Kördüğüm - 1-

1621 Words
Buğlem 17 yaşında yaşıtları gibi kişiliği olan masum genç bir kızdı. Kendisini yaşıtlarından ayıran kendince önemsiz olsa da herkesin önemli gördüğü tek engeli gözleriydi. Dışarıdan bakılınca masmavi sonsuz bir okyanusu andıran gözleri kendisi baktığında sadece karanlığı gösteriyordu ona. 9 yaşına kadar herkes gibi bir kız çocuğuydu. Koşardı, oynardı, yaptığı her şeyi görebiliyordu, renkleri - sayıları-harfleri görerek hayatına devam ederdi. Ailesiyle yaşadığı kaza sonucu kendisi görme engelli olmuş, babasıysa bir kolunu kullanamaz hale gelmişti. Ailesi onun en büyük varlığıydı. Sadece bir arkadaşı vardı. Sevtap'ın ona neden arkadaşlık yaptığı hakkında hiçbir fikri yoktu ama onu seviyordu. Bazı zamanlar Buğlem'i dışarı çıkarıyor, sahile götürüp gezdiriyordu. Çoğu zaman bir parka oturtup kendisi kaybolsa da bir süre sonra geri geliyordu.  Her zamanki gibi Sevtap Buğlem'i dışarı çıkarmıştı. Birkaç gündür yanına bile gelmediği için Buğlem artık Sevtap'ın onunla konuşmak istemediğini düşünmüştü. Aslında doğru düşünüyordu fakat birkaç gün gelmedi diye böyle düşünmesini yanlış olduğunu zannediyordu.  Sevtap'sa yanındaki kıza bakıcılık yapmaktan zerre hoşlanmıyordu. Annesinin verdiği üç beş kuruş yüzünden çekilecek çile olmadığını düşünüyor, bir şekilde başından savmaya çalışıyordu. Ailesi almak istediği gereksiz kıyafetler için para vermediğinden bu kıza bakıcılık yapmak zorundaydı. Ne de olsa bir köşeye oturup saatlerce susuyor, kendisi de gidip mağazaları gezebiliyor üstüne bunun içinde para alabiliyordu. Aldığı paranın az olduğunu düşünse de hiç yoktan iyidir diyerek yaptığı şeye devam ediyordu. İçten içeyse kıskanıyordu onu. Evet gözleri görmüyordu ama bu güzelliğinden hiçbir şey kaybettirmiyordu. Zoruna gidiyordu bu durum. Kendisinin hiçbir eksiği olmamasına rağmen kör bir kız kadar güzel olamamak onun Buğlem'e olan öfkesini körüklüyordu. Bazen acısa da nefreti daha ağır basıyordu. Buğlem'in annesi birkaç gün parayı geciktirdiği için kafasını dinlemiş Buğlem'i unutmuştu. Şimdiyse tekrar bakıcılığa dönmek zorunda kalmıştı. Hoşlandığı çocuğun doğum günü için hediye almalıydı ve tek gelir kaynağından olmamalıydı.  "Geldik. Sen şimdi burda otur. Benim az işim var. Tam istediğin gibi sahil kenarındaki parktayız her, zamanki gibi kalabalık. Ayağa falan kalkmamaya çalış."  Kızın kolundan çıktıktan sonra elindeki sopayı eline tutuşturdu.  "şu sopaya da sahip çık. Kaybetme sakın. İpi bileğinde dursun. Bak sakın kaybolma Buğlem annene hesap vermekle uğraşamam. Geleceğim hemen. " Buğlem sessiz sessiz kafasını salladıktan sonra,  "Kalkmam Sevtap." diye cevap verdi. Sevimli duruşu yüzünden Sevtap tekrar sinirlense de geriye doğru yürüyüp erkek giyim mağazasına girmişti. İçinden 'sevimsiz' diye geçirmeyi de ihmal etmemişti tabii ki.  Buğlem etrafında dolaşan koşuşturan çocukları hissedebiliyordu. Onların neşeli çığlıkları mutlu ediyordu. Elindeki sopasını ve tuşlu telefonunu sıkı sıkı tutmuştu. Etrafında olup biteni bilmese de insanların kişiliğini biliyordu. Elinden bir anda telefonunu kapıp götürürlerse çaresiz kalacağının farkındaydı. İlk kez kendisine güvenmiş elbise giymişti. Ilık rüzgarın vücudunda gezindiğini hissediyor, eteğinin uçma ihtimaline karşın elini dizlerinin üzerinden çekmiyordu.   Ayağına çarptığını hissettiği şeyle irkilmişti.  "Abla topumuzu atar mısın?" sesin geldiği yöne doğru istemsizce kafasını kaldırsa da kimin söylediğini asla bilemeyecekti.  "Bana mı diyorsun?" diye seslendi elinde olmadan. "Evet abla top ayağının önünde atar mısın?"  Kendisine gelen soruyla ufakta olsa hüzün hissetti.  "Üzgünüm. Ben göremiyorum da. Gelip kendin alabilir misin?"  Çocuklar duyduğu şeyle üzülmüşlerdi. Onların kalbi masumdu. Sevtap gibi art niyetli değildi hiçbiri. Buğlem'in güzel yüzüne baktılar. Gördükleri abla çok tatlıydı.  "Abla sağ ayağının birazcık önünde. Bi vursan gelir bize. Denesen olmaz mı?" diye rica etti sarışın ufaklık. Birazcık iyi hissetmesini istedi istemsizce. Onun için iyi hissettiren şey futbol oynamaktı. Karşısındaki ablanında böyle mutlu olabileceğini düşünmüştü kendince.  Buğlem duyduğu şeyle kıkırdadı.  " Denerim. Ama uzağa giderse bana kızmak yok."  Daha sonra geçmişte mahallede top oynadığı zamanları hatırlamaya çalıştı. Ayağını hafif geriye alıp ileri doğru ittirdi.  Top yuvarlanarak sarışın çocuğun biraz ilerisine geldiğinde çocuk aklındaki planı devreye koydu.  " Goool" diye bağırdı.  Buğlem şaşkınca onunla konuşan sesi dinledi.  "Abla gol attın helal sana." diye tekrar bağırdı. Bu sefer yanındaki çocuklarda aynı şekilde bağırınca Buğlem heyecanlandı. Hepsinin tek amacı karşısındaki ablayı bir şekilde mutlu edip yüzünü güldürmekti.  "Nasıl yani? Gerçekten mi?"  "Evet!" hepsinin bir ağızdan bağırmasıyla hafif irkilse de çok mutlu olmuştu.  "Napabilirim çocuklar Allah gözümden almış yeteneğime vermiş."  Çocukların gülüşüyle o da kıkırdarken aniden kolunun çekilmesiyle neye uğradığını şaşırmıştı. Bir çocuğun uygulayamayacağı kadar kuvvetli şekilde çekilmişti bir yere doğru. Elindeki telefonu sıkıca tutsa da sopası çoktan elinden kayıp gitmiş, yere düşüş sesi kulağına gelmişti. Ayakta durmak için dengesini kurmaya çalışıyor etrafa boştaki elini savurarak tutunacak bir şey arıyordu. Bulamayınca el mahkum diğer kolunda onu çeken ele tutunmaya çalıştı. Başarılı da oldu ve birinin koluna tutunduğunu fark etti.  "Ne oluyor? Sevtap sen misin?"  "Aynen sağdan bakılınca Sevtap'ım soldan bakılınca Tuğçe'yim. Kıza benzer bir halim mi var? "  Buğlem duyduğu erkek sesiyle neye uğradığını şaşırdı.  "Buğra. Bırak kızı boşver saçmaladılar işte."  İkinci bir erkek sesiyle kalbi iyice hızlanmıştı. Haberlerde duyduğu tüm kötü senaryolar aklına bir bir gelmeye başlamışken kolunu kurtarmaya çalışıyor, ayaklarını hareket ettirmemeyi deniyordu. Ne kadar çabalasa da uygulanan kuvvet fazlaydı ve mecburen yürüyordu.  "Dur lütfen sopam düştü. Kimsiniz bırakın beni."  "Buğra bırak dedim!" az önce duyduğu ikinci ses bu sefer fazla yüksek çıkmıştı. Kolunu tutan Buğra isimli kişi kimse onu dinlese iyi olurdu.  "Ensar karışma. Göstereceğim o orospu çocuğuna."  Duyduğu küfürle kızarmıştı. Neden birinin annesine küfür edilir ki diye düşündü. Aynı zamanda daha fazla soru toplandı aklına. Kime neyi gösterecekti? Neden şu an tanımadığı iki kişi onu sürüklüyordu.  Hızla çekildiği için sürekli tökezliyordu ayağının altındaki küçük taşlar kaymasına sebep oluyordu. Bileğini çeken kol olmasa çoktan yeri boylamıştı. Sadece ayak sesleri ve Buğlem'in yalvarışları duyuluyordu.  "Kes artık sesini. Sende o itin yandaşı falansındır eminim."  "Buğra kız tanımıyordur."  "Kimseyi tanımıyorum lütfen bırakın beni ben gö."  Daha hızlı çektiği için Buğlem'in lafı yere düşmesiyle yarım kalmıştı. Dizi çok acıyordu.  "Kör müsün? Önüne bakıp yürüsene. Ayağa kalk. Geldik zaten." Buğlem dizinin acısını en derinlerde hissediyordu.  Öte yandan Buğra kızın dizinden akan kanlara baksa bile öfkesine engel olamıyordu.  Böyle bir oyuna geldiğine inanmıyordu. Sahilde arkadaşının kafesinde otururken, nefret ettiği Mert ve yanındaki it sürüsü girdiği an anlamıştı sinirleneceği bir şeyler olacağını. Ortamda bilerek sürekli çevirdiği ilişkiler sevgililer muhabbetini dinlemek istemese de, kalkıp giderse Mert'in onu kızdıracak şeyler yapacağını biliyordu. Kalkmasa da zaten onu kızdıracağı oyunu çoktan hazırlamıştı Mert. "Senin paran olmasa kimse senin yüzüne bile bakmaz." attığı cümleden belliydi bir şeyler döneceği. Zorla iddia atmıştı ortaya gösterdiği kızı gidip tavlamaya çalışacaktı. Ensar bir şeylerin döndüğünü anlasa bile Buğra'yı durduramamıştı. Buğra kızın yanına gidip bir şeyler içmeyi teklif ettiğinde suratına yediği içecekle ve masadakilerin gülüşüyle anlamıştı tuzağa düştüğünü.  "Evet madem iddiayı kaybettin söylediğim şeyi yapmak zorundasın." demişti Mert. Buğra öfkeden ne yapacağını bilmez haldeydi. En güvendiği insan Ensar'sa ona ben seni uyarmıştım bakışları atıyordu.  "Senin bu yaptığını yanına bırakmam biliyorsun değil mi?"  "Yoksa mızıkçılık mı yapacaksın?" "Yok ben sana ne yapacağımı biliyorum. Ama sen bunu şimdi öğrenmeyeceksin. Ne istiyorsan söyle." burnundan soluyordu neredeyse. Mert Buğra'nın ne olursa olsun gururundan ödün vermeden söylediğini yapacağını biliyordu. Ancak daha çok sinirini bozacak bir şey bulmalıydı. Etrafta gözlerini gezdirdikten sonra bir süredir izlediği güzel kız dikkatini çekti. Bankta oturmuş çocuklarla konuşuyordu. Sinsice gülümsedi. " Şu kızı alıp götüreceksin. Sahilin sonundaki mağazadan ne 10.000₺'lik alışveriş yapacaksın." 10.000₺nin Buğra' ya koymayacağını herkes biliyordu. Ama Buğra keriz de değildi durup dururken birine o kadar para harcamak kimsenin isteyeceği bir şey değildi. Herkes bunun tek amacının sinir bozmak olduğunu biliyordu. Buğra o kızında Mert'in planının bir parçası olduğuna neredeyse emindi oturduklarından beri gözü hep dışarıdaydı. Sinirle kalktı. "İstemiyorsan yapma Buğracığım. Yani hangi keriz durup dururken o kadar parayı öylesine geçen birine verir ki?" "Kes sesini." bakışlarıyla biraz ürken Mert bu sefer gevezelik etmeyip sustu. "Dizlerim acıyor." sesin geldiği yere doğru dönen Buğra aklındakileri silip daha fazla sinirlenmemeye çalıştı. "Bir şey olmaz." Ensar'a konuşması için fırsat bile vermeden mağazaya doğru yürümeye devam etti. Ensar ise kızın hiçbir şeyden haberi olmadığını farkediyordu. Sadece arkadaşına bir türlü söz geçiremiyordu.  Hışımla içeri girdikten sonra mağazanın içine girip Buğlem'i ortaya doğru bıraktı.  "Seç buradan kıyafet fişi bana lazım. Seri ol."  Buğlem dediği hiçbir şeyi anlamadığı gibi bir de üstüne kolunu serbest bırakan el gittiği için ne yapacağını bilemez haldeydi.  "Ne seçicem ben neredeyiz biz."  "Şaka gibi ya. Olduğu yerin ne olduğunun bile farkında değil. Ömründe hiç mi giysi mağazası görmedin sen. Gerçi böylesini görmemen normal. Sen ve o şerefsiz ömür boyu çalışsanız böyle mağazadan çöp bile alamazsınız."  Buğlem artık duyduklarına katlanamaz haldeydi. Karşısındaki insan bu kadar salak olamazdı. Göremediğini hala fark edememiş miydi yoksa bilerek mi yapıyordu anlam veremiyordu. Daha fazla gözyaşlarını tutamamasıyla kendisine kızdı. En azından bir mağazada olduğunu öğrenmişti. 'Etrafta illaki insanlar vardır bana zarar veremezler' diye geçirdi içinden. Kulağına tanıdık bir melodi dolmuştu. Elindeki telefonun tuşlarına parmaklarını gezdirip tek tek saydı. Açma tuşunu bulunca bastı. Ancak elinden çekilen telefonla yanlışlıkla bir tuşa daha bastı.  Buğra'ysa hala bön bön bakması bir yana bir de telefonla konuşmasını çekemeyecekti. Üstüne birde ağlıyordu. O sırada yüksek bir ses yayıldı.  "Buğlem neredesin sen dalga mı geçiyorsun kalkma yerinden demedim mi ben sana?"  Yanlışlıkla hoparlör düğmesine basmıştı ve Sevtap'ın sesi tüm mağazada yankılanıyordu.  "Telefonumu verin lütfen." diye şansını denedi. Buğra'ysa elindeki telefona bakıp nasıl kapatacağını bulmaya çalışıyordu.  "Sana diyorum cevap ver. Körlüğünün üstüne bir de sağırlık mı eklendi senin. Neredesin diyorum. Allahım ya körün tekine mi bakıcılık yapıyorum çocuğa mı belli değil. Otur oturduğun yerde diyoruz hanımefendi kalkmış geziyor. Ya sen kendini normal genç kız falan mı sanıyorsun. Bir de sopanı atmışsın. Hayırdır vahiy indi de gözlerin görmeye mi başladı ne bu özgüven? Cevap ver alo! " Buğlem duyduğu sözlerle daha fazla dayanamazken Ensar ve Buğra duyduğu şeylerle birbirlerine baka kalmışlardı.  Ne diyeceklerini nasıl davranacaklarını bilmiyorlardı. Cevap alamayan Sevtap'sa dayanamayıp "Ne halin varsa gör." diyerek telefonu kapatmıştı.  Buğra'nın ikide birde kör müsün diye sorduğu her soru şu an kalbine saplanıyordu. Tutup çekiştirdiğinden beri ilk kez bakıyordu kızın yüzüne.  Daha doğrusu kızın güzelliğine denmeli.  Gördüğü yüz karşısında neredeyse küçük dilini yutacaktı. Sessizce akan yaşlar, kızarmış gözler ve buruna rağmen karşısında yunan tanrıçası gibi bir kız duruyordu. Dizlerinde kurumaya yüz tutmuş kan kabuk bağlamak üzere olan yara içinde ilah gibi durduğu tatlı mavi elbisesiyle Buğlem denen kız o kadar güzeldi ki bir an kalbinin teklediğini hissetti.  Şimdi bunun sırası değil diye söylendi. Önce yediği haltı düzeltmesi gerekiyordu. 
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD