1.Bölüm

1438 Words
MEYRA Kendinizden başka kimseyi sevemediğiniz bir dünyada büyüdüğünüzde, bir noktadan sonra o bile anlamsız gelmeye başlıyor. Önce öfkenin esiri oluyorsunuz, sonra kin ve nefretin. Kalbiniz buzdan bir kalıba dönüştüğünde, kendinizi sevmek bile bir işe yaramıyor. O yüzden bundan da vazgeçiyorsunuz. Nefretin sizi kontrol etmesine izin veriyor ve öfkenin esiri oluyorsunuz. İlginç olan şeyse o andan sonra her şey daha kolay oluyor. Nefes alırken kalbinize o lanet ağrı saplanmıyor. Gözleriniz sürekli camın ardındaki o noktaya beklentiyle bakmıyor ya da içinizdeki her gün farklı umutlar yeşermiyor. Netlik... Bu bazen küçük bir çocuğun hayatını kurtarabiliyor. Abim Çağlar, dedem Ömer ve babaannem Neslişah dışında kimsenin bana gülümsediğini hatırlamadığım çocukluk dönemim boyunca, sadece kendimi sevebildim ben. Sadece buna izin vardı. Sonra bir gün onu da bıraktım. İşte netlik dediğim şey tam olarak buydu. Her zaman başaralı ve güçlü biriydim ben. Lisede ve üniversitede herkesin arkasından en çok konuştuğu ama asla yüzüne konuşmaya cesaret edemediği, gölgesinde titrediği, varlığıyla güçlendiği kişiydim ben. Çalışmaya başladığım da bu değişmedi. İş dünyası zayıflara göre değildi. Ben zayıf değildim. Zayıf biri olmayı çok uzun süre önce bırakmıştım. Güçlüydüm. Bir kaya kadar serttim. Yengem Funda'nın söylediklerinin aksine, Acar Pazarlama & Reklamcılık'ı yönetmek için kızı Özge'den çok daha iyi bir seçenektim. Özge iyiydi, akıllıydı filan ama çok pısırıktı. Annesinin gölgesinde yaşayan korkağın tekiydi. Bilgisayarları sevdiğini ona söylemek için bile yıllarca beklemişti. Sonradan görme yengemle kıyasladığımızda bir karakteri olduğunu kabul ediyordum; ama yine de yetersizdi. Alarmın sesiyle yeni yeni doğmaya başlayan güneşe açtım gözlerimi. Yazın gelmesiyle birlikte gün daha erken aydınlanmaya başlamıştı. Saat 5.30'tu. Gözlerimi açtığım yabancı yataktan kalkıp bir an önce eve gitmem gerekiyordu. Yanımda yatan ve bana bir koluyla belimden sarılan adam hafifçe homurdandı. Alarmı susturmamı istiyordu. Ben de bu saatte uyanmaya bayılmıyordum; ancak geceyi onun evinde geçirdiğim için başka bir seçeneğim de yoktu. Sahi, adı neydi bunun? Kolunu üzerimden sert bir hareketle kaldırıp attım ve yerden kıyafetlerimi alıp hızla yataktan çıktım. Dün geceki kıyafetlerimi tekrar üzerime geçirmem sadece iki dakikamı almıştı ve tüm bu süre boyunca bir çift uykulu gözün arsızca beni izlediğini hissetmiştim. Umurumda mıydı? Hayır. Bazı zevklerin sadece anlık duygular olduğunu anladığımda lise sondaydım. Sekste bunlardan biriydi. Bir anlık bir zevkten ve tensel temastan ibaretti. Özel olmasına gerek yoktu. Zevkliydi sadece işte. Olur ve biterdi. Gerisi ise hiçbir anlam ifade etmezdi. Hayatımın anlamlı olması için de böyle şeylere ihtiyacım yoktu zaten. Ben kâinatın efendisiydim. İstediğim her şeyi, istediğim an elde edecek kadar güçlüydüm ve bu gücü elde edebilmek için çok çalışmıştım. Yaşamak için sevmek gerekmiyordu. Yaşamak için, bir amacının olması yeterliydi. Benim amacım güçlü olmaktı. Güçlü olmak ve bir daha asla o küçük kız olmamaktı. Acizlik bana göre değildi. Acizler ezilirdi. Ben yeteri kadar ezilmiştim. Artık ezme sırası bendeydi. "Beni bu saatte yatakta bırakıp gidecek misin gerçekten?" diye sordu yabancı. "Saat ne fark eder ki? Zaten seni her şekilde bırakıp gideceğim." Başka hiçbir şey söylemedim. Çantamı aldım ve bir daha görmeyeceğim yabancının yüzüne son bir defa bakmadan oradan ayrıldım. * Şirkete geldiğimde saat 8.30'da geliyordu. Yabancının evini terk edip eve geçtikten sonra havuzda birkaç tur yüzerek sporumu yapmış, acele etmeden duşumu almış ve yardımcım Sibel'in hazırladığı kahvaltımı yapıp öyle hazırlanmaya başlamıştım. Hayatta hiçbir şey aceleye gelmiyordu. Her şeyin bir zamanı, bir düzeni vardı. Bu düzene uyduğun sürece vardın, bu şekilde ancak başarılı bir birey olarak yaşardın. Kaostan asla büyük başarılar doğmazdı. Zirveye tırmanan basamaklarda size düzenli bir hayat eşlik ederdi. O yüzden ben mutlaka her sabah yüzerdim. Üniversiteden mezun olup, şirketin başına geçtikten sonra kendi evime taşınmıştım. Evimde hem açık, hem kapalı havuz vardı. Bu yüzden yüzmek benim için hiç sıkıntı olmazdı. Yüzemediğim zamanlarda ise boğazı direk gören çatı katında bulunan koşu bandından bir saat koşardım. O kata hobi katı diyordum. Boş zamanlarımı her zaman orada geçirirdim. Aklınıza gelebilecek her türlü aktiviteye ev sahipliği yapıyordu o kat. Bir al katında ise çalışma odam, yatak odam, kişisel banyom ve giyinme odam bulunuyordu. Giriş kat salon, mutfak ve misafir odaları için ayrılmıştı. Alt katta ise evde çalışanların kaldığı odalarla, garajım bulunuyordu. Görüyorsunuz ya hayatımdaki her şeyin belli bir yeri ve düzeni vardı. Ofisimin bulunduğu kata adımı atar atmaz asistanım Damla yanımda belirdi. Bu da bir rutindi... Damla yanıma gelir ve bana günaydın dedikten sonra ofise kadar benimle birlikte ilerledi. Masam oturduktan sonra bana hızla programımdaki önemli noktaları sayar ve diğerlerini zamanı gelince hatırlatmak üzere daha sonraya bırakırdı. Ardından bana bir isteğim olup olmadığını sorup odamdan çıkardı ki istediğim şey genelde taze bir bardak çay olurdu. Bugün programım yoğundu. Tüm günüm toplantılarla dolmuştu. Nefes alacak yarım saatlik bir zamanım vardı, o zamanda da amcam mızmızlandığı için bir iş görüşmesi yapmam gerekiyordu. Hem şirkette hakları olduğunu iddia ediyor hem de basit bir iş görüşmesini gerçekleştiremiyordu. Sadece erkek neslinin değil, insan ırkının da yüz karasıydı. Damla çayımla birlikte günlük programımın bir çıktısını getirip masama bıraktı ve başka bir isteğim olup olmadığını sordu. "İş görüşmesine gelecek grafikerin adı neydi?" diye sordum. Zamanımı harcadığıma değecek biri olduğunu umuyordum. Yoksa amcama gerçekten sinirlenecektim. Hoş, pek umursayacağını sanmıyordum ya. "Doruk Karan efendim. CV'sini mailinize gönderdim," diyerek sorumu cevapladı Damla, çıkmak için harekete geçmeden önce; ancak sonran aklına bir şey gelmiş olacak ki tekrar durup konuşmaya başladı. "Bir de Özge Hanım buradalar. İş görüşmesinden önce sizinle görüşmek istiyor." Özge'nin burada ne işi vardı? Yine yengemin ezberlettiği lafları saymaya geldiyse nefesini boşa harcamamasını önerirdim. Bazen o kadın beni babama bırakıp kaçmak yerine yetimhaneye bırakıp kaçsa ne olacağını düşünüyordum ama sonra bunun ne kadar saçma olduğu geliyordu aklıma. O zaman babamı tehdit edip ondan nasıl para alırdı? "Söyle gelsin," dedim mecburen. Damla başıyla beni onayladı ve odadan çıktı. Ben de maillerimi kontrol etmek üzere bilgisayarımı açtım. Birkaç saniye sonra Özge içeri girdiğinde, bilgisayarım henüz açılmıştı. "Hoş geldin Özge," diyerek karşıladım kuzenimi. "Hoş buldum Meyra abla." Özge benden beş yaş küçüktü. Önümüzdeki hafta üniversiteden mezun olacaktı. Bilgisayar mühendisliği okumuştu ve bildiğim kadarıyla oldukça başarılı ve sosyal bir öğrenciydi. Funda Acar'ın gölgesinde harcandığını bilmek gerçekten acı vericiydi. "Ee? Sabah sabah hangi rüzgâr attı seni buraya?" diyerek hızla konuya girdim "Bak, baştan anlaşalım, eğer yine annenin kafana doldurduğu saçmalıkları anlatmaya geldiysen hiç bu konuşmaya başlamayalım." "Yok," dedi Özge çekingen bir şekilde "Onun için gelmedim. Annem burada olduğumu bile bilmiyor." Başını yere eğdi ve kucağında birleştirdiği ellerine baktı. Ne karın ağrısı vardı? "Aslında annem burada neden bulunduğumu öğrense delirirdi." Bu iş gittikçe hoşuma gitmeye başlamıştı. "Neymiş bu neden?" Derin bir nefes aldı. Bu kadar gerilmesine sebep olacak ne söyleyebilirdi ki? O şey her neyse, bir an önce söylese iyi ederdi. Zamanımı harcıyordu ve programım bugün zamanım oldukça değerli olduğunu söylüyordu. "Hani demiştin ya, şirkette çalışmama ancak bu benim kendi kararım olduğu sürece izin verebilirim diye?" Evet, demiştim. Çünkü diğer türlü Özge'yi değil, annesini işe almış olurdum ki bu pek de yapmak istediğim bir şey değildi açıkçası. Yılın en kötü elamanı seçilse, bu kesinlikle yengem olurdu. "Ee?" "İşte ben bu sefer kendim karar verdim. Mezuniyetten sonra çalışmaya başlıyorum. Annemle henüz bu konuyu konuşmadım ama bir şekilde kendi ayaklarımın üzerinde durmaya başlamam gerek. Annemin gölgesinde yaşamamdan hoşlanmadığını biliyorum. Hoş annemden de hoşlanmıyorsun ya," Gevezelikten de hoşlanmazdım. Sonuca gelebilir miydi? "Yani kısacası, ben çalışmak istiyorum." Çalışmak isteyene iş çoktu. Bu kendi kararı olduğu sürece ona uygun bir şeyler ayarlayabileceğimden emindim. Hem, o bu şirketin hissedarıydı. Kabul etmek istemesem de babası gibi onun da bu şirkette hakkı vardı. "Tamam, çalış. Sana hemen bir pozisyon ayarlayalım. Şu anda yönetim katında boş bir kadro yok ama açılana kadar uygun bir şeyler bulabiliriz sanırım." "Aslında," dedi dudaklarını kemirerek. Çantasına uzandı ve içinden bir kağıt çıkarıp bana doğru uzattı. "Şu anda bilgi işlem için bir bilgisayar mühendisi arıyorsunuz." Elime internette verdiğimiz iş ilanlarından birinin çıktısını vermişti. Gerçekten de sıradan biri gibi mi başvuruyordu işe. Bak işte bu Kudret amcamın genlerinden beklediğim bir şey değildi. "Bu ilan sıradan bir bilgisayar mühendisi için Özge. Seni bölümün başına geçirmedim diye annenle ve amcamla uğraşmam gerekmeyeceğine emin misin?" "Hayır, gerekmeyecek. Onlarla ben uğraşırım. Lütfen Meyra abla, ben çalışmak istiyorum. Biliyorum, başka yerde de kolayca iş bulurum ama ben burada çalışmak istiyorum. Bu şirket bizim ailemizin ve ben en alttan başlayıp dört yıl boyunca öğrendiklerim aile şirketimizin işine yarasın diye çalışmak istiyorum. Gidip rakip firmada çalışmam çok anlamsız olmaz mı sence de?" Bakış açısına göre değişirdi bu; fakat ben onun baktığı açıyı sevmiştim. Özgür iradesiyle hayatına bir yön vermeyi seçmişti. Bu takdir edilecek bir şeydi. "Tamam," dedim net bir sesle. "Damla'ya söyle seni bilgi işleme götürsün ve bölüm müdürüyle tanıştırsın. Yarın da gel başla. Ve unutma, yengem tamamen senin sorumluluğunda." Özge'nin yüzünde geniş bir gülümseme belirdi. Çok sevindiği belliydi. Eh, annesi bu kadar sevinmeyecekti. Kudret amcamın birkaç saat içinde odamda biteceğine emindim. Lanet olası toplantılar. Neden Damla bugüne hiç çekim koymamıştı ki? Özge bana teşekkür etmeyi bitirdikten sonra, pişman olmayacağımı söyledi ve veda edip gitti. Pişman olup olmayacağımı zaman gösterecekti. Şimdi, neredeydi şu adamın CV'si? {K!
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD