BÖLÜM 8

1376 Words
"Bu koku..." diyen Rodos, ellerini Kıraç'ın yanaklarından ayırarak doğruldu. Saydamlaşan kahveleri, Anyk'ın gök mavilerine sabitlenirken elleri çoktan ellerini bulmuştu. Kadının bileğinde kıvranan kızıl ipler, uzanarak parmak uçlarına değdiğinde içi titredi. Daha önce böyle bir renk görmemişti. Adeta gökyüzünün açıklığı vurmuştu. Kadının göz kapakları, güçlükle açık kalıyormuş gibi ağır ağır kapanıp açılırken üzerine eğildi. Kokunun kaynağına kilitlenen burnu, derince soluklanırken yüzü hasretle gevşedi. İçindeki boşluk yavaşça dolmaya başladı. Sonunda eşini bulmuştu... İnsanlıktan uzak mavilerde kaybolmak isterken çözülen gözyaşları, usulca süzüldü. Sakallarından yol alarak inen damlalar, kadının yüzünü ıslattı. İnleyerek iç çekti. İçini kaplayan özlem adeta kapılarını yumrukluyor, çıkacak delik arıyordu. Bu kadar mı birikmişti? İlk kez kalbinin attığını hissediyor, ilk kez gökyüzüne bakıyordu. Belki de ilk kez doğuyordu güneşi. Kadının ne olduğu önemini yitirmiş miydi? Yoksa neyle karşı karşıya olduğunu henüz idrak edememiş miydi? Anyk, yüreğinde kopan fırtınayı anlamlandırmaya çalışırken gittikçe bulanan zihin penceresine sıkıca tutundu. Bu adam onun nesiydi ki gözyaşları akıyordu? Bu adamın nesiydi ki zihni buldum diye çığlık atıyor, ona sıkıca sarılmak istiyordu? Bedeninde dolanan kızıl ipler sarmaşık misali adamın kalbine dokunurken göz kapaklarını açık tutmaya, engel olmaya çalıştı. Yapamadı. Ona aitti. İsteğine bakılmadan eline tutuşturulan hediye misali yüreğine verilmişti. Adamın itirazı yoktu. Aksine bundan duyduğu memnuniyeti nasıl göstereceğini bilmiyor gibiydi. Onun içinde zararı yoktu o zaman. Eksikliğini hissettiği ancak dile getiremediği parçasını bulmuşken reddetmek üzerine vazife değildi. Kızıl ipler, tüm gürültüsüyle atan kalbi sıkıca sarmalarken gülümsedi. Hayatın ona ilk hediyesi bu adamdı. İlk an, kabul etmekten korktuğu için geri çevirmek istemişti. Belki de istememiş, istediğini varsaymıştı. Aslında, bulanan zihninin ona ne gösterdiğinden emin değildi. Dengesizce saldıran düşüncelerinin nereye gittiğini, hangi yola girdiğini bilmiyordu. Kadının kapanan göz kapaklarının titreyişleri son bulduğunda dizlerinin üzerine çöktü. Elini kalbine götürerek derince soluklandı. Alnını kapsüle yaslayarak göğsünü ovaladı. Fazla heyecan yapmış olmalıydı ki kalbi nefeslerine engel olmak istercesine hızlanmıştı. Kadın beklediğinden çok daha güçlüydü. Bunu anlamak için gözlerine bakmak, kokusunda kaybolmak yeterli olmuştu. İçine okuyormuşçasına derin bakan gözleri vardı. Konuşma! Bak diyen hareleri... Mavi rengin içinde oynaşan kızılların, geldiği gibi yavaşça kaybolduğunu hatırlayarak dizlerinin üzerinde doğruldu. Hala kadının elinde duran eline bakarak diğer eliyle alnını ovaladı. İşler gittikçe tuhaflaşıyordu. Kadının kolundaki kızıl dalgalar, artık onun elindeydi. "Neler oluyor?" diyerek sessizce mırıldandı. "Bu bir ritüel" "Ne tür bir ritüel?" Tuttuğu eli bırakmadan arkasında duran kızıl kurda omzunun üzerinden baktı. "Kalbin düğümlenene dek özün sende kalacağı türden" diyen Kıraç, kadının yanına geldi. Burnunu uzatarak kadından yayılan kokuyu tekrar tekrar soludu. Gözleri irice açılan Rodos "Kalbim neden düğümleniyor?.." diyerek elini göğsüne bastırdı. Biraz önceki sancıların nedenini daha iyi anlıyordu şimdi. Düşününce, bir ölümsüz olarak kalp ağrısı çekmesi veya nefessiz kalmaktan korkması normal gelmemişti. "Mühürlenme bizde bu şekildedir. Özler düğümlenir. Sen öz sahibi olmadığın için düğüm atılacak bir öze sahip değilsin. Bu yüzden..." "Kalbim düğümleniyor. Yani kadın sizden olduğu için bağlar, bizdeki mühürlenmelerden farklı oluşuyor" "Tam olarak değil. Siz ölümsüzlerin de birlikteliklerinizde kalpleri düğümlenir. Ancak bu..." diyerek burnunu komutanın koluna değdiren Kıraç "Güçtür" diye sürdürdü konuşmasını. "Anlamıyorum!" "Şöyle ki komutan. İnsanoğlu bizden güçsüz. Sizin mühürlerinizi besleyen birlikteliklerinizdir. Uzun süre birbirini görmeyen eşler, ölür. Öyle değil mi?" "Evet" "Bizde ise kalbine atılan düğüm seni hayatta tutar. Öz sahibi yok olana dek sende hayatta kalırsın. Düğüm tamamlandıktan sonra ayrı kalmanız sizi öldürmez ve düğüm, ne olursa olsun sonsuza dek orada kalır" "Eşim var olduğu sürece?" "Evet" "Peki bağlılık işaretleri?" "Onu çoktan almışsın gibi görünüyor" diyerek başını kadının karnına yaslayan Kıraç, zalimce sırıttı. Köpek dişlerini tüm güzelliğiyle sergiledi. Komutanın bundan hoşlanmayacağını en az kendisi kadar iyi biliyordu. "Ne aldım?" Kaşları çatılı halde bedeninin gözle görünen yerlerini kontrol etmeye çalışan Rodos'un sağa sola yamulan yüzüyle kahkaha atmaya başladı. "Ne? Nerede?.." diyerek yeni gözlerini öfkeyle dolduran komutana, kapının yanında konumlandırılmış büyük aynayı gösterdi. Sözlerden çok görüntünün daha açıklayıcı olacağından emindi. Üstelik mavinin tonu, kahveyi yeni yeni örtmeye başlamıştı. Kadının elini isteksizce bırakan komutan, çizmelerinin çıkardığı tok seslerle kapıya ilerledi. Aynada netlik kazanan yansımasına gittikçe yaklaşırken bir an için olduğu yerde çakılı kaldı. Ardından biraz öncekine nazaran daha yavaş adımlarla ilerledi. Parmakları gözlerinin altını turluyor, düşünceleri imkansız olduğunu geçen her salisede daha fazla vurguluyordu. Nesil, ölümsüzlerin doğuşuyla tekdüze bir görünüm almaya başlamıştı. Kahve rengi saçlar ve gözler. İşte ölümsüzler bundan ibaretti. Ölümlerde dahi bu renge, maviye çok sık rastlanmazdı. Aynayla arasındaki mesafeyi kapattığında öne doğru eğilerek gördüğü şeyden emin olmaya çalıştı. Kadının gözlerinin bire bir kopyası gibiydi. Bu imkansız değil miydi? Daldığı düşüncelerle yansımasında donuklaşan maviler, bir anda kıvılcımlarla dolup taşarken hızla doğruldu. "Güçlü olan bastırır" diyen dudakları, varla yok arası bir kıpırdanma ile tekrar kapandı. "Evet. Güçlü olan her zaman bastırır" diyerek yansımasının yanında yer edinen Kıraç'la göz göze geldiğinde bir kez daha şoka girdi. Zira kurdun kızıl gözleri de en az onunkiler kadar maviydi. "Sen...sen?.." diyerek aynaya sırtını döndü. "Bende sana bağlıyım..." diyerek başıyla komutanı kenara iten Kıraç, aynanın karşısına dikilerek konuşmasını sürdürdü. "Yine de anlam veremiyorum. Ondan daha güçlü olmam gerekir" derken düşüncelerini komutana kapattı. O kraliyettendi. Babası ırklarının en güçlü kanına sahipti. Bir varis olarak o da babası kadar güçlü bir kana sahipti. Ancak kadın, nasıl oluyor da kendisinden güçlü olabiliyordu? Yaydığı kokudan şüphelenmişti. Zira kadın, annesi... babası... kendisi gibi kokuyordu. Güç kanında vardı. Kanıysa onlardan geliyordu. Bu nasıl olabiliyordu. Kadın onun nesiydi? Nasıl oluyor da hem kara kurt hem de kızıl kurt gibi kokabiliyordu? Hırlayarak pençesini aynaya savurduğunda etrafa savrulan parçalardaki gözlere, düşmanına bakar gibi baktı. Öyle değil miydi? İnfazcının sahip olduğu mavileri görecekti her gün. Abisini yok, evlerini kül eden mavileri... Başını yukarı kaldırdı ve yüreğini dolduran acıları uluyarak döktü. Yoldaşının acısını hissederek elini tüylerinde dolaştıran Rodos, etrafa dağılan aynanın parçalarına yaşananları anlamlandırmaya çalışırcasına baktı. Kıraç, güçlü bir kandan geldiğini söylemişti. Türünün en güçlülerinden. Ancak klanına ait bir özelliği, onun yüzünden kaybetmişti. "Kadın insan olanlardan" diyerek Kıraç'ı sakin sesiyle teskin etmeye çalıştı. "Öyle söylemiştin. Mavi gözler, siyah saçlar..." diye devam etti ve hırıltıları kesilen kurda baktı. Sakinleşiyordu. Beklediğinden kolay olmuştu aslında. Komutanın düşüncelerinin aksine Kıraç'ın gittikçe gerilen bedeni, düşünceleri gibi ipin ucundaydı. İnsan olanlardan diye bağıran zihni, infazcı diyen annesinin kin dolu sesini baltalıyordu. Kadın onlardandı. Görüntü bire bir uyuyordu. Peşine takılan infazcı gibi kokuyordu. Ancak infazcı olmadığından emindi. Biliyordu. Zira kadın kızıl öze sahipti ve infazcı yüzyılda bir geliyordu. Yani bir yılda ikisinin bir arada olması imkansızdı. Şimdiye dek kadının görüntüsüne aldırmamıştı? Neden aldırmamıştı ki? Özüyle farklı bir görüntüye sahipti. "Bir açıklaması olmalı‼!" diye bağırarak komutanın elinin altından sıyrıldı. Olmak zorundaydı. Kadının ne olduğunu anlaması gerekiyordu. Bu belirsizliğe uzun süre katlanmazdı. "Bana ne olduğunu söyle" diyen komutan, Kıraç'ın kadınına ilerleyen bedenini gözleriyle takip etti. "Kadın bizden... ama değil" diyerek kadının etrafını turlayan Kıraç, zihnini dolduran karmaşayı kelimelere dökmeye çalıştı. "Kızıl öze sahip ve güçlü bir kanı var ama görüntüsü bizden değil. İnsan gibi ama değil... ölümsüz. Bir öze sahip, evet. Tam olarak görüntüsünün aksi bir öze sahip! Anlıyor musun?" Komutan, "Adanıza gelen insanlar gibi görünüyor. Kara kurtlar gibi" diyerek yoldaşının tekrarladığı sözleri kendince düzenledi. "Evet" "Ama siz kızılların özüne sahip" "Evet" "Kara kurt olsaydı ölümlü olacaktı. En önemlisi... bir özü olmayacaktı" Tekrar "Evet" diyen Kıraç, komutanın yanına ilerledi. Bedeni gerginliğini atamadığı için olduğu yerde durmakta güçlük çekiyordu. Önünde dikilen kurda bakarak kaşlarını çatan Komutan "Bunda anlaşılmayacak ne var ki" dediğinde Kıraç hırlayarak pençelerini zemine sürttü. "Tamam" diyerek ellerini havaya kaldıran Rodos gülüşlerini içinde tutmaya çalıştı ve "Kadın yani eşim, kızıl ve kara. İkisine birden sahip. Karaların görüntüsüne, kızılların gücüne" dedi. Hırlamayı keserek komutanın sözlerindeki anlamı yakalamaya çalıştı. Bu, zaten bildiği bir şey değil miydi? Kadında kızılı da karayı da net bir şekilde görmüştü. "Bunu zaten görebiliyorum" diyerek gergin kaslarını rahatlatmayı denedi. Bugün harcadığı enerjinin haddi hesabı yokken birde düşünceleriyle savaşa girmişti. Kadın hala bilinmezliğini korurken bu savaştan nasıl çıkacağını bilmiyordu. "Öyle mi?" diyerek dizlerini kıran komutanla göz göze geldiğinde tekrar hareketsiz kaldı. Mavi gözlerdeki parıltılar ona yabancı değildi. Adam zekiydi. Bunu her defasında kanıtlamaktan zevk alır ve insanları bozguna uğratmayı severdi. İşte bu parıltılar, o zamanlarda gözlerini mesken edinirdi. Güçlükle yutkunan Kıraç, alacağı cevaba kendisini hazırlamaya çalıştı. Ancak içten içe bildiği cevapları bastırmak bir yere kadar mümkün olabiliyordu. "İnfazcı tarafından öldürülen kızıl kurdu hatırlıyor musun? Birlikte olduğu kadının hamile olduğunu söylemiştin. İnfazcının kızı olduğu için öldürülmediğini" Komutanın sözleriyle "Badem..." dedi. Dizleri titriyordu. Yere yığıldı. "Annem..." diye fısıldayarak başını pençelerinin arasına gizledi. Kadın oydu. Asırlar önce ölmesi gereken karanın kızı. İnfazcının soyu. Abisinin kızı... Evlerinden, yaşam kaynaklarından sürgün edilme sebepleri... Yıkılan kuralların tek tohumu... Irklarının masum ama en kirli meyvesi... Annesinin intikam diyen gülüşleri, zihnine usulca sızınca bir kez daha acıyla inledi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD