Buradan hiç çıkışım olmayacağını sanırdım. Tutsak hayatım, sefil canımı verene kadar sürecekti. Kurtuluş, sadece bir hayaldi. Denememiş değildim. Zincirlerimi koparmaya, kapının kilidini kırmaya çalıştım… ama her seferinde sonum aynıydı: hüsran, gözyaşı ve kan. Ravzan… Akbaba. Adını fısıldamak bile boğazıma bir taş oturtuyordu. Yıllardır onun sapkın oyunlarının bir parçasıydım. Eğer bana bu paslı odada sahip olursa, kendimi şanslı sayıyordum. Orası… acının kısa sürdüğü tek yerdi. Ama eğer beni o kırmızı odaya götürürse… işte o zaman cehennem sabaha kadar sürüyordu. Tenimde işlemediği yer kalmıyordu. Benim nefesimi keserken, nasıl zevk alıyordu, hâlâ bilmiyorum. Gözlerindeki o buz mavisi parıltı, her şeyin cevabını saklıyordu. Uslu olduğum zamanlarda… evet, o zaman biraz daha az acı

