2. BÖLÜM

2502 Words
Altan tam adımını atmıştı ki, içeriden gelen sesle olduğu yerde kaldı. 'Ela'm, kim gelmiş annem?' - Zümrüt arkasını dönüp içeriye seslendi. 'Öğrencim ve abisi gelmiş annecim.' 'Tamam yavrum.' Zümrüt annesiyle konuştuktan sonra kapıda bekleyen adama geri döndü. 'Buyurun, geçin lütfen.' Altan biraz önce yaşadığının etkisini üzerinden atamayarak konuştu. 'Teşekkürler, ben geçmeyeyim. Tuana çok ağladı sizin çilekli pastanız için. Bende son çare alıp getirdim. Tuana'yı bıraksam olur mu? Aşağıda beklerim ben.' 'Olur tabi ama keşke sizde geçseydiniz. İkram etseydim size de.' Zümrüt bir yandan konuşurken, bir yandan da içinden bin bir dua ediyordu kalbinin sesi dışarıdan duyulmasın diye. Altan yine teşekkür etti daveti için. Sonra kucağındaki kızı uzattı genç kadına. Tuana'ya uzanan kollarına, titreyen ellerine baktı önce kadının, sonra topladığı saçlarının açıkta bıraktığı ince boynuna takıldı gözleri. Hemen bakışlarını yere indirdi. Yakışmazdı ona helali olmayana içi giderek bakmak. Tuana'yı alırken adamın eline değen parmakları yine alev aldı kadının. Kucağına aldığı kız, uykulu haliyle başını Zümrüt'ün omuzuna yasladı. Ama pastasını yemeden uyumaya da hiç niyeti yoktu. Altan kızı verdikten sonra kısa bir baş selamı verip arkasını döndü. Ayakları ağırlaşmış, hareket edemiyordu sanki. Değil saatlerce, günlerce belki aylarca beklese o kapıda gıkı çıkmazdı ya Allah biliyor. Zorlana zorlana indi merdivenleri. Dışarı çıktığı gibi yüzüne çarpan soğuk hava yavaş yavaş işledi iliklerine. Ama hiçbir ayaz ulaşamıyordu ateşler içinde yanan yüreğine. Karşısına çıkıp diyebilseydi keşke. 'Sevdim seni, yazıl ömrüme, her günüme. Gözümü kapatırken de, açtığımda da senin elalarını göreyim karşımda.' diye. Derdi demesine ama, ya kız evet diyecek, sevdasına karşılık verecek olsa ne yapardı o zaman? Nasıl çekerdi onu bu karanlık hayatın içine? Nasıl sürerdi kanlı ellerini, gözünden sakındığı o güzel yüze? Kardeşine şefkatle bakan o sıcak yüreğe yapabilir miydi bunu? Bir müddet ayazın altında bekledikten sonra arabasına bindi. Başını koltuğun başlığına yasladı. Yine dualar etmeye başladı. 'Ya al bu sevdayı içimden ya da bir yol göster bana Rabbim.' Kendi yüreğinden bu sevdayı atamayacağını iyi biliyordu ama kaderin cilvesi bu ya, yukarıda kardeşini saran o kolların ardındaki yüreğin aynı ateşle yandığını bilmiyordu. Zümrüt Tuana'yı içeriye aldıktan sonra üzerindekileri çıkardı. Elinden tutup salona götürdü. Annesi elinde örgüsüyle oturduğu yerden salonun girişine çevirdi kafasını. Zümrüt tatlı tatlı konuştu. 'Annecim bu Tuana, çilekli pastamızdan yemeye gelmiş.' Annesi küçük yavrunun boşluğa bakan gözlerini görünce ısırdı dudaklarını, gözlerine biriken yaşı geri göndermeye çalıştı ama ne çare. Akıtıverdi hemen iki damla gözlerinden. 'Oy annem, güzel yavrum benim. Canın pasta mı istedi senin bakalım?' Zümrüt annesinin yanına oturttu kızı. Tuana 'Evet, canım istedi. Bu gün okulda yedim, çok beğendim.' dedi nazlı nazlı. 'O zaman Zümrüt ablan bize pasta getirsin. Benim de canım istedi şimdi.' 'Zümrüt ablam mı? Öğretmenim ben size abla diyebilir miyim?' diye sordu kız. 'Diyebilirsin bitanem, ama sadece dışarıda. Okulda öğretmenim dersin tamam mı?' Kız sevinçle ellerini çırptı. 'Tamam Zümrüt abla, anlaştık.' Zümrüt yüzüne yayılan gülümseme ile mutfağa geçti. Her birine tabak hazırladıktan sonra salona geri döndü. O sırada Tuana, annesine nasıl bir bere istediğini anlatıyordu. 'Böyle kedi kulağı gibi kulakları olsa olur mu Emine teyze? Zümrüt öğretmenim bize anlattı. Kedilerin sivri kulakları oluyormuş, sonra da kedi resmi verdi bize bizde parmaklarımızla öğrendik nasıl olduklarını.' 'Olur tabi güzel yavrum. Ben yaparım sana kedi kulaklı bir bere, öğretmenin de getirir sana.' Sehpanın üzerine tabakları bırakan Zümrüt tatlı bir şekilde söylendi. 'Aa hadi ama kızlar, ben pastayı getirdim, siz bekletiyorsunuz beni böyle.' Tuana tatlı bir şekilde gülümseyerek, 'Sen yedirsen olur mu Zümrüt abla?' diye sordu. Zümrüt 'Yediririm tabi, gel bakalım şöyle.' deyip kızı dizlerine oturttu. Tuana'ya pastayı yedirdiği yerde annesi de arkadan söyleniyordu. 'Ne zaman evleneceksin sen? Bak, çocuk nasıl da yakışıyor kızımın kucağına. Kaç yaşına geldin, 27 oldun dimi annem sen?' Zümrüt hayıflanarak döndü arkasını. 'Evet anne 27 oldum. Bunu mu konuşacağız küçücük çocuğun yanında?' Emine hanım gözlerini kısarak sordu. 'Yok mu bir sevdan?' Zümrüt bu soru üzerine annesinden gözlerini kaçırdı, daha fazla konuşmadı.  Emine hanım bunun üzerine sırıttı. Hemen anlamıştı kızının bu halinden bir sevda ateşine düştüğünü. Tuana güzel güzel pastasını yedikten sonra Zümrüt onu koltuğa oturtup, tabakları da alıp mutfağa gitti. Bulaşıkları hemen halledip döndüğünde kızın annesinin dizine yatıp uyumuş olduğunu gördü. Hemen başının altına bir yastık koyup rahatça koltuğa yatırdı. Üzerine de battaniye örttükten sonra bir süre kızın başında bekledi. Sonunda ayakları kapıya doğru gitti. Üzerine bir şey almadan çıktı evden. Arabasının içinde bekleyen Altan açılan kapıyı görünce hemen çıktı arabadan ama gelen sadece Zümrüt'tü. O an aklına gelen sadece, kızın neden bu halde dışarıya çıktığıydı. Ama kızın aklına bile gelmemişti evden çıkarken üzerine kalın bir şeyler almak. Altan hemen arabaya dönüp yan koltukta duran paltosunu alıp yanına gelen kızın omuzlarına bıraktı usulca. 'Niye böyle çıktınız?' Üzerindeki paltodan yayılan erkeksi koku doldu kızın genzine. Öyle derin bir nefes çekmişti ki içine artık ömrü boyunca gitmezdi o koku burnundan. 'Şey ben, bir an acele ile çıkıverince unutmuşum.' Adamın sesinde bariz hissedilen şefkatle kalbi ikiye katlandı kızın. Bu sert bakışlı adam kendisini mi düşünüyordu? Sonra devam etti sözlerine. 'Tuana uyuya kaldı da, ben onu haber verecektim. Kıyamadım uyandırmaya, dilerseniz bu gece yanımda kalsın. Yarın okula birlikte gideriz.' Adam kulaklarına ulaşan yumuşak sesle mest olmuş vaziyette dinledi Zümrüt'ü. 'Rahatsız olmayın. Tuana geceleri çok uyanır.' 'Olur mu hiç öyle şey ne rahatsızlığı. Ben bakarım kızıma, uyanırsa ben de uyanırım tabi.' Adam kızın dilinden dökülen 'kızım' kelimesinden ötesini duymamıştı. Öyle isterdi ki bu dilden dökülen kızım lafı kendi kızlarına da söylensin. Şimdi içinden geçirdiği her temenni bir bir yazılıyordu kader sayfasına bu güzel yürekli, güzel seven adamın. 'Peki o hâlde. Çok teşekkür ederim tekrar Zümrüt Hanım.' Kızın ışıldayan gözlerine baktığında, bir an bencilce düşündü. Söylesem ne olur dedi içinden, sevdim desem ne olur? Ama dili dönmedi bir türlü. Zümrüt 'Ben teşekkür ederim.' deyip paltoyu gösterdi. Apartmanın kapısına kadar birlikte çıktılar. Altan, 'Siz içeri girin öyle alırım paltoyu.' demişti. Adamın her bir cümlesi içindeki sevgiyi büyütüyordu kadının. Kadının her bir bakışı içindeki yangını harlıyordu adamın.  Zümrüt içeriye girip paltoyu omuzlarından aldı. Çaktırmamaya çalışarak tekrar derin bir nefes çekti içine. 'İyi geceler.' deyip paltoyu uzattı. Tam merdivenlere adımını atmıştı ki Altan'ın sesi ile durakladı. 'Zümrüt Hanım.' Zümrüt arkasını dönüp devam edin der gibi baktı adamın gözlerine. 'Megafona basın olur mu? Aklım burada kalmasın.'  Zümrüt afallamış bir hâlde gülümsemeye çalıştı. Tamam der gibi salladı başını. Ondan sonra merdivenleri öyle hızlı çıkmıştı ki nefes nefese kalmıştı. Altan 'Aklım burada kalmasın.' demişti değil mi? Evet öyle demişti ama, sadece Tuana burada olduğu için mi demişti bunu? Yoksa kendisini de düşünerek mi?  İşte Zümrüt, kafasını yastığa koyduğu andan itibaren sabaha kadar sadece bu soruyu düşünecekti. - Kız içeriye girdikten sonra Altan öylece bekledi. Yarin omuzlarına değen paltosunu sıkıca tuttu parmaklarının arasında. Yanından geçip giderken yaydığı o çiçek kokusu havada asılı kalmıştı sanki. Derin nefeslerle doldurdu içine sevdası kokan havayı art arda. Sonra yüzüne sıcak, rahatlamış bir gülümseme yayıldı. 'Gördüm ya bana bakarken gözlerindeki titreyen ateşi. Allah şuracıkta alsa canımı sesim çıkmaz.' Sonra yavaş adımlarla ulaştı arabasına. Yine gidecekti Dursun ustasının yanına, yine açtıracaktı bir büyük. Ama bu sefer her yudumu kederden değil de keyiften alacaktı ağzına. - İçeriye adım attığında lokantanın her zamankinden daha kalabalık olduğunu gördü. Hemen Mustafa'yı buldu gözleri, elliyle yanına çağırdı. Çocuk koşarak yanına geldi. 'Hoş gelmişin abi.' 'Hoş buldum Mustafa. Açacak mısın bana bir büyük?' dedi gülerek. Mustafa 'Ayıp ettin abim, açarım hemen.' deyip koşarak mutfağa gitti. Altan bu sefer hep oturduğu masaya değil de başka bir masaya geçti. Kapıdan içeriye elinde balık kasası ile giren Dursun usta göründü. 'Altan'um ne demeye oraya oturaysun sen?' Hadi geç der gibi önceki masayı işaret etti. 'Eskidi o masa ustam, bırak derdim kederim o masada kalsın. Biz burada oturalım bu gece.' Dursun usta elindeki balıklarla sırıtarak geçti mutfağa. Üzerindeki sarı yağmurluğu çıkardı, sonra aldı eline sürahisini geçti Altan'ın karşısına. Aralarında sessiz bir anlaşma vardı. Dursun usta alır gelirdi sürahiyi. O ayarlardı bardaktakinin kıvamını, sonra uzatırdı Altan'ın önüne. Altan da ustası bir yudum almadan götürmezdi bardağı dudaklarına. Yine aynı şey oldu. Dursun usta kaldırıp uzattı Altan'a bardağı, 'Sevdana.' dedi. Altan da gülümseyerek uzattı bardağını. 'Sevdama.' Tokuşturulan bardaklar sırayla değdi keyifle kıvrılan dudaklara. Çok nadir gülümserdi Altan önceden, ama son bir aydır aklına ne zaman Zümrüt düşse yüzüne gülümsemesi toy bir oğlan çocuğu gibi yayılıyordu. Hoş aklından çıktığı bir an bile yoktu zaten. Altan, gülümsediği yerde, 'Gördüm ustam.' dedi. 'Bana bakan gözlerinde titreyen sevda ateşini gördüm.' Dursun usta hiç ses etmeden devam etmesini bekledi Altan'ın.  'Sevdasını gördüm ama, ya ellerimdeki kiri öğrenir de yok derse? Sevdasına rağmen yok derse?' Yine içini karanlık kaplamıştı genç adamın. Dursun usta uzanıp önce adamın elindeki bardağı aldı. Sonra evlat bildiği adamın ellerini iki elinin arasına aldı. 'Kirlu değul bu eller oğlum. Sen temizledun oni vicdanunun azabiyle, temizledun oni her gece ettuğun tövbelerunle. Eğer o kan gitmemuş olsaydı ellerunden Yaradan verir miydu böyle güzel bir sevdayi yüreğine?' Uzun bir sessizlikten sonra Dursun usta yine başladı konuşmaya. 'Nedur gelinun adi?' Gelin lafını duyan Altan'ın kulakları, kalbinin atışlarıyla neredeyse sağır olacaktı. Gelin tabi ya, onun gelini. Ellerinde bir buket papatyası ile beyazlar içinde göründü Zümrüt'ü gözlerine. 'Zümrüt' dedi. Aşkla döküldü dilinden isim. İçindeki yarasını iyileştirdi dilinden dökülen. Ne demişti şair; Yari olanın yarası da olur, Yeter ki yarinin adını dilden düşürmeye... Çünkü yarin adı o yaranın şifasıdır... Sonra tekrar 'Zümrüt' dedi Altan. Diline değen isim ruhunu canlandırıyordu. En güzel çiçek bahçelerinde yürütüyordu adamı şimdi. Dursun usta şefkatle izledi karşısındaki adamı. Bedeni büyük bu adamın henüz yeni yetme olan kalbini adı gibi biliyordu. Ondandı Altan'ın korkuları. 'Eh be uşağum bilmezsin sevdanun gücuni. Varsa onda da sana karşi sevda hiç yok diyebilur mi?' dedi içinden. Yaklaşık bir saatin ardından Dursun usta masadan kalktı. Kendi kalkmadan Altan da kalkmazdı biliyordu. 'Hadi bakalum. Gidup söyleyecesun, sonra da tutup kolundan bura getirecesun. Yeter da tek senin için kurulan masalarimiz. Bir kere da sevdan otursun karşinda ikinize kuralım masayi.' diyerek gülümsedi. Altan, 'İnşallah ustam.' diyerek salladı başını. Kapıdan çıkarken sarıldı ustasına. 'Açılır mı bana kaderin güzel kapıları be ustam?' Cevabı beklenmeyen bir soruydu bu. Dursun Altan'ın sırtını sıvazladı. Adam kapıdan çıkıp gittikten sonra, Dursun dertli dertli bir nefes çekti içine. Sonra o dizeleri söylemeye başladı. 'Kapı açılır, sen yeter ki vurmayı bil. Ne zaman bilmem, yeter ki o kapıda durmayı bil.' Dursun ustanın dilinden dökülen sözler çoktan vücut bulmuş halde dikiliyordu iki sevdalının arasında. Biri önünde bekliyordu o kapının diğeri arkasında. İlk kim çalacak olursa olsun o kapıyı, ikisinin yüzünü birden güldürecekti kader. - Altan kilitte sessizce anahtarını çevirdi. Tuana'yı bıraktıktan sonra beklemesin diye Ayla hanıma haber vermişti. Sessiz adımlarla çıktı merdivenleri, odasına ulaştı. Hemen üzerindekilerden kurtulup kendini sıcak suyun kollarına bıraktı.  Şimdi dilindeki duasında 'Al bu karşılıksız sevdayı içimden' değil de, 'Her günüme yaz onu Allah'ım' vardı. Duştan çıkıp aceleyle elindeki havlu ile kuruladı saçını. Sadece alt eşofman giyip öylece girdi yatağa. Bir kolunu başının altına alıp hülyalı bir şekilde izledi tavanı bir müddet. Sonra kurduğu hayallerle uykusuna daldı. Sanırım en huzurlu uykusunu çekmişti bu gece. - Zümrüt’ün gözleri sabahın ilk ışıklarında kapandı. Hem Tuana'nın başında beklemiş hem de aklından çıkaramadığı o sözler, o gözler uyutmamıştı kendisini o saate kadar. Saat 7'ye doğru alarmın sesi ile açtı gözlerini. Tuana uyanacak diye hemen kapatmaya çalıştı ama küçük kız çoktan uyanmış yatağın ortasında sessizce oturuyordu. 'Canım, günaydın.' dedi sevgiyle. 'Günaydın öğretmenim.' 'Ne zaman uyandın kuzum sen?' diye sordu genç kadın. 'Acıktın mı?' Tuana 'Çok olmadı uyanalı, acıktım biraz.' diyerek karnını sıvazladı. Zümrüt 'Hadi o zaman önce banyoya. Elimizi yüzümüzü yıkayalım sonra da mutfağa.' deyip kızın elinden tuttu. Önce banyoya ardından mutfağa geçtiler. 'Ne istersin söyle bakalım.' dedi zümrüt. 'Canım ballı süt istedi. Abim hep yapıyor bana, üzerine de birazcık tarçın atıyor. Siz de yapar mısınız öğretmenim? Imm şey Zümrüt abla.' Genç kadın uzanıp Tuana'nın parmaklarını öptü. Parmaklarını öpmesinin bir sebebi vardı elbette. Bu miniklerin gözleriydi o parmaklar. Her şeyi onlarla hissediyor, onlarla okuyorlardı. 'Yaparım tabi.' deyip dolaptaki süt şişesini çıkardı. Sütü hazırladıktan sonra 'Ben hazırlanayım tamam mı bitanem, sende o zamana kadar bitirirsin sütünü.' dedi. Kız, ağzındaki pipetle kafası tamam der gibi salladı. Zümrüt odasına geçip siyah dar bir pantolon geçirdi bacaklarından. Siyah boğazlı bodysini de giyip, boynuna uçları işlemeli, ince, haki bir fular doladı. Düz, kahverengi saçlarını açık bıraktı. Saçları beline kadar uzanıyordu. Haki kaşe kabanını da alıp çıktı odadan. Tuana sütünü bitirmiş bekliyordu. 'Gel bakalım, şimdi de seni hazırlayalım.' deyip kızı aldı, yere indirdi.  Nazik hareketlerle saçlarını taradı. Sonra da montunu giydirip atkısını beresini taktı. Önce kendi siyah topuklu botlarını giydi. Sonra kızın önünde diz çöküp onun ayakkabılarını giydirdi. Kapıdan çıktıklarında 'Kuzum, alayım mı seni kucağıma?' diye sordu.  Tuana 'Yok öğretmenim ben inebilirim.' deyip, elini tutsun diye kadına uzattı. Zümrüt hemen avucunun içine hapsetti küçük eli. Kapıyı kapattıktan sonra merdivenleri inmeye başladılar. Altan onları yaklaşık bir saattir kapının önünde bekliyordu. Büyük demir kapının aralandığını görünce hemen arabadan indi. Önce Zümrüt'ü çıktı kapıdan. Ardından Zümrüt'ün elini tutmuş Ela'sını gördü. Ela'sının minik parmakları hareket ediyordu tek tek. Adımlarını sayıyordu yürüdüğü yolu ezberlemek için. adamın bu görüntüyle yüreği tepe takla oldu.  Sonra 'Ela'm’ diye seslendi. Altan'ın sesini duyan Zümrüt bir an ne yapacağını şaşırdı. Tuana çoktan kadının elini bırakmış kollarını abisine doğru açmıştı. 'Abicim.' Altan kızı kollarının arasına alıp saçlarını öpmeye başladı. O esnada Zümrüt'le göz göze geldiler. Kadının elleri terlemeye başladı. Adamın yüreğinden çağlayan akarsular aktı.  Genişçe gülümsedi. 'Buyurun Zümrüt Hanım. Bırakayım okula.'  Zümrüt itiraz etmeden arabaya doğru yürüdü. Altan'ın, Tuana’yı Hakan'a uzattığını görünce adımlarını arkadaki arabaya çevirmişti ki, adam onu durdurdu. 'Siz böyle benimle gelin. Ayla hanım Tuana'nın üzerini değiştirsin orada.' dedi. Sonra arabanın kapısını açtı.  Zümrüt sanki tüm kelimeleri unutmuş gibi açamıyordu. Gerçi nefes bile alamıyordu şu an. Geçip yan koltuğuna oturan adamdan erkeksi kokusu içeriye yayıldı. Yine bulmuştu o koku ciğerlerindeki yeri.  Altan da o sıra sadece kızdan yayılan çiçek kokusunu alıyordu. Arabayı çalıştırdı. Caddeye çıktıktan sonra kıza doğru döndü. Kız ellerini bir araya getirmiş öylece yolu izliyordu. 'Anneniz size Ela'm diyor.' Soru sormamıştı ama Zümrüt hemen cevaplamaya başladı. 'Evet, babam hep öyle derdi. Babamı kaybettikten sonra annem de hep Ela'm demeye başladı.' Adam başını sallayıp 'Başınız sağ olsun.' dedi, sonra kızın elalarına dikti kara gözlerini. 'Tuana'ya neden Ela'm dediğimi biliyor musunuz?'  Zümrüt bir an ne desem diye düşündü, sonra evet anlamında salladı başını 'Biliyorum, Tuana söylemişti.' Sordum da öyle söyledi diyemedi genç kadın.  'Sizin de başınız sağ olsun, annenizi kaybettiğinizi biliyorum.' dedi acıyla. Adam minnetle gülümsedi. O gülümseme ile kalbi yerinden çıkacak gibi oldu Zümrüt'ün. Hemen bakışlarını çekti.  Altan kızın bu haline çaktırmadan gülmüştü elbette. Birkaç dakika sonra okulun önüne vardılar. Zümrüt teşekkür edip tam arabadan iniyordu ki bileğindeki hafif baskıyı hissetti. Döndüğünde kendisine doğru yaklaşan Altan'ı görünce nefesini tuttu. Adam aslında eline davranmıştı Zümrüt'ün ama cesaret edemeyip bileğinden yakaladı inmekte olan kadını. Yavaş yavaş yaklaştı kadına doğru. İyice sokuldu yanına. Kızın bedeninden yayılan sıcaklık oracıkta alev aldıracaktı kendilerine. Elini kızın yüzüne doğru uzatıp, omuzuna dökülen saçlarını kulağının arkasına itti. Saçlarından yayılan o mest edici kokunun hazzına vardı önce. Sonra konuşmaya başladı; Ne olmuş bana böyle, tanıyamıyorum kendimi bile Aklım başka havalarda, kalbim başka bir yerde Dudağımda tek isim, gözümde tek resim Sensin benim eşim aşım, işim gücüm Kaşım gözüm, içim dışım sensin. Neler olmuş bana aman Allah'ım? Ah be elalım, sen ne yaptın bana böyle... ********* Canlarım nasıl buldunuz bölümü? Altan'ın aşk itirafı biraz erken oldu ama daha sonraki bölümler için düşündüklerimden dolayı bu itirafın şimdi gelmesi gerekiyordu, umarım beğenmişsinizdir. Her birinizin bölüm hakkındaki düşüncelerini merak ediyorum. Sizlerle tanışmayı, bölümler hakkında muhabbet etmeyi çok isterim. ❤ Yorumlarınızı bekliyorum. sevgiyle kalın. ❤  
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD