(15.Bölüm) telepati = kalp kalbe karşıdır.

1583 Words
..." Geçen sene ev arkadaşları ile sorun yaşadık bi arkadaşla yeni ev bakacağız. o yüzden bu yıl erken gidiyorum." "Ooof, of!.." "Of demek yerine, "oh" demek istiyorsan ver elini, bırak kendini bana. Benim sevdam sana da bana da yeter... İnan bak içinden geçen ne güzellikler varsa yaşatmazsam yaşatma beni. O kadar iddialıyım." "Ya başkasına aşıksam?!" "Bak o zaman gözlerime karşılığı olan birine aşığım de, söz veriyorum bir daha ömrünün sonuna kadar ne sesimi duyarsın ne yüzümü görürsün, hadi bak bana ve söyle." Belimden çektiği elinin işaret parmağıyla çenemden tutarak kafamı kaldırıp dudaklarıma yaklaştıktan sonra, "Hadi bekliyorum!" dedi İlk defa bir erkeğin nefesini tenimde hissedinde bocalayarak, sadece "Yapma!" diyebildim. Furkan, baş parmağıyla yüzüme sevgi dokunuşları yaparken, öpmek ve öpmemek arasında bir mesafeden tekrar, sordu, "Seni bekliyorum hadi, karşılığı olan birine aşığım, aramızdan çekil de, hemen burayı terk edeceğim." Yutkundum, gözümde biriken son damlalar da süzülürken, gözlerimi belirsiz bir boşluğa çevirip tekrar yutkunarak, "Evet karşılığı olan birine aşığım." dedim Furkan, inanmamış bir bakışla, kaşlarını çatarak, "Bunu kabul etmiyorum. Gözlerime bakarak söyle." deyince önceki cümleyi kurarken bakmadığım gözlerine bakıp, "Ablan söyleyince inanmıştın, bana neden inanmak istemiyorsun, ablan ne dediyse o!" dedim. "Ablam bana bir şey söylemedi, sadece olabileceğini söyledi. Ben senden duymadan, sana sormadan inanır mıyım?" "Dün geceki halin neydi o zaman?" "Düşündüm, sadece başka birine aşık olma ihtimalini düşündüm." "N.Ne yani sadece bir ihtimalle mi o hale geldin?" "Ne sandın?! Sen bir de gözlerime bakarak o ihtimalin gerçek olduğunu söyle de gör bak ne oluyor!" Gözlerine baktığımda, o kadar ciddi bakıyordu ki, bir an onun gideceğini ve bir daha göremeyeceğimi düşündüm. "Hadi Cansu! Söyle bekliyorum." "Şeeyy beenn!.." "Sus bir dakika!.." "Aslında!.." Furkan, kısık sesle, "Sus dedim sana sus!" deyip yüzümü tuttuğu elinin avcuyla, ağzımı kapattıktan sonra, kısık sesle "Birileri geliyor." dedi Ağzımın kapanmasından dolayı mağarada konuşuyormuş gibi boğuk bir sesle, "N.Ne! K.Kim? N.Ne yapacağız." dedim panikle Furkan, "Bilmiyorum, sessiz ol da yürü." diyerek kolumdan tutup, evin arka tarafında bulunan odunluğa götürdü. Arkamızdan iki adam ve bir kadın evin bahçesine geldi. Kadın adamlara kırık camlardan başlayarak, komutlar vermeye başladı. -"Bunları da tamamen değiştirelim, Pimapen yapılsın." Adamlardan bir tanesi kabul ettiği takdirde olacak sonucu söyleyerek, "Olabilir ama teslim süresi gecikir." dedi Kadın istediğinde ısrar ederek, "Önemli değil, eve girince eksik çıkıp uğraşmaktansa biraz geç olsun." diyerek acelesi olmadığını söyledi. "Odunluk ne âlemde bir de oraya bakalım." deyince Furkan'a, "Ne yapacağız!" der gibi baktım. Furkan, dudaklarını büzüp "sus" işareti yaparak dışarıya kulak kesildi. Ayak sesini duyunca, belimden tutup bir adım yana kaydırarak, odunların arkasına gizlenmeye çalıştı. Kadın odunluğa yürürken, adamlardan biri, "Hanımefendi oraya yıllardır girilmedi, bit pire olabilir... isterseniz biz önce ilaçlayıp sonra temizleyelim." deyince kadın, "derdim kendime yeter bir de haşerelerin istilasıyla uğraşmayayım"ı kısaca "Tamam." diyerek söyleyip geri çekildi... Sesler bir süre de evin içinden geldikten sonra tamamen kesilince, saklandığımız yerden: toz, toprak örümcek ağı olan elbisemi silkeleyerek bir adım öne çıkıp, öncesinde kontrol için başımı çıkarttığım vücudumu, tamamen dışarı bırakırken, "Gittiler herhalde." dedim. Furkan'da, olduğu yerden destek alarak dışarı çıkıp kapıdaki bir kaç odun yığını üzerine önce elini koyup sonra bedenini bıraktı... Bir süre gelen var mı diye baktıktan sonra arkama dönüp, başını neredeyse bere gibi kapamış örümcek ağlarını parmaklarımla temizlerken, "Sayende düştüğümüz duruma bak aptal!" dedim, benim için uzattığını söylediği saçlarına nazik dokunuşlar yaparak Furkan; yarısı tahtada, diğer yarısı ayakkabıyı delerek ayağının altına saplanmış çiviyi göstererek, " Ben hâlimden şikayetçi değilim ama!" dedi derin derin, kesik kesik nefes alırken Kısa bir şokun ardından doktor olduğumu, panik yapmamam gerektiği gerçeğini hatırlayarak, toparlamaya çalışıp hemen Furkan'ın önüne oturdum. Çiviyi kontrol ettikten sonra, "Senin tetanoz aşın vardı değil mi?" diye sordum Furkan, yakın zamanda yaptırmadığını söyler gibi, "Bu sene ki buna nasipmiş." diyerek göz kırptı. Bu haldeyken bile nasıl bu derece çekici olduğuna sinir olsam da durumun aciliyetinden dolayı sakin kalmaya çalışarak, "Sen bekle ben evden baticon pamuk alıp geleyim." deyince Furkan; bileğimden kavrayarak kalkmama izin vermeyip, "Saçmalama Cansu, dur durduğun yerde." diyerek Enes'i aradı. "Arabadan ilk yardım malzemelerini al Saliha teyzelerin bahçeye gel, ayağıma çivi battı çabuk!" deyip telefonu kapattıktan sonra bana bakıp, iki tercihten hoşuma gitmeyeni söyleyerek, "İstersen sen gidebilirsin." deyince; "Bu durumda gitmeyeceğimi biliyorsun Furkan, boş yapma." deyip bahçede ayağını koyacak bir şey aradım. Arkalarda eskilerden kalmış boya kovasını alıp ters çevirdikten sonra, ayağını yavaşça üzerine koydum. Ayakkabının bağcıklarını tutup, "Acırsa söyle!" diyerek yavaş hareketlerle açmaya başladım. Beş dakika sonra; Enes, elinde kutuyla nefes nefese yanımıza geldi. Ben kutuyu alıp batikonu çıkartırken Enes'te olayı anlamaya çalıştı. "Çiviyi tam olarak nerede hissediyorsun?" "Ortadan çapraz parmaklara doğru girdi!" "Ayakkabının taban kalın ama üstten çıktı mı hissediyor musun?" "Şuan buna cevap veremicem ama iki kemiğim arasında parmaklarıma sancı yapıyor." "Nasıl oldu bu yaa, görmedin mi?" "Oğlum dışarıda değil odunlukta oldu, karanlıkta görmedim bir de geri geri gittiğim için oldu." Onlar konuşurken ben ayakkabıdan içeriye batikonu döktükten sonra ayakkabının üzerinden parmağımı sokarak çivinin üstten çıkıp çıkmadığını kontrol ettim. Çivinin ucunun içeride olduğundan emin olunca derin bir nefes vererek, "Güzeeell çivi içeride, çıkartabiliriz!" dedim. Furkan, bacağıyla dişlerini aynı anda sıkıp acısını hafifletmeye çalışırken, Enes'te ayağını çekmesin diye sabit tutmaya çalıştı. Ben, tahtayı sağa sola oynatmadan girdiği şekilde çıkarttıktan sonra Enes'le koordineli olarak hızlıca ayakkabıyla çorabı çıkarttık. Ayağından akan kanı görünce donup kalmıştım, ağlamamak için kendimi sıkıyordum. Enes, o hâlimi görünce hızlıca batikonu alıp Furkan'ın kanayan yarasına döktü. Kutudan gazlı bezi alıp paketini açarken, "Bir de doktor olacaksın abla!" deyip sargı bezini işaret ederek, "Sen sar ben arabayı getireyim!" deyip koşar adım gitti. Artık zapt edemediğim göz yaşlarımı gizlemek için, Furkan'a arkamı dönüp yere oturarak gazlı bezi yaranın üzerine koyduktan sonra sargı bezini sarmaya başladım. Furkan, öne doğru eğildi. Saçlarımı parmaklarıyla geriye tarayıp, boynunu açığa çıkarttıktan sonra, dudaklarını kulağıma değdirerek, "Merak etme, acımıyor." dedi. Göz yaşlarımdan gördüğüm kadarıyla yarayı sardım. Enes, yine koşarak gelip, "Mutlu aile tablonuzu bozmak istemezdim kardeşim ama acil gitmemiz lazım hadi." dedi. Birlikte Furkan'ı kaldıracakken, gömleğinden dışarıya çıkan kanı gören Enes bağırarak, "Bu ne aabii ıskartaya mı çıktın sen, buraya ne oldu?" diye sorunca Furkan kolunu çevirip ne kadar kan çıktığına bakarken, "Orası önemli değil, sürttüm sadece." dedi. Enes'e kendi tutunarak arabaya doğru yürüdük. Furkan'ı oturttuktan sonra, binip binmemek arasında tereddüt edince Enes, sitem eder gibi, "Başkası olsa sende gelirdin." deyince âni bir hareketle toparlayıp, "Neden gelmeyecekmişim ki, onun başkasından farkı mı var?" deyip arabaya bindim. Ben binince Enes, Furkan'a göz kırpıp direksiyona geçti. Bu çocukta büyümüştü, pis numaracılar... Enes yolda Furkan'a, "Oğlum saf mısın, buluşacak o kadar yer varken orada ne işiniz var. Yaaa, evin içi bile daha müsait." deyince ben arkadan koluna vurdum. "Aahh!.. Abla yaa pardon burada olduğunu unutmuşum." derken Furkan'da "Saçma saçma konuşma lan, biz bahçede konuşuyorduk, birileri geldi. Onlardan saklanmak için oraya girdik." dedi kızarak. E: "Yine hangi mazarat kütüğüydü acaba!" F: "Bu sefer bizim çocuklar değil. Evi tadilata vermişler. Saliha teyzenin kızıydı galiba." E: "Saliha teyzenin kızı İstanbul'da değil mi lan, ne işi olsun burada." F: "Ne bileyim ben ne işi var. Geldiler kapı pencere ölçüsü aldılar." Enes, "Tam da zamanını bulmuş haa." deyince ben bu sefer de dikiz aynasından ters ters bakmaya başladım. "Bu sefer sizi kasdetmedim abla, o kadının gıcık bir kızı vardı, her yaz birimize salça oluyordu." deyince, "En son kimde kaldıysa onunla devam eder herhalde, değil mi?" dedim Arabada kısa bir sessizlik olunca, Enes'i kolundan dürtüp, "Nee?! Sana mı yoksa?" dedim gülerek. Enes, "Keşke bana olsaydı abla. Benim annem onlara karşı mesafeli." derken Furkan boğazını temizleyen bir öksürükten sonra, "Önüne bak, acile girişi kaçırma!" deyip eliyle yolu gösterdi. Furkan, bana belli etmek istemese de, kızın Furkan'a ilgisini anlamıştım ve işimi kolaylaştıracak olmasına sevinmiştim... Hastaneye geldik, Enes'le aynı şekilde Furkan'ın koluna girerek acil kapısından içeri girdik. Görevli doktor, sedyeye oturtup ne olduğunu sordu. Üçümüze de kal gelmiş gibi birbirimize bakınca, "Herhalde bir hikaye vardır değil mi? Kim başlayacaksa acele etsin!" dedi. Furkan, "Bizim odunluğun lambası patlamış, benim de acelem vardı, alacağım şeyin yerini biliyorum hemen alıp çıkarım diye düşünmüştüm ama hesapta olmayan çivili tahtayı göremedim." dedi yalanları arka arkaya sıralayarak Doktor, sargı bezini açıp, pansumanı yaparken, bende gömleğin düğmesini açmak için koluna doğru uzanınca, Furkan'la doktor şaşırarak baktı. "Ben veterinerim, kendisi de centeur gibi yarı insan yarı hayvan olurlar. Siz insan tarafını muayene edin bende hayvan tarafını" deyince, odada Furkan hariç herkes kahkaha ile güldü. Düğmeyi açıp kolunu yukarı sıvadım. Sargıyı açıp yarayı görünce, sabah Furkan'ın inlemesi gibi, "Hıffhhff"layınca doktor yerinden doğrularak, "Burası nasıl oldu?" dedi. Furkan, "Önemli bir şey yok sürttüm." deyince "Bi filim çekilmesi lazım ama!" dedi kırık çıkıktan süphelenerek. Furkan, "Yok doktor bey rahat oynatabiliyorum bi sıkıntı yok." deyip "Hem olursa doktorum iyi eder." deyip bana gıcık olmuş gibi baktı. Doktor, ayağının pansumanını yaptı, kolunu bana bırakıp Hemşireye, tetanoz aşısını yapmasını söyledikten sonra, "Geçmiş olsun!" diyerek dışarı çıktı. Enes; Furkan'a, "Ben bir şeyler alayım." diyerek dışarı çıktı. Furkan, kolunu sıvamaya çalışırken, "Koca adam oldu hâlâ iğne görünce korkuyor." deyince hemşire, elinde iğne ile Furkan'ı duyduğunu belli eden bir gülümsemeyle, "Ona yapmayacağım kii, neden korkuyor?" dedi Hemşirenin sırıtışına sinir olarak, "Sen sanki korkmuyorsun." deyip hırsımı Furkan'ın parmaklarını geriye katlayarak çıkarttım. "Küçükken aşı yapılırken bana sarılıyordun hatırlatırım!" deyince Furkan, elini kıvırıp parmağını kurtardıktan sonra, kolumdan tutarak kendine çekti. Başını, omuzuma koydu. Hemşire yine gülümseyerek, "Birileri de hâlâ korkuyor demek ki." deyip aşıyı vurduktan sonra karta hangi günler geleceğini yazıp, "Geçmiş olsun, çıkabilirsiniz." dedi. Furkan, başını kaldırıp teşekkür ettikten sonra, omuzumdan destek alarak sedyeden kayarak indi. Yavaş adımlarla kapıya çıktık. Enes, bizim çıktığımızı görünce yanımıza geldi. Furkan, parmak uçlarıyla kafasına vurarak, "Neredesin lan sen!" deyip kızdı "Buradayım kardeşim, şimdi şöyle kii, iğne yapılırken desteğe ihtiyacın olacaktı ya, bende sevdiceğin yardımcı olsun diye çıktım." diyerek kendince korktuğunu belli etmedi. Furkan'la aynı anda Enes'in kafasına vurunca, "Vaayy! Kardeşim, telepatik hareketler de başlamış." deyip ikinci bir hamle gelmeden arabaya doğru kaçtı...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD