🦋 EVİN SESSİZLİĞİ, KALBİN ÇIĞLIĞI 🦋

1291 Words
📖 3. BÖLÜM –EVİN SESSİZLİĞİ, KALBİN ÇIĞLIĞI Konağın koridorları, akşamüstü ışığıyla birlikte daha da ağırlaşmıştı. Tahta merdivenlerin hafif gıcırtısı, Nehir’in attığı her adımda yankılandı. Bu ses bile yabancıydı ona. Sanki ev, adımlarını dinliyor, ölçüyor, tartıyordu. Nehir üst kata çıkarken kendi kendine fısıldadı: “Burada güçlü olmazsam beni ezerler.” Bu cümleyi kimse duymadı, ama ev duymuş gibi hissettirdi. Kapı Aralığındaki Konuşma Koridorun sonunda yarı aralık bir kapı gördü. İçeriden iki kadının sesleri duyuluyordu. “Dayısı çok üzülmüş diyorlar.” “Üzülür tabii… ama bu ev kolay değil. Kuralı çoktur, göreni çoktur.” “Bir de Meryem Hanım’ın tavrı var. Ona ne desem bilemiyorum…” Nehir nefesini tuttu. Haklarında konuşulan biri olmanın o tuhaf sıkıntısını hissetti. Küçük bir kız olması, cümleleri daha ağır hissetmesine sebep oluyordu. Kapı kapanınca kadınlar dağıldı. Nehir başını kaldırıp derin bir nefes aldı. Bu evde herkes bir şey konuşuyordu. Ama hiç kimse gerçeği söylemiyordu. Oda ve Yabancılık Dayısının ayırdığı odaya girdi. Perdeler hafifçe dalgalanıyor, duvarlardaki eski çerçeveler gölgeler oluşturuyordu. Yatak düzenliydi ama soğuktu. Dolap ağırdı ama sessizdi. Odanın havasında “alışmak zaman ister” diyen bir mesafe vardı. Nehir aynaya baktı. Çok küçük bir yüz, büyük bir yük taşıyordu. “Ben buraya sığacağım,” dedi kararlı bir sesle. “Ne olursa olsun.” Tam o sırada dışarıdan bir ses geldi. Meryem Hanım’ın sesi. Sert, buyurgan. “Kimse bu kıza ayrıcalık tanımasın! Dayısı seviyor diye kimse şımartmasın!” Bu söz, kapının aralığından içeri süzüldü. Nehir’in alnına bir ağırlık gibi çöktü. Bir an nefesi kesildi. Sonra yutkundu. Artık biliyordu: Ev değil, insanlar zordu. Pencerenin perdesini aralayıp avluya baktı. Bir tane bile yüz ona dönük değildi. Ama o an, kendi kendine çok sessiz bir söz verdi: “Kimsenin sevgisine muhtaç değilim. Ama saygımı alacağım.” Bu söz, odanın soğuk duvarlarında yankılandı. Ve o yankı, küçük bir kızın içindeki gücü uyandırdı. Nehir perdenin kenarından avluya bakarken içeriye yemek kokusu doldu. Mutfaktan gelen o koku bir yandan evi sıcak gösteriyor, diğer yandan dışarıdan gelen sözler bu sıcaklığı tamamen siliyordu. Aşağıdan bir kadın sesi yükseldi: “Yemek hazır! Herkes sofraya gelsin!” Bu duyuru evi harekete geçirdi. Kapılar açıldı, ayak sesleri koridoru kapladı. Herkes toplanırken Nehir tereddüt etti. Bu kalabalık sofraya oturmak kolay olmayacaktı. Ama derin bir nefes aldı. Kaçmak yoktu. Koridora çıktı. Aşağı inen çocukların bakışları bir kez daha üzerinde dolaştı. Kimisi meraklı, kimisi alaycıydı. Nehir hepsini duymazdan geldi. Yemek Masası – Soğuk Savaş Konağın büyük yemek salonuna girdiklerinde ortamda hafif bir uğultu vardı. Herkes kendi arasında konuşuyor, kimse onu fark etmiyormuş gibi davranıyordu. Bu da aslında fark ettiklerini gösteren en açık işaretti. Dayı hâlâ gelmemişti. Bu yüzden masanın başındaki koltuk boştu. Nehir en uçtaki sandalyeye sessizce oturdu. Meryem Hanım ise karşısına oturup hiç konuşmadan onu izledi. Çorba dağıtılırken Meryem Hanım tespihini çekip duruyordu. Bakışı keskin, sesi soğuktu: “Burada herkes emeğiyle yer. Kimseye ayrı tabak çıkmaz.” Masada bir anlık sessizlik oldu. Cümlenin hedefinin kim olduğu açıktı. Nehir çorbasını karıştırdı. Gururu kırılmıştı ama belli etmedi. Küçük yaşına rağmen onurlu durmayı biliyordu. Bir kadın hafifçe güldü: “Dayısı yokken sessiz olur bu.” Bir başkası kısık sesle ekledi: “Alışır… ya da gitmek ister.” Cümleler ince bıçak gibiydi. Nehir hepsini duyuyor ama hiçbirine tepki vermiyordu. Çünkü biliyordu: Cevap verirse kaybeder. Sessiz kalırsa güç kazanır. Masada Küçük Bir Sarsıntı Tam o sırada merdivenden gelen ayak sesleri duyuldu. Herkes bir anda toparlandı. Dayı geliyordu. Masadaki hava bir anda değişti. Gerginlik yerini yapay bir saygıya bıraktı. Kadınlar gülümser gibi yaptı, çocuklar seslerini kesti. Dayı salona girer girmez kalabalığı taradı, sonra gözleri Nehir’i buldu. Gülümsedi. “Hoş geldin kızım. Yerine alışabildin mi?” Bu cümle odadaki herkese bir ders gibiydi. Meryem Hanım’ın yüzü kasıldı. Öbür kadınların konuşması durdu. Nehir başını sallayıp kısık bir sesle: “Alışıyorum dayı,” dedi. Dayı sandalyeye oturduğunda hizmetli önüne özel tabak getirdi. Meryem Hanım’ın dudakları sıkıldı. Ama Nehir ilk kez o akşam küçük bir rahatlama hissetti. Dayı yanında olduğunda evin nefesi bile değişiyordu. Yemek Bittikten Sonra – Asıl Test Sofra bittiğinde herkes kalkıp dağıldı. Salon boşalırken Meryem Hanım sandalyeden ağır bir şekilde doğruldu. Nehir’in yanından geçerken kulağına fısıldadı: “Dayın olmasa bu evde yerin olmazdı. Ama merak etme… Herkesin dayısı her zaman yanında olmaz.” Bu söz, Nehir’in kalbine buz gibi indi. Döndü, Meryem Hanım’ın arkasından yürüyüşüne baktı. Kadının bakışlarında bir tehlike, bir rekabet vardı. Sanki küçük bir kızdan değil, bir rakipten bahsediyordu. Nehir içinden geçirdi: “Ben kimsenin himayesinde yaşamayacağım. Kendi yerimi kendim kuracağım.” Bu küçük yaşta edilen bu söz, onun ilerideki hayatına yön veren en büyük yeminlerden biri olacaktı. Yemekten sonra herkes odalarına çekilirken evdeki uğultu yavaş yavaş azaldı. Koridorlar boşalmıştı ama hava hâlâ gergindi. Nehir, merdivenleri çıkarken elini korkuluğa koydu; tıpkı biraz önceki gibi ahşap elinin altında inceden titredi. Sanki ev bile ona bir şey söylemeye çalışıyordu. Odasına girdiği anda lacivert bir gece çökmüş, tül perdelerin ardında tek bir sokak lambası titrek bir ışık bırakmıştı. Nehir ayakkabılarını çıkarıp yatağın kenarına oturdu. Bütün gün yaşadıkları küçük bir kız için ağırdı. Ama sessizce içinden geçti: “Ben güçlüyüm. Ben alışırım. Ben dayanırım.” Bu sözler boğazında düğüm oldu ama geri yutmadı. Gece – Kırılma Anı Saat ilerledikçe evin içindeki çıtırtılar daha net duyuluyordu. Herkes uyumuş görünse de ikinci kattaki bazı odalardan fısıltılar geliyordu. Sonra bir kapı açıldı. Küçük ayak sesleri koridoru geçip banyoya doğru yürüdü. Karanlıkta birinin nefes alışını bile duyabiliyordu. Ama Nehir, o fısıltılardan birini çok net seçti: “Yazık ya… dayısı olmazsa burada barınamaz.” Bu ses bir kız çocuğuna aitti. Kimin söylediğini bilemedi ama önemli de değildi. Nehir’in göğsüne bir sıcaklık doldu. Kızgınlık mı, yoksa hüzün mü olduğunu anlamadı. Yatağına döndü. Yorganı çekti. Gözlerini kapattı ama uyku gelmedi. Karanlığı Yaran Ses Tam uykuya dalacakken alt kattan sert bir tencere sesi geldi. Birinin bir şeyi sinirle bıraktığı belliydi. Sonra Meryem Hanım’ın sesi yükseldi: “Yarın sabah kimse ona torpil yapmayacak! Kahvaltıya erken gelir, işleri de görür!” Bu cümle evin içinde sert bir tokat gibi dolaştı. Nehir yorganı kendine çekti. Yumuşacık yüzü düşse de gözleri bir anlığına parladı. “İşi de yaparım. Sofraya da inerim. Kimseye muhtaç olmadan…” Bu iç ses, küçücük bir kızın içinde doğan büyük bir inat ateşiydi. Ertesi Sabah – İlk Savaş Sabah güneşi doğmadan uyandı. Ev hâlâ uykudayken merdivenlerden sessizce aşağı indi. Mutfak kapısını açtığında hizmetli kadın şaşkınlıkla ona döndü. “Sen bu saatte niye uyandın kızım?” Nehir dik durdu, sesini hiç titretmeden: “Yardım etmek istiyorum.” Kadın şaşkın şaşkın baksa da bu kararlılığa bir şey diyemedi. Meryem Hanım’ın dün gece ettiği sözleri o da duymuştu; ama karşısındaki küçücük kızın gözündeki irade her şeyden daha kuvvetliydi. “Peki,” dedi kadın. “Masaları silebilirsin.” Nehir hemen işe koyuldu. Ellerinin küçüklüğüne rağmen hareketleri dikkatliydi. Bir tabak düşürmedi. Bir masa eksik kalmadı. Kadın içinden geçirdi: “Bu çocukta başka bir şey var.” Günün İlk Gözleri Evin kadınları uyanıp salona geldiklerinde Nehir’i masanın başında çalışırken gördüler. Fısıltılar başladı. “Bak… erken kalkmış.” “Dayısı söylemiştir.” “Yok ya, kendi mi gelmiş?” “Bu kız… ilginç.” Ama Meryem Hanım merdivenden indiğinde herkes sustu. Kadının yüzünde belli belirsiz bir rahatsızlık vardı. Nehir’in ezik durumda olmasını beklemişti, ama karşısında ayakta, çalışmış, gururlu duran bir çocuk buldu. Bir an göz göze geldiler. Meryem Hanım’ın kaşları çatıldı. Nehir’in yüzü ise hiç oynamadı. Karşılaşan iki bakış arasında kısa bir sessizlik oldu. Sessizlik… ama savaşın ilk adımıydı bu. Meryem Hanım, tespihini çekip bırakarak soğuk bir sesle sordu: “Kim dedi sana erken kalk diye?” Nehir hiç geri adım atmadan: “Kimse söylemedi. Ben kendim kalktım.” Kadının gözleri bir anlığa büyüdü. Bu cevap ne saygısızdı, ne korkaktı… Tam tersine, dik ve temiz bir cevaptı. Meryem Hanım başını çevirip masanın geri kalanına baktı. Sonra istemeden de olsa şu cümleyi söyledi: “İyi… Ne yapacağını biliyormuş demek.” Nehir’in içinden bir ışık doğdu. Bu cümle onun için bir onay değildi. Ama bir zaferin başlangıcıydı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD