Yoğun bir iş günüydü, bugün işleri yetiştirmek çok zor geliyordu. Tablette toplantılara baktım, yarım saat sonra önemli bir toplantı vardı. Omuzlarımı geri doğru hareket ettirdim, boynumu eğmekten ağrımıştı. Burnumun üzerine düşen gözlüklerimi parmaklarımla ittirdim.
"Silya!" başımı kaldırıp bana seslenen kişiye baktım. Şirketinin çalışanların Özlem'di.
"Efendim." bana doğru yaklaşıp masamın önündeki sandalyeye oturdu.
"Toplantı odası hazırlandı, gelenleri sen mi karşılayacaksın. Yoksa ben mi ilgileneyim?" başımı olumsuzca salladım.
"Ben hallederim, Sadun Beye haber verin." oturduğum koltuktan kalktım, gözümdeki gözlükleri çıkartıp masanın üzerine bıraktım. Yukarı doğru kıvrılmış kazağımı düzelttim. Kumaş pantolonuma baktım, ellerimi bacaklarımdan aşağı doğru indirdim, bozulan kumaşın düzgün olması için.
"Yine her şeye sen koşuyorsun. Sadun beyin gözüne girmişsin zaten. Ne diye bu kadar hizmet, sen onun asistanısın, özel asistan. Bunlarla ilgilenecek kişi değilsin. Senin görevin toplantı saatleri falan ayarlamak, toplantılara girmek zorunda falanda değilsin." masanın üzerindeki dosyaları elime alıp Özlem'e döndüm.
"Sadun beyin sinirleri bozulsun istemem. Elime geçen bütün toplantıları en iyi şekilde idare etmeye çalışıyorum. Bu benim görevim olsun ya da olmasın ben mutluyum." ona arkamı döndüm tam odadan çıkarken söyledikleriyle olduğum yerde kaldım.
"Ona aşıksın, ondan bu hallerin. Onun en yakını olmak istiyorsun." hızla arkama döndüm. "Ama ne var biliyor musun Silya? Sen onun dengi değilsin. Hadi dengi bile olsan, bir kendine bak bir de Sadun Beye. Sen onun yanına yakışacak kadar güzel misin ki? Aynada kendine bakıyor musun? Sırf seni bir tanıdığı için bu işe aldı. O tanıdık yüzünden sana iyi davranıyor. 27 yaşındasın bu zamana kadar eminim ki sevgilim bile olmamıştır." ayağa kalkıp yanımdan geçip gitti. Hiçbir şey söyleyemedim, dedikleri kalbime değdi, diyeceklerim boğazımda düğümlendi.
Hızlıca başımı iki yana salladım, asansöre doğru ilerledim. Gözlerim akmasın diye kirpiklerimi bir an bile kırpmadım. Gerçekleri yüzüme sert bir darbe vurmuştu. Sadun Beye aşık falan değildim. Sadece ona hayrandım, 36 yaşına gelmiş büyük başarılar elde etmişti. Çoğu insan onu parmağıyla gösteriyordu. Zekâsına hayrandım, ben sadece ona hayranlık duyuyordum. Onun yanında çalışmak için çok fazla çaba harcamıştım, onun gibi biri olmak içinde.
Asansör düğmesine bastım, bekledim. Elimdeki dosyayı hafifçe yüzüme doğru salladım. Yüzüm alev gibi yanıyordu. Onun dediklerini aldırmamam gerekirdi ama bütün şirket arkamdan bu şekilde konuşuyordu. Herkes imali gözlerle bana bakıyordu, hatta zavallı biriymişim gibi.
Asansör kapısı açıldı, her zamanki gi tıka basa doluydu. İçeri girdim, 25. kattaydım. Aşağı inmek biraz uzun sürüyordu.
Asansörün köşesine doğru ilerledim, herkesin o iğneleyici bakışları yine üzerimdeydi.
Ben Silya Demir. 27 yaşındaydım, evet bu zamana kadar hiç sevgilim olmadı. Belki de çirkin olduğum içindi. Bunu daha önce hiç düşünmemiştim, düşünmeye hiç vaktim yoktum. Üniversiteyi Ankara'da okumuştum, işletme fakültesi. Annem evlere temizlik yapmaya gidiyordu, babam ise inşaatlarda çalışıyordu. Sadun beyi üniversitesi hayatımdan beri tanıyordum, okulumuza geliyordu. Bazen seminerlere gelip konuşmalar yapardı, o zamanlar da onu hayranlıkla dinliyordum. Onun söyledikleri hayallerim oldu. O zaman Sadun Beye ulaşmak bir hayal gibiydi, sadece uzaktan izlemekle kalıyordum.
Okuldan mezun olduktan sonra annemin temizlik yapmak için gittiği ev sahibi beni Sadun beyle tanıştırdı. Sadun bey, beni işe aldığı zaman bir ışık gördü sandım. Bende kendisinde olan bir ışık görüp işe aldığını düşündüm. İnsanlar bana torpille işe alındığımı söyleyince çok üzülüyordum.
Asansör durunca herkesin yanında sıyrılıp indim. Şirket çıkışına doğru ilerledim, kolumdaki saatte baktım. Dönen kapıdan çıkıp gelen arabanın durmasını bekledim. Arabanın kapısı aldı. Tekinoğulları şirketiyleydi, toplantı. Akif Tekinoğlu arabadan indi, Sadun beyle aynı yaşlardıydı. Yakışıklıydı, bütün kadınları etkisi altına bırakacak kadar. Beni görünce dudakları iki yana kıvrıldı, gözlükleri çıkardı.
"Yine mi seni gönderdi, Sadun. Böyle yapınca kendimi çok önemli biri gibi hissediyorum. Daha önce hiç kapılarda karşılanmadım. Sadun'a bunun için teşekkür etmem gerekiyor, sanırım." dalga geçtiğinin farkındaydım, komik biriydi. İnsanları eğlendirmeyi seviyordu. Çoğu kişi çok iyi tanıyordum çünkü 2 senedir bu şirketteydim.
"Her geldiğinizde sizi karşılayacağım, Ajif Bey ve siz de her seferinde aynı espiriyi yapacaksınız. Ama daha çılgın espiriler yapmanız gerekiyor. Çünkü eskiyen espiri komik olmuyor." yanına doğru ilerledim, elimi uzattım. "Bir kadının dikkati çekmek istiyorsanız söyledikleri dediklerimi dikkate alın." göz kırptım. Çoğu kadınla flört ediyordu, tabi ben hariç.
Elimi sıktı, elimdeki dosyayı ona doğru uzattım. Dosyayı alıp şirkete doğru ilerledi. Akif Bey şirketimizin en önemli müşterisiydi. Sadun Beyin de eskilerden en iyi dostu.
"Kadınlar her zaman sıradan olanları severler, küçük hanım. Benden de sana erkekler için bir tavsiye eğer bir erkeği etkin altına bırakmak istiyorsan gözlerinin en derinine bak. Tabi başarabilirsin." ne demek istediğini tam olarak anlayamadım. Bana yandan bir bakış attı, kaşlarımı çattım, başını iki yana salladı. Asansöre bindik, 25. Kata bastım.
"Tam olarak nasıl bir bakış? Yani en derine bakmak nasıl oluyor?" elindeki dosyayı kapatıp bana doğru döndü. Uzun olduğu için başını aşağıya eğdi.
"Gözlerinin en derinine bakarsan eğer kalbine bakarsın. Yani bakışların onun kalbine değer. Bakma ise senin marifetin olmalı, küçük hanım. O bakış ne kimse bilir ne de kimse bakabilir. Tabi aşık değilsen." gülümsedi, hem bakışlarımı kaçırdım. Yoksa Akif beyde mi Sadun Beye aşık olduğumu falan düşünüyordu.
Asansör 25. katta durdu, Akif bey kolunu öne doğru uzattı. Bana nazik davranıyordu, diğer çoğu kişi gibi kırıcı biri değildi. Asansörden indik, toplantı odasına doğru ilerledik.
"Sadun çok hazırlık yapmış, bir tek ben gelseydim. Bu kadar hazırlanmazdı." toplantı odasının kapısını açtım, içeri girdi. Etrafa göz gezdirdi. "Başka kim gelecek?"
"Siz ve babanız." büyük masanın önündeki sandalyeyi çekip oturdu.
"Ne yazık ki babam gelemeyecek. Bu kadar hazırlık da benim için oldu." masanın üzerindeki kurabiyeyi alıp bir lokmasında yedi. "Bunlarda çok güzelmiş." koridora doğru baktım. Sadun beyi görünce kalbim deli gibi atmaya başladı. Onu her gördüğümde bir ünlüyü görmüş kadar çok heyecanlanıyordum.
Kapının yanından çekildim, Sadun bey bana küçük bir gülümseme sunup içeri girdi. Akif bey hâlâ kurabiyeleri yemeye devam ediyordu.
"Sonunda gelebildin, Sadun Bey." ayağa kalktı. Elini Sadun Beye uzattı, tokalaştılar. Sadun Bey masaya oturdu, bende diğer tarafa geçip yanına oturdum.
"Hamit Abi gelmiyor mu?" Akif Bey'in babasını soruyordu, Sadun Bey.
"Babam gelemeyecek, benimle idare edeceksin artık." Akif bey kurabiyeleri yerken konuştu. Masanın üzerindeki tableti aldım, konuşulan önemli konuları not alacaktım.
"Bir sorun mu var?" diye sordu, Sadun bey. Akif Bey başını olumsuzca salladı. Toplantı odasının kapısı açıldı, diğer konuyla ilgilenen çalışanlarda geldi. Özlem de gelmişti, bana bakışı beni rahatsız ediyordu. Sadun Beye baktım, elindeki kalemle oynuyordu. Akif Bey'in asansörde dedikleri aklıma geldi. Gözlerin en derine bakman ne demekti. Nasıl bakacaktım? Neyi görecektim? Sadece bakmak istiyordum, yoksa kalbimde sevdaya dair en ufak bir kırıntı dahi yoktu.
Başımı çevirince Akif beyle göz göze geldim. Gülümseyip bana göz kırptı, tıpkı benim ona yaptığım gibi. Bakışlarımı kaçırdım, sanki yakalanmış bir suçlu gibi hissediyordum.
"Toplantı kısa sürecek o zaman. Ben Hamit abiyle sonra yine görüşmek istiyorum. Silya haftaya bana Hamit abiyle bir toplantı ayarla." dedi, Sadun Bey. Başımı salladım, tablete not aldım.
Toplantıdaki önemli konuları not aldım. Sırf hızlı yazı yazmak için işten çıktıktan sonra evde çalışıyordum.
Toplantı bittikten sonra herkes çıktı, Sadun bey, Akif bey ve ben kalmıştık.
"Odama geçelim, Akif." Sadun bey ayağa kalktı.
"Çok işim var çıkmam gerekiyor." bende kalktım, kapıya doğru adımladım. Onları toplantı odasında yalnız bırakıp masama geldim. Tableti masaya bıraktım, dosyaları unutmuştum. Toplantı odasına doğru ilerledim.
"Ferda işini ne yaptın? Nişanlacak mısınız? Alina asla kabul etmeyecek, büyük olaylar seni bekliyor Sadun." Akif Bey'in sözleriyle öylece olduğum yerde kaldım. Ferda hanım, Sadun beyin sevgilisiydi. Alina da Sadun beyin ilk eşinden olan kızı. Gerçi ondan sonra bir evlilik de yapmamışdı. 15 yaşında ergen bir kız çocuğuydu. Onunla en iyi anlaşabilen bir tek bendim. Belki de en yakın arkadaşı bendim, kimseyle arkadaşlık kurmuyordu. İnsanlarla sohbet etmek istemiyordu, içinde hep bir bırakılıp gitme korkusu vardı.
Onları duymamış gibi yapıp kapıyı çalıp içeri girdim.
"Kusura bakmayın, dosyaları almayı unuttum." Sadun bey önündeki dosyaları bana doğru uzattı.
"Bugün çok yorgun görünüyorsun, Silya. İstersen erken çıkabilirsin, yarın da tatil günün ama Alina seni peşinden sürüklemeye kararlı." Alina ile her tatil günümü beraber geçiriyordum.
"Benim için bir sorun yok, Sadun bey. Alina ile vakit geçirmeyi seviyorum. O, benim arkadaşım. İşlerim bitince çıkarım. Teşekkür ederim." Akif Bey'in gözleri üzerimdeydi. Toplantı odasından hızlı adımlarla çıktım.