Pencerenin pervazına vuran yağmur damlalarının çıkardığı ses genç adamın sakin atan kalp atışlarının sesini hızlandırıyordu. Kolları göğsünün üzerinde pencerenin önünde sokağı izlerken gözü yarım saatte bir olduğu gibi karşı evin penceresini buluyordu. Karanlık olan odanın ışığı yüreğini biraz ağrıtsa da vakti var daha Ali diyerek içindeki telaşı sakinleştirmeye çalışıyordu.
Son iftar yemeğini yedikten sonra kendisini odasına kapatmış karanlık odanın içinde karşı evi izliyordu. Belki beklediği o ışık hiç yanmayacaktı ama gönlü bunu düşünmek istemiyordu. Ayakları sabırsız olduğunu ona hissettirir gibi kıpırdarken terleyen avuç içlerini siyah pantolonunun kumaşına sürüyordu.
Eğer gönlünün karşılığını alırsa nasıl davranacaktı bilmiyordu. Elbette ki planladığı gibi ailesiyle konuşup Ayşem’in evine görücü olarak gitmek istediğini söyleyecekti. Gönlüne düşmüştü genç kız, eğer o da onu gönlünde isterse bu saatten sonra gönlündekini çıkarmak delikanlılığa yakışmazdı.
Bileğindeki siyah kol saatine baktı. Beş dakika vardı. Sadece beş dakika içinde cevabını alacaktı. Nefes alışverişleri hızlanırken oturduğu yerden kalkıp aralık duran tülü sonuna kadar açtı. Ayşem’lerin evinin hiçbir ışığı yanmıyordu. Bu yüzden yüzü gergindi. Uyumuşlar mıydı? Eğer öyle olmuşsa Ayşem’in odasına geçmiş olması gerekiyordu. Saat yediden beri burada oturduğuna göre o odanın ışığı bir kere bile yanmamıştı.
Ayşem hiç mi odasına girmemişti?
Belki girmişti ama ona umut vermemek adına ışığı yakmamıştı.
Yüzü tamamen asılırken parmaklarını avcunun içine aldı. Dakikalar ilerliyordu. Utanmasa pencereyi açıp Ayşem diye bağıracaktı. O ışık tesadüf eseri yansa da onun için yandığını düşünecekti.
Aldığı nefes ona yetmezken pencereyi açıp dirseklerini pervaza dayadı. Yağmur kumral teninin üzerinden aşağı doğru süzülürken küçücük pencereye sahip olan odanın ışığı yandı. Gözleri açıldı, sıkışan kalbi düzene girdi. Gözlerini bir saniye kırpmadan o küçük odanın penceresini izlerken tül usulca aralandı. Öyle bir rahatladı ki utanmasa oturup ağlayacaktı. Elini dışarı uzatıp avcuna suyun dolmasını sağladı. Tıpkı onun gibi avcunu dışarı çıkaran Ayşem tebessüm ettiğinde gözlerini kapattı Ali.
Gönlünü gönlüme kavuşturana şükürler olsun.
Kapadığı gözlerini açıp helali olmayan kıza daha fazla izleyemeyeceği için derin bir iç çekip elini sol göğsüne bastırdı. Buraya hoş geldin diyordu. Onu anlayan Ayşem elini onun gibi sol göğsüne bastırıp sen de hoş geldin dedi. İkisi aynı anda geri çekilip ağır hareket ederek pencereyi usulca kapadılar. Perdeyi çekerken, birbirlerini izlerken yüzlerindeki heyecan karanlık geceyi aydınlatıyordu. Ayşem’i zor duruma sokmak istemeyen Ali temkinli davranması gerektiğini biliyordu. Bu yüzden asla onu mahcup edecek bir harekete sokmazdı.
Aynı anda perdeleri kapatıp bir süre daha pencerenin önünde beklediler. Ayşem’in içi içine sığmazken geriye dönüp yatağının üzerine oturdu. Şimdi ne olacaktı bilmiyordu. Evlenmek aklının ucuna bile gelmezken gönlüne düşen Ali’yle şimdi hayatını birleştirmek istiyordu. Ali onunla tekrar konuşacak mıydı? Yoksa annesini direkt evlerine mi gönderecekti? Bunları deli gibi merak ediyordu. Şu an anladığı kadarıyla artık onlar beraberlerdi. Ali nikâhsız gezmem demişti acaba yarın annesini gönderir miydi?
Karnı düğüm düğüm olurken oturduğu yerden kalkıp küçük odasının içinde ileri geri gitmeye başladı. Eli göğsünün üstünde sırıtırken aklından bir saniye çıkmayan Ali’yi düşündü. Güzel gözlerini, yakışıklı yüzünü. Uzun boyunu, tok sesini onu titreten duruşunu düşündü. Her defasında aklı yerinden çıkacak gibi oldu. Bu güzel adam onu seviyordu ve onlar yakında sözlü olabilirlerdi.
Elini dudaklarının üzerine bastırıp kahkahasına engel oldu. Uyuyan annesi babasını uyandırırsa onlara ne söylerdi ki? Hiçbir şey diyemezdi. Gülüşünü de durduramazdı.
Pencerenin önüne gittiğinde tülü çok hafif aralayıp karşı binaya baktı. Işığı yanık olan odanın içinde Ali’nin olduğunu biliyordu, onun da tıpkı onun gibi onu düşündüğünü de biliyordu. Bu yüzden içi içine sığmıyordu.
Geri çekilip içmeden sarhoş olan bedenini yatağın üzerine bıraktı. Bu gece onun için sabah olmazdı. Yarın neler olacağını düşünerek gözünü bir kere bile kırpmazdı. Hayatında ilk kez âşık olmuştu ve bu his onu bulutların üzerindeymiş gibi hissettiriyordu. O bulutlardan düşmekten deli gibi korkarak gözlerini sımsıkı yumarken bir an önce her şeyin hayırlısı olmasını diliyordu.
**
Elindeki patates tabağını heyecandan masanın üzerine bırakan Ayşem masanın üzerine dökülen patatesleri annesi görmeden tabağının içine koydu. Geceden beri heyecanlı olduğu için eli ayağı birbirine karışıyordu. Sürekli sırıttığından annesi hayırdır diyerek ona göz kırpsa da bir şey yok deyip geçiştiriyordu olayı. Aslında annesiyle konuşmayı çok istiyordu ama henüz Ali’yle konuşmadığı için ne yapacağını bilemiyordu. Babası bayram namazından geldikten sonra kahvaltı yapacaklardı. Ardından evden çıkıp komşularına bayramlaşmaya gideceklerdi. Bunlardan biri de Ali’nin evi olacaktı. Sabahtan beri bu yüzden hiçbir yere sığamayan genç kız, “Kızım baban geldi,” diyen annesinin sesiyle derin nefes alıp verdi. Dalgalı duran uzun saçlarını sol omzundan aşağı bırakıp hole çıktı. Kapının girişinde ayakkabılarını çıkaran babasını izlerken kardeşi ona göz kırpıp yanına geçti. Her bayram olduğu gibi annesi babasının elini öpmek için eğildiği an babası buna izin vermeyip karısının alnını öptü.
“Hayırlı bayramlar hanım.”
“Hayırlı bayram bey.”
Birbirilerine gülümseyerek geri çekilen ikileye yaklaşan Ayşem ve Emre ilk önce babalarının ardından da annelerinin ellerini öptüler. Babaları ceketinin cebine sıkıştırdığı parayı onlara uzatırken vefat eden kızı için ayırdığı parayı ise Ayşem’e uzattı. Bu parayı ne yapacağını çok iyi bilen Ayşem babasına samimiyetle tebessüm edip parayı aldı.
Gönüllerindeki buruklukla salona geçtiklerinde masaya geçtiler.
“Damat geldi camiye, eve gelmek çok isterim baba ama annemi görünce dayanamam dedi.”
Dolan gözlerini tülbentine sildi Meryem Hanım. “Aradı akşam sağ olsun. Çok isterim tekrar bir yuva kursun ama bunu asla istemiyor. Biz onunla ahirette kavuşacağız, ona ihanet edemem diyor.”
Buruklaşan ortam hepsinin neşesini kaçırırken, “Tamam,” dedi Tuncay Bey. “Kahvaltınızı yaptıktan sonra ilk önce Serdar Bey’e gidelim. Kahvaltıya çağırdı hanım hazırlamıştır diyerek teklifini reddettim. O da çay içmeye gelin dedi. İnsanları bekletmeyelim.”
“Haklısın,” diyen Meryem Hanım tabağına yiyecekleri alırken Ayşem çok sevdiği vişne reçelini geriye itti. Şimdi yerken üstüne dökerdi, en sevdiği elbisesi mahvolurdu. Ali’nin onu bu elbiseyle görmesini istiyordu bu yüzden de bu sabah vişne reçeli yemesine gerek yoktu.
O dikkatli bir şekilde kahvaltısını yaparken Ali önünde çay bardağını izliyordu. Dün akşam gelen babaannesi ve halasının sesleri konuşurken evin içinde yükselip iniyordu. Çok fazla sesten rahatsız olan genç adam bir an önce evlerine çıkmak için fırsat kolluyordu. Sıkıntıyla çayını yudumlarken onun gibi asık suratla oturan kardeşine göz kırptı. Tebessüm eden Gül, “Eve çıkalım mı abi?” dediğinde, “Ayıp olur,” dedi kardeşinin duyacağı şekilde. “Bayram sonuçta, birazdan çıkarız.”
Oflayarak, “Tamam,” diyen Gül hiç sevmediği halası ve babaannesine hizmet eden annesine, “Anne otursana,” dedi sesini yükselterek. “Doğru düzgün bir şey yemedin, halamın eli tutuyor çayını kendi doldurabilir.”
“Gül,” diyen Emine Hanım dişlerinin arasından konuşurken, “Hanım gel otur,” diyen Serdar Bey’e itiraz edemedi Emine Hanım.
“Senin dilin çok uzamış Gül.”
Gözlerini deviren Gül halasına, “Senin de ellerin felç oldu galiba,” dediğinde Ali’nin üst dudağı kıvrıldı. “Terbiyesiz,” diyerek sesini yükselten kadına, “Sus Maide,” dedi Serdar Bey. “Çocuklarla niye uğraşıyorsun?”
“Çocuk mu? Kızın evlenecek yaşa gelmiş abi ağzından çıkanlara dikkat etmiyor. Onu daha fazla idare edemem bil, bir gün elimin tersiyle karşılaşabilir.”
Kaşlarını çatan Gül, “Elin bana değmeden bileğinden kopar,” dediğinde babası “Gül,” diyerek kızına susması için baskı uyguladı.
Babasının akrabalarını sevmeyen Gül oturduğu yerde kriz geçirirken sırf babası kırılmasın diye masayı terk etmiyordu. Bir de bu anne kızın annesine hizmetçi gibi davranmamaları için duruyordu.
“Bayram sabahı kavga etmeyin. Söyle bakalım Ali’m neler yaptın biz yokken?”
“Bir şey yapmadım babaanne diyerek,” konuşmak istemediğini belli ettiğini düşünürken babaannesi, “Üst katı sana vereceğim,” dedi. Annesi bu duruma heyecanlanırken o, “Teşekkür ederim ama gerek yok,” dedi. “Orası halamın.”
“Oğlum halan evlenip boşandı bu saatten sonra kim onu alsın?”
Gülmemek için dudaklarını ısıran Gül gözlerini halasının dolan gözlerine çevirince dudağını serbest bıraktı. Birazcık üzülmüştü ona, ama çok azıcık. Mesela yüreği sızlamadı.
“İster evlensin ister evlenmesin orası halamın. Ben istemiyorum.”
“Aa,” diyen yaşlı kadın sesinin tonu yükseldiğinde tek kaşını kaldırdı Ali.
“Evlilik yaşın geldi ve geçiyor orayı sana vereceğim. Eşinle birlikte yaşarsınız, evimiz varken seni kiraya mı çıkaralım. Sus sakın itiraz etme. Hem halanda aynısını söyledi.”
“Annem haklı,” diyen kadının ses tonu üzgün olmasına rağmen düz çıktı. “Boş duruyor zaten ben giriş katta annemle beraber yaşıyorum. Sen eşinle orada yaşarsın.”
Ayşem’le diye geçirdi içinden. Benim güzel eşim diye mırıldandığında dudaklarının üzerinde tebessüm oluştu.
“Kazım bey’in kızı Filiz’i sana isteyelim diyorum. Güzel kız, sana da yakışır.”
Dudaklarının üzerindeki tebessüm anında silindi. Hem hareketleri ile hem de katı ses tonuyla, “İstemiyorum,” dedi. “Neden?” diyerek bozulan kadın çay bardağını masanın üzerine bıraktığında Emine Hanım, “Oğlumu bu konuda sıkmayın,” dedi kayınvalidesine.
“Sen karışma Emine, torunuma en iyi kısmeti ben bulacağım. O yüzden ses sus ve otur.”
Gözleri dolan Emine Hanım ekmeği ufalarken bu aileden bir kere daha nefret etti. Yanındaki kocasına kızdı, zamanında onu dinleyip başka yere taşınsalardı annesinin kız kardeşinin iğneleyici laflarına maruz kalmazdı.
“Benim gönlümde biri var babaanne bana kız bakma. Ben gönlümdeki kızı anneme söylediğimde hayırlısıyla evlerine gideriz. Kendi başına iş yapma rica ediyorum benim bir annem var o ne yapması gerektiğini bilir.”
“Kimmiş senin gönlündeki kız?” diyen kadın öfkeden kızarırken diğerleri şaşkın halde Ali’ye bakıyordu.
Gül az çok kızın kim olduğunu tahmin ediyordu. Ama ağabeyinin bunu herkesin ortasında dillendirmesine şaşırıyordu. Acaba duygularını Ayşem’e mi açmıştı? Büyük bir ihtimal öyle olmuştu yoksa ağabeyi asla toplum içinde bunu dillendirmezdi. Bir an önce Ayşem’i görmesi gerekiyordu.
“Size afiyet olsun ben eve çıkıyorum.”
Sandalyesini geriye doğru iteletip ayağa kalktı. “Ben de geleyim Tuncay Bey ve ailesi gelecek,” diyen Serdar Bey oğlunun arkasından yürürken, “E siz sofrayı toplarısınız,” diyerek annesinin elinden tuttuğu gibi babaannesinin evinden çıkardı Gül.
“Duydun mu kız gönlümde biri var dedi. Sence kim?”
“Eğer benim aklımdan geçen kişiyse mahalledeki çocuklara şeker dağıtırım Gül. Allah’ım sonunda yüzümüze gülüyor kızım, ağabeyin evleniyor.”
“Bu çok büyük bir şey değil anne,” diyen Gül kalçasına yediği elle, “Anne,” dedi oflayarak. “Gir eve bak bakayım mutfak toplu mu misafirlere rezil olmayalım.”
“Akşam topladım ya.”
“Git bir daha bak.”
Oflayarak mutfağa giren Gül annesinin niyetini biliyordu. Kendini göstermeden kapının arasından içeriyi dinlemeye çalıştı.
Oğlunun yanına oturan Emine Hanım kocasının, “Yapma,” demelerini umursamadan, “Kim bu gönlündeki kız oğlum?” dedi elini oğlunun bacağının üzerine koyarak.
“Şimdi değil anne.”
“Şimdi şimdi, hadi söyle kuzum. Söyle bir tanem bileyim gönlünü yakıp küle çeviren kızı.”
“Abart abart,” diyen eşine kaşlarını çatan Emine Hanım televizyona bakan oğlunun yanağına elini koyup gözlerini kendi gözlerine çevirdi. “Söyle hadi, kim gönlündeki?”
“Ayşem.”
“Ay,” diyerek çığlık atan Gül salona koştuğunda onun gibi sevinen Emine Hanım, “Biliyordum,” dedi dolan gözlerini ovalayarak. “Ben senin bakışlarından anladım zaten.”
Hangi bakışlarından anladı acaba? Ali utancından Ayşem’in yüzüne bakamıyordu.
“E kızında gönlü sen de mi?”
Başını usulca salladı. Tebessümünü saklamak adına gözlerini annesinin gözlerinden kaçırdı.
“Ben arkadaşımın yanına gidiyorum.”
“Dur Gül, acele etme. Ben henüz Ayşem’le konuşmadım eğer tamam derse babam babasıyla konuşsun. Kızla konuşmadan onu utandırmayın lütfen.”
“Ben bayramlaşmaya gidecektim abi yoksa bir şey demem.”
“Ben seni biliyorum,” diyen Ali kardeşine koltuğu işaret edip, “Otur,” dedi. Yüzünü asıp yerine oturdu Gül. Ayşem buraya gelince onu odasına çekerdi sonuçta.
Yerine oturduğu an çalan zille bir anda ayağa kalkıp kapıya koştu. “Lütfen bir şey söylemeyin. Gül, kızı utandırma.”
“O iş ben de abi merak etme.”
“Nereden söyledim,” diyen Ali beyaz gömleğinin yakalarını aceleyle düzeltip vitrinin camından saçlarını hızla düzeltip kapıya yürüdü. Onun bu hali sırıtan babasının koluna annesi vurunca Serdar Bey, “Âşık olmuş,” dedi.
“Yeni mi anladın Serdar, kızı gördüğü günden beri âşık o. Gözlerin havada değil de yerde gezsin.”
Karısına boş boş bakan adam onunla dalga geçtiğini fark ettiğinde ağzının içinden homurdandı. Misafirleri eve yavaş yavaş girmeye başlamıştı. Silkelenip Tuncay Bey’i karşıladı.
Ailesi içeri giren Ayşem fazlasıyla heyecanlı olmasına rağmen dışarı karşı sakinliğini gösterip evin içine adım attığında boynuna sarılan Gül’e karşılık verdi.
“Bizimkilerle bayramlaşıp hemen benim odama geçelim. Konuşacağız.”
Yutkunan genç kız arkadaşının gözlerinden dün akşam olanları bildiğini anladı. O biliyorsa Emine teyzesi de biliyor muydu? Ali ailesine bu durumu açmış mıydı acaba?
Çekingen bir şekilde salona geçip Serdar Bey ve Emine Hanım’ın ellerini öptü. İkisinin yüzünde de farklı bir bakış yoktu. Her zaman ona nasıl bakıyorsalar yine aynı şekilde bakıyorlardı. Ellerini mavi elbisesinin önünde birleştirerek arkasını döndüğünde köşede duran Ali’yle göz göze geldi. İkisi de aynı anda yutkundular. Ne yapacaklarını bilemiyorlarmış gibi salonun ortasında dikilirlerken Ali bu durumun garipliğini sezip, “İyi bayramlar,” dedi heybetli bedenine yakışan ses tonuyla. Tebessüm eden Ayşem, “İyi bayramlar,” deyip mutfak kapısının önünde duran Gül’ün yanına koştu. Burada duramazdı durursa sürekli Ali’nin yüzüne bakardı. Babasının yanında hoş olmayacağı için Gül’le mutfağa girip pencerenin önüne gitti.
“Ali ne söyledi size?”
Hiç oyalanmadı. Direkt soruyu sordu. Zaten arkadaşını da az çok tanışmıştı ondan bir şey saklanmıyordu.
“Babam babanla konuşacakmış Ayşem. Biliyorsun ben tahmin ediyordum abimin sana karşı olan ilgisini, beni şaşırtan şey sevgili olmadan hemen sözlenecek misiniz? Babamı babanla konuşmaya yollayacak.”
Gözlerini mutfağın kapısına çevirdi biri geliyor mu diye, kimsenin gelmediğini görünce Gül’e döndü.
“Niyetim ciddi dedi. Nikâhsız gezmek istemiyorum dedi.”
“Sen bunu kabul ettiğine göre abimden etkileniyorsun. Abim benim gibi değil, o gelenek göreneklerine uyan bir adam, fark ettiysen yüzüne bile uzun bir süre bakmıyor bu bütün kadınlar için geçerli onun için. Onu böyle kabul ediyorsun değil mi? Yani normal sevgililer gibi pastanelerde el ele oturamazsınız. Evlenmeden öpmez de seni.”
Gül’ün koluna vurup, “Ne diyorsun?” dedi sesini yükseltmemeye çalışarak.
“Abimi anlatıyorum sana. Sanki kötü bir şey söylüyorum.”
“Anlatma bana abini,” ben onu yaşayarak tanımak isterim, diye de geçirdi içinden. “Zaten söz çiftler birbirini tanısın diye yapılıyor. Eğer anlaşamazsak ayrılırız.”
“Abim asla seni bırakmaz. Gözlerinin içi parlıyordu, gönlümde Ayşem var dediğinde görsen yanakları nasıl da tatlı tatlı kızardı.”
“Kızlar, tatlıları ve çayları getirir misiniz?”
Çay bardaklarını tepsinin içine acele ederek dizdi Gül. “Sen tatlıları kayınvaliden ve ailene ver ben çayları getiriyorum.”
“Gül, bunu yapma lütfen. Utanıyorum, evet abine karşı boş değilim ama onunla oturup uzun uzun konuşmuşluğumuz yok yaptığın imalar kulağına giderse çok utanırım.”
“Seni de kendim gibi sandım kusura bakma. Gel birlikte geçelim içeri.”
Tabaklara koyduğu baklavaları alıp içeri geçti. Büyüklere sırayla dağıtırken yan yana oturan Ali ve kardeşi Emre’nin önüne de tabakları bıraktı. Kardeşi ona göz kırparken Ali sehpanın üzerinde duran tatlıya bakıyordu. Birazcık bozuldu, en azından kısa da olsa yüzüne bakmasını isterdi. Yüzü düşmüş halde iki kişilik koltuğa oturdu. Büyükler kendi aralarında sohbeti koyulaştırdığı için onlara kimse bakmıyordu. Emre derdi varmış gibi düşünürken Ali deminden beri yaptığı gibi tatlı tabağına bakıyordu. Bari bir çatal alsaydı belki başı kalkardı. Pişman mı olmuştu anlamıyordu.
Oturduğu yerden öne doğru kayıp, “Eve gitmem gerekiyor,” dedi annesine doğru. “Ütüyü fişten çekip çekmediğimi hatırlamıyorum.”
“Emre baksın kızım.”
Başını iki yana sallayıp, “Ben bakarım,” dedi. Kimseyle göz teması kurmadan ayağa kalktı.
“Hemen gel Ayşem, tatlını yemezsen kırılırım.”
O gelmeyi düşünmüyordu ama yüzüne gülümseyerek bakan kadını kıramayacağı için, “Gelirim,” dedi.
Evden çıkıp kendi evine geldi. Ütü fişte değildi, Ali yüzüne bakmadığı için gelmişti. Bu duruma bozulmuştu açıkçası. Akşamdan beri gönlü heyecandan hızlı atarken şimdi ağrıyordu.
Aynanın karşısında sabahtan beri yaptığı gibi kayık yaka olan mavi elbisesini inceledi. Biraz kilo alsa iyi olurdu. Vücudu kadınsı gibi durmuyordu. Her gün baktığı aynada şimdi kendini beğenmeyince yüzünü buruşturup çıkardığı ayakkabılarını giydi.
Emine Hanım’a geleceğim demişti evde durarak onu daha fazla bekletmek istemiyordu.
Anahtarı elbisesinin cebine koyup apartmandan çıktı. Ali’nin binasının kapısı açık olduğundan zile basmadan içeri girdi. Merdivende Ali’yi görmeyi beklemiyordu. Genç adamı karşısında görünce irkilip bir adım geri çekildi. Az önce yüzüne bakmayan genç adam gözlerini ayakkabılarından başlayarak saç diplerine kadar gezdirdi. En sonunda gözleri çakışınca gülümsedi genç adam.
Az önce üzüntüden ağrıyan kalbi şimdi bomboş halı sahada depar atıyordu.
“Kırıldın mı bana?”
Omzunu silkti.
“Kırılmışsın. Yüzüne bakmayı çok istiyorum Ayşem, parmağımıza yüzükler takıldıktan sonra o güzel gözlerini doya doya izleyeceğim. Yukarıda ailemiz var, bir de beni biliyorsun kendimi sana anlattım. Kıyamıyorum bakmaya.”
“Uzun uzun bakmana gerek yok ki. Azıcık baksan da olur, sen bana bakmayınca acaba kendi kendime gelin güvey mi oluyorum diyorum.”
“Olmuyorsun kendi kendine gelin güvey. Babama söyleyeceğim akşam babanla konuşacak nasip olursa yüzüklerimiz parmağımıza girdikten sonra seninle uzun uzun konuşuruz.”
“Şey.”
Bakışlarını kaçırıp bu sabah maşayla dalgalı yaptığı saçının bir tutamını parmağının ucuna doladı.
“Söyle Ayşem. Benden çekinmene gerek yok, bir ihtiyacın olduğunda kimseye gitmeden bana gelebilirsin.”
Rahatladı bu sözlerden sonra. Saçını parmaklarından kurtarıp, “Pastaneye gider miyiz?” dedi oldukça kısık sesle. Hep bu Gül’ün yüzünden saçma sapan düşünceler aklına geliyordu.
“Gitmek istiyorsan gidelim. Babandan izin alayım mı?”
Başını panikle iki yana salladı. “Şimdi değil, sonra gider miyiz diye söyledim.”
“Gideriz.”
Gülümsedi, gönlüde rahatladı. Gül abisini henüz tanımıyordu. Ali karşısındaki insanı mutlu edebilecek bir adamdı.
“Nereden çıktı bu?”
“Gül abim evlenmeden gezmez dedi. Açıkçası evleninceye kadar benimle gezmez misin diye merak ettim.”
Kar gibi olan beyaz dişlerini gösterecek şekilde gülümsedi genç adam.
“Çok biliyor o, sözlümle tabii ki gezeceğim. Evlensek de seni eve kapatacak değilim, daha rahat olacağımız için dışarıda da daha özgür oluruz. Bu dinen de doğru olur zaten, biliyorsun nikâh olmayınca pek cazil değil.”
“Biliyorum. Hayırlısı olsun o zaman.”
Bir basamak aşağı inen adam göğsüne gelen kızın yüzüne biraz yakınlaşmak istediği için hafifçe eğildi.
“Olsun Ayşem, bizi aynı yola sokan Rabbime de şükürler olsun.”
Yanakları pembeleşen Ayşem avcuna bırakılan küçük paketle bakışlarını avcuna çevirdi. “Bu ne?” Elini ensesine götürüp geri adım attı Ali. Dili ağzının içinde büyürken siyah kutuyu açan Ayşem için de inci olan kolyeyi görünce gözlerini Ali’ye çevirdi.
“Boynunda güzel duracağını düşündüm. Benim için takar mısın?”
Elindeki kutuyu genç adama uzatıp, “Neden sen takmıyorsun?” dediğinde Ali’nin gözleri genişledi. Nasıl takacaktı, elleri titriyordu. Kızı da bekletemezdi. Parmaklarının titreyişi geçmeden kutunun içinden kolyeyi aldı. Arkasını dönen Ayşem’in kokusunu içine çekmemek adına nefsiyle savaşırken oldukça zor bir şekilde kolyeyi genç kızın boynuna taktı. Ellerini hemen geri çekmedi. “Allah’ım,” dedi yüreğinden. “Günahı boynuma.” Genç kızın kokusunu içine çekip gözlerini sımsıkı yumdu. Kolyenin zincirinin üzerinde duran elleri şimdi daha çok titriyordu.
Ne o geri çekiliyordu ne de Ayşem. Pembe bulutlar ikisinin etrafını sararken bulundukları katta olan Ali’nin babaannesinin evinden biri onları öfkeyle izliyordu. İki masum gencin etrafını saran pembe bulutlarını bakışlarındaki nefretle siyaha çeviriyordu.
Kimdi onları kara bulutların içine çekmek isteyen kişi?