Kördüğüm - 3-

1852 Words
Buğra saatten gözünü ayırmıyordu. Bir an önce şirketten çıkması gerekiyordu ama babası yüzünden saat 17:00da çıkmak zorundaydı. Liseden atıldığı için babası kartları ve arabaları karşılığında şirkette hamal gibi çalışmak zorunda olduğunu söylemişti. Bir an önce çıkıp sahile gitmesi gerekiyordu. Buğlem'i eve bıraktığı günden bu yana 5 gün geçmişti. Salaklık edip Buğlem'den numarasını istememişti. Sadece her gün sahile gelmeyi sevdiğini öğrenmişti. Onu gördükleri bankta çocuk seslerini dinlemeyi seviyordu. O günden beri her gün sahildeki kafeye gidip bankı izliyordu. Bahanesi hazırdı. Bagajında duran sopayı, kaybettiği sopa yerine verecekti. Günlerdir gelmediği için umudunu yitirmek üzereydi ama vazgeçmeyi de istemiyordu. Sanki 2 saattir, saat 16:59da duruyordu. Nihayet saat 17:00ı bulduğunda direkt anahtarlarını alıp kapıya dikilmişti. Onu gören Ensar bıyık altından gülmeye başlamıştı bile. Sahildeki kafenin sahibi arkadaşlarıydı ve Buğra'nın sürekli orda olduğunu, Ensar'a "Sen neden gelmiyorsun Buğra hergün burada." diye sitem ederek ağzından kaçırmıştı. "Hayırdır kardeşim sahile mi yine?" Duyduğu şeyle hızı kesilen Buğra hızla Ensar'a döndü. "Sen beni mi takip ediyorsun lan!?" "Yo. Deniz aradı. Buğra sürekli burda sen neden uğramıyorsun diye sordu. Doğru söyle Buğlem'i bekliyordun değil mi?" "Şerefsiz Deniz." Ensar kahkaha atarken Buğra daha fazla sövüp dışarı çıktı. "Bende geleceğim. Bekle." Ya bugün gelirse. Diye düşündü içinden. Farkında olmadan dikiz aynasından saçlarını kontrol etti. Yaptığı şeyi sonradan fark etti. Buğlem saçlarının şeklini görmeyecekti ki. İlk kez görme engelli biriyle tanışıyordu. Nasıl davranması gerektiğini bilmiyordu. Görmese bile koku duyusu vardı. Hemen parfümünü buldu. Üstüne boca ettikten sonra yolcu koltuğunda ki Ensar'a baktı. "Bak bak bak. Süslenmeler falan." "Ne süslenmesi ya. Bakım yapmakta mı suç?" "Sen ayakkabını sildiğin ıslak mendille yüzünü silen adamsın. Ne arar sende bakım. Buğlem için yapıyorsun işte itiraf et. Yabancı mıyım ben?" "Keşke yabancı kalsaydık Ensar. Çok pişmanım seninle tanıştığıma. O kara güne dönseydikte sana sırtımı dönüp kumdan kalemi yapmaya devam etseydim." İkisininde keyfi yerindeydi. Buğra'nın tek dileği Buğlem'i görmekken Ensar'ın tek dileği Buğra'nın Buğlem'i görmesiydi.  Sahildeki kafeye geldiklerinde park edip bankı gören bir masaya yerleşmişlerdi.  Deniz onların yanına gelip sohbet etmeye başlayınca Buğra'nın dikkati dağılmış bankı izlemeyi bırakmıştı.  Annesini zar zor ikna eden Buğlem günler sonra nihayet sevdiği yere gidebilecekti. Buğra'yla orda tanışmıştı. Karşısındaki kafe arkadaşınındı öyle söylemişlerdi. Bu yüzden heyecanlıydı. İnsan arkadaşlarının yanına sık sık uğrardı öyle değil mi?  Buğlem'in gözleri görse ve arkadaşı olsa hep onun yanına giderdi. O zaman onlar da öyle yapıyordur diye düşündü. Annesinin sürekli işi olduğu için bir türlü onu sahile götürmemişti. Sevtap o günden sonra hiç aramamıştı. Sopasını kaybettiği için tek başına kapıya bile çıkmıyordu.  Nihayet banka gelip oturduklarında kalbi hızla çarpıyordu.  "İyi misin kızım?"  "İyiyim anneciğim neden?"  "Biraz farklı görünüyorsun."  Hiçbir şey diyememişti. Annesine hiç yalan söylememişti ve şimdi de anlaşılan bir şeyler olduğunu belli etmişti. Ama şimdi sırası değildi. 'Eve gidince anlatırım' diye düşündü.  Çocuk çığlıkları bile şuan Buğlem'in kalbinin sesini bastıramıyordu. Kulakları uğulduyordu. Sadece bir kişinin sesini duymak için bekliyordu.  Sohbet sarmıştı. Buğra bir şeyin eksikliğiyle bir anlık kafasını kaldırıp banka bakmıştı. Ordaydı. Kalbi hızla çarpmaya başlamıştı. O kadar güzel duruyordu ki. Yanında bir kadın oturmuş elindeki şişle bir şeyler örüyordu. Buğlem'se sessizce oturuyordu yanında.  Buğra anlık heyecanla elindeki çayı devirip tabağa dökülmesini sağladı. Ensar Buğra'nın tavırlarını görünce Buğra'ya değil karşı banka baktı. Buğlem'in oturduğunu görünce tamamen emin olmuştu. Kardeşi uzun zaman sonra farklı bir hale gelmişti. Asla olmayacağını düşündüğü şey olmuştu. Buğra kesinlikle Buğlem'den hoşlanıyordu.  "Hadi kalk." diyip ayağa kalkmıştı Ensar. Buğra hala karşıya bakıyordu. Söylediklerini duymadığını fark edince kolundan dürttü.  Ona hiçbir şey anlamamış gibi bakan Buğra'ya "Ne bakıyorsun gerizekalı. Kız gittikten sonra mı gideceğiz oraya?"  Buğra zamanın geçtiğini fark etti. Kalkıp Ensar'la beraber Buğlem'in oturduğu banka ilerledi.  Buğlem her şeyden habersiz etrafı dinlerken tanıdık bir ses doldu kulaklarına.  "Selam."  Buğlem Ensar'ın sesini duyunca heyecanlandı. Ensar varsa Buğra da buradadır belki diye düşündü.  "Buyurun evladım." diye konuştu annesi soran bir tonla.  "Merhaba teyzeciğim. Biz Buğlem'in arkadaşlarıyızda. Karşıda otururken fark ettik. Gelip bir selam verelim dedik."  'Biz dedi biz dedi biz dedi. Demekki yanında.' Buğlem heyecanla titredi.  "Arkadaşları derken nereden?"  Ortamda bir sessizlik oldu. Kimse ne diyeceğini bilmiyordu. Konuyu direkt anlatırsa annesi olarak tahmin ettikleri kadın Buğlem'i ikisiyle de görüştürmeyebilirdi. Buğlem'se aynı şekilde bir şey söylememeleri için dua ediyordu.  Buğra Buğlem'i görememe tehlikesini göze alamazdı. Bir anda kendisine engel olamadan döküldü cümleler dudaklarından.  "Sevtap."  Herkes aynı anda "Ne?" diye sorarken herkesin sorusu farklı tondaydı. Buğlem o ne alaka der gibi sormuş, Ensar Sevtap kimdi der gibi sormuştu.  "Sevtap bizim ortak arkadaşımızdı da. Geçen gün tanıştık. Buğlem'i buraya getirmişti."  "Ah öyle mi? Memnun oldun çocuğum. Ben Buğlem'in annesiyim. Ne kadar güzel. Kızım yeni arkadaşlar ediniyor kendisine." diye gülümsedi annesi. İçten içe hem mutlu olmuş hemde kızının hevesini anlamıştı. Anlaşılan yeni arkadaşlar edinmek kızını heyecanlandırmıştı.  " Buğra da Buğlem'i bekliyordu kaç gündür. " Ensar patavatsızlığını konuşturup Buğra'yı ele verince, öldürücü bakışların altında ezilmişti. Buğlem'in duyduğu şeylerle kalbi hızla atmıştı.  "Ö-öyle mi neden?"  Annesi de merakla bakınca Buğra'nın aklına bulduğu bahane gelmişti.  "Ya bizim yüzümüzden Buğlem sopasını kaybetmişti de. Bende hatamı ee şey yani hatamız telafi etmek açısından bende yani bizde yeni bir sopa almıştık kendisine. Onu vermek istiyorduk. O yüzden bekliyorduk."  'Aptal bir konuşamadın.' diye sövdü içinden kendisine.  " İyide beni geçen gün eve siz bırakmıştınız. Neden eve getirmedin ki kaç gündür beklemek yerine?" Ensar duyduğu şey karşısında gülmemek için kendini zor tutarken Buğra tabiri caizse salak gibi kalmıştı.  Bu nasıl aklına gelmezdi. Buğlem'i ta günler öncesinden görme şansı varken üstelik bahanesi bile hazırken aptal gibi günlerdir sahilde onu bekliyordu.  "Ben sizi rahatsız etmek istemedim. Sonuçta bir yabancıyım öylece çıkıp gelirsem hoşlanmazsınız diye düşündüm."  Ensar ona 'sıçtın bari sıvama' der gibi bakarken Buğra iyi toparladığına inanıyordu.  "Sağ ol evladım. Çok kibarsınız."  Buğra Buğlem'le yalnız kalıp onunla sohbet etmek istese de bunun imkansız olduğunu görüyordu.  Ensar kardeşi gibi gördüğü Buğra'nın bakışlarından bile ne istediğini anlıyordu.  "Ee. Sizin içinde sakıncası olmazsa yani uygun görürseniz biz Buğlem'le biraz yürüsek olur mu? Biraz açılır diye düşündüm de. Tabi sizde kabul ederseniz."  Annesi tereddütle Ensar'a baktı. İlk kez gördüğü çocuklara hemen inanmakta zorlanıyordu. Ensar'da bunun farkındaydı.  Buğra'ysa kabul etsin diye içinden neredeyse hatim indirecekti.  'ALLAHIM kabul etsin Ensar'a 5 dakika boyunca sövmeyeceğim. Kabul ederse kafedeki herkesin hesabını ödeyeceğim nolur kabul etsin.'  Kendince adaklar adarken Buğlem de içinden annesi kabul etsin diye yalvarıyordu.  "Tabi sizin şimdi içinize de sinmez sonuçta bizi ilk kez gördünüz. Anlıyorum düşüncelerinizi."  Buğra' Ne diyordun şerefsiz' der gibi bakarken annesi kafasıyla onaylamıştı.  "İsterseniz ben ikimizin numarasını da kaydedeyim telefonunuza. İstediğiniz her an 2. Kez bile çalmadan hemen açılacak telefonlarınız söz veriyorum. " " Anne gidebilir miyim lütfen?" Kızının hevesle istediği şeyi kıramayacağının farkındaydı. Çantasına uzanıp telefonunu çıkardıktan sonra Ensar'a uzattı. "Kaydet bakayım ikinizinde numarasını." Buğra anında elindeki telefona sarılıp Deniz'e mesaj çekti. +Şu an kafede olan kimseden hesap alma. Hepsinin hesabını ben ödeyeceğim. -Niye lan noldu durup dururken?  +Duam kabul oldu adak adadım. -Ne duasıymış o? +Sana ne deniz? İşine bak. Deniz'den görüldü yedikten sonra kafasını kaldırdı. "O zaman ben eve gidiyorum. Siz adresi biliyormuşsunuz zaten. Kızım size emanet." "Emredersiniz teyzeciğim." Buğlem'in annesinin gitmesiyle Buğra kendisini tutamayıp Ensar'a sarıldı.  Kulağına doğru "Sen varya adamın dibisin."  "Hani lan o güne dönsen arkanı dönüp kumdan kale yapmaya devam ederdin. Noldu o iş yalan mı oldu?"  "Ben ettim sen etme pişmanım abey."  Ensar güldükten sonra Buğlem'e döndü.  "Burda mısınız hala?"  Buğlem ses soluk çıkmayınca gittiklerini düşünmüştü.  "Tabi ki burdayız. Söyle bakalım nereye gitmek istersin."  "Immm."  Dudaklarını birbirine bastırmış karşıya doğru düşünürken Buğra yanaklarını sıkmamak çok zor duruyordu. Mavi gözleri öyle güzel parlıyordu ki içinde kaybolmamak için zor duruyordu.  "Biraz yürüyelim. Ama ben sopam olmadan zorlanıyorum. Acaba sopayı şimdi alabilir miyim?"  Buğra sopayı alıp gelene kadar Buğlem'i görmeden geçecek dakikaların ağıtını daha şimdiden yakmaya başlamışken Ensar yine hayatını kurtardı. Bu çocuk gittikçe insan olmaya başlamıştı.  " Ya Burda iki tane dalyan gibi sopa var. Üçüncü sopayı ne yapacaksın? Gir bakalım kolumuza."  Buğlem heyecanla ellerini kaldırdı. Ensar bir kolunu kendi koluna sararken Buğra'da diğer kolunu tutmuştu.  "Hanginiz nerdesiniz şu an?"   Ensar Buğlem'in koluna dokunarak "Ben bu kolundayım mükemmel Ensar olarak."  "Hadi lan ordan sen mi mükemmelsin."  "Bak Buğlemciğim. Nasılda kıskanıyor mükemmelliğimi."  "Nerden senin Buğlemciğin oluyor?"  Buğra'nın öfkeyle söylediği cümleyle herkeste sessizlik oluştu. Buğlem bir an ne diyeceğini bilmezken Ensar gülmemek için zor duruyordu.  Onun tanıdığı Buğra asla kıskançlığını belli etmezdi. Geçmişte bile sadece Ensar'a söylerdi kıskandığı konuları.  Buğra'ysa, ağzından çıkan şeyleri çok sonradan idrak etmişti.  "Yani belki Buğlem kimsenin olmak istemiyordur ne biliyorsun? Rahatsız olabilir ondan şey ettim."  Yine konuştukça batıyordu. Buğlem'in olduğu ortamda bir türlü konuşamıyor, dili dolanıyordu.  "Ya da sen biraz kıskandın kardeşim."  "Neden kıskansın ki?" diye sordu biraz utanarak. Daha önce kimse onu kıskanmamıştı. Kim onu neden kıskansındı? Onun kıskanılacak nesi vardı? Hatta aksine o görebilen herkesi kıskanıyordu.  "Bence Buğra senden ho... Aah" Etrafındaki hareketlilik ve Ensar'ın acı sesiyle endişelenmişti.  "Ne oldu?"  "Ayağım takıldı da."  Karnına yediği yumrukla canı acımıştı. Ama yine de gülüşünden ödün vermiyordu. Buğra'ysa korkmuştu. Daha kendi bile doğru düzgün bir şeyin farkında değilken Ensar'ın böyle demesi sinirlenmesine sebep olmuştu. Ya Buğlem böyle söyleyince onlardan çekinirse. Ya görmediği biriyle birlikte olmak istemezse. Ya da Buğra'nın hisleri yanlışsa ve Buğlem'e boşa ümit veriyorlarsa. Bu seçeneklerin hepsi ayrı ayrı gözüne korkutucu geliyordu.  Buğlem'se cümlenin devamını duymak istiyordu. Buğra senden demiş susmuştu. Acaba ne diyecekti? Buğra ona bir şey mi söylemişti.  "Yoruldun mu Buğlem?" diye sordu hoş sesiyle. Buğlem onun sesiyle bile heyecanlanıyorken kolu şu an onun kolundaydı. Kokusu yakınındaydı.  "Biraz."  "O zaman şurada oturalım."  Ensar ikisini baş başa bırakmak için bir şeyler almaya karar verdi.  "Ben içecek bir şeyler alayım bari." Bahanesini sunduktan sonra Buğra'ya her zamanki gülüşünü atıp oradan uzaklaştı. O markete girerken arkasında bıraktığı iki okyanus gözlü insan baş başa kalmıştı.  "Kendi yüzünü hatırlıyor musun Buğlem?"  "Aslında tam olarak değil. Sadece gözlerimin mavi olduğunu hatırlıyorum. Ama mavinin nasıl bir renk olduğunu hatırlamıyorum. Rüyalarımda bir sürü farklı renk görüyorum ama hangisinin ne olduğu hakkında bir fikrim yok."  "Gözlerin çok güzel. Okyanus gibi. Sende çok güzelsin."  Farkında olmadan ağzından çıkan her sözle Buğlem'in kalbi arşa çıkmıştı. Kendi yüzünü çok merak ediyordu ama Buğra böyle söyleyince kendisini sabırsız hissetti. Bir an önce yüzünü görmek Buğra'nın güzel bulduğu neye sahip olduğunu bilmek istiyordu. Eli ayağına dolaşmıştı. "Gerçekten güzel miyim? Kendimi çok merak ediyorum. Seni de." bir anda cesaretle söylediği sözlerden, daha cümlesi biter bitmez pişman olmuştu. Ya terslerse.  "Gerçekten güzelsin. Hatta senden daha güzel biriyle bu zamana kadar karşılaşmadım."  Buğra söylediği cümlelerde samimiydi. Ne kadar düşünürse düşünsün Buğlem'den daha güzel biri gelmiyordu aklına.  Buğlem'in yüzü kıpkırmızı olmuştu. Elleri titriyordu.  "Utandın mi?" diye sordu keyifli sesiyle. İçinde oldukları durum Buğra'nın çok hoşuna gitmişti. Ne yapacağını bilemez halde kıpkırmızı yüzüyle o kadar tatlıydı ki. "Ya hayır. Ben. Şey."  "Ya sen şey. Ney?"  Sesi fazlasıyla keyifli geliyordu. Buğlem onun ses tonundan eğlendiğini anlamıştı. "Ya dalga geçmesene ." "Utanınca da ayrı bir güzel oluyormuşsun." "Of kes şunu." elleriyle yüzünü örtmüştü. Buğra daha fazla utandırmayı bırakmıştı. Ellerini yüzünden çekip avuçlarının içine almıştı. "Söylediğim şeylerde samimiydim. Bu arada beni merak ediyordun değil mi? Söylemesi ayıptır biraz fazla yakışıklıyım. Gözlerim senin gözlerinle aynı renk. Ama senin gözlerin kadar güzel değil." Geçirdiği birkaç ameliyattan sonra yüzü oturmuştu Buğra'nın. Artık yüzünde bir kusur yoktu. Çoğu kız tarafından beğenilen biriydi. Ama umurunda değildi. Artık tek amacı Buğlem'di. Bir şekilde onunla sürekli iletişim halinde olmak istiyordu.  Buğlem'i izledikçe ona olan hislerinin yanıltmaca olmadığını anlamaya başlıyordu. Nedenini anlamadığı halde Buğlem'in engelini engel olarak görmüyordu. Ne olursa olsun onunla olmak istediğini fark etti. Peki bunu ona nasıl belli edecekti? 
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD