YETİŞ OĞLUM

1264 Words
Sabahçı öğrencilerin dersi bitmişti, öğlenci öğrencilerin gelmesine ise yarım saat vardı. Ders biter bitmez hemen odama gitmiştim sevdiğimi görmek için. Mardin'in en büyük ağalarından birinin oğluydum, Hüseyin Ağa'nın oğlu Sinan Ağa! Ama ben babamın bana biçtiği ağalığı yok sayıp Mardin Midyat'ın küçük köylerinden birinde öğretmenlik yapmayı tercih etmiştim. Herkesin gıpta ettiği ağalığı istememiştim. Eğer babamın yolundan gidersem kendime ait bir hayatım olmayacağını küçüklükten beri biliyordum çünkü. Kendi yolumu çizmemi istemiyordu ailem, onlara inat çizgimden bir an olsun dönmemiştim. İzmir'de üniversiteyi bitirdikten sonra geri yuvama dönmüştüm babamın ısrarlarına dayanamayıp. Ona dönme karşılığında sunduğum tek şartsa Mardin'de sınıf öğretmeni olarak çalışmaktı. İki yıldır öğretmenlik yapıyordum burada. Sabahları ortaokul öğrencilerine, öğleden sonraları içinse ilkokul öğrencilerine eğitim veriyordum. Okulda üç öğretmendik. Bu kulağa ne kadar az gelse de köy okulu için iyi sayardı herkes. En azından bu kadarı olduğu için şanslıydık, daha önce bu kadar fırsat bile yoktu bu okulda. İki erkek, bir kadın öğretmen. Hüma, canımdan çok sevdiğim sevgilimle beraber çalışıyorduk burada. O da buralıydı, Mardin'in nadide çiçeğiydi benim için. Burada tanışıp bir yıl sonra sevgili olmuştuk, güzel bir ilişkimiz vardı. Yine de evlilik için acele etmiyorduk, birbirimizi yeterince iyi tanımak istiyorduk çünkü. "Sevgilim?" Odaya girer girmez onun yumuşak sesini duymak huzur vericiydi. Odada yalnız başımıza olduğumu fark edince ona yaklaştım ve beline sarılarak dudağına küçük bir öpücük bıraktım. Bana gülümseyerek sımsıkı sarılırken onu ne kadar çok özlediğimi fark ettim birkaç saatte. Tenefüslerde genellikle yoğun oluyorduk. Okula geldiğimizde, yarım saatlik molada ve okul çıkışında görüşüyorduk ancak. Biraz uzaklaştı ve ellerini boynuma doladı. Belini daha sıkı sararken ona ne kadar aşık olduğumu bir kez daha anladım. "Çok özledim seni, burnumda tüttün," derken dayanamayıp tekrar öptüm dudağını. Bu kızın dudakları şifaydı sanki. O mutlulukla sırıtırken kalçasını kavradım ve masaya oturttum, aralanan bacaklarının arasına geçip ellerimi bacaklarının kenarına koyarak bedenini bedenime hapsettim. "Gerçekten bu kadar özlüyor musun beni? Ne zaman görsen sanki aylardır görmemiş gibi davranıyorsun, bu kadar mı özlüyorsun cidden?" Ciddiydi, bir yandan da hoşnut. Ona iyice yaklaşıp başımı boynuna yaslarken o da sarıldı yine. Ona bu kadar yakın olmak o kadar çok hoşuma gidiyordu ki, tarif edilemezdi. "Eve ne zaman gitsem sabah olması için dua ediyorum seni görmek için. Sen buluşalım dediğin zaman bile heyecandan deliye dönüyorum, sanki ilk buluşma gibi hissediyorum böyle. Sana hislerimi tarif etmek imkansız gibi, derin duygular besliyorum işte." Çocukmuşum gibi elini belime koyup okşadı öylece, mutlu olduğunu biliyordum bu sözleri duyduğu için. "Madem birbirimizi bu kadar çok seviyoruz, biz neden hâlâ evlenmiyoruz? Önce acele ettiğimizi düşünmüştüm, ama ben de senden uzak durmaya dayanamıyorum artık. Sinan, zamanı gelmedi mi?" Duyduğum bu sözlerle gözlerim heyecandan irice açılmıştı, başımı boynundan kaldırıp gözlerinin içine baktığımda ne kadar samimi olduğunu anlamıştım. Bu benim için dünyanın en güzel şeyiydi. Zaten bunca zamandır onun için bekliyorduk, Hüma'nın hazır olması için. Şimdi ise bana hazır olduğunu söylüyordu evlilik için, benimle evlenmek istiyordu o da. "Emin misin güzelim? Ben başından beri bunu bekliyorum zaten, bunu sen de çok iyi biliyorsun. Ama ailenin böyle bir şeye nasıl tepki vereceğini bilmediğin için hazır olmayı bekliyorduk. Bak, ben seni gerekirse ömrümün sonuna kadar beklerim, ama sen kendini gerçekten hazır hisset. Bu kafa karışıklığıyla söylenmiş sözler değil, değil mi?" O kadar heyecanlıydım ki bu sözler ağzımdan bir çırpıda çıkmıştı. Bu kız beni çok heyecanlandırıyordu böyle konuştukça. Gülümseyişi emin olduğunu belli etse de yine de onun ağzından duymam gerekiyordu bu sözleri. "Benim aile işlerimin biraz karışık olduğunu biliyorsun, ama ne kadar sürerse sürsün düzelecek gibi de değil. O yüzden daha fazla beklemeyip evlenelim istiyorum, tabi onlara bu konuyu alıştıra alıştıra söyleyeceğim." İşte bunu duymak gerçekten de beni memnun etmişti, gülümseyerek yaklaştım ve alt dudağını emdim usulca. O da karşılık vereceği sırada arkamızda bir ses duymuştuk. "Öğretmenim..." Ses ilk başta kendinden emin çıkarken daha sonra kısılmıştı bir anda. Sanırım yakalanmıştık öğrenciye, bunu fark edince hızla uzaklaştım Hüma'dan. Dudaklarından koparken ellerimi de bacaklarından çekmiştim. Hüma kendini toparlamak için masadan kalkarken ikimiz de arkamıza dönüp baktık. Öğrencilerimden Selvi kapının önünde elinde test kitabıyla duruyordu, utangaç bir şekilde başını yere eğmişti. "Şey, ben bir soru sormak için gelmiştim ama dilerseniz geri gidebilirim. İyi günler dilerim," dedi ve bir adım geri attı kapıdan. Lanet olsun ki gerçekten yakalanmıştık öğrencimize, bu ne kadar utanç verici bir durum olsa da toparlamam gerekiyordu bir an önce. "Hayır hayır Selvi, gel sor sorunu." Selvi başta çekingen yaklaşsa da beni ikiletmedi ve yanıma geldi. Ben masaya geçip otururken o da kitabından bir şeyler atıyordu. Kaçamak bakışlar atmıştım Hüma'nın olduğu yere doğru. Yüzü kıpkırmızı kesilmiş bir şekilde masasına geçmişti o da, aynı benim gibi beni izliyordu kaçamak bakışlarıyla. Selvi 5 dakika sonra odadan çıkmıştı, ama yine de Hüma ile yeniden yakınlaşmamıştık. Arada bir öğrencilere yakalandığımız oluyordu, ama ilk kez bu kadar yakın yakalanmıştık birine. "Her neyse, evlenmek gerçekten de iyi bir fikir olacak. En azından ne yaparsak evimizde yaparız, kimseye de yakalanmak zorunda kalmayız." Kahvesinden bir yudum alıp bıraktı benim sözlerimle. Sırıtışı bu fikirden hoşnut olduğunu belli ediyordu. "Yani, açıkçası bana o konuda güven vermiyorsun sevgilim. Biz seninle evlensek bile okulda rahat durmazsın!" Ne yazık ki haklıydı. Tam bir temas bağımlısıydım, ona dokunmak dünyanın en güzel şeyi olabilirdi. Dokunmayınca çok kötü oluyordum, içimde boşluk oluşuyordu. O da bunu bildiği için bana yakın davranıyordu işte. "Ne yapabilirim ki? Mardin'in nadide çiçeği benim sevgilim, ileride de karım olacak. Ona dokunmadan, varlığını hissetmeden yaşamak mümkün mü sanıyorsun sen?" Göz devirse de beni çok iyi anlıyordu o da. Onun gülüşünü izleyerek doldurmuştum yarım saatimi, ardından da mecburen sınıfa dönmüştüm ders başlayacağı için. Okul çıkışı arabalara yönelirken elinden tuttum. Dışarıda dikkat etmeye çalışırdık genelde, ama artık ciddi bir ilişkiye adım atmak istiyorduk, o yüzden bunda bir sakınca olmamalıydı. "Ailene bugün anlatacak mısın? Ona göre bende konuşayım. Her ne kadar ikimizde modern bir hayat yaşamaya çalışsakta onların fikirlerini biliyorsun. İş duyulursa bize fırsat vermeden kendimizi evli buluruz." Ben böyle söyleyince durup arabasına yaslandı. Haz dolu bakışları kanımı kaynatırken yine o seksi ses tonu belirmişti dudaklarında. "Yoksa sen bu konuda şikayetçi misin? Bizi hemen evlendirseler bundan rahatsızlık mı duyarsın Sinan bey?" Ah, o böyle konuştukça herkesin içinde dudaklarına yapışasım geliyordu. Yine de kendimi tutup sadece yanına yaslanmakla kaldım. "Sanırım ailemin acele tavırları konusunda en hoşuma giden şey bu olur. Beni seninle ne kadar erken evlendirirseler o kadar mutlu olurum." Güzel gülüşü yüzünde yine peyda olurken hiçbir şey demeden arabasının kapısını açtı. Ondan ayrı kaldığım her saat işkence gibiydi artık, buna ne kadar dayanılırdı bilmiyordum. "Gitmeden önce bir öpücük?" Bunu söylediğimde durup etrafına bakındı. Öğrenciler çoktan gitmişti, kimse yoktu etrafta. Bunu görünce hafifçe yaklaştı bana, elimi beline atarak onu kendime çektiğim sırada telefonum çalmıştı. Dünyanın en güzel öpücüğünü alacağım sırada bu iş miydi yani? Hüma anında durup uzaklaştı benden. "Bu öpücüğü sonraya sakla sevgilim, sonuçta yakında tüm günler bizim olacak. Sizinkiler yine başının etini yemeden kaç kurtar kendini." Yanağıma bir öpücük kondurup benden uzaklaşarak arabasına bindi. Telefon kapanmıştı, ama arayan kişi ısrar etmiş olacak ki ikinci kez çaldırmıştı. Telefona bakmadan arabasının camından başımı sokup dudağına bir öpücük kondurarak geri çekildim. "Hemen yarın evlenecek olsak bile bugün ki öpücük hakkımı bırakmam. Görüşmek üzere sevgilim, eve geçince haber et. Ailenle konuşunca da söyle, heyecanla güzel haberlerini almayı bekliyorum!" Zar zor kopmuştuk birbirimizden. Telefon beş kez çalmasa bu kadar acele etmezdik, ama mecburen gitmişti Hüma. Benim başımın ağrımasını istemiyordu sadece, böyle düşünceli bir insandı işte. O gidince telefon yine çalmaya başlamıştı, bu artık beni öfkelendirmeye başlamıştı. Sinirle telefonu cebimden çıkardım ve arayanın kim olduğuna bakmadan açtım. "Şu telefonda insan bir kere çaldırılır, daha sonra kapatılır! Müsait olsam zaten açacağım, ne bu böyle?" Öfkeyle bağırmıştım karşıdakine. Annemin ağladığını duyduğum an tüm sinir uçup gitmişti. Tedirginlik içinde arabama yönelirken ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. "Anne, ne oluyor, sen neden ağlıyorsun?" "Yetiş oğlum, amca oğlunu vurdular! Yetiş, baban kalpten gitmeden, katil olmadan yetiş!"
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD