yeterli olurmuş. Bizim amacımız daha farklıydı. Kimsenin, hiçbir erkeğin kendisini istemeyen bir kadına zorla sahip olup ona işkence etmeye hakkı olmazdı. Ne kadar nüfuzlu olursa olsun cezasını çekmeli ve hak ettiği gibi belki de kullanmayı bilmediği şey elinden alınmalıydı.
Biraz tebessüm etmesi için söylediği şeyi geçiştirmeye başladım. Ters tepti. Psikolojik olarak da en az bedenen yıpranmış olduğu kadar yorgundu. Üzüldüm ağlamaya başlayınca. Çok canı yanıyor olmalıydı ki, kanepede kımıldanıp duruyordu.
Yardımcı olacağımı; ama önce cevap istediğimi söyledim. Soruları aceleyle sorarken verdiği cevaplar istediğimiz gibiydi.
Kaçırılmıştı.
Kaçıran Eser pezevengiydi.
Bildiği kadarıyla sadece o vardı.
Eser'le evli değildi; ama orospu çocuğu Eser evliydi.
Yusuf lafa girdi. Tedavi etmesi için izin vermesini istedi. Rapor verince şikayetçi olabileceğini söyledi. Defne kendini kapatmıştı. Transa girmiş gibi dizleri çenesinde sallanmaya başladı. Bunu kaçırıldığı Allah'ın belası yer neresiyse orda da işkencelere biraz olsun dayanabilmek için yaptığını anlamak zor değildi. Anlamıştık. Hepimiz. Yanına gidip saçlarını okşadım.
Her şey geçecekti elbette. Önemli olan nasıl geçeceğiydi. Defne neyi seçecekti? Savaşmasını istedim. Ne pahasına olursa olsun. Kadınlardı güçlü olan. Onların bedenlerinde zorla adam olmaya çalışanlar değil.
"Her şey geçecek inan, düşünme artık." dediğimde yüzüme baktı derhal.
Yüzü gözü yıkanınca fotoğraftaki kadını biraz andırıyordu. Azıcık kilo aldırmak istedim. Yüzüme baktığı o an vazgeçtim tatile gitmekten.
"Korkuyorum." O kadar cılız çıkmıştı ki sesi.
"Korkmakta haklısın. Biz değiliz korktuğun. Bırak muayene edeyim seni."
Yüzünü Yusuf'a döndü.
"Canım çok yanacak mı?" Siktir.
"Canını yakmayacağım. Sadece fiziksel muayene. Nerende nasıl yara-beren var ona bakacağım. Arabamda pek çok ilaç var. Uygun olanları kullanmaya başlarsın bir an önce."
"Tamam. Sadece sen ol o zaman. Herkesin görmesine gerek yok değil mi?"
Yusuf onaylayınca arabasına gitti. Koca bir çantayla gelince ikisi de misafir odasına geçti. Üçümüz de salonda kaldık. Daha on dakika bile olmadan Yusuf odadan bize seslendi. Şaşırsak da yürüdük o tarafa doğru. Tedirgince odaya baktık. Yusuf bizi içeriye çağırdı el edip.
"Bayıldı. Bakın şuraya."
Karnının altında iki tane yastık, hafif yüksekte domalmış halde Defne kendinden geçmiş yatarken beyaz eldivenli eliyle Yusuf'un gösterdiği yere baktık. Anüsünün etrafı yırtıktı, düzgün bir şekle sahip değildi ve Yusuf iki eliyle birden gerdirince normal bir insanda asla olamayacak şekilde açılmış halde durabiliyordu. Başımızı çevirdik.
"Bu sadece penisiyle yapabileceği bir şey değil."
"Ne demek o?"
Gözümü kapadım. Yanlıştı aslında. Kulaklarımı kapatmalıydım. Cevap belliydi. Yusuf ayrıntı verecekti illa. Aptal gibi sormuştum çünkü. Hangi cevabı ummuştum ki sorarken?
"Sert cisim sokulmuş, şişe ya da ne bileyim sopa gibi. Dışkı tutma sorunu yaşamış bir süre kesin. Bu yüzden huzursuzdu o kadar. Off! Mustafa iki eldiven daha ver."
Elindekileri çıkarınca komodinin üstüne bıraktı. Yenisini giydi. Benim gözlerim önceden pürüzsüzlüğüne emin olduğum buğday teninde takılı kaldı. Sigara yanıkları vardı. Bazıları daha büyüktü. Puro ya da... Araba çakmağı olabilecek büyüklükte. İçim ezildi. Kimileri sadece izdi. Pürüzsüz ama lekeli yerlerdi. Bazıları ise daha yeni kabuklanmıştı. Yusuf birinden biri demişti; ama ikisi de vardı bana kalırsa. Doktor değildim. Yine de bazı izleri çocuk bile bilebilirdi. Kemer izi olan çocuklar özellikle. Kemerle de vurulmuştu, tecavüze de uğramıştı. Neden? Yumruklarımı sıktım.
Morluklar çok fazlaydı. Yumruk olabilirlerdi, duvara çarpma, eliyle sıkma, çimdikleme... Yusuf'un sesi beni kendime getirdi. Okşamaya başlayacaktım artık canı yanmasın diye neredeyse.
"Önden de bakacağım."
"Anlaşılır mı o da?"
Kemal'in sorusunun cevabını bilmek istemiyordum. Cevap ne olursa olsun Defne'nin canı çok yanmış olacaktı. Arkayı haşat eden öne neler yapmazdı?
"Büyük ihtimalle anlaşılır. Kadın doğum uzmanı değilim; ama teorikte de pratikte de gördük. Yardım edin çevirelim."
Hala kendinde değildi. Çevirdik usulca. Göğüslerini Oya banyoda örtmüştü havluyla. Şimdi diş izleri fark ediliyordu. Pikeyi çektim, tüm bedenini örttüm. Kimsenin çıplak kadına bakar gibi Defne'ye baktığı yoktu. Bu ona olan saygımdandı. Yanında bizi istememişti sonuçta.
Örtünün altından serçe parmağını hafifçe vajinasına sokan Yusuf, çok kısa belki iki saniye sonra çekti elini oradan. Yine çıkardı eldivenlerini.
"Sadece arkadan yapmış. Ne cins bir sapıksa?" Yusuf eldivenleri de alarak odadaki banyoda gözden kayboldu.
"Önden yapmamış, bakire yani?" Yusuf çıktı banyodan.
"Hee Mustafa bakire. Ne yapacaksın, sen mi bozacaksın?"
Sinirliydi. Hepimiz sinirliydik.
"O Eser'i götünden tüfekle siktirip ibne yapmayan en adi şerefsiz olsun." dedi Yusuf.