Bölüm 3: Uzak Bakışlar

646 Words
Şöhret, babasının ilgisizliği ve kardeşlerinin ihtiyaçları arasında sıkışıp kalmış bir şekilde kendine nefes alacak bir alan arıyordu. Eskiden olduğu gibi özgürce arkadaşlarıyla kahkahalar atmak ya da üniversite koridorlarında geleceğini hayal etmek yoktu. Bu köyde, bu sessizlikte, hayatının durmuş gibiydi. İşte karakolun yapımı tam da bu sırada, hayatının sabit bir şekilde donakaldığını hissettiği bu zamanlarda başlamıştı. Karakol inşaatı hızla başladı ve ilerledi. Gün boyu iş makinelerinin sesi, köyün sessizliğini doldurmuş, taş ve ahşap parçalarının bir araya gelişi köyde yeni bir dönemin başladığını hissettirmişti. Şöhret, evin küçük penceresinden dışarı bakarken komutan Murat’ı ilk kez gördü. Onu diğerlerinden ayıran bir şeyler vardı; sadece boyunun uzunluğu ya da geniş omuzları değildi bu. Murat’ın çevresine yaydığı bir kararlılık ve ağırlık hissi vardı, sanki o, sıradan bir asker değil, daha büyük bir şeyin parçasıydı. Komutan Murat, kalabalık bir grup askerin arasında duruyordu. Yüksek boyu ve geniş göğsüyle diğerlerinden kolayca ayırt edilebiliyordu. Üniformasının altındaki güçlü kasları, onu daha da etkileyici gösteriyordu. Şöhret’in gözleri istemsizce onun ellerine kaydı. Büyük, sert görünümlü eller, taşları tutarken hiç zorlanmadan hareket ediyordu. Güneş, Murat’ın terden parlayan hafif esmer tenini aydınlatıyordu. Onun sessiz ama kendinden emin varlığı, Şöhret’i garip bir şekilde etkiliyordu. Sürekli onu izlemek istiyordu. O gün, Murat inşaat alanındaki askerlerine kısa bir mola verdi. Sessizce bir köşeye çekildi ve cebinden bir sigara çıkardı. Bir ayağını arkasındaki duvara dayayıp, uzamaya başlayan kirli sakalını sıvazladıktan sonra sigarasını yaktı. Sigara içerken, uzaklara dalan bir adamın, dingin ama derin ruh halini taşıyordu. Şöhret ise evinin önünde yine onu izliyordu. Bu sahneyi fark ettiğinde, Murat’ı daha önce olduğu gibi bir asker değil, bir insan olarak da çekici bulmaya başladı. Gözlerinde, bakışlarında bir yorgunluk vardı, sanki yılların getirdiği yükleri sırtında taşıyordu. Onun omzundaki yükleri almak, yorgunluğunu paylaşmak istedi. Murat’ın bakışları, o sırada evin önünde duran Şöhret’e kaydı. Şöhret, köyün diğer kadınları gibi yazma takmamış, saçlarını açık bırakmıştı. Güneşin altında parlayan koyu buğday rengi saçları, yüzüne nazik, meleksi bir çerçeve oluşturmuştu. Üzerinde ince yazlık bir elbise vardı; ama bu elbise, köydeki kadınların giyim tarzından çok farklıydı. Üstelik bu köyde daha önce hiç genç birini görmemişti. Gençlerin çoğu ya okumak için ya da çalışmak için şehre gitmişti. Murat, genç kızı fark ettiğinde, bir an için sigarasını unuttu. Onun sade güzelliği, bu taşralı dünyayla bir tezat gibiydi. Elbisenin hafif rüzgârda dalgalanışı, saçlarının doğal bir zarafetle omuzlarına dökülüşü… Şöhret’in bakışları, Murat’ın keskin ela gözleriyle buluştuğunda, genç kızın yüzü hafifçe kızardı. Şöhret, utanarak başını hızla çevirdi. Onu izlerken yakalanmış olmak Şöhret’i utandırmıştı. Kardeşi Mehmet’in elinden tutarak eve doğru yöneldi. Ancak kalbi hızlı hızlı atıyordu. Murat’ın onu fark etmesi, köyde hissettiği yalnızlığı aniden yok etmiş gibiydi. Sanki bakışmaları birkaç saniye değil birkaç yıl sürmüş gibiydi. O an, sanki ikisi arasında görünmez bir bağ oluşmuştu. Murat’ın sert yüz hatlarının ardında bir yumuşaklık olduğunu hissetmişti; belki de o, tanıdığı tüm diğer insanlardan farklıydı. Murat ise, sigarasını bitirip izmariti yere attığında, aklında gördüğü genç kızın masum bakışları vardı. Bu genç kızın yüzünde farklı ve anlayamadığı bir şey; bir çekicilik, saflık ve güzellik vardı. Ama onun ilgisini çeken sadece Şöhret’in güzelliği değildi. Tavırlarında bir farklılık vardı. Saçlarını yazmayla saklamıyor, yüzünü eğmiyor, hareketlerinde meydan okuyan bir hava taşıyordu. Kendisine sinirlenerek sigarasının izmaritini botuyla ezdi. Buraya çalışmaya gelmişti. El alemin karısına kızına bakmaya değil. Hırsla bir kazmayı kapıp, kendini cezalandırırcasına çalışmaya başladı. O gece Murat, inşaat alanında tüm askerlerden daha çok çalıştı. Herkes yorulup bıraktığında bile o devam etti. Akşam yemeğinden sonra, tüm askerler kendi köşesine çekildiğinde, Murat, açık havada oturup yıldızları izlemeyi tercih etti. Kafası garip bir şekilde karışıktı. Görevi boyunca birçok köyde bulunmuştu; ama burada, Karasu’da, kendini farklı bir şekilde etkilenmiş, neredeyse bir rüyada gibi hissediyordu. Gördüğü kızın yüzü bir anlığına yine gözlerinin önüne geldi. Kendine kızarak "Çocuk gibi davranıyorsun, Murat," mırıldandı. O ilk gördüğü kıza şehvetle bakacak bir insan değildi. Kaldı ki gördüğü genç kız hayatında gördüğü ilk kadın değildi. Belki onlarcası hayatından gelip geçmişti. Aklının böylesine takılı kalması anlamsızdı. Ama yine de, o masum yüzü ve derin bakışları gözünün önünden gitmedi...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD