Pencerenin önüne oturmuş, yoldan geçen insanları izleyen genç kız görmek istediği kişiyi göremediği için üzülüyordu. Bir haftadır Ali'yi bir kere görmek için pencerenin önünden ayrılmamıştı. Dükkânını temizlerken, eve gelip giderken Ali’yi göremeyince kendi kendine kuruntu yapar hale gelmişti. Genç adam bir anda ondan uzaklaşmıştı, her ne kadar beraber çok vakit geçirmeseler de ya da konuşmasalar da birbirlerine baktıkları zaman başlarını eğerek selam veriyorlardı. Bir haftadır bunların hiçbiri olmuyordu, Ali onun yüzüne bakmıyordu. Bu durum onun kalbini acıtıyordu. İçinde hissettiklerini kimseyle de paylaşamıyordu. Gül’e anlatsa abime âşık olmuşsun diyerek ona takılırdı. Bunun olmasını da istemiyordu. Evet, Ali’den etkileniyordu ama hislerinin büyük olduğunu düşünmüyordu.
Kim yeni tanıdığı birine hemen âşık olurdu ki?
"Ayşem."
Arkasını dönüp mutfaktan seslenen annesine, "Efendim anne?” diye bağırdı.
"Kızım şu yemeği Emine teyzene ver de gel." Kolundaki saate baktı, Ali'nin gelme saatiydi. "Tamam anne," Koltuktan kalkıp annesinin elinden tabağı aldı. Bugün dükkânda fazla iş olmadığı için eve erken gelmişti. Kardeşi odasındaydı, belki Ali’de erken eve gitmiştir. Ayakkabılarını giyip kapıyı açtı, merdivenleri koşarak inip dışarı çıktı. Hava bugün çok sıcaktı, dışarı çıkar çıkmaz sıcak hava yüzüne vurmuştu. Hızlı adımlarla Ali'nin evinin ziline bastı.
"Kim o?" diyen Ali'nin sesini duyunca elleri titredi. Erken gelmişti genç adam. , "Kimsiniz?"
"Benim, Ayşem."
Kapı açılınca içeri girdi. Merdivenleri çıkmadan tabağı basamağa koydu. Düzgün duran saçlarını düzeltirken gözü merdivenlerdeydi biri gelirde onu bu halde görür diye. Saçlarının güzel olduğuna kanaat getirip tabağı aldı. Acele ederek merdivenleri çıkarken yüzündeki gülümsemeyi de kontrol altına almaya çalışıyordu. Ali’nin dairesinin önüne gelince beklemeden zile bastı. Kapı açılmayınca tekrar zile bastı. Neden açmıyorlardı ki kapıyı? Olduğu yerde ayakkabısının ucunu yere vururken açılan kapıyla ayağı bir anda durdu. Emine teyzesi gülümsemesiyle "Hoş geldin kızım.” dediğinde yüzündeki durgunluğu sildi. Ali’yi görmeyi bekliyordu, genç adam karşısına yine çıkmayınca sanki kalbi ağrıdan duracak gibi hissetti.
"Hoş buldum Emine teyze, annem gönderdi." Elindeki tabağı Emine Hanım’a uzattı. "Teşekkür ederim kızım, gel içeri birlikte iftar yapalım." Başını iki yana salladı.
"Ben eve gideyim teyze annem bekler, hem Gül’de yok."
"Olsun kızım, Gül yok diye gelmeyecek misin?"
"Sonra gelirim, gideyim ben."
"Sen bilirsin kızım."
Evin içine bakmak isteyen gözlerine sahip çıkıp merdivenleri ağır ağır indi. Gönlü içeri girip istemeyerek bir şey mi yaptım demek istiyordu Ali’ye. Normalde asla kafasına takmazdı böyle durumları, o gün Gül aklını karıştırdığı için Ali’nin yüzüne bakmak istiyordu. Bakınca ne görecekti bilmiyordu ama yine de kalbine söz geçiremiyordu.
"Kim gelmiş?"
Omzunu duvara yaslayan oğluna "Duymadın mı?" diyen Emine Hanım kaşlarını yukarı kaldırdı. “Hayır," diyen oğlunun boynu kızarırken gülümsedi. Oğlunun yalan söyleyemediğini bildiği için, "Sen onu benim külahıma anlat." dedi.
"Çok ayıp anne, nasıl konuşuyorsun?"
"Hadi hadi zamanı gelince konuşacağım ben seninle."
Mutfağa giren annesine tuhaf bakışlar atıp pencerenin önüne gitti. Tülü hafif araladı. Binanın içine giren Ayşem’i izlerken kapanan demir kapıyla geri çekildi. Ayşem'i bir haftadır görmemek için eve geç geliyordu. Akşamları balkona çıkmıyordu. Farkındaydı Ayşem'den etkileniyordu, hislerinin daha ileri gitmemesi için ondan uzak durmaya çalışıyordu. Ama farkında olmadığı daha çok ona bağlanıyordu. Sırf Ayşem’i görmemek için dükkânının önüne bile çıkmıyordu. Bu yanlıştı, kalbine ümit verip kendine acı çektiremezdi. O hiç kimseyle sevgili olmamıştı ki. Bir kadına nasıl yaklaşılır bilmiyordu. Hep bacağını bahane ederek kızlardan uzak durmuştu. Nefsini bu zamana kadar kontrol altına almaktan hiç zorlanmamıştı. Şimdi ise ne nefsine sahip çıkabiliyordu ne de kalbine…
***
Günler hızlı bir şekilde geçerken ramazan ayının sonlarını yaşayan Çiçek Mahallesi son iftarı birlikle yapmak için masaları yolun ortasına yan yana dizdiler. Sokağın giriş ve çıkışlarını çöp konteynerle kapatıp arabaların mahalleye girişine engel oldular. Kadınlar evlerinde hazırladıkları yiyecekleri dışarı çıkarırken dükkânının kapısını kapatan Ayşem derin nefes alıp arkasını döndü. Göz göze geldiği genç adam başını eğip kaldırdığında midesi çalkalanmaya başladı. Ali dükkânının kapısını kilitleyip anahtarı cebine yerleştirdiğinde gözlerini onun üzerinden çekti Ayşem. Her akşam olduğu gibi parmaklarıyla oynayarak fırına doğru ilerledi. Arkasından gelen adamın soluklarını işitiyor, onun heybetli bedeninden yayılan kokuyu içine çekiyordu.
Bu yanlıştı ama bunu umursamıyordu. On beş gündür bu sahneyi her akşam yaşıyorlardı. Sabahları ne kadar aynı saatte dükkânlarına gelmek isteseler de ikisinin saatleri uymadığı için bu yürüyüşler sabahları olmuyordu. Birbiriyle hiç konuşmuyorlardı sadece başlarını eğip kaldırıyorlardı. Ayşem camın önüne yerleştirdiği dikiş makinesinden etek elbise dikerken gözleri sürekli Ali’nin dükkânının üzerinde olsa da genç adam gün içinde bir kere bile kapıya çıkmıyordu. Bu durum onun moralini bozuyordu.
Gül, abim senden hoşlanıyor dediği günden beri kalbi beklenti içine girmişti. Ali’nin ona uzun uzun baktığını görse Gül’e hak verecekti ama bu bakışlar olmuyordu.
Fırının önündeki kuyruğun arkasına geçip kollarını göğsünün üzerinde topladı. Normalde pideyi kardeşi alıyordu sırf Ali’yle yan yana olmak için on beş gündür kendi geliyordu almaya. Hoş yarın akşam ramazan sondu, artık birlikte pide alamayacaklardı. Yüzü asılırken önünde duran genç adam arkasını dönünce geriye çekildi. Sırtında hissettiği elle yutkunurken, “Sen kenarda bekle ben alıp gelirim,” diyen adamın tok sesi bacaklarını titretti. On beş günün ardından onunla konuşmuştu Ali. Heyecanını Ali’ye yansıtmadan ceviz ağacının altına geçip beklemeye başladı. Pidesini alan uzaklaşırken, “Bu akşam hep birlikte yiyeceğiz Ali, ben pideleri getireceğim, diye bağıran ustaya, “Yardım edeyim istersen abi,” dedi.
“Yok oğlum, şunları verelim çırakla geleceğiz sizin sokağa.”
“Peki madem,” deyip arkasını döndü. Ağacın altında onu bekleyen Ayşem’e doğru adım attı.
“Onlar getirecekmiş.”
Başını usulca sallayan Ayşem, “Gidelim o zaman,” dediğinde elini öne doğru uzattı Ali. On beş gündür olduğu gibi Ayşem önde o arkada yürüdü. İkisi de tek kelime etmediler. Ayşem ne kadar arkasına dönüp benimle neden konuşmuyorsun diye sormak istese de buna cesaret edemediği için kendi içinde savaşıyordu.
Adımlarını hızlandırıp evinin önüne geldiğinde Ali’ye bakmadan binaya girdi. Merdivenleri koşar adım çıkıp ailesine bir şey demeden üzerindeki pantolon ve tişörtü çıkardı. Beğenerek aldığı buz mavisi elbisesini giyerken toplu olan saçlarını salık bıraktı. Eğer bu akşam Ali’nin bakışlarını yakalamazsa ondan uzak duracaktı. Kendi kendine kuruntu yapmaktan vazgeçip gönlüne sahip çıkacaktı.
“Ayşem, biz iniyoruz aşağı.”
“Geliyorum,” diye bağırdı. Son kez üstünü kontrol edip merdivenlerden indi. Aralık duran demir kapının arasından geçip boş sandalyelerden birine oturdu. Üzerinde hissettiği gözlere gözlerini bir kere bile çevirmedi. Eğer bakışlarını karşısında oturan Ali’ye çevirirse biliyordu ki genç adam gözlerini hemen kaçıracaktı. Bunun olmasını istemiyordu, biraz da o baksın istiyordu. Belki uzun uzun bakarsa ondan etkilenirdi. Aklından geçenler onu utandırırken yanına gelen Gül’e tebessüm etti.
“Nasılsın komşumun kızı?”
“İyiyim, sen nasılsın?”
“Çok iyiyim.”
“Dükkâna neden gelmiyorsun? Daha doğrusu Ayşem’in yanına gidiyorum diyerek evden çıkıyorsun benim yanıma gelmiyorsun.”
“Ay kırıldın mı sen bana? Söz yarın geleceğim.”
“Umarım gelirsin, işlerim çoğaldı yardımına ihtiyacım var.”
“Merak etme geleceğim,” dese de gözleri arkadaşlarıyla sohbet eden sevgilisinin üzerindeydi Gül’ün.
“Beyaz gömlek bu kadar mı yakışır sevdiğime? Maşallah anası benim için doğurmuş aslanımı.”
Ağzının içinden homurdanan arkadaşının karnını dirseğiyle dürtüp, “Sussana,” dedi. “Ağabeyin karşında ayıp olur.”
“Niye olsun, ağabeyim de seni izliyor.”
Gül’ün bacağını sıkan Ayşem, “Yalan söyleme,” dedi. “Bakmıyor o bana.”
“Sen öyle san.”
Gözlerini Ali’ye çevirmek isteyen Ayşem masanın altından ellerini birleştirdi. Bu kız sürekli aklını karıştırıyordu, onun yüzünden karşısında oturan adama iyice bağlanıyordu. Kızdı ona, bir süre Gül’le görüşmeme kararı aldı kendi kendine. Abisini aklına soktukça normal hayatı değişmeye başlamıştı. Derin bir iç çekip gözlerini gülüşerek sohbet eden insanların üzerinde dolaştırdı.
“Hayırlı iftarlar Çiçek Mahallesi. Nasılsınız?”
Mahallenin gençlerinden Samet yanlarına yaklaştığında Ali’nin kaşları çatıldı. Bu adamı çocukluğundan beri sevmiyordu. Birbirinden haz etmeyen iki genç mümkün olduğunca birbirlerini gördükleri yerde başlarını başka yere çevirirlerdi. Şimdi bu adamın durduk yere elini Ali’nin omzuna koymasından rahatsız olan Ali ve Ali’nin arkadaşları Samet’e kaşları çatılı bakıyorlardı.
Samet'in elini omzundan çekip, "İyi, sen nasılsın?" diye sordu. Samet Ayşem'e bakıp, "Çok iyiyim," cevabını verdi. Ayşem'i gördüğü günden beri onun güzelliğinden etkilenmişti. Annesi sürekli evlen diye ona baskı uyguladığı için evleneceği kızın Ayşem olmasını istiyordu dün akşamdan beri. Aşka inanmıyordu, onun için kadın güzel olsun yeterdi. Gözlerini Ayşem'in üzerinden çekmeden, "Burada yer var mı? Ben de sizinle oturayım." dedi Ayşem'in yanına oturmak ister gibi.
Ali'nin babası Serdar Bey, "Gel oğlum, var," dedi oğlunun sinirlendiğini görmeden. Samet Serdar Bey’in yanına oturunca derin nefes aldı Ali. O an Ayşem’le göz göze geldiler. Gergin duran dudaklarında tebessüm oluşunca Ayşem’in yanan gönlü ferahladı. Bu anı bekliyordu uzun zamandır. Gözlerini onun gözlerinden istemeyerek çekip önüne döndü. Ali ise hâlâ ona bakmaya devam ediyordu. Konuşacaktı, eğer hislerine karşılık alırsa her şey usulüne göre olacaktı. Ayşem onu istemezse de asla onu rahatsız etmeyecekti. Gözleriyle bile bakmayacaktı. Samet’in Ayşem’e olan bakışlarından rahatsız olmuştu. Eğer aralarında bir şey olursa onu susturabilirdi. Ama hiç konuşmadan duygularını içinde yaşarsa o zaman karışmaya hakkı olmazdı.
"İşlerin nasıl gidiyor, Samet?"
“İyi Serdar amca, çok şükür şirketi büyüttüm."
"Allah daha çok versin oğlum, evlenmiyor musun? Ali'yle birlikte neyi bekliyorsunuz anlamadım gitti, evlenin oğlum."
Ayşem başını Ali'ye çevirdi. Ne evlenmesi, o daha Ali'ye açılmamıştı ki. Ali başkasıyla evlenirse nasıl dururdu bu mahallede?
Samet Ayşem'in Ali'ye bakışlarını görmüştü, dudağı kenara kıvırıldı. Bu güzel kız topaldan mı hoşlanıyordu? Sırıttı. Masanın altında bacağını sallarken bakışlarını Ayşem'den çekmeden, "Hayırlısıyla yakında nişan haberimi alırsınız Serdar amca," dedi gülmeye devam ederken. Ali, Ayşem'den bakışlarını çekip Samet'e öfkeyle bakmaya devam etti. Bu adamla aynı masaya oturmak ona işkence gibiydi. Üstüne Ayşem’e bakması hepten sinirlerini germişti.
İçinden sabır çekerek iftarını zorla yapıp sırtını sandalyeye yasladığında sohbete dalan insanların arasına bu akşam karışmak istemiyordu. Başıyla evlerinin bahçesini işaret eden arkadaşlarına kafasını sağlayıp ayağa kalktı. Kız kardeşiyle konuşan Ayşem’in üzerinde gözlerini kısa bir an dolaştırıp bahçenin içine girdi. Binanın arkasına doğru giden arkadaşları sigaralarını yakarken başını iki yana sallayıp onları takip etti.
“Bu herifin derdi ne? Selamını almadığımız adam neden gelip bizimle aynı masaya oturuyor ki? Hayırdır Ali, bir sıkıntı mı var kardeşim?”
Kuzeni Tufan’a, “Bilmiyorum,” dedi. Çardağa oturup bacaklarını öne doğru uzattı. “Derdi neyse yakında kokusu çıkar.”
“Gözlerine sahip çıkmıyordu sen konuşmazsan ben konuşurum istersen.”
Asabi olan kuzenine, “Sen karışma,” dedi. “Ben halledeceğim.”
Sigarasını içmeye devam eden genç adam, “Uzak durmayacağım,” dedi. “Seni üzdüğü takdirde karşısında beni bulacak.”
Kuzenine cevap vermeyen Ali öylece yeri izlerken Ayşem’le nasıl konuşacağını düşünüyordu. Bu konularda tecrübeli de değildi. Nasıl konuşacaktı ki? Acaba annesini görücü olarak evlerine mi gönderseydi? En azından olumsuz cevap aldığında çok fazla üzülmezdi. Ayşem yüzüne bakarak seni istemiyorum dediğinde daha fazla yıkılırdı. Hele ki bacağına bakarak ona acıdığını belli ederse hepten perişan olurdu.
Sıkıntıyla iç çekip, “Son teravimizi kılmaya gidelim,” dedi arkadaşı. Düşüncelerini kenara bırakıp başını usulca salladı. Bu akşam konuşamasa da en yakın zamanda genç kızla konuşacaktı.
***
Çiçek Mahallesinde ramazanın sonuna gelmişlerdi. Günlerden arife olunca, kimi kadınlar bayram temizliğini bitirmiş, balkonlarda keyif yapıyorlardı. Ayşem günlerdir annesinin işkencelerinden bıkmıştı, beş kez cam silmesine rağmen bir türlü annesi beğenmiyordu yaptığı işi. Artık isyan bayrağını eline almasına az kalmıştı genç kızın. O hırsla camı silerken Ali balkonda oturmuş, Ayşem'in annesiyle tartışmalarını dinliyordu. Meryem Hanım sürekli kızına, ‘evde kalacaksın,’ dedikçe, Ali içinden, ‘kalmaz,’ diyordu.
"Anne, Allah aşkına oldu işte niye hâlâ benimle uğraşıyorsun? Bak herkes işleri bitirmiş balkonda oturuyor, biz niye uğraşıyoruz? Dükkâna gidip kalan işlerimi bitmem lazım."
"Sus kız elin çalışsın dilin değil, bayramdan sonra devam edersin işlerine. Sanki dikmen gereken yığınla kıyafet var.”
“Çok şükür cebimi dolduracak kadar var.”
Gözlerini deviren annesi elindeki bezi onun avcuna bıraktı. “Ben mutfağa gidiyorum geldiğimde tertemiz olsun camlar."
Ayşem oflayıp bezi cama vurdu. O sırada Ali'yle göz göze geldi. Ali kollarını göğsünün üzerinde bağlamış onu izliyordu. Ayşem'in ona baktığını görünce oturuşunu dikleştirip derin nefes aldı. Gülümsemek isteyen dudaklarını düz tutmaya çalışıyordu ama Ayşem’in komik hali dudaklarının iki yana kıvrılmasını sağlıyordu.
Kaşlarını çatan Ayşem "Çok mu komik?" diye sordu. Zaten sinirliydi, bir de hoşlandığı adam ona gülüyordu. Ali yüzünü ciddi yapıp, “Hayır,” dedi tok sesiyle. “Aynı bezle bir yeri sürekli silersen leke kalır. Bence bezi değiştirmeyi dene.”
Ayşem utanıp, "Kaç kez değiştirdim ama olmuyor," dedi küçük bir kız çocuğu gibi dudaklarını büzerek. "Bak şimdi tertemiz yapacağım." Ali alt dudağını ısırıp başını iki yana salladı. Aslında temiz silmişti ama onunla uğraşmak şu an hoşuna gidiyordu. Sabah ağrıyan bacağı yüzünden dükkânı açamadığı için kendini kötü hissetse de karşısında gördüğü manzara sinirini almıştı. Ayşem pencereye tutunarak ayağa kalktı. Ali'nin yüzündeki tebessümün yerine endişeli bakışlar geldi.
"Ayşem, cam temiz in aşağı" Ayşem Ali'ye cevap vermeden hırsla bezi cama bastırdı. "İnsene aşağı, düşeceksin." Emine Hanım ise koltuğa uzanmış gülerek oğlunu izliyordu. Bir saattir oğlunun kendi kendine söylenmelerini gülerek dinliyordu. İç çekip yakışıklı oğlunu inceledi. 'Ah Ali'm, inşallah bu kız senin onu sevdiğin gibi sever seni.' Oğlunun Ayşem'i sevdiğini biliyordu. Ali duygularını içinde yaşıyor sansa da Emine Hanım oğlunun Ayşem'e olan sevgisini gözlerinden görüyordu. Yattığı yerden kalkıp balkona çıktı.
"Hayırdır Ali, kime bağırıyorsun?"
"Ayşem'e, baksana cama çıktı düşecek aşağı."
Oğlunun omzunu sıkıp Ayşem'lerin camına baktı. "Maşallah hamarat kız, çokta güzel, Allah sahibine bağışlasın." Ali annesine bakıp, "Sahibi yok," dedi sesine yansıyan kıskançlıkla. Emine Hanım tebessüm edip duvar kenarında duran sandalyeyi oğlunun yanına çekip oturdu.
"Nereden biliyorsun?"
Annesinin ne sormak istediğini ses tonundan anlayıp, "Gül'le konuşurken duydum," dedi sanki Ayşem umurumda değil der gibi. "Yoksa nereden bileyim," Emine Hanım kahkaha atıp, "Kesin öyledir," diye mırıldandı. Oğlunun daha kırk fırın ekmek yemesi lazımdı annesini kandırması için.
Annesinin imalarını anlasa da sesini çıkarmadan camı silen kızı izledi. Zaten yakın bir zamanda onunla konuşacaktı, olurda Ayşem ona evet derse herkes aralarındaki ilişkiyi öğrenecekti.
Ayşem camı silince camdan aşağı inip ellerini beline koydu. "Bu sefer oldu. Şimdi laf ette göreyim." Meryem Hanım söylenen kızının yanına gelip cama baktı.
"Aferin, demin niye böyle silmedin"? Ayşem Ali'ye bakıp "İlham yeni geldi." Dedi.
"Ne ilhamı?"
“İşim bitti anne diyorum. Bak parmaklarım yara oldu eğer şimdi iznin olursa dükkânıma gidip işimi yapmak istiyorum.”
“Git hadi git.”
Gözlerini Ali’ye değdirmeden odasına gitti. Dolaptan eşyalarını alıp odadan çıktığında banyoya girip hızlı bir şekilde duşunu aldı. İşten gocunmuyordu ama bazen annesi damarına basınca sinirleri bozuluyordu. Temizlik takıntısı olan kadın temiz olan evi de ona zorla temizletiyordu. Yıllardır bu huyunu bırakmayan annesi onu çok üzüyordu.
Banyoda kurulanıp üzerini giyindi. Sızlayan parmak uçları yüzünden elini rahatlıkla hareket ettiremiyordu. Çamaşır suyunu fazla kullandığını söylemişti annesine. Oflayıp banyodan çıktı. Saçlarını kurulamadan çantasını aldığı gibi evden çıktı. Niyeti direkt dükkâna gitmekti ama karşı kaldırımda Ali’yi görünce adımları durdu. Başını eğip kaldıran Ali, “On dakika vaktin varsa birlikte parka gidebilir miyiz?” diye sordu. Heyecandan eli ayağı birbirine karışan Ayşem, “Olur,” dediğinde yutkundu.
“Önden buyur lütfen.”
Her zaman olduğu gibi yan yana yürümeyeceklerdi. O önde Ali’de arkasından yürüdü. Onu neden parka çağırdığını deli gibi merak ediyordu. Yeni duş almıştı ama ensesi heyecandan terlemişti. Midesi düğüm düğüm oluyordu genç adamın varlığını arkasında hissettikçe. Önemli bir şey olmalı, Ali onu parka çağırıyorsa bir şeyler söyleyecekti.
Derin nefes alıp parkın girişine yöneldi. “Sen gir içeri ben hemen geleceğim.”
Genç adama bakmadan başını sallayıp parkın içine girdi. Boş olan banklara ilerlemedi. Arkasını dönüp köşede olan eczaneye giden Ali’yi izledi. Aklında Ali’nin ona ne söyleyeceği varken eczaneden çıkan genç adam hızlı olmaya çalışarak onun yanına vardı. Attığı her adımda topalladığı için utansa da Ayşem’in bakışlarında acıma veya tiksinme yoktu. Gözleriyle gülümsüyordu bu da konuşması için onu daha fazla teşvik ediyordu.
Parkın içine girdiğinde, “Sıcakta beklemeseydin,” dedi gözlerini yere dikerek. Yakından kızın yüzüne asla bakamıyordu. Şimdiden heyecandan dili damağı kurumuştu.
“Seni bekledim.”
Poşeti avcunun içinde sıktı. “Beni bekledin,” dedi fısıldayarak. “Hep bekle beni Ayşem.”
Birlikte ağaçların altında kalan banka oturdular. "Elini uzatır mısın?" Eczane poşetinin içinden kremi çıkardığında Ayşem’in gözleri büyüdü. “Niye aldın ki?”
“Parmaklarının ucunu üflüyordun. Gördüğüm kadarıyla yara olmuşlar.”
Dudaklarını büken Ayşem, “Çamaşır suyu yüzünden oldu,” dedi. “Annem sağ olsun temiz evi tekrar temizletmeye çalıştığı için parmaklarım bu hale geldi.”
“Annelerin hepsi aynı. Kendilerini yordukları gibi evlatlarını da yoruyorlar.”
Gülümseyen Ayşem parmağının ucuna değen soğuk kremle irkildi. Ali asla parmağını değdirmiyordu. İlacın tüpünü sıkıyor Ayşem’in parmağına bulaşmasını sağlıyordu.
"Acıyor mu?"
“Biraz.”
Yüzünü Ayşem’in parmaklarına yaklaştırıp nefesini yaraların üzerine üfledi. Gözlerini kapatmamak için kendini zorlayan Ayşem tenine değen nefesle kendi nefesini kaybedecekti.
“Engelli birini hayatına almak ister miydin?”
Gözlerini genç adama çevirdi Ayşem. Onun parmağına üflemesini izlerken elinin buz kestiğini hissetti.
"Ben kalbe bakarım dış görüşüne bakmam, beni seven, bana değer veren insanı isterim."
Başını kaldırıp gözlerine baktığında oturduğu yerde düşecek gibi hissetti.
"Çok farklısın Ayşem, yüzün gibi kalbinde çok güzel."
Ayşem Ali'den duyduğu iltifat karşında utandı. Yanakları kızarırken Ali’nin derin bir iç çekmesiyle oturduğu yerde neredeyse iki büklüm oldu.
“Konuşmak için çok pratik yaptım ama bunu yapamayacağım.” Ayşem’in avcuna beyaz küçük bir kâğıt bırakıp oturduğu yerden kalktı.
“Bu kâğıtta yazılanlar kalbini titretirse bana gel, Ayşem."
Genç kızın gözlerine bir süre bakıp onun yanından uzaklaştı. Kalbi olumsuz cevap alacak olma düşüncesinden ağrıyordu. Elini göğsünün üzerine bastırıp parktan çıktığında avcundaki kâğıdı açtı, Ayşem.
Bu kâğıdı okuduğuna göre konuşmayı becerememişim.
Ayşem, hayatım boyunca doğrularımdan şaşmadım, hep dinimizin bana gösterdiği gibi yaşadım. Asla bir kadını ne gözlerimle ne de düşüncelerimle rahatsız etmedim. Seni görünce yapmam dediklerimi yaptım. Gözlerine uzun uzun baktım, sürekli seni düşündüm.
Her zaman aklımda sen varsın ve şunu anladım ki aklımdan da çıkmaya niyetin yok.
Ayşem, benim gönlüm sen de eğer senin gönlünde bendeyse ailemle hayırlı bir iş için kapına gelmek istiyorum. Niyetim nikâhsız gezmek değil, niyetim seninle gönül eğlendirmek değil. Cevabın olumluysa gece saat on ikide odanın penceresinden bak. O zaman beni kabul ettiğini anlarım. Eğer hayırsa odanın ışığını bu gece hiç yakma lütfen. O ışık yanmadığı gibi gönlümdeki ümit söner.
Ali.