"Cansuuu... Kızııııımm! Uyan hadi..."
"Cansu ablaa..."
Bu kadar ısrara cevap vermemek olmaz diye düşünerek yalvardım...
"Beş dakika daha yaa, lütfen."
"Caaannsuuu, ilaç saatin geçiyor kızım uyan!"
"Hala beş dakika geç içerim bir şey olmaz."
"Kızım beş dakika diye diye yarım saat oldu, hadii... Aslı, Cansu ablan gece uyumadı mı yoksa?"
"Bilmiyorum annee, ben yatarken uyanıktı, ne kadar sonra uyudu bilmiyorum."
"Yine sabahladın değil mi?"
"Halaa, beş dakika daha..."
"Ben seni nasıl uyandıracağımı biliyorum... Kıraaaaçççç, Cansu uyanmıyor, gel oğlum."
"Hala başım ağrıyor zaten, rica ediyorum bağırmadan konuş."
K. "Anneee?!"
"Gel oğlum gel, bu gece kuşu yine uyumamış, şimdi de kalkmak bilmiyor."
K. "Cansu, kalkıyor musun? Geleyim mi?"
"Gelmee, başım açık..."
K. "Kapat o zaman, geliyorum baaakk, biiiirrr..."
"Yaaa, Kıraç lütfen..."
K. "İkiiii..."
A. "Anne yaaa, Cansu abla gitmesin... Ben bu hâllerini çok özlerim..."
K. "Üüüççç... Geldim valla, sen kaşındın."
"Tamam tamam, uyandım... Çık geliyorum..."
dedim yorganın altından kendimin bile anlamadığı boğuk sesimle.
K. "Arkamı dönüdüm. Başını ört hemen."
"Ooofff!.. Keşke süt kardeşim olsaydın yaa?"
K. "Onu bu zatı muhteremeye söyleyeceksin canım."
"Halaa, neden beni emzirmedin yaa?"
"Kızım, olurda ileride bir gün gönlünüz bir birine meyleder diye istemedim."
K. "A-ha haaayyyttt, benim gönlüm... Bunaaa..."
Başımı bağlarken cevabını yapıştırdım. "Sus beee huysuz asıl ben sana aşık olmam... Baba tarafımdan en sevmediğim sensin bi kereee..."
K. "Hele hasbama bak helee... Ben seni çok seviyorum sanki?"
"Ne kapımda saniyeleri sayıp duruyon o vakit, de gaybol git..."
K. "Seni bir an önce postalayabilmek için uğraşıyorum bi kere."
"Gidiyorum şapşal suratlı, kına yak."
"Şşşşşiiiitttt... Yeter... Didişmeyin yine sabah sabah, kedi köpek gibi."
K. "Anne, sen bize sürpriz misafir dedin, laann kaç hafta oldu gitmek bilmiyor, balıkla misafirin ortak noktası, ikisi de üç günden sonra bozulması ama buuu, bir ay oldu, koktu da koktuuu, öööğğkk..."
"Kuzeeennn!.. aç gözünüüü!.. yapmaaa, kalk laaann...' diyordun... Ne olduu?"
K. "Ne bileyim, o zaman ölüyorsun sandım, üstüme kalacaktın, duyduğuna göre numara yapmışsın."
"Hadi oradan bee, bal gibi de üzüldün işte."
Halam, Kıraç'ı kolundan tutup odadan çıkartırken bende misafirliğimin son günü olduğu için yatağımın yastık yüzünü ve çarşafı çıkartmaya başladım.
A. "Cansu ablaa, bırak lütfen... Hastasın zaten."
"Daha iyiyim merak etme. Bana bak... Ara tatilde gel muhakkak tamam mı? Bekliyorum."
"Sözz."
"Aslı, söz verme, İnşaallah de, Allah nasip ederse de, şartlar müsait olursa de ama söz verme."
"Tamam ablacım."
"Abin yine car car ötmeden ben bi elimi yüzümü yıkayayım."
"Olur."
... Yavaş yavaş elimi yüzümü yıkarken beni böyle gören üç saat sonra yola çıkacak demezdi.
Okulların açılmasına üç haftadan az kalmışken acaba biraz daha kalsam mı diye düşünüyordum. Hâli hazırda yeni geçirdiğim şiddetli gribal enfeksiyonu da bahane edebilirdim...
Aynada kendime bakarken yeni geliştirdiğim trip atma yöntemimi de yaparak dışarıya çıktım. (bağladığı şalın bir tarafını arkaya savurmak) Masaya geldiğimde halam, Kıraç oturmuş diğerlerini bekliyordu.
Hasta olduğum için halama yaklaşmadan uzaktan uzağa baş selamı vererek sandalyeye oturdum. Arkamdan yaklaşıp omuzuma dokunan elin sahibi halamla konuştu. "Hayırlı sabahlar annecim."
"Hayırlı sabahlar kızım. Gel otur çayını doldurayım."
"Zahmet etme ben alırım annecim."
"İyi tamam al bakalım."
Gözlerinden benden sonra uyandığını düşündüğüm Hülya'nın acısını Kıraç'tan çıkarttım.
"Benim başımda car car ötene kadar karını uyandırsaydın yaa?"
Kıraç'tan önce Hülya atağa geçti. "Bulaşma kız kocama, o olmasaydı sen şimdi kim bilir ne hâlde olurdun?"
"Alt tarafı ölürdüm bee, çokta büyütülecek bir şey yok, ben haksızlığa gelemiyorum bi kere?"
H: "İyi dee ben üç saattir uyanığım, uyumayan birini ikinci defa uyandıramazsın kii."
"Hıııı belli belli dilinin söylediğini gözlerin de onaylasa fena olmazdı."
Kıraç, karısına bakıp, "Seenn beni mi koruyorsun, haaa!" deyip vıcık vıcık burnundan öptükten sonra, karısının bu hale gelmesine sebep kendisi değilmiş gibi bana döndü.
"Sabahları ödem oluyor Cansu'cuğum... Ödemle şişi ayırt edemiyorsan o da senin problemin."
Kıraç'ı kaale bile almadan halama sordum.
"Hala, bu kız evlendiğinden beri mi ödemli uyanıyor yoksa sonradan mı oldu?"
"Kızııııımm, bunlar tatlı ödemler, miden bulanıyormuş gibi bakma boşuna." dedi, içimden yüzüme yansıyan hâlime ayar vererek
"Hala bunlar üç yıllık evli değil miydi? Neden hâlâ vıcık vıcıklar, benim bildiğim cicim ayları olur, bunların ki cicim yıllları olmuş sanki..."
K. "Cansu'cuğum evlenince sen yapma, ben senin yerine de yaparım."
"İnşallah olmaz da, eğer bir gün öyle bi salaklık yaparsam ilk seni arayacağım."
Elinde ekmek poşeti ile odaya giren eniştem boşta ki elini yüzüne kapatıp, "Oooowwww!.. Bu nedir böyle..." deyince şaşırdım ve ne olduğunu anlamaya çalışarak baktım.
Eniştem, aynı yaygarasına, "Aman Allah'ım sabahlarımın güneşi gözümü aldı." diyerek devam edince, masaya koyduğum kolumun eliyle alnımı kapatıp, koskoca adamın düştüğü duruma acır gibi baktım... Kıraç'la karısı da bana bakıp gülüyordu.
Eniştem de bana kınar gibi bakıp, "Hatun bunların üçüde mi böyle acaba?" deyince ne varmış ki bizde der gibi baktım.
"Yok efendi, galiba bir bu anasına benzemiş."
"Yoookkk yaavv, Seher'de bunun kadar değildi. Bu hastanede karışmış, o ailenin kızı değil bence."
Halam, dna testi yapmış gibi, "Yookk yookk, karışma yok, bu annemle ablama benziyor." deyince bir aydır ki yaptıklarını da kasdederek,
"Hala, siz yıllardır böyle misiniz?" dedim, yine iğrenircesine
"Nasıl mıyız kızım?"
"Galiba ilk günkü gibi."
"Biiillmeeemm, öyleyiz galiba."
"Peki, hiç pişman olduğunuz oldu mu?"
Benim, halama soruma eniştem giriş yaparak, "Bu soru karı koca yan yanayken sorulmaz, ayrı da sorulur." deyince halam devam etti. "Aslında o da cevabı biliyor ama ben seni şımartayım diye soruyor bakma..." deyip bana döndü.
"Bak kızım, illaki tartışmalar yaşadık, zor zamanlardan geçtik ama hiç bir zaman pişmanlık duymadım. Ben yıllarca hakkımda hayırlıysa beri değilse geri diye dua ettim. Sevdim mi? Sevdim evet ama farklı kültürler ile büyüyen iki yabancı insan aynı evi paylaşmaya başladı mı işin rengi değişiyor... Biri ateşken biri toprak olmazsa orada huzur ve mutluluk olmuyor."
"Pekii, iki yabancı karakter nasıl oluyor da yıllarca evli kalabiliyor."
"Yeri geldiğinde sen, yeri geldiğinde o bazı huylarından ödün vermeyle başlıyor ve ortak bir huya bürünüyorsunuz. Sonra bir gün bir bakıyorsun meğer sen de o farklı kültürü olan bir aile olmuşsun."
"Annemle babam da evli ama sizin gibi değil."
"Bu abimden kaynaklı değil ama annende görmediğini veremez... Sevgisiz büyüyenden çok bir şey beklememek lazım... Annenin üzerinde çok yük vardı, kendi ailesi problemliydi, sırtında tonlarca yük vardı. Öksüz büyüdü kızcağız... Deden çalışmaya gidip oradan para gönderiyormuş, amcasının karısı da annene neredeyse hiç vermiyordu. Abimle nişanlanana kadar bir tane çeyizi yoktu... Yaptığı oyaları amcasının kızlarının çeyiziyle gitti... Allah'tan babaannesi annen evlenene kadar yaşadı, yoksa neler yaşardı Allah bilir... Babaannen yengene demiş ki, ya çeyizini tamamla, yada kızlarına söyle yaptıklarını geri getirsinler. Bütün köy biliyor onun elinin işini, çeyiz serilince onca yaptıkların nerede derler sen rezil olursun... Utanmadan gitmiş her şeyi hazır almıştı... Ona rağmen yine çok mutlular elhamdülillah. Herkes sevgisini ulu orta serecek değil... Annenle baban bize çok yardımcı oldu, şimdi sıra kendi kızlarında, inşaallah onların da mürüvvetini görüp daha mutlu olacaklar."
"Ben böyle olabilir miyim bilmiyorum."
"Olursuuunnn... Kapatma gönül kapını sakın, yaşın daha çok genç."
"Benim kendimden yana hiç ümidim yok."
"Sende annen gibi yap o zaman. Dua et evleneceğin kişi baban gibi olsun da, o ikinizin yerine yapsın." diyen enişteme baktığımda benden daha ümitliydi.
Tabağımda ki zeytinleri sağa sola oynatarak geleceğim için endişelenirken, halam yüzüme eğilip, "Hazır mısın?" diye sordu. Neye olduğunu az çok tahmin ettiğim için, "Bilmiyorum hala." dedim.
"Kırk gün oldu mu?" sorusuna iç çekerek, "Dün kırktı hala, kırk gün oldu..." dedim
"Biraz daha mı kalsaydın acaba?"
"Ne kadar kaçabilirim ki hala, er geç yüzleşicem..."
K. "Hayat devam ediyor kuzen."
"Biliyorum ama içime anlatamıyorum kii, birine bir şey olunca vicdan devreye giriyor Kıraç... En son ne dedim, ne konuştuk. O zaman haklı da olsan, o kişiye bir şey oldu mu sen kendini haksız görüyorsun ve bu sefer keşkeler devreye giriyor. Keşke yapmasaydım, keşke onu söylemeseydim diyorsun."
"Kızım, sen elinden geleni yaptın mı?.. Yaptın, gerisi takdiri ilahi."
"Ailesine göre de öyle mi acaba hala? Annesinin çığlıkları kulaklarımdan gitmiyor."
K. "Kuzen, iki gün daha bekle hafta sonu ben götüreyim."
"Olacağı iki gün geciktirmekten başka bir işe yaramaz. Hatta babam daha önce gelmem gerektiğini söyleyip duruyor."
Aslı'nın günde altı kere çalan alarmının sesini duyup oraya doğru baktık. "Ablaa, ilaç saatin. Ben ilaçlarını yazdım, sen gitsende her vakit arayıp sana içtin mi diye soracağım haberin olsun."
Biraz zorlanarak yediğim bir kaç lokmadan sonra ilacı mı içtim. Halam yine annemi aratmayacak bir şekilde bakıp, "Ye azıcık yee, suratın kaşık kadar kaldı. Anan bana kızımı zayıflatmışsın diye kızarsa bende sana kızarım bak." deyince
"Merak etme hala, annem bu zamana kadar beni zayıflatan hiç kimseye kızmadı ki sana kızsın." diyerek masadan kalktım. Son hazırlıkları yapıp vedalaşmaya başladık ...
Bir aydan fazladır kaldığım bu evden buruk bir şekilde ayrılıyordum. Halamın arkamdan ağladığını gören eniştem kolumdan tutup, "Yürü kız eve, gidemezsin... Hatunumu ağlattın." demesi üzerine halam gülerek, elinin tersini gidin gidin der gibi sallayınca, "Enişte bence sende benimle gelmiyorsun diye kızıyor." deyip gülüştük.
Kıraç'ın kullandığı arabada muhabbet ederek otogara geldik. Yarım saat sonra kalkacak otobüse eşyalarımı yerleştirip, eniştemlerle masada birer çay içtik...
....
"Selamün aleyküm Erkan."
"Aleyküm selam Engin abi."
"Hakan yok mu?"
"Köye gitti, babamı getirmeye."
"Hııımm tamam."
"Bir şey mi vardı?"
"Yok yok... Önemli bir şey yok. Telefonla da hallederim. Görüşürüz..."
"Tamam abi görüşürüz."
••••
İçtiğim ilaçla otobüsün sarsıntısı birleşince dört saatlik yolun üç saatini uyuyarak gelmiştim... İki buçuk ay önce geldiğimin aksine çok moralsiz ve huzursuzdum. İçimden bir ses geri dön desede bir süre daha bu işkenceye katlanacaktım... Benim için tehlike hâlâ devam ediyordu...
Kulaklığımla dinlediğim müziklerin slowluğu yer yer göz kapaklarımı kapatsa da tam olarak dalmamıştım. Otogara geldiğimde herkesin aksine daha sakin bir şekilde toparlanıp aşağıya indim... Muavinin düşmekten son anda kurtardığı valizimi de alıp otogarın dışına doğru yürüdüm...
Merkezin aksinde kalan oto kiralama dükkanına doğru giderken arkamdan çalan korna sesi ile durdum... Arabada ki tanıdık iki kişi aşağı inip, büyük olanı, "Cansuuu?" deyince, kardeşine gülümseyip kendisine, "Ne var?" dedim.
"Gelmişsin, hoş geldin."
"Yooo, hiç hoş gelmedim..."
"Ama ben seni gördüğüme çok hoşnut oldum."
"Öyle mii?.. Ama ben seni gördüğümde ne hissettim biliyor musun?"
"Merak ettim."
"Hani sıcacık otobüs, sabaha karşı mola verir, mecbur inmen lazımdır... Ayağını yere attığın anda bütün vücudun soğuktan titreremeye başlar, geriye de dönemezsin... O titremeyle dinlenme tesisine koşarsın yaa, işte öyle. Bütün bedenim buz kesiyor."
"Süpeeerr, demek ki bana karşı bir şeyler hissetmeye başlamışsın... Üşümekte içten gelen bir duygudur."
"İstemsiz oluşan duygular çözümle geri gider... Örneğin, bu yaz ayında indiğimde üşümemek için yanıma kalın kıyafet aldım."
"İyi bee, kinci deve..."
"Ne ooo şimdi de deveye mi evrildim."
"Ayneeenn, o zamanlar şirin bir foktun ama şimdi kinci bir devesin."
"O zaman bu devenin önünden çekil de suratına yumruğu yeme."
"Şimdi dicem ki gel bırakayım, yok deyip inatçı keçilik yapacaksın."
"Karşındakini tanımakta bir erdem biliyor musun, bak seni ikinci defa takdir ettim... Senin arabana binmektense, bak şurada bi cenaze aracı var gördün mü? Onun arkasına binerim daha iyi."
"Öyle mi?.. Ben artık ciddi ciddi şüphelenmeye başladım, sen bana aşıksın ve gurur yaptığın için kaçıyorsun."
"A-ahahahhhaahah... Güleyim de espirin boşa gitmesin."
"Meriç'ten bu kadar kaçmış olsaydın anlardım ama sen özellikle benden kaçıyorsun, o yüzden de aklıma başka bir şey gelmiyor."
"Enes'in yanında konuştuğuna göre haltınızı biliyor?!."
"Gel arabada konuşalım..."
"Tabi ki hayır."
"Üçe kadar sayıyorum, ya binersin yada seni sırtıma alır, köye kadar taşırım. Biiiirrr..."
"Yaaa, bi giiittt... Dükkâna uğrayacağım..."
Enes: "Yılmaz amca dükkanda değil abla..."
Engin: "İkiiiii..."
"Engiiinnn, sakın deneyeyim bile deme çığlık atarım."
"Çokta umurumda... Bin hadi, düğün salonuna kadar götüreyim, orada Enes'e vercem. Birlikte gidersiniz."
"Yemin et."
"Seni bir daha görmek nasip olmasın kii."
"Bu pek ikna edici bir yemin değil, o yüzden binmiyorum."
Enes: "Gel abla gel. Ben götüreceğim söz."
"Tamam, sana güveniyorum ama eşyalarıma dokunmasın, sen yerleştir."
Enes: "Ona da tamam ablacım."
Engin, gıcıkça yüzünü buruşturup alaycı bakışla kafasını sallayarak arabaya bindi.
Onun sinir olduğunu görmek çok hoşuma gitmişti... Acaba bu da bir duygu olabilir miydi? Peki ben ne zaman onu sinir etmekten hoşlanmaya başlamıştım...
Engin'in arka tarafına oturup koltuğa gömüldüm, ben görüş alanından kaçmaya çalışırken o Enes'le konuştu,
"Enes, şu arkadakine söyle tamam tamam görmüyorum. Biraz daha zorlarsa bagaja girecek."
Enes geriye dönünce, "sakın konuşma" der gibi sinirli bir şekilde baktım...
Engin'in aksine, "Abla, geçmiş olsun, hastasın galiba, sesin çok değişmiş?" deyince şaşırdım... İki gün hastanede kaldığımı duymamış olabilir miydi?
"Geçmeye başladı canım merak etme daha iyiyim."
Engin, beni görmeden de konuşmaya dahil oldu.
"Bu geçmiş hâli mi?"
"Nalan söylemedi mi?"
Enes: "Neyi abla?"
"Nalan nerede?"
"Yaylada, yarın gelecek."
"Ne zamandır orada?"
"Bir ayı geçti işte abla, düğüne gelip daha da gitmeyecek."
"İnanamıyorum yaa, düğün ertelendi mi?"
"E yaaaniii, mecburen."
"Ben olmuştur diye düşünmüştüm."
Engin: "Kaçırmadın üzülme, yarın değil sonraki gün kına var, pazar da düğün."
"Aaayyy ne sevindim ne sevindiiimm."
Engin: "Seni bilmem ama onlar seni görünce çok sevinecek."
"Düğün salonunda onlar var demeyin."
"Ben demiym Enes, sen söyle, bu kızı daha fazla üzmek istemiyorum."
"Abla, kim olsun kim olmasın istiyorsun söyle ona göre söyliym."
"O ne demek yaa? Hepsiii!"
"Ablaa, şöyle kii, bayadır hepsi bir arada olmuyor zaten. Meryem abla ile Meriç abi konuşmuyor."
"Haydaaa, alt tarafı bir ay yoktum... Ne ara ne oldu. Hemde düğün arefesi?"
"Oooo! O daha ne kii? Neler oldu neleeer?"
Engin: "Lan bi dur, ayağının tozuyla kötü haber verip durma. Kendi öğrensin."
"Enes, bu salon bu kadar uzakta mıydı yaa?" dediğimde ikimiz gülerken Engin eliyle Enes'e vurup kızmıştı...
Salonun kapısına gelince Engin inip yerine Enes geçerken, "Abii geleyim mi?" diye sordu. Engin, kaşlarıyla "yok" deyince Enes besmele çekerek koltuğa oturdu...
Bütün merak ettiklerimi konuşmanın zamanı gelmişti...
"Ablaa, öne gel istersen."
"Yok canım, iyi böyle... Eee ne var ne yok?" derken oradan ayrıldık...
"Hangi birini anlatayım abla, bir sürü şey oldu."
"Eneess, çatlatmasan mı acaba? Benden sonra neler oldu?"
"En başta sen cevap ver, o gün orada ne işin vardı."
"Geçiyordum."
"Ablaa, nereden geliyordun yada nereye gidiyordun da oradan geçtin kii?"
"Hakan'ın yanına gittim, arabam yoktu yaa, beni çarşıya bıraksın diye."
"Eee sonra?"
"Türkân'da çıktı dedi. Bende köye kuş bakışı bakıp kimin arabası kapıdaysa onunla giderim diye düşündüm."
"Allah'tan oradaymışsın."
"Öylee... Şimdi nasıl pekii?"
"Felçli abla, evde yatıyor."
"Fizik tedavi olmuyor mu?"
"Gidiyor da hastane uzak olduğu için hastaneye yakın ev bakıyoruz."
"Anladım... Arkadaşların ne âlemde, okullar da açılıyor, gitmişlerdir."
"Yooo, üçüde burada, son gün gidecekler."
"Hadi yaa, neden... Zor olmaz mı?"
"Vallaa bilemiyorum... Birinin yapacağı şeyler varmış, onları yapmadan gitmem diyor."
"Kaan mı?"
"Ablaa, kim olduğunu anladın, neden böyle yapıyorsun?"
"Ben mi yapıyorum Enes?"
"Ablaa, beni arama deyip engelleyen sensin, kime söyliym."
"En ufak tartışmada giden arkadaşına söylemeye ne dersin... Kusura bakmasın, ben çocuk değilim diyor ama bal gibi de çocuk... Her seferinde kız gibi trip atıp giderse o biraz zor birini bulup evlenir."
"O ne demek abla yaa?.. Ne güzel gidiyordunuz, nazar mı değdi ne oldu?"
"Şu oldu canım kardeşim... Madem yaptım bir halt, sorumluluğunu alıp beklicem... O birini bulup evlenmeden ben de kimseyle evlenmeyeceğim. Onunla da olmayacağım tabiki... Kendisine aynen böyle ilet, sakın eskisi gibi oluruz diye ümitlenip karşıma çıkmasın."
"Ablaa, kusura bakma, arkadaşıma bu kötü haberi verecek kadar vicdansız da değilim cesaretli de. Kaldır engeli sen söyle yada bak gözlerine söyleyebilirsen söyle."
"Ağla istersen Enes... Amma dramatize ettin haa! Eminim o senin kadar ağlamamıştır."
"Köye gelince görürsün abla."
"Türkân döndü mü?"
"Yok, o da ablamla birlikte gelecek."
"O ne zaman gidiyor."
"Furkan götürüp bıraktıktan sonra Ankara'ya geçecek."
"Ooofff, desene üç hafta evde hapis kalacağım."
"Nedeenn?.. Ondan mı kaçıyorsun, söyleyeceklerini söylemekten mi?"
"Türkân'a bir söz verdim, tutamadığım için kaçıyorum arkadaşınla alakası yok."
"Türkân abladan önce Furkan'a da söz verdin, onu tut."
"Çalıştım Enes, ama olmayınca olmuyor işte. Zorlamamak lazım öyle değil mi?.. Ne Furkan eski Furkan ne ben eski Cansu'yuumm."
"Öyle diyorsan öyledir ablaa."
Yarım saatlik yol iki katına çıkartınca bana hafakanlar basmıştı.
"Eneeesss, neden bu kadar yavaş gidiyorsun? Yeminlen abin şimdi yola çıksa biz varmadan yetişir haaa?"
"Abla, bu otomatik vites yaa, hız yapınca anlamıyorum. Neme lazım bende çok basmıyorum. Emaneti sağlam teslim edelim değil mi ama?"
"Yaaww he hee, o zaman açta bir şeyler dinleyelim."
"Abla, sana zahmet uzan sen açsana!"
"Bi muavinliğim eksikti, peeess, kullanamıyorsan ver bana."
"Yookk yookk, alışmam lazım abla. Abim bunu bana bırakıyor."
"İyiii..." diyerek ortaya gelip teybe uzandım...
İki ay öncekinin aksine Enes'in repertuarında atarlı giderli şarkılar olduğunu görünce şaşırmıştım.
"Eneeesss, bunlar senin klasörün şarkılar mı?"
"Evet ablaa."
"Ne ooo, ayrılık sinyali alıyorum..."
"Vallaa öyle oldu biraz ablaa, bu aralar böyle takılıyorum bakalım."
"Yenilik güzeldir be kardeşim, baktın olmuyor yol vereceksin, yapacak bir şey yoookk.." diyerek şarkının sesini sonuna kadar açıp eşlik etmeye başladım...
...Avare oldum elinden işim gücüm yok
Aşk dilenip türkü yapar satar demişsin
Bir selam bekledim senden demek o da çok
Bir gülüşüm ona üç ay yeter demişsin...
...Ben yoluna güllerimi serdim demiştim
Dikenleri ayağıma batar demişsin
Gün geçtikçe artar oldu derdim demiştim
Üzülmesin öldüğün de biter demişsin...
...Varsın tutuşsun yüreği yansın bir ömür
Yiğidin başında duman tutar demişsin
Aman beddua etmesin bana ne olur
Delilerin bedduası tutar demişsin...
•~~~~~~•
Hakan, babasını dükkana getirince Erkan Engin'in aradığını söyledi. Hakan, "Ben onu ararım" diyerek çıkıp önce Furkan'ı aradı.
"Köye dönüyorum." deyince, Furkan da kendisiyle gelmek istediğini söyledi.
Buluşup köye giderlerken, Hakan Engin'e telefon etti.
"Kardeşim hayırdır?"
"Bir şey yok, bir ev vardı bakalım mı diyecektim."
"Neredesin geleyim hemen."
"Bugün geçti artık, ben çıktım yoldayım, köye dönüyorum. Yarın bakarız."
"Önceden haber verseydin?"
"Ya ne bileyim, Aslında arayacaktım da Cansu gelmiş, onu arabaya alınca unuttum."
"Bizim kaçak kahramanımız döndü haa?"
"Hııımm... hem de nee?"
"Neyse, sen konuşamıyorsun belli. Hadi görüşürüz."
***Engin, telefonu kapatıp babasının soru dolu bakışlarına, "Hakan'ın selamı var." diyerek karşılık verdi.***
••••
Hakan, köye yaklaştıklarında Engin'in arabayı görüp, "Vaaayy, yakaladık." diyerek Furkan'a baktı.
Furkan da, "Hıııııığğ'." diyerek öndeki arabaya bakıyordu. Cansu, iki koltuğun arasında öne doğru oturmuş çalan şarkıyı yüksek sesle söylüyordu...
***Daha iyi mi buradan aramız
Epey bir mesafeli
Dile kolaylı, olaylı, hadiseli
Günleri geçti geçeli
Duymadım okunmaz esameni (esameni)...
...Şu dünya bile dönüyor sen
İnat ettin dönmüyorsun
Kül olmuşsun uçuyorsun
Ama hala sönmüyorsun...
... Beni haketmediğine şüphe yok
Bir özür dilemeye niyetin de mi yok
O harcadığın zamandan
Ömrüm olur kendileri...
...Cansu köye geldiğinde Furkan'ın yaptığını, şimdi bilmeden Cansu Furkan'a yapıyordu...
Furkan, şarkıları dinledikçe sinirlenmeye başladı...
....Gittiğin gün hayat bitti sanmıştım
Gittiğin gün ölümü yaşamıştım
Gittiğin gün zaman durdu sanmıştım
Meğerse ben yanılmışım...
....İşte hayat yine akıp gidiyor
İşte hayat sensiz de yaşanıyor
İşte hayat böyledir deniyor
Zaman herşeyi siliyor...
....Öyle uzak şimdi bana, yaşadığım hatıralar
Bir bulanık film sanki senle dolu dakikalar
Bak yinede zaman zaman, düşünürsem gözlerini, Her yanımı anlatılmaz, yemyeşil bir sızı kaplar...
....Bence artık sen sönmüş bir güneşsin
Bence artık sen yankısız bir sessin
Bence artık soluksuz bir nefessin
Bence artık herkes gibisin....
İşte hayat yine akıp gidiyor
İşte hayat sensiz de yaşanıyor
İşte hayat böyledir deniyor
Zaman herşeyi siliyor...
.... Şarkı devam ederken Enes'e eğilip, "Baksana Enver amca dükkanı devretti mi?" diye sorduğumda, "Şu bir kaç gün içinde devrettiyse bilemem ama en son baktığımda duruyordu." dedi.
Kendimce haklı isyanıma tasdik bekleyerek, "Var yaa elimi neye atsam işte böyle kuruyor... Adam yıllardır orada ben bir geldim pir geldim." deyince, Enes umduğumu vermeyip, "Ablaa, seninle ne alakası var, adam yıllardır emekli olmak isteyip duruyordu. Biri gelse de yükümü alsa demişti, eee sende geldiğine göre." dedi...
"Öyle olsun bakalım." diyerek başımı solumdaki koltuğun başına yasladım...
••••
... Cansu başını Engin'in koltuğunun başına yaslayınca, Hakan sevindi...
"Vaaayyy, Engin kendini affettirdi galiba, baksana!" deyince Furkan daha fazla dayanamayıp bağırdı.
"ABİİİ, GEÇSENE ŞUNLARI ARTIK."
"Ne oluyor laaann, ne bağırıyorsun?"
"İŞİMİZ GÜCÜMÜZ VAR, BUNLARI MI BEKLEYECEĞİZ?"
"Laaann ne yapayım, görmüyor musun? Yol dar... Ne yapayım sıkıştırayım da şarampole mi yuvarlansınlar?"
"YUVARLANSINLAAARR!.."
"Allah korusun de salak...Anasını babasını kurtardıklarının çocuklarından ne istiyorsun... Senin bu çocukla ne derdin var anlamıyorum kii."
"Yaptıklarından dolayı tâbi kii, ne derdim olacakmış?"
"Sana ne oluyor kii, bak kız affetmiş, sana bana laf mı düşer."
"Yaaa tamam, bırak... Geçmiyorsun madem geriden git, araba toz oldu."
"Tamam beyefendi..."
•~~~~~~•
Her şey burada bitti
Toparlan gidiyorsun
Zamana bırakmadım
Tehlike arz ediyorsun...
...Suçüstü tövbeler
Kalbe ağır darbeler
İlahi sevgilim
Sen kimi kandırıyorsun...
....Yalnızlık bu ilişki
Bu ne yaman çelişki
Ki senden sakınmadım
Ben hep gözü karaydım...
....Bir tatlı tesadüfken
Şimdi acı tecrüben oldum
Ben de yanıldım
Sen hep biraz yalandın...
....Sıfır tolerans hadi git durma
Yüreğim soğudu yakamam bir daha
Kısasa kısas aşk alır verdiğini
Acısı kalır son sözü söyleyenin....
••••
Yol ayrımına geldiğimizde yabancı bir arabanın yukarıya doğru döndüğünü gördüm.
"Enes, bu araba kimin?"
"Hakan abinin."
"Hakan... Arabayı mı değiştirdi?"
"Yok, o kendine yeni aldı, kendininkini de şimdilik Furkan'a verdi. Türkân abla ehliyet alıp öğrenene kadar Furkan kullanacak."
"Yaaa, güzel arabaymış... Güle güle kullansın, kazasız belasız sürüşler nasip olsun inşaallah."
"Amiiinn, cümlemize de."
"Ama size de acıyorum haa, büyüğün küçülenini giymek gibi bir şey olmuş."
"He vallaa yaa."
Kapının önüne geldiğimde Enes yine valizlerime yardım etti... Bahçe kapısını açıp içeri girdiğimde Enes çekinip geri durmuştu.
"Gelsenee?"
"Gelmesem?"
"Saçmalama Enes geeell!"
Enes zoraki içeri girince annem, odunluktan çıkıp bize doğru geldi. Ben, beni görünce boynuma sarılır derken o koşup Enes'in elinden bavulumu alarak, "Tamam ben hallederim." demişti tavırlı bir şekilde.
Enes valizi vermek istemeyip, "Kapıya çıkartayım Seher teyze, ağır." deyince annem, "Gerek yok, sen bırak oraya, akşam babası çıkartır." deyince neredeyse küçük dilimi yutacaktım.
Enes üzgün bir şekilde, "Hoşçakalın." deyince annem, "Güle güle... Güle güle." deyip kapıyı kapattıktan sonra bana doğru gelip, "Kızımm yavrum, hoşgeldin. Nasılsın... Nasıl oldun. Ateşin öksürüğün?" dedi.
Benimse aklım Enes'e yaptığındaydı, "Anne, ne oluyor, neden çocuğa öyle davrandın?"
"Nasıl davranmışım kii, boşver onu şimdi, gel gel... Yorulmuşsundur. Yat dinlen."
Kolumdan tutup sürükler gibi odama çıkartmaya çalışsa da ben ne olduğunu öğrenmeden gece uyumayacaktım...
•••••
Enes, kapıdan çıkıp eve doğru dönünce babası ve abisinin arabadan indiğini gördü... Ali bey, "Ne oldu, ne bu surat?" der gibi bakarken, Enes'te, Engin'e sinirli bir şekilde bakıp, "Kovuuuulduuumm." diyerek babasına cevap verdikten sonra içeri girdi...