Aydınlanan Cansu...

2465 Words
Maç, kaç kaç bitti bilmesemde ben kaybetmiş gibi hissediyordum... Meriç'e yaptığım halüsinasyon değilse çok dehşet derecede haksızlıktı... Ben neden kendimi mağdur gibi hissetmiştim, bana kim ne yaşatmıştı da bu derece kötü bir insan oluvermiştim... Eğer halüsinasyon görmüşsem Meriç'e kötülük yapmamış olurdum ve Furkan da hayâl olurdu... Kafam o kadar karışıktı ki şuan vicdanımla kalbim arasında can çekişiyordum... Bir tarafım Furkan Furkan derken, diğer tarafım Meriç ve Engin'e yaşattığımdan esefle utanıyordu... Hakan, ısrarla Meriç'e kızarken, Meriç her hareketi ile beynimi zonklatıyordu... "Hakan, arabayı ben kullanayım mı?" demesi yine bir şeyler çağrıştıracağının sinyalini veriyordu... "Olmaz! Bu günlük bu kadar yeter." derken Hakan neler hissettiğimin farkında olduğunu gösteriyordu... Meriç, "O zaman bende bindirmiyorum." diyerek birden arkasını dönünce düşeceğim korkusuyla Meriç'in boynuna sarıldım ve beynimde yine bir şimşek çaktı... Ben bu ânı bir kere daha yaşamıştım... Başımı boynundan kaldırdığımda Meriç'in yüzündeki mutluluk gülümsemesini gördüm, hatırladığımı anlamıştı... "Korkma güvercinim, kuş kadar hafifsin düşürmem." dediğinde babamın, "Kaçırana kolaylık olsun diye kilo almıyorsun değil mi?" sözünün yeri geldiğini düşündüm. Hakan'ın, "Meriç, bindir şu kızı?" derken ki sesi sinirlendiğini gösteren tondaydı. "Ben kullanacaksam ve önde oturacaksa olur." dediğinde konuşmayı çok istedim... "Yoruldun, indir artık." demek için her şeyimi verebilirdim. Hakan, "Meriç, olmaz... Lan anlaştık yaa, dönerken bu tarafa oturacaktı." deyince Meriç'e dank etmiş gibiydi. "İyi dee, o dönerken... Ben dönmeyeceğim ki, başka bir yere gideceğiz." "Bugünlük yeter Meriç, yemin ediyorum bir daha getirmem." "Fikir benden çıktı ama." "Seher teyzeyi de ben ikna ettim ama." Hakan ve Meriç çocuk gibi tartışınca, sesli gülerek başımı, Meriç'in omuzuna koyup Hakan'a bakarak gülmemi sürdürdüm. Hakan, "Gülme kız sende." diyerek göz kırpınca Meriç tam gaz devam etti. "Cansu'cuukk, sen söyle... Eve mi gidelim, küçükken sizi götürdüğüm yere mi gidelim?" deyince, nereye götüreceğini bilmesemde eve gitmek istemiyordum... Hakan'a, "Meriç'le gitmek istiyorum" der gibi bakınca, açtığı ve benim oturtulmamı beklediği yere kendi oturup, kapıyı kapattı. "Aferin kız sana... Bakalım hatırlayacak mısın? Sen burayı çok seviyordun." dediğinde, "bu gideceğimiz yerde kendisiyle neler yaşadım acaba" diye düşündüm. Beni ön koltuğa oturtup, kemerimi taktıktan sonra sürücü tarafına doğru yürüdü. Kontağı çevirince, motor çalışmadan radyo açılmış ve yarım kalan şarkı devam etmeye başlamıştı. Meriç, kendi telefonunu radyoya bağlandıktan sonra, aradığı şarkıyı bulup sesini açtıktan sonra sürmeye başladı... ...Üstüm başım toz içinde Önüm arkam pus içinde Sakallarım pas içinde Siz benim nasıl yandığımı Nereden bileceksiniz... ...Siz benim nasıl yandığımı Nereden bileceksiniz?.. ...Bir fidandım derildim Fırtınaydım duruldum Yoruldum çok yoruldum Siz benim neler çektiğimi Nereden bileceksiniz... ...Siz benim neler çektiğimi Nereden bileceksiniz?.. ...Taş duvarlar yıkıp geldim Demirleri söküp geldim Hayatımı yakıp geldim hey, Taş duvarlar yıkıp geldim Demirleri söküp geldim Hayatımı yakıp geldim... ... Siz benim neden kaçtığımı Nereden bileceksiniz, Siz benim neden kaçtığımı Nereden bileceksiniz?.. ...Gökte yıldız söner şimdi Annem beni anar şimdi Sevdiğim var kanar şimdi Siz benim niye içtiğimi Nereden bileceksiniz. ...Siz benim niye içtiğimi Nereden bileceksiniz?.. ...Bir pınardım kan oldum Yol kenarı han oldum Yanıldım ah ziyan oldum Siz benim neden sustuğumu Nereden bileceksiniz?... ...Siz benim neden sustuğumu Nereden bileceksiniz?.. ...Ben ardımda yaş bıraktım Ağlayan bir eş bıraktım Sol yanımı boş bıraktım hey Ben ardımda yaş bıraktım Ağlayan bir eş bıraktım Sol yanımı boş bıraktım hey... ...Siz benim kime küstüğümü Nereden bileceksiniz?.. ...Siz benim kime küstüğümü Nereden bileceksiniz?.. Sonlarında dayanamayıp ağlamaya başladığım bu şarkıyı Meriç'in telefonuna ben yüklemiş ve "siz benim neden kaçtığımı nereden bileceksiniz?" demiştim. Meriç, o gün, "Söyle de bilelim güzelim?" demişti. "Öğreneceksiniz merak etme." derken aynı tonda devam etmiştim. Dışarıyı izlerken hatırladığım bu kötü anımdan sonra, başımı sol tarafa çevirip Meriç'le göz göze geldim... "Hatırladın mı?" der gibi göz kırpınca, Furkan ile olmasa da Meriç'le yaşadıklarımın halüsinasyon olmadığından emin oldum... ~~~~•~~~~• dört saat önce ~~~~•~~~~• Meriç, Hakan'ın yanına gelerek, "Hakan, Cansu çok kötüymüş, bir şey yapalım." deyince Hakan, "Bende duydum ama ne yapabiliriz ki?" dedi. Meriç: "Ben dün akşam İstanbul'daki doktoru ile konuştum, 'Gündüz uyumaz, kontrollü bir şekilde geçmişte yaşadıklarını yaşarsa anımsaya bilir ve daha çabuk iyileşebilir' dedi." Hakan: "Ne yapacağız peki?" Meriç: "Ona geçmişi hatırlatacak yerlere götüreceğim." Hakan: "Meriç!" Meriç: "Ne var nee? Merak etme... Cansu; ilk seferinde piknik günü nasıl bittiyse, yine bir piknikte öyle bitti." Hakan: "Ya geçmişi hatırlayıp sana aşık olursa." Meriç: "O kadar geçmişe götürmem, hem gitse de o, Engin varken yine bana bir şey hissetmez." Hakan: "Tamam ama iyi gelmediğini görürsem geri döneriz." Meriç: "Ben ona hiç bir zaman kötü gelmedim, sen de biliyorsun. O zamanlar ne oldu da paranoyakça hareketler yaptı bilmiyorum ama, benlik bir şey yoktu." Hakan: "Gidelim hadi. Bi şansımızı deneyelim." ... Hakan, adeti üzere bahçe kapısına vurup içeri girdikten sonra Seher hanım kapıya çıktı. "Hayırlı sabahlar Seher teyze nasılsın?" "Elhamdülillah Hakan, sen nasılsın?" "İyiyim, iyiyiz... Senden bir şey istemeye geldik." Seher hanım, "Hayırdır Hakan?" dedi ama Meriç devam etti. "Seher teyze, Cansu geceleri uyuyamıyormuş?" "Evet?" "Ben doktoru ile konuştum, gündüz ne kadar uyanık olursa geceleri o kadar uzun uyur dedi." "Yatak döşek yatıyor Meriç, ne zaman ne kadar uyuyor bilmiyorum kii." Hakan: "Meriç diyor ki, 'Biz Cansu'yu uyanık tutacak şeyler yapalım." Seher hanım: "Ney mesela?" Meriç: "Bugün alıp gezdirelim. Uyanık tutmaya çalışalım, olursa devam ederiz. Olmazsa evde bir şeyler yaparız." Seher hanım: "Meriç, hava soğuk hasta olursa?" Meriç: "Seher teyze, küçüklüğünden beri hangi hastalığında bu kadar yattığını gördün? Kırk derece ateşle bile okula giden, dışarı çıkmayı seven bir kız, sen onu yatağa bağlayarak büyük kötülük yapıyorsun. Bırak onu iyileştireyim." Seher hanım: "Sonra?" Meriç: "Sonra da benden beklediği ikinci abiliği yapacağım." Seher hanım: "Neymiş o?" Meriç: "Onu da, şimdi izin verirsen zamanı gelince görürsün." Seher hanım, Meriç'e inanmak istemese de, göndermemek için Hakan'dan destek almak isteyen bir ifadeyle baktı. Seher hanımı, Hakan'ın, "Merak etme Seher teyze bize güven." sözü ikna etmişti... ~~~~•~~~~• ...Radyoda, Meriç'in repertuarında ilk defa duyduğum şarkı çalıyordu. ...Olmadı, yapamadım Söz verdim, tutamadım ben yine Olmadı, yapamadım Söz verdim, tutamadım ben yine... ...Unutabilmek mi seni asla Unuttum çok şeyi daha fazla Koymadım yerine kimseyi asla Unutmadım, seni unutamam... Unutabilmek mi seni asla Unuttum çok şeyi daha fazla Koymadım yerine kimseyi asla Unutmadım, seni unutamam, seni unuta-... Şarkıyı yarıda kesen Meriç'in çalan telefonuydu... "Efendim Furkan?" Kalbimmm!.. dur... dur... dur... yapma... duuurrr... Arabada biraz önce şarkı çalarken şimdi Furkan'ın sesi yankılanıyordu. "Meriç abi, abim seninle mi? Aradım ulaşamadım da." ... Aşkım... ... Furkan... ... Sesi hasta olmuş gibi geliyordu... ... İşte bu Furkan'ın gerçek sesiydi... ... Rüyalarımdan farklı, boğuk, büyük ihtimalle burun delikleri kızarık, silmekten tahriş olmuş... ... Aşkım... Şimdi gerçeklerin ortaya çıkma vaktiydi... Meriç'le olduğumu duyan Furkan kıskanır da ses tonu değişirse anlayacaktım... Meriç: "Furkan, abin yanımda... Telefonu sessizde kalmış." Hakan: "Furkan, duyuyorum." Furkan: "Abi, Engin abi ile bir sözleşme gönderdim, imzalayıp geri göndermeniz lazım." Meriç: "Engin geliyor mu?" Furkan: "Ali amca ile geliyor, iki gün kalıp dönecekler." Hakan: "Sen neredesin?" Furkan: "Ablamın yanına geldim, bu akşam dönüyorum." Meriç: "Ara dönemde geliyor musunuz?" Furkan: "Abi bilmiyorum, ablam gelmek istemiyor bende onunla kalıp, fırsat bu fırsat dükkânı hallederim diye düşünüyorum." Hakan: "Sen baya hastasın lan, doktora gittin mi?" Furkan: "Gittim abi merak etme... Siz ne yapıyorsunuz?" Hakan: "İyii... Biz de Cansu'yu gezmeye getirdik... Geçmiş günleri hatırlatıyor ve uyanık tutmaya çalışıyoruz." Furkan: "Nasıl, daha iyi mi bari?" Hakan: "İyi iyi, daha da iyi olacak inşaallah?" Furkan: "Selam söyleyin." Meriç: "Kendin söyle, seni duyuyor." Furkan: "Abi!.. Telefonum çalıyor, buna bakmam lazım... Sonra ararım... Engin abi gelince haber verin görüşürüz." ... Meriç yada Hakan'dan karşılık beklemeden telefonu kapatınca gözlerimden akan yaşlara hâkim olamadım... Ben, beni kıskanırsa sesi değişir, anlarım derken, o sıradan bir hastaymışım gibi, bir iki kısa cümle ile geçiştirmişti... "Bitti Cansu... Furkan'ı arayan kişi bile senden daha önemli kızım." deyip camdan bakmaya devam ettim. ~~~~•~~~~• Eve geldiğimizde akşam ezanı çoktan okunmuş, hava karardığından yine kaza yaptığımı düşündüğüm yeri görememiştim. Annem, alelacele altımı değiştirmek isteyip bezimi açınca, "Aaa, kuru..." deyip bana baktı. "Cansu, yapmamışsın kızım?" _"Üzgünüm anne, kendimi çok sıktım, yapmamak için çok uğraştım ama bunu sana söyleyemiyorum, özür dilerim." "Ne söylüyorsun acaba bıdır bıdır..." derken ayak tarafımdan geçip, kapının önündeki hasta klozetini getirdi. Beni, yatakta oturtarak koltukaltımdan ellerini belime dolayıp ayağa kaldırdı... Ayağa kalkınca bacaklarımın titrediğini ve bacaklarımdan aşağıya sıcak bir şeyin aktığını hissettim... "Kendimi sıkmam buraya kadarmış" diye düşündüm... Ayakta altıma kaçırmıştım... Ağlamaya başladığımda annem, "Ağlama kızım, yavrum, olsun... Ben hemen silerim... Sen bu saate kadar sıkmışsın korktun herhalde... Benim hatam." diyerek susmam için kendini paralayınca onu daha fazla üzmemek için sustum... Bu, büyük bir başarının ardından daha büyük bir başarıydı... Altıma kaçırmam bu başarılarımı gölgelememeliydi... Ben, bugün kendimi sıkmış tuvaletimi tutabilmiş ve ilk defa annemden destek alarak ayağa kalkmıştım... ~~~~•~~~~• Ertesi günü doktor kontrolüm olacağı için Meriç, elinde kalemleri ve proje kağıdı ile bize gelmişti... Bir aydır her gün Hakan ile gelmiş dışarıda gezmiştik ama o sabah tek gelmişti ve beni götürmek niyetinde değil gibiydi... "Naber?" "İiiii." "A var E var N var şimdi de İ oldu ha gayret, üç harfim kaldı." "Hııııı?" (Merakla) "Meriç, demene üç harf kaldı diyorum." "Hııııı!" (Anlamış gibi) "Şu "hııııı" da nelere kadir. Bir sürü anlam içeriyor." "Hııııı..." (Kızarak) "Bak gördün mü?.. Neyse tamam tamam kızma. Bu "hııııı" ya da çok güvenip tembelleşme, diğer harflere de şans ver." "Hhh...aaa..nnn?" "Hakan mı?" "Hı hıııııııı." "Ankara'ya gidiyor, diğer hafta gelecek." "Hııııığğğhhh?" "Furkan'ı alıp İstanbul'a geçecek, dükkânın devir teslimini yapacaklar. Sonra da o gelecek ben gideceğim." "Hııııı..." (Üzülerek) "Üzülme kız, Hakan gelince ben her gün görüntülü arayacağım... Bursa da olduğu gibi yapacağız söz!" Bir aydır hatırlatmadığı anı kalmış gibi bir kere daha yapmıştı... Bursa'da Meriç'in evinde tek başıma kalmak zorunda kaldığım günlerde, korkmayayım diye, "Sen uyuyana kadar görüntülü konuşalım." deyip arar sonrasında ben uyuyunca kapattığını düşünürdüm... Her seferinde sarjımın bitmesinden dolayı bir gece telefonu şarja takıp yattığımda gecenin üçünde Meriç'in beni izlerken uyuya kaldığını görmüştüm... Her gece şarjım bitene kadar telefonu kapatmıyor kendi de o şekilde uyuyor olmalıydı... Elimi hafifçe kaldırıp, "Nnn...eee?" dedim elindeki projeyi işaret ederek. "İstanbul'da senin kaldığın hastane var ya, medocalin... Oranın çatısına helikopter pisti yapılacak, onun için..." "Y..vu..zzz." "Yavuz mu? Sen Yavuz mu dedin?.. Bana bak, kırarım kafanı... Yok Yavuz falan... Hakan var Meriç var Engin var... Yavuz'a gelene kadar öncesinde bir sürü harf var, adamın çoğu harfler alfabenin sonunda sen onu söylüyorsun..." "Aaa.bbb...iiii." "Anlamam ben abi falan, aranızda üç yaş var." "Hııııı?" "Hııııı yaaa, sen senden üç yaş büyük birine abi demezsin dee, o yüzdenn..." "Hhhhııhhh..." (Gülerek) "Gülme, adam tuttuğunu koparan cins zaten... Ağzından girdi burnundan çıktı Furkan'ı ikna etti." "Hııııığğğhhh?" "Bir hastane daha yaptıracaklarmış, o hastanenin projesini de biz aldık... Normalde mimar mühendis iş kovalar, bu adam Furkan'ı kovaladı resmen." "Hıııııııı..." (Anlamsız bir şekilde) "Bu "hıııııııı" neydi gııızzz anlamadım." Başımı sağa sola sallayarak, "Bir şey değildi." der gibi baktım... Meriç, geç saate kadar oturmuş, annesi ve Neriman teyze gelince, "Bayrak sizde, göreyim hanımlar uyutmak yok." deyip çıkmıştı. Üç kadın konuşurken, bende tekerlekli sandalyemde oturmuş, Furkan'ın doktor Yavuz'la nereden tanıştığını merak ediyordum... Ben İstanbul'dayken rüyamda bile görmediğim için oraya gelmiş olabileceğini düşünmüyordum... "Ooofff... Furkan..." diye iç çektiğim de üç kadın birden susup bana baktı. Annem, "Nee?.. Bir daha söyle bakayım..." dedi çılgınca ve merakla. Tekrar, "Furkan..." dedim nasılsa anlaşılmayacak diye. Aysun teyze, "Cansu... Furkan diyorsun..." deyince kulağıma gelenin de f.u.r.k.a.n harfleri olduğunu farkettim... Neriman teyze, "Bende duyayım bir daha söyle bakayım." deyince ilk defa anne baba diyen bebekler gibi hissetmiştim ama daha baba diyemeden Furkan nereden çıktı olmasın diye başka şeyler uydurmaya başladım. "HHyur...kan..." Neriman teyze, "E hani?" diyerek annemle Aysun teyzeye bakınca; bana yakın oldukları için emin olsalar da, "Acabaa Türkân mı diyordu"... "Biz mi yanlış anladık" diyerek kendi aralarında konuşmaya devam edince rahat bir nefes çekip düşüncelerime geri döndüm... ~~~~•~~~~• Ertesi günü, Recep Bey'in odasına girdiğimde doktor Yavuz bizi görünce ayağa kalkıp bana doğru yürüdü... "Merhaba Cansu, nasılsın?" deyip elini uzatınca, tüm gücümle elimi eline uzattım... Elini olduğu yerden yaklaştırmak yerine sabit tutuyordu, bilmeyen biri, "İnsan bi nezaket gösterip elini uzatır, kız o kadar yoruluyor çabalıyor." diye düşünse de Yavuz beyin bunu bilerek yaptığını biliyordum. Amacı benim elimi kaldırmamı sağlamaktı... "Ha gayret Cansu!" deyince de bu düşüncemi kanıtlamış oldu. Yorulup yarıda bırakacakken, anlayıp elimi havada yakalayarak kendisi aşağı yukarı salladı. Onu gördüğüm ve bu derece iyi olduğumu görüp sevinmesinden mutlu olduğum için gülümsedim... Babamdan tekerlekli sandalyemi alarak oturacağı koltuğun yanına getirip, "Gel Yılmaz abi otur." diyerekte karşı koltuğunu gösterdi... Recep bey ile dosyama bakıp sonrasında, "Bana boş iki yaprak verebilir misiniz?" deyip a4 kağıtlarının olduğu yazıcıyı gösterdi. Ceketinin cebinden bir kalem çıkartıp, "Seninle biraz sohbet edelim." diyerek a dan z ye harfler yazarak kağıdı bana gösterdi. "Sana soru soracağım, bana söyleyeceksin." deyince nasıl yapacağımı bildiğim için gözlerimi kapattım. "Nasıl hissediyorsun? Halüsinasyonlar devam ediyor mu?" Ben harflere bakarak ona komut vermeye başladım. Kalemle harflerin üzerine dokundukça sessiz kalmış, "H" harfine gelince de "ııığhh!" demiştim. "He?!" diyerek anladığına tasdik isteyince gözlerimi kapattım. "Pekâlâ, şöyle yaparsak daha iyi olacak gibi, sen parmağımı tut... Ben harflere dokunca istediğin harfte sık." İlk sıkmam, "Anladım." anlamında olmuştu. "A" harfinde sıkınca H ve A harfini yan yana yazdı. "N" harfine kadar bekleyip, sıra ona gelince sıkmıştım. Doktor Yavuz, ne kadar sabırlı olduğunu böyle bile belli ediyordu... H.A.N.G.İ.Y.I.L.D.A.Y.I.Z Yazdırınca, işaretlediğim harflerden cümle kurmaya çalıştı. "Hangi... Yılda...yız... hangi yılda mıyız? Cansu... Sen hangi yılda olduğunu bilmiyor musun?" "Iıı ıııhhh?" "Hangi yılda olduğunu düşünüyorsun peki?" deyince başımı sağa sola sallayarak bilmediğimi belli ettim... "Babanlar söylemedi mi?" "Iıı ıııhhh!" Yavuz abi babama dönüp, "Yılmaz abi, bunu yapmadınız mı yoksa?" diyerek kağıdı gösterince babam, "Yavuz... Beş dakika dışarıda konuşabilir miyiz?" dedi... Onlar birlikte dışarıya çıkınca şimdiden babam adına çok üzülmüştüm, çünkü bana çok büyük haksızlık yaptıklarını Yavuz abi anlatacaktı... ~~~~• "Evet Yılmaz abi?" "Yavuz... Cansu'ya bunu yapamadık." "Nedeeenn?" "Neler olduğunu soracaktı Yavuz, benim kızım çok hassastır... İçine kapanır daha kötü olur diye." "İyi de abi, bu daha kötü... Belirsizlik, bir insanın başına gelebilecek en kötü şey... Bu kız neyin gerçek neyin halüsinasyon olduğunu bile bilmiyor olabilir." "Meriç'ler ona yaşatarak anlatmaya çalıştı." "Yeterli olmuş mu sence?" "Şuan daha iyi ama... Geceleri de ağlamıyor." "Geceleri uyuyor diye ağlamıyor olabilir ama uyanık olduğunda o beyin yorgunluğunu anlayamazsınız... Bırakın görsün, kendi fotoğraflarını görsün, kaza yaptığı yeri görsün, bak sen buradan düştün ama hâlâ yaşıyorsun deyin, kendini çaresiz hissedeceğine mucize hissetsin... Evet, bazı gerçekler de maalesef can yakıcı olabiliyor ama bu onun belirsizlik içinde boğulmasından daha kötü değildir." "Ona siz söyleyin o zaman." "Peki tamam ama bu son olsun abi, kendi başınıza iş yapmayın... Doktor ne derse o! Anlaştık mı?" "Anlaştık... Anlaştık..." "Sayende bende kendimi sorgulamaya başladım, acaba benimkiler de beni üzmemek için böyle bir şey yaptı mi kii?" ~~~~•~~~~• Babam ve Yavuz abi odaya gelince aynı yerlerine oturdular. Yavuz abi, elimi tutup, "Bundan sonra senden bir şey saklarlarsa bana söyle tamam mı? Bak hastaneye helikopterle alım yapmaya başlayacağız, gelip seni kaçırırım..." deyince nasıl olacak o der gibi baktım. "Benim bir hastamın abisi mühendis... Şuan bir tablet üzerinde çalışıyorlar... Tablet iki şekilde çalışacak... Birincisi, dokunma yerine kontakla işlem yapma, yani senin kontak saniyene göre programlanacak... İkincisi de biraz önce yaptığımız gibi harfler üzerinde ışık yanacak ve sen istediğin harf gelince kalemi sıkacaksın. Sonrasında iyileşince istediğin gibi kullanabilirsin..." Gülümseyerek teşekkür ettikten sonra bana tarihî söyledi... "Cansu, bugün on sekiz ocak .... benim yirmi dokuzuncu yaş günüm..."
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD