🦋. 8 SINIF BİTERKEN KADERİN YÖN DEĞİŞTİRDİĞİ GÜN 🦋

1083 Words
📖 9. BÖLÜM – 8. SINIF BİTERKEN, KADERİN YÖN DEĞİŞTİRDİĞİ GÜN Yurt koridoru o sabah her zamankinden kalabalıktı ama Nehir’in içindeki sessizlik hepsinden daha yüksekti. Bir yıl boyunca aynı yatakta uyumuş, aynı odada büyümüş, aynı duvarlara bakmıştı. Sekizinci sınıfın ağırlığı omuzlarına çökmüştü ama duruşu dimdikti. Bugün karne günüydü. Kezban heyecanla saçını topluyor, bir yandan da konuşuyordu: “Bugün bitiyor kızım. Bir yılı daha yuttuk.” Nehir hafifçe gülümsedi. Bitmek… Bu kelime onun için sadece okulun bitmesi değildi. Bir yıl daha geride kalıyordu. Bir yıl daha dayanmıştı. Bir yıl daha kendi ayaklarının üzerinde durmuştu. Koridora çıktıklarında bazı kızlar fotoğraf çekiyor, bazıları çığlık çığlığa koşuşturuyordu. Nehir hepsinin ortasında sakin adımlarla yürüyordu. Ne sevinci abartıyor ne hüznü saklıyordu. O, kendi içinde başka bir savaş veriyordu. Sınıfa girdiklerinde öğretmen onları kapıda karşıladı. “Nehir,” dedi, “bu yıl senden çok şey öğrendik. Sessiz bir gücün var.” Bu cümlenin altını kimse duymadı ama Nehir duydu. Bu, bir çocuğun yıllardır duymak istediği tek cümleydi belki de. Sıralar arasında yürürken bazı öğrenciler fısıldaştı: “Yine birinci o olmuştur.” “Çalışıyor tabii… başka ne yapacak?” Nehir hiçbirine bakmadı. Çünkü artık biliyordu: Kimin ne dediği onun kaderini değiştirmiyordu. Öğretmen karne dağıtmaya başladığında sınıf sessizleşti. Sıra Nehir’e geldiğinde öğretmen kâğıdı elinde tuttu, bir saniye durdu. “Bu senin emeğin,” dedi. “Kimsenin torpili değil. Kimsenin lütfu değil.” Kâğıdı uzattığında Nehir’in eli titremedi. Çünkü bu titremeyi yıllar önce bırakmıştı. Karne eline değdiğinde sadece içinden bir cümle geçti: “Ben bunu kimseye kanıtlamak için değil, kendime söz verdiğim için yaptım.” Kezban koşup sarıldı: “Seninle gurur duyuyorum.” Nehir başını eğdi, fazla sevinç göstermeyi sevmezdi. Ama o sarılmanın içindeki sıcaklık, bütün yıl yaşadığı morlukların acısını bile yumuşatıyordu. Zil çaldığında okul bitti. Gerçek anlamda bitti. Tüm öğrenciler bavullarını topladı, kapıya koştu. Nehir ise yavaşça adım attı. Sanki yıllardır taşıdığı yükleri koridorda bırakmak ister gibi… Yol boyunca sessizce yürüdü. Okulun duvarları arkada küçülürken içinden şu cümle yankılandı: “Ben buraya sığmadım. Daha büyük bir yolum var.” Otobüse bindiği anda yüzüne vuran esinti, yeni bir hayatın habercisi gibiydi. Artık liseye geçecekti. Başka bir şehir… Başka bir düzen… Başka bir sınav… Ama daha da önemlisi, başka bir Nehir. Yurttan otelle dayının arasındaki yol her zamanki gibi uzun geldi. Otelin kapısından içeri girdiğinde, yılların kokusu yine yüzüne çarptı. Temizlik, deterjan, kahvaltı salonunun sessizliği… Ve Meryem’in bakışı. Bir insanın bakışı bir çocuğu büyütür ya da öldürür. Nehir, bu bakışla büyümüştü. Yine o soğuk ses: “Geldin mi? Bakayım karnene.” Kadının yüzünde küçücük bile ilgi yoktu. Kâğıdı görünce dudak büktü: “İyi… çalışmışsın işte. Ne olacak?” Nehir bir şey demedi. Zaten hiçbir zaman ona bir şey kanıtlamak için çalışmadığını biliyordu. Akşam dayı yanına geldi. Sesi yumuşaktı. “Kızım… liseye başlayacaksın. Ne istiyorsun?” Nehir omzunu silkmedi, kaçmadı, kıvırmadı. İlk kez içindeki gerçek cümleyi söyledi: “Ben burada kalmak istemiyorum. Yatılı istiyorum.” Dayı durdu. O an çocuğu değil, genç bir kızı izlediğini fark etti. Yıllardır gözünün önünde büyüyen ama kimsenin önemsemediği bir gücün ayakta durduğunu gördü. “Kararından emin misin?” diye sordu. Nehir gözlerini kaçırmadan cevap verdi: “Eminim. Ben kendi yolumu çizmek istiyorum.” Dayı derin bir nefes aldı. Ve başını hafifçe salladı. “Tamam kızım… senin yolun neresi ise orayı açarız.” Bu cümle, yıllarca susan bir çocuğun kader defterine atılan ilk imzaydı. O gece Nehir valizini açmadı. Ne otelin kokusunu içine çekti ne Meryem’in sesine kulak verdi. Kendi iç sesini dinledi: “Lise benim dönüm noktam olacak.” Ve o an anladı: Bu yıl sadece bir okul yılı bitmemişti. Bu yıl bir çocuk bitmişti. Yerine sessizce bir kadın doğmuştu. Nehir, sekizinci sınıfı bitirdiği o yaz, otelin kapısından içeri girerken içinden geçen tek duygu şuydu: “Artık hiçbir şey aynı olmayacak.” Yıllardır “çocuk” diye ezilen kız, artık liseye geçiyordu. Yeni defterler, yeni şehirler, yeni yollar… Ama en önemlisi, yeni bir Nehir. Dayısı onu kapıda karşıladı. Yüzünde ilk kez gururla karışık bir yumuşaklık vardı. “Kızım,” dedi, “liseye başlayacaksın. Bu yıl sana iyi gelsin.” Nehir başıyla onayladı. Sözü azdı ama kararı büyüktü. Lise 1 – Tek Başına Başladığı Yol Lise binası kalabalıktı, gürültülüydü. Ortaokulun sessiz yükü bir anda omuzlarından kaybolmadı ama adımlarında yepyeni bir ritim vardı. Nehir sıraya oturduğunda dersler zor değildi. Zor olan, içindeki kırıklarla okul sıralarının arasından yürümekti. Öğretmenleri ona umutla bakıyordu. Defterleri tertemizdi. Sesi sakindi ama büyük bir potansiyel taşıyordu. Ama Nehir’in içi başka bir savaşın içindeydi. Okul çıkışı otele gidiyor, Meryem’in baskısını dinliyordu. Her gün aynı sözler: “Okuyup ne olacaksın?” “Çocuk gelişimi öğretmenlik mi yapacaksın yani?” “Git çalış otelde, para kazandır.” Bu sesler bazen derslerden bile daha yorucuydu. Çünkü insanın ev diye gittiği yerde barış yoksa, okul bile sığınak oluyordu. Birinci Dönemin Sonu – Büyük Karar Lisenin ilk dönemi bittiğinde Nehir kendini hiç bilmediği bir boşluğun içinde buldu. Geceleri yatağa uzanıp tavana baktığında tek bir cümle geziyordu içinde: “Ben ne olmak istiyorum?” Cevap yoktu. Evin baskısı çoktu. Yüreği yorgundu. Bir gün dayanamadı. Dayısının odasının kapısını çaldı. “Dayı,” dedi, “ben okumak istemiyorum.” Dayı şaşkınlıkla başını kaldırdı: “Nehir, olmaz. Okuyacaksın. Sen çocuk gelişimini seçtin. Öğretmen olacaksın kızım.” Nehir başını iki yana salladı: “İstemiyorum. Ben kendimi burada kaybediyorum.” Dayı ona uzun uzun baktı. O bakışta sevgi de vardı, endişe de. Ama Nehir’in gözlerinde kararlılığı gördüğü anda yumuşadı. “Peki,” dedi, “okumayacaksan… o zaman burası senin. Otelin başına geçersin.” Bu cümle, Nehir’in kaderinin yönünü değiştiren cümleydi. Otelin Başına Geçtiği İlk Gün Nehir ertesi sabah erkenden uyandı. Okul çantası değil, otelin sorumluluğu vardı artık elinde. Resepsiyona indi. Bilgisayarın başına geçti. Gelen müşterileri kaydetti, odaları kontrol etti, çalışanlara görev dağıttı. O an anladı: “Ben sadece büyümedim… hayata tutundum.” Meryem bu durumu bile kıskandı, ama artık Nehir başka bir seviyedeydi. Onu ezmeye çalışan her söz artık duvar gibi geri dönüyordu. Çünkü artık susturulan kız değil, kendi yolunu çizen genç bir kadındı. Günler geçti, otel onun düzeniyle nefes almaya başladı. Çalışanların bile ağzından tek cümle çıkıyordu: “Nehir gelince işler düzeldi.” Bu cümle bir çocuğun değil, bir kadının adımıydı. İçindeki Pişmanlık ve Yeni Yol Zaman geçti. Nehir otelin işleyişini öğrendi, müşterilerle konuştu, çalışanlarla uyum sağladı. Ama geceleri yatağa uzandığında kalbinin bir yerinde boş bir oda vardı. Bir gün aynaya bakıp fısıldadı: “Keşke okumaya devam etseydim.” Bu cümle önce sessizdi. Sonra büyüdü, çoğaldı, kalbinde yankılandı. Ve Nehir bir karar daha verdi: Açık öğretime geri döneceğim. Yarıda bıraktığım hayatı tamamlayacağım. Okumak için okulda olmak gerekmiyordu. Bazı insanlar hayattan daha büyük sınavlarla büyüyordu. O da onlardan biriydi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD