Bölüm 7: Hayaller ve Ayışığı

678 Words
Yaz geceleri köyde bambaşka bir güzelliğe bürünürdü. Hava, gündüzün sıcağından sonra hafifçe serinler, rüzgar usulca eserek yaprakları nazikçe titreştirirdi. Gökyüzü ise pırıl pırıl yıldızlarla dolardı. Dolunayın olduğu gecelerde ise köyün üzerine adeta büyülü bir örtü düşerdi. Her şey suskun ama aynı zamanda canlı gibiydi; toprak, taşlar ve ağaçlar ay ışığında bambaşka bir hal alırdı. Şöhret, böyle gecelerde evde kalmazdı. Babasının nerede olduğu bu gecelerde yine belirsizdi. Babası Mahmut ya köy kahvesinde arkadaşlarıyla vakit öldürür ya da evin bir köşesinde yorgunluktan uyumuş olurdu. Annesinin ölümünden sonra evdeki düzen neredeyse tamamen bitmişti ve herşey Şöhret’in omuzlarına binmişti, ama bu yaz geceleri ona kendi iç dünyasına kaçma fırsatı sunuyordu. Babasının yokluğu ya da ilgisizliği, bu kaçamakları daha da kolaylaştırıyordu. Şöhret, yine dolunayın parlak olduğu bir gece, sandaletlerini giydi ve usulca evden çıktı. Küçük kardeşleri çoktan uyumuştu, babasının da kahvede pineklediği kesindi. Sessizce bahçeden geçip köyün dışına yöneldi. Taşlı yollar, gecenin serinliğinde hafifçe nemlenmişti. Şöhret’in adımları sessiz, ama bir o kadar da kararlıydı. Köyün biraz dışındaki bir tepede, yıllardır orada duran büyük bir ceviz ağacı vardı. Bu ağaç, Şöhret’in çocukluğundan beri oradaydı. Ne zaman kafası dolu olsa ya da bir şeyler düşünmek istese, kendini oraya atardı. Özellikle annesinin ölümünden sonra ay ışığında bembeyaz parlayan tepede oturup yıldızlara bakmak, onun en büyük tesellisiydi.. Bu gece de farklı değildi. Şöhret, ağacın altına oturdu ve dizlerini kendine çekip gökyüzüne baktı. Dolunay, tıpkı bir gümüş tepsi gibi ışıldıyor, yıldızların arasından ona bakıyordu. Hafif bir rüzgar, saçlarını okşar gibi esiyordu. Bu görüntü, onun hayallerine dalmasına sebep oldu. Şöhret, gökyüzüne bakarken derin bir nefes aldı ve aklından geçen hayallere kapıldı. Aklında yine Komutan Murat vardı. Onun sert ama güven veren duruşu, gür sesi, askerlerine emir verirken takındığı kararlılık ve her şeyin ötesinde o güçlü bakışları... Şöhret, böyle gecelerde onu zihninde büyütüp adeta kahramanlaştırıyordu. Komutan Murat, onun için sadece basit bir erkek değil, onun için hayal ettiği ama asla ulaşamayacağını düşündüğü güçlü dünyanın parçasıydı. Bu düşünceler, Şöhret’i hem mutlu ediyor hem de endişelendiriyordu. Annesinin hayatta olduğu zamanlarda ona sık sık, “İnsanlara hiçbir zaman güvenme, oku; kendini kurtar” dediğini hatırladı. Ama şimdi, Murat'ı düşünmeden edemiyordu. Murat’ın mağrur duruşu, sanki bir şeyler vaat ediyor ama aynı zamanda ulaşılmaz bir sır gibi duruyordu. Kendi kendine mırıldandı: “O kadar farklı ki… Belki de bu yüzden beni böyle etkiliyor. Fakültedeki erkeklerin hiçbirine benzemiyor. Onların hepsi çocuktu, hiçbiri böylesine erkeksi ve yakışıklı değildi ama o… O sadece kendi gibi. Hiçbir çaba göstermeden bile güçlü ve etkileyici.” Şöhret, içindeki hislerin ağırlığını hissetti. Bu düşüncelerden kaçmaya çalışsa da, Murat’ın köydeki varlığı, her gün onu düşlemesine, onunla dolu hayaller kurmasına sebep oluyordu. Bu tepede oturup yıldızlara bakarken, onunla aynı gökyüzüne baktığını bilmek bile içini titretiyordu. Ama bu hisler karşısında korkuyordu da. *“O bir komutan,”* diye düşündü. *“Benimle ne ilgisi olabilir ki? Hem, aramızdaki farklar... O kadar çok şey var ki...”* Saatler geçmişti. Şöhret, ay ışığında otururken kendini hayallere kaptırmıştı. Babası hâlâ eve dönmemişti, ya da döndüyse bile Şöhret’in eksikliğini fark etmemişti. Bu ona özgürlük sağlıyordu sağlamasına, ama bir yandan da bu ilgisizlik canını yakıyordu. Annesi hayatta olsaydı, geceleri onun nerede olduğunu mutlaka sorardı. Ama şimdi, kendi başınaydı. Tepeden köydeki evlere baktı. Ay ışığı, damların ve çatıların üzerinden süzülüyordu. Karakolun olduğu yöne doğru gözlerini çevirdi. Karakol uzaktaydı, ama o yöne baktığında bile Murat’ı hissediyordu. Onun karakol içinde dolaştığını hayal etti. Belki de ormanda yürüyordu, belki de ay ışığında o da kendi düşüncelerine dalıyordu. Şöhret, yüzüne yerleşen bir tebessümle ayağa kalktı. Tepeden aşağı inerken, içindeki karışıklığın biraz hafiflediğini fark etti. Belki de sadece yıldızların altında, dolunayın huzurunda olmak bile ona iyi gelmişti. Belki de komutanı düşünmek ona güç vermişti. Ama ne olursa olsun komutana karşı içinde büyüyen bu duygulardan kaçamayacağını hissediyordu. O gece, Şöhret evine dönerken içten içe bir karar verdi: Bu hislerin onu nereye götüreceğini bilmese de, onları yok saymaya çalışmayacaktı. Çünkü annesinin ölümünden bu yana ilk defa bir şey kendisini bu kadar heyecanladırıyor, ona bu kadar yaşama sevinci veriyordu. Üstelik bu kadar yanlız olduğu bir hayatta bir şeye tutunmazsa devam edemeyeceğini de biliyordu. Bu kararla ay ışığı ve yıldızların altında yavaş ama mutlu adımlarla evine döndü.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD