27. bölüm

2683 Words
"Laptopunu güle güle kullan" Okuduğum mesaja bakarak, "Haaağğğ" dedikten sonra bir kaç saniye ağzımı kapatamamıştım. Ne saçmalıyordu bu, bozuk laptopun neyini güle güle kullanacaktım. Erkan, elinde laptopla yanıma yaklaştığında, "bu bir şey söylüyorsa vardır bi sebebi" deyip hemen çantadan çıkarttım, bazı tuşları değişmiş dursada sağına soluna baktığım da evet benim laptoptu. Açma tuşuna basıp bekledim, gerçekten açılmıştı. "Abin buna ne yaptı?" dedim istemsizce elimle de sorduğumuzu göstererek. "Enes abiyle yaptılar abla, ben bilmiyorum." dedi Ah Erkan aaahh, O saçma şeyi söylemeseydin ne olurdu sanki, geri dönüp sorardım. Erkan'ın niyeti Furkan bile olsa o evde başka bir kişi daha vardı. Annesinin ilk aklına gelecek kişi. Küçükken Furkan'ın annesine yalvarması gibi yapmıştı ama o isim vermemişti. Eve gittiğimizde, Erkan'ı isteksiz bir şekilde eve davet etmiştim oda geç olduğu için geri dönmüştü. Kapıyı açtığımda, bahçede yemek yiyen aileme selam verdim. "Tok geldim, yorgunum!" diyerek odama çekildim. Laptopta ne var ne yok bakındım, benim kalp dosyamın adı değişmişti. "Allah'tan anlayışlı çocukmuş yaaa" dedim Hakan'la tek taraflı kavga ederek. O klasörün adını da nasıl unutmuştum aklım almıyor. C kalp F yapmıştı. Klasörü açmak istediğimde karşıma çıkan şifre ile bir kere daha kafamı bi yerlere vurup kıvılcım çıkartmak istemiştim. Onun yerine çantamda ki atkıyı dişledim. Ağzıma gelen ip parçalarını kısa kısa tükürüklerle temizleyip ayağa kalktım. Yıllar önce Engin yüzünden kesmek zorunda kaldığım saçlarımı kutudan çıkarttım. Anneme ördürüp, kuaförde ağlayarak kestirdiğim bu saçlar ile ne yapacağımı düşününce heyecanlanıyordum. İçim kıpır kıpır saçları kutuya geri bırakıp örgümü alıp yatağıma uzandım. Bugün ki performansta gidersem tam dört günde atkıyı bitirebilecektim. "Maşallah" dediğimin üç gün yaşamadığı gerçeğini bana telefonumda yazan isim hatırlatmıştı. "Aloo, Cansuuu!" "Efendim Türkân " "Napıyorsun?" "Ne oldu Türkân?" Yaptığım şeyi duymasını istemiyordum. "Görüntülüye geçelim mi sana bir şey göstercem." "Geçelim bakalım." İpin sarılı olduğu parmağımı boşa alıp çalan görüntülü aramayı başlattım. Furkan, üst katın balkonuna oturmuş şarkı söylüyordu. Nereden geldiyse aklıma annesi ve babası gelmişti. Nerede olduklarını sordum. Misafirliğe gitmişlerdi. Furkan'ın efkarlı hâlini görmelerinden utanıyordum herhalde. Bir süre konuşmadan şarkıyı dinledik. Bir amansız derde attı Yâr beni, yâr beni Gitti de gönlümü yaktı Vay beni, vay beni Şimdi geçip de karşıma Duracaksan el gibi Bundan sonra artık öldü Say beni, say beni Sensiz geçen günler sanki Ömürden uzun Mevla'm bana bir dert verdi Artık onsuzum Dayanmaz şu yüreğim Dön hadi, sevineyim Ben sensiz yaşayamam Senle sonsuzum Ben sensiz yaşayamam Senle sonsuzum. Çok şaşırdığım için sesli düşünmüştüm. "Oooohaaaaa, çok iyiii. sesi çok güzel." "Değil mi?" "Efsaneee!" "Bu yalın bi ses değil, bence eğitim almış." "Bence de." "Kız sen benim kardeşime ne yaptın böyle, dert sahibi olmuş garibim." "Fena mı olmuş bak içindeki cevheri ortaya çıkartmışım işte." "Çıkarttığın gibi tekrar gömmezsin değil mi?" "Susta biraz dinliym, ona göre karar veririm." Furkan, konser şarkıcısı gibi arka arkaya şarkı söylüyordu. Sırа sırа аşklаr vаrdur, bu bаşkаdur yâr Ben bаğırsаm burdаn sаnа dаğlаr dа duyаr Sırа sırа аşklаr vаrdur, bu bаşkаdur yâr Ben bаğırsаm burdаn sаnа dаğlаr dа duyаr At desem аtmа, sаt desem sаtmа Bаşkа аşk bаkmа sonsuzа kаdаr Sevdаmı yаkmа, hâlimi аnlа Bаşkа аşk bаkmа sonsuzа kаdаr Gel yаnumа tut elumi, bilmez misun kıymetumi? Bаktuğum her yerde seni görüyorum yâr Gel yаnumа tut elumi, çıktum yolа dönmem geri İstаnbul'dаn memlekete geliyorum yâr İstаnbul'dаn memlekete geliyorum yâr. Akşam ki gıcıklığının acısını Türkân'dan çıkartmıştım. "KEŞKE bu YABANCI o sözü vermeseydi." "Cansuu, alındın mı?" "Senceee?" "Haklısın bende senden sonra kızdım ama..." "Haklı olmasa, onu doğduğuna pişman ederdim ya, dua etsin insaflı tarafıma denk geldi." "Ne desen haklısın." "..........." Gitme, turnam, bizim evden Gitme, turnam, bizim evden Dön gel Allah'ın' seversen Ayrılık ölümden beter Dön gel Allah'ın' seversen Gitme, turnam, vuracaklar Kanadını kıracaklar Seni yârsız koyacaklar. İkrar verdim, dönülür mü? İkrar verdim, dönülür mü? Kalbi hain görülür mü? Yârsız devran sürülür mü? Dön gel Allah'ın' seversen Bu şarkıyı bildiğim için sonuna eşlik etmiştim. "Gitme, turnam, vuracaklar Kanadını kıracaklar Seni yârsız koyacaklar." "Aaaa kııızz evlenirseniz sizin mesleği de buldum. Düğünlerde şarkı söylersiniz. a-ahahahahahhaahah." "Ne düğünü kızıııım, bu sesle albüm çıkartır turnelere götürürüm ben onu?" "Oooooowwwww." "Yani olursa. Neyse hadi yaaa beni oyalama işim var." "Ne işi kız bu saatte." "Örgü örüyorum yaa, dört güne bitirmem lazım." "Ne örgüsü, neden dört gün, kime yapıyorsun, ne yapıyorsun?" "öööğğhhh öööğğhhh öööğğhhh!" "Söyleee?" "Söyleyemem yaa, dört gün sonra görürsün acele etmem lazım." "Nedeeenn?" "O Meryem'in yüzünü mors etmek için." "Cansu, sabah ki modeli mi yapıyorsun?" "Eveeettt!" "Kızım o zor." "Beni bilmiyor gibi konuşma da kapat hadi." "Bana bak, kime yapacaksın pekii? Anasından öğrendiğin modeli başkasına yapma Furkan kafayı yer." "KEŞKE yese bu YABANCI dan kurtulur." "Allah kimseyi senin düşmanın yapmasın Cansuuu, aabboowww bu ne kızım, sen ne kadar değiştin böyle." "Kapattım canım hadi, düşman saflarına geçmeden sende kapat." ~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~ Furkan, balkonda şarkı söylerken Hakan odasından çıkıp yanına doğru yürüdü. ölürem abi, bitirem abi Gedirem abi, ölürem abi Ölürem abi, bitirem abi Gedirem abi, ölürem abi Kardeşin aşık, olmuş abi, olmuş abi, olmuş abi Kalbi aşkla, dolmuş abi, dolmuş abi, dolmuş abi Aklım onda, kalmış abi, kalmış abi, kalmış abi Ölürem abi, bitirem abi, Gedirem abi, ölürem abi Kardeşin böyle, olmamışdı, olmamışdı, olmamışdı Kalbi aşkla, dolmamışdı, dolmamışdı, dolmamışdı Meyhanede elde şerab, kalmamışdı, kalmamışdı Ölüreeemm abii... "Anladık anladık aşıksın heee'." "Abiii?!" "Oğlum sen ne ettin böyle yaaa, bu kadar aşık olacak kadar salak mısın?" "Senin gibi mi abi?" "Bi bak bakalım senle ben benziyor muyuz?" "Doğru abi, sen şuan karşıma kim çıkarsa çıksın evlenirim modundasın ama ben o olmazsa ölme..." "Saçma saçma konuşma lan. Ne ölmesi... Kimse kimseyi o kadar sevemez, can kıymetlidir oğlum." "Evet abi benim de CAN'...ım kıymetli. O giderse ölürüm. Onu demek istiyorum." "Bende ilk aşık olduğum da senin gibi hissetmiştim, geçiyor oğlum zamanla, gör bak." "Neden bana da olmayacak gibi konuşuyorsun kii, belki oluruz." "Ne bileyim laaann sabahtan beri şarkılarını dinledim, imkansıza aşık gibisin." "O imkansız değil abi, çevrem imkansızlaştırıyor." "Ne o laaann, satanist falan mı yabancı mı?" "He abi heee, YABANCI. Hay Allah'ım yaa." Furkan, iyice sinir olup odasına gitmişti. Ertesi sabah, Türkân kahvaltıya çağırdığında elini yüzünü yıkayıp sofraya gelmişti. Türkân şaşkın ve sevinç karışık bakınca: Furkan, dik dik bakışlarındaki imaya sinir olmuş gibi bakmıştı. "Eeee abla, dün bi söz vermiştin?" Erkan'ın, "Ne sözü abi?" demesiyle Furkan, hâlâ akşamdan kalan kızgınlığıyla, SANA NE LAAANN, ÜZERİNE VAZİFE OLMAYAN İŞLERE KARIŞMASANA SEEENN!" diye bağırdı. Hakan, alttan yara ayağının bacağına tekme atarak, kendisine bakıtıp babasını işaret ederek, "Kardeşim daha sakin olabilir misin?" dedi. Gözleri ve harflere bastırması dövmeye bedeldi. Furkan, Erkan gibi abisini de takmamıştı. Normalde o aile de yasak olanları şuan özellikle yapıyor gibiydi. Yemeğin ortasında masadan kalktı, yukarı doğru giderken dış kapı tıklamasıyla Cansu olabilir diye bekledi. Ama içeriye Melek girmişti. Elinde, bilgisayar çantası ile. Furkan'a bakıp, "Geçmiş olsun!" dediğinde Furkan ilk defa birine "abla" demeyi bu kadar istiyordu. Ne abla ne isim, sadece "Sağol teşekkür ederim." demekle yetinmişti. "Kusura bakma, bu saatte rahatsız ediyorum. Bu abimin laptop ben galiba bozdum. Abim gelmeden yaptırmam lazım. Ablam dün seni tamir ederken görmüşte bi götür dedi." Furkan'ın sinirli bakışı öfkeye dönmüş dişlerini sıkmaya sebep olmuştu. Hızlı hızlı nefes alıyor ama belli etmemeye çalışıyordu. "Ben dün onu yapamadım, Enes'ten yardım istedim ona götürsen?.." Furkan'ın sözüne Hakan atlayıp, "Melek sen bırak ben bakayım". demişti. Furkan'ın canına minnet olsa da Cansu'nun bunu bile duymasını istemiyordu. "Abiii, ne ara yapacaksın Allah aşkına, dün Cansu'nun laptopa bile bakamadın, buna nasıl bakacaksın. Sen abime bakma, götür Enes baksın." Hakan, Furkan'ın sabahtan beri olan tavrına ve işine karışılmasına sinirlenmişti ama yine sofrada büyükler olduğu için belli etmeyip susmuştu. Melek, yüzü düşmüş bir hâlde sesinin titrediğini belli etmeden "Tamam. Yine de sağol." diyerek gitmişti. Rasim bey, Melek var diye belli etmediği sinirini Neriman hanıma göstererek, "Eski köye yeni yeni adetler mi geliyor Neriman!" demişti. Hakan, annesinden taraf olup, "Annem ne yapsın baba, ergenlik tribi!" "Sende neden olmadı, yada bunlar da. Erkan daha ergen ama daha olgun." "Her parmak bir mi baba?" "Boylarınız ve kilolarınız bir değil evet ama aynı bileğe bağlısınız, hepiniz aynı kanla beslenip aynı görevi yapıyorsunuz. Al bu bardağı sadece şununla bi tut bakalım, tutabilecek misin?" "Özür dilerim baba " Bu söz, Hakan'ın son ama yine de iyi dayandığını gösteriyordu. Yaşının büyük olmasından dolayı bu kadar itiraz edebilmişti. Furkan yada Erkan bu kadar da konuşamazdı. Rasim bey, saygının olmadığı yerde mutluluğun barınamadığını, bir birlerine et ile kemik gibi bağlı olduğunu söylerdi. Ve saygı: İlk, Allah'u teâlâ'ya sonra da verdiği nimetlere yapılmalıydı. Furkan'ın bu saygısızlığı içinden çıkamadığı bir durumla karşılaştığını gösteriyordu. Yardım çığlığı atmış ve gitmişti. Odasına gidip Enes'i aradı, "Melek gelebilir laptop getirecek sakın geri gönderme al" dedi. Arkadaşının sesinden bir şeyler olduğunu anlayan Enes kabul edip sebebini sorsa da Furkan,"Sonra anlatırım, yüz yüze konuşalım." diyerek telefonu kapatmıştı. ~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~ Ertesi sabah kalktığımda, gözlerim ve biraz daha açılsa ortadan yırtılacak ağzım, gecenin son üçte birini uyuduğumu gösteriyordu. Annem sebebini bana sormuştu ama cevabı babam vermişti. "Dokunma hanım, belli ki bi alacak verecek meselesi var. Bende öyleydim, geceleri gözüme uyku girmezdi. Gel kızım otur yiyebildiğin kadar ye." Annemin bakışları, babamın söylediklerinin kendini kesmediğini gösteriyordu. Benim iştahlı yememde, aşk belirtisi olamayacağını düşündürüyor gibiydi. Geceleri uyuyamayacak kadar aşık olan bu kadar iştahlı yemek yiyemezdi. Oysa ben neredeyse yirmi dört saattir açtım ve biraz daha yemezsem güçten kuvvetten düşecektim. Çünkü: En son kaçırıldığım yerde girdiğim açlık grevinde, üçüncü günün sabahında öyle olmuştu. Benim bu süreçte hasta olmamam lazımdı. Güzelce karnımı doyurup, dışarı çıktığımda Melek'i moralsiz bir şekilde Enes"lere doğru giderken gördüm. Yanına gelip ne olduğunu sorduğumda, "Laptop bozuldu da, Enes seninkini yapmış buna da bi bakabilir mi diye soracaktım." Benim laptopu Enes yapmamıştı kii; ama ben tâbi ki de bunu ona söylemek yerine, "Benim ki çokta bozuk değildi yaa, içinin tozunu aldılar. Ben açarsam kapatamam diye düşündüm. Arada bir temizlik yapınca daha iyi çalışıyor. Bir de vaktim yoktu. O yüzden." demiştim. Enes, yapamam derse Furkan'a götürebilirdi. İstemiyordum. "Hııımm, örgüyü mü yetiştirmen lazımdı?" Dediğinde Meryem'in dünü anlattığını ve bana yine kötü görümcelik tasladığını anladım. En fazla beş gün sonra pişman olacaktı ama ben ona da içten içe kinlenmeye başlamıştım, Meriç'ten dolayı değil tâbii, Melek için bir şeyler yapmaya başlamıştı ve ben çalıştığım için köyde olanlara müdahale edemiyordum. Hemen eve geri dönüp arabanın anahtarlarını aldım. Doğruca Meriç'lere gittim. Kapıda annesiyle karşılaşıp biraz sohbet ettikten sonra garajın anahtarını istedim, arabamı alıp Furkan'lara gidecektim. "Hayırdır inşallah neden arabayı alıyorsun?" deyince, Meriç'in annesine yalan söylemekten çekinmedim. "Bi alıcı var da. Ona göstercem, bir de garajın sahibi geliyor diye duydum. Benim ki yük olmasın." Bana bildiğim ama belli etmediğim şeyi söyledi, "Satarsan hayırlısı olsun, satamazsan geri getir. Meriç'in işleri uzamış dört beş güne geliyor." "Öyle mi? Meryem bana bugün geliyor gibi söyledi dee." "Öyleydi de, dün aradı işi uzamış." "Olsun olsun sağlıcakla gelsin de." "He yavrum aynen. inşaallahhh." Vedalaşıp harmana geldiğimde Hakan'ın arabayı göremediğim için aşırı derecede mutlu olmuştum. Kapıya geldiğimde, büyük ihtimalle oturuyor olacağı için o tarafa bakmadan ortaya konuşmalıydım. Nefes egzersizime bir yenisi eklenmişti.Dördüncü de kapıyı açmayı başarmıştım. Evet, evet ben!.. Daha 12 saat önce bir daha açmam dediğim kapıyı açmıştım ve bu bir ilkti. Furkan, yine bir ilkime imza atmıştı. Ben bu gidişle geçmişi hatırlayıp o geceyi unutacaktım. İçeriye girdiğimde umduğuma nail olamamıştım. Furkan avluda değildi. Türkân masadakileri mutfağa taşıyordu. Masadan bir bardak çatal alıp Türkân'a verirken, kulağına "Acele etme!" dedim. Neriman teyzeye selam verip biraz yanında durduktan sonra Türkân'ın kaldırdığı masadan bir iki şey alıp mutfağa giderken, Neriman teyze nazik teklifini yapmıştı. "Gel otur kızım, Türkân tepsi getirecek onunla götürür, tek tek oyalanmayın." "Tamam Neriman teyzeee!" diyerek aldıklarımı bırakmak için mutfağa gittim. Türkân tepsiyi getirmek için beni bekliyordu bile. "Furkan nerede?" "Sana da günaydın canım. İyiyim sen nasılsın?" Al işte bi kötü görümce de buuu, selam kelamın zamanı mıydı. Durum acildi. (Ne aciliyeti olduğunu sorsalar söyleyecek bir şey bulamasam da öyleydi) "Neriman teyze bekliyo bee, söyle nerede?" "Ne ooo özledin mi?" "Yaaa çoookk çoookk. Dün ayağı kötüydü ona bakacaktım." "Niyee, sen insan doktoru musun?" "Türkâââânn!" "Ben sabah baktım iyiydi." "Tamam be, ben kendim bakarım." Elimdekileri bırakıp omuzumu kaldırarak yanından çıktım. Neriman teyzenin yanına oturdum. Elindeki örgüye baktım aynı modeldi ama muhteşem örüyordu. Benim ki birine verecek kadar güzel durmuyordu. Ama vazgeçemezdim o atkı bitecek ve dört gün sonra sahibinin omuzuyla buluşacaktı. "Neriman teyze, Furkan nerede? Dün ayağı kötüydü de gece gözüme uyku girmedi." Buraya kadar iyiydi dee, "Gece gözüme uyku girmedi" demeseydim daha iyi olacaktı. Sahi neden söyledim kii, ooooofff. "İyiydi sanki ama yukarıda çık bak istersen." O an içimden koşmak geliyordu ama ben yavaş adımlarla yürüyordum. Geriye baktığımda Türkân'ın imalı imalı bakıp, göz kırptığını gördüm. Suç bendeydi, insanlık edip kardeşinin ayağını merak etmiştim. Eskiden benim uyuduğum ve kapı açılınca hâlâ buram buram ambar kokan odanın kapısına gelince egzersizlerimi sıklaştırdım. O şey de, o gece bu odada olmuştu. Furkan'a kızıyordum. Neden bu odaya geçmişti ki, diğer odalarda ki anılarımız daha güzeldi. İşaret parmağımın boğumuyla kapıyı tıklattım. "Ablaa, yemek istemiyorum lütfen." Sanki yetecekmiş gibi derin bir nefes çekip, "Gelebilir miyim." dedim. "Benim Caa..." sözümü bitirmeden kapı açıldı ve Furkan karşımda parlayan gözleriyle bana bakıyordu. Onun odası durduğum yerden bir basamak kadar aşağıdaydı. On santim kadar da eşik vardı. Ben eşiğe çıkınca oda bir adım atıp bedenini bana yapıştırdı. O an kalbimi kusacak gibi hissettim ama benim söyleyebildiğim tek şey. "Hani buna alışmak yoktu?!" olmuştu "Bu öyle değil ki, bu farklı, bu ilk defa oluyor. ilk defa aynı boydayız." Ona söylüyordum ama galiba ben bu duruma alışacaktım. Eşiğe çıkmasaydım eşit olmayacaktık, neden çıkmıştım ki, direk içeriye adım atabilirdim. Aklıma birden Kemal Sunal'ın ben buraya neden çıktım niye çıktım sözleri geldi. Ve gerçekten bende neden çıktığımı bilmiyordum, yürümüştüm ve çıkmıştım. Çıkmıştım ve olan da olmuştu. Kendimi geri çekmeye çalıştım ama bana yalvarır gibi. "Lütfen beş dakika!" demişti Beş mii? beş dakika mı bana bir dakika bile yeter gibiydi. Ona sarılmayı bu kadar çok özlediğimi farketmemiştim. İçimden, "İnşallah her şeyin böyle beş dakika değildir." demekten kendimi alamıyordum. Biri gelmeden ayrılmam ve oraya geliş amacımı yapmam lazımdı. "Tamam hadi bırak, ayağına bakmam lazım. Dün kötüydün." deyip kendimi odaya atarak eşitliği bozdum. Bu sefer arkamdan gelip belime sarılarak,"İyiyim." dedi O akşam bakma fırsatı bulamadığım odaya göz gezdirirken, "Furkaann!" diye kızmaya başladım. Yine bir hayale kapılmadan alacağımı alıp gitmek istiyordum. Bir an, sağ kalçamda hissettiğim sertliğin telefon olduğuna emin olmam, o şeyin ses çıkartıp titremesindendi. Ben kurtulmaya çalışır gibi debelenirken, O bir koluyla beni sarıp, diğer eliyle telefonunu çıkartmaya çalıştı. Bu sefer kalçamda hissettiğim cebinde debelenen elinin sırtıydı. Gelen aramayı bekler gibi açmıştı. "Ne oldu?" Ses Enes'in sesine benziyordu. Ama ne konuştuğunu anlamıyordum. "İyi, açılıyor mu?" Büyük ihtimalle laptopu soruyordu. O zaman Furkan laptoptan haberdardı. Onun bu kadarı bilmesi bile beni sinir etmişti. Bu sefer gerçekten kurtulmak için debelendim. "Rahat duuurr!" Enes anlamamış olacak ki "Sana demedim, kapatıyorum sonra görüşürüz!" deyip telefonu kapatmıştı.Telefonu kapatıp yatağın üzerine fırlattı. Neyse ki hâlâ hayale kapılmamıştım. "Nasıl olmuş?" "Ne nasıl olmuş?" "Odamız?" Furkan, boynumu kokulu kokulu öperken odanın düzenini bir kere daha gözetleme ihtiyacı duydum. Şuan ki benim istediğim düzendi evet ama iki kişilik yatak olunca kapıya denk gelirdi olmazdı. Bu yatakta da her zaman dip dibe yatamayacağımıza göre, biraz daha geniş yatak camın diğer tarafına konmalıydı. Keşke hayale kapılsaydım varlığını yeni hissettiğim şeyin bu seferki zonklaması daha kötüydü çünkü Furkan her öptüğünde bir yerlerim karıncalanıyordu. Furkan, sivrisinek gibiydi sanki beni uyuşturuyordu ama değdiği yeri değil. Zevk aldığımı anlamasını istemediğim için ara ara başımı kendinden kurtarıp dudaklarının temâsını kendimden çekiyordum. Haz doruğa tırmanmadan kendimi çekmem lazımdı. Yoksa yakalanacaktık. "Furkan bırak!" deyip yatağa doğru bir adım attıktan sonra Furkan'ı yatağa oturtup önüne çömeldim. Bezi açtığımda hayâl kırıklığına uğradım, çünkü yara iyileşmeye başlamış gibiydi. "İyiyim demiştim!" "Bi sus bee..." derken Neriman teyze kapıya vurup odaya geldi. Yanıma eğilip, "Nasıl, daha iyi sanki değil mi?" dedi. "Bakıcaz Neriman teyze." deyip, yaranın en acıyacak yerine, ufak gibi görünen ama tersi olan bi dokunuş yaptığımda Furkan acı içinde inledi. Sanki umutsuz vakaymış gibi yüzümü ekşitince ikisi de meraklı gözlerle bana baktı. "Hazırlan hastaneye gidelim." "Ya ne hastanesi iyiyim diyorum." şuan akşam yazdığım gibi gerçekten kafasını kırmak istiyordum. Neriman teyzeye götürme sebebimi bir elimle anlatırken diğeriyle de ayağının üzerinden bir kaç kıla asılarak susmasını söylediğimde bu sefer anlamış ve susmuştu. "Bak burası bu renkte olmamalıydı. Biz her ihtimale karşı gidelim." "On dakikaya inerim!" "Tek başına inme baaakk, iyice kötü olmuş zaten." Biz çıkarken Furkan üzerini değiştirmek için ayağa kalkmıştı. On dakika bile sürmeden yanımıza geldi. Kendi arabasının anahtarını da getirmişti. Canı acıyor gibi basarak, "Hadi gidelim." deyip anahtarı bana attı. Anahtarı havada yakaladım. Anahtarlık benim tokamdı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD