⛓️
•Kitabın konusu, ilk başlarda kadınlara eziyet veya işkence etmenin normalleştirme gibi gösterme olarak algılayabilirsiniz.
AMA ÖYLE BİRŞEY YOKTUR.
Zaten bir 10 bölüm okuduktan sonra her şeyi anlıyor olacaksınız. Ülkemizde, bir çok genç kadın veya kız kaçırılma olayları çok fazla oluyor. Maalesef bir çoğu mutlu sonlarla bitmiyor.
Ama burası hayal dünyası. Bir şeylerin farkındalığını gösterebileceğimiz bir yer. Bu yüzden hiçbir hikayenin mutsuz sonla bitmesini istemem.
Ama zaten hayat mutsuz sonla bitiyor diyorsanız, orası gerçek dünya. Burası benim kafamın içindekiler.
Bu hikaye benim kafamda şekillendi ve gelecek zamanlarda birçok düzenleme ile tam bir kitap olacak.
İyi okumalar dilerim hepinize
•BU BÖLÜM DÜZENLENMİŞTİR.
}•{
Bilinmeyen bir yoldu belki benimki. Sorsalar böyle derdim. "Bilinmeyen bir yoldayım." Önüme neler çıkacağını bilmeden çıktığım bir yol.
Belki de kendimi bulacağım yoldur ya da kendimi daha da kaybedeceğim bir yol. Annem hep derdi ki, "Kendini kendinden üstün görme."
Hep ne kadar saçma bir cümle olduğunu düşünmüştüm. Yaşım ilerledikçe anlamıştım. Eğer kendimi kendimden üstün tutarsam, hep kendimi kaybedeceğimden bahsediyordu. Belki de ben kendimi çoktan kaybetmiştim.
Bulmaya çalıştığım neydi? Hiç düşünmemiştim. Hep başka şeyleri aramıştım. Belki de taşlaşmış yüreğimi arıyordum. Ben özümü arıyordum.
*
Şuan ne mi yapıyordum, yatağımda uzanmış her yere ışığı saçılan laptopuma bakıyordum. Herkes uyuyordu tek ben ayaktaydım. Etraf karanlıktı.
Laptopun ışığı gözümü alıyordu. Elimi farede ilerlettim. Tarayıcıya girdiğimde, istediğim sitenin adını klavyeden tuşlamaya başladım.
Bu gün üniversite sınavının sonuçları açıklanmıştı. Ama ben şimdi bakabiliyordum. Annem ve babam yeniden kavga ettikleri için ellime laptopu alamamıştım.
Bunlara alışmıştım ama bu seferki biraz ağırdı. Babam işin dozunu fazla kaçırarak annemi hastanelik etmişti.
Elimden bir şey gelmemişti. Ne kadar ayırmaya çalışsam da dövmeyi bırakmıyordu ve beni de dövüyordu. Abim de film seyreder gibi onları izlemişti.
Yani Elimden hiç bir şey gelmemişti ve annem hastaneden eli kırık bir şekilde gelmişti. Yüzünün her tarafı kan toplayarak morarmıştı. Doktorlara ise merdivenden düştüm yalanlarını sıralamıştı.
Bunu her zaman yapardı. Onu ne zaman kurtarmaya çalışsam bana kızardı. Sanki ben onu dövdürtmüşüm gibi davranırdı.
Ben ise babam ne zaman onu dövse, yanında biterdim. Yardım istemese bile ben yine de onun yanında dururdum.
Ama annem bunlara rağmen yardımlarımı elleriyle iteklerdi. Ve bana tiksinerek bakardı. Sanki yabancıymışım gibi sanki onun biricik kızı değilmişim gibi.
Siteye bilgilerimi girdiğimde, üzerimde ne bir heyecan ne de bir merak duygusu yoktu. İçimde sadece yorgunluk vardı.
Puanıma bakmak için fareyi ilerlettiğimde, yüzümde bir şaşkınlık oluşmuştu. İlk yirmi bine girmiştim. Bu imkansızdı, bu gerçek olamazdı.
O kadar iyi çalışmamıştım. Siteyi yeniden ve yeniden yenilediğimde yine aynı görüntüyle karşı karşıyaydım.
Yüzüm gülümsemişti ama bir kaç gün önce yaşanan olay yeniden beynimde oynatıldığında gülümsemem solmuştu.
BİRKAÇ GÜN ÖNCE...
Merdivenlerden inerek mutfak masasına doğru ilerlemeye başladım. Üzerimde mor pijamalarım vardı. Annem beni gördüğünde bir parça bile gülümseme olmayan yüzü daha da tiksinir hâl almıştı. Benden tiksiniyordu.
Babam ise masada oturmuş, telefonuyla oynuyordu. Wi-fi 'ye bağlıydı. İnternetinin parasını da ben ödüyordum. Eve para getirmeyen adamdan, onu beklemekte saçmalıktı ama neyse.
Masaya geçtiğimde annem sinirli, sinirli konuştu. "Senin hizmetçin yok anladın mı? Senin hazırlaman gereken sofrayı ben hazırlıyorum." Anneme bakarak konuştum. "Anne dün kafede çalıştım altıya kadar. Sonra ise on bire kadar yeniden başka bir kafede çalıştım. Bende insanım."
Böyle der demez saçımdan tutu. "Çalışacaksın, ne bokuma doğurdum ben seni. Benden çıktığına inanmıyorum ama neyse. Bende çalışıyorum, milletin evinde hizmetçilik yapıyorum. Bir de evde mi hizmetçiniz olayım? Artık sabah kahvaltısını biz uyanmadan hazır edeceksin." Saçlarımı bıraksın diye kafamı salladım.
Saçlarımı bıraktığında yeniden tezgaha ilerlemişti. O sırada abimde merdivenlerden inerek masaya oturmuştu. Çayın koyulmadığını gördüğünde koluma vurarak. "Kalk şu çayı bardaklara koy. Sabah sabah sinirlerimi tepeme çıkarma." Kolum kesin moraracaktı.
Ayağa kalktım ve tezgahta olan çaydanlıkla masaya geri döndüm. İlk abimin çay bardağına çayı doldurdum. Sonra ise annem masada yerini aldığında, çayını doldurdum. Ben çay içmiyordum. Evde meyve suyu olmadığına göre de suyla kahvaltımı yapmak zorundaydım.
Masada bir tabak zeytin, bir tabakta ise iki dilim peynir vardı. Üç dört tanede domates, salatalık vardı. Bu ay maaşım geç yatacaktı ve evde kalan şeyler bunlardı.
Babam fabrikada uyuşturucu içtiği için iş yerinden atılmıştı. Eline üç dört kuruş vermişlerdi, onu da uyuşturucuya vermişti.
Abim ise it kopukla geziyordu. Eve para getirdiği yoktu. Annem ve ben çalışıyorduk. Babam ve abim bizim üstümüzden geçiniyordu.
Annem beni doğurmak istememişti. Ama aldırma ayını çoktan geçtiği için aldıramamıştı. Bu yüzden her zaman nefretini üzerime kusardı.
Herkes yemeğini yerken konuşmaya başladım. "Üniversite sınavına girdim, eğer puanım iyi gelirse İzmir'i seçeceğim." Babamın ve annemin yüzünde tiksinir bakışları belirdi.
Abimse direkt konuşmaya daldı. "Sana o kadar dedik şu sınava girme diye. Eğer kazanırsan burayı seç. Hem çalışırsın bizim içinde."
"Ben burayı seçmeyeceğim. İzmir ya da İstanbul'u seçeceğim." Abimin yüzü düştü ve sinirle yeniden konuştu. "Ya burada okursun ya da hiç okumazsın. Sen bizim lafımızı dinlemez mi oldun lan." Konuşması biter bitmez konuştum. " Burada güzel üniversiteler yok. Burada okumayacağım."
Abim bana döndü. "O zaman hiç okuyamayacaksın. Gitmiyorsun lan." Anneme döndü. "Anne bu kız Üniversiteye gitmeyecek. Sabah akşam çalışacak. Yeri geldiğinde de birisine satarız." Bu sözlere dayanamadım. "Ben mal mıyım beni satıyorsunuz ya? İstediğim yerde okurum kimin neyine."
Babam da araya girmişti. "Beste, ya burada okursun ya da okumazsın anladın mı? Abin haklı." Gözlerim doldu. "Sizde bunu bilin ben en uzak yeri yazacağım. Kimse karışmayacak." Babam da ayağa kalkmıştı. Babam elini kaldırarak bana vuracakken, abim ondan önce davranarak bana vurmuştu.
Yüzüme gelen darbenin etkisiyle yere düşmüştüm. Abim ise karnıma darbelerini indiriyordu. "Sen bizim lafımızın üzerine laf mı koyuyorsun lan? Burada okuyorsan oku. Yok başka bir yer diyorsan okul mokul yok sana." Son darbelerini vurduğunda ağzımdan kan gelmişti. Masaya yeniden oturmuştu.
Ağzına bir kaç peynir aldıktan sonra "Evde de huzur yok amına koyayım." Masadan ayaklanarak kapıya doğru ilerlemişti. Annem oturduğu yerde çayını içiyordu. Arkasından bağırdı. "Oğlum, biraz daha yeseydin. O yetmez sana."
Mutfakta ağzımdaki kanla kalmıştım. Babam sinirlenerek oturma odasına gitmişti. Annem ise masadan kalkarken "Bulaşıkları yıka." Demişti.
GÜNÜMÜZ
Laptopu kapatarak. Komodinin üzerine koydum. Benim bu evden kurtulabilmem için bu şehri terk etmem gerekiyordu.
Kafamı yastığıma koydum ve üstüme battaniyemi çektim. Gözümü kapattım ve kendimi kötü kabuslara bıraktım.
Beni nelerin beklediğini bilmiyordum. Kötü kabusları gerçek hayatta yaşayacağımı hiç bilmiyordum.
Kötü, kötü ve daha çok kötü...
}•{