3.BÖLÜM

963 Words
Geceye çöken ay gibi parlamak isterdim. Ben hiç parlayamamıştım. Küçüklüğüm bile karanlıktı. Hep kendim ayağa kalkmaya çalışmıştım. Ne zaman kalksam abim ve babam yine düşürürdü. Hayatımda güvendiğim tek kişi, sokak hayvanlarıydı. Sokak hayvanlarını çok severdim. Özgürlerdi. Onları da bir süre sonra aileleri terk ederdi ve tek kalırlardı. Hayatta kalmaya çabalarlardı. Karanlık sokakta yürüyordum. Hafiften yağmur başlamıştı. Biraz durdum ve yağmuru hissettim. Yağmuru çok severdim. Su damlacıklarını vücudumda hissetmek bana çok iyi gelirdi, her şeyi unuttururdu. Arkamda birinin olduğunu hissettim. Döndüm ve baktım, kimse yoktu. Ama hislerime güvenen birisiydim; birisi beni takip ediyordu. Acaba babam mıydı? O olamazdı, değil mi? O değildi. Yeniden koşmaya başladım. Bir taksi bulmam gerekiyordu, bu lanet sokaktan çıkmam gerekiyordu. Koşmaya devam ettim ve sokağın sonuna gelmeme çok az kalmıştı. Biliyordum, birisi beni takip ediyordu. Sokaktan çıktıktan sonra arkama baktım. Kimse yoktu, acaba yanılmış mıydım? Bilmiyorum. Yola devam etmeliyim. Yollarda kimse yoktu. Dükkanlar kapanmaya başlamıştı. İnşallah bir taksi bulabilirdim. Yürümeye devam ederken bir taksi önümde durmuştu. Şans yüzüme gülmüştü ilk defa, mutlu hissediyordum. Taksiye el işareti yaparak durdurdum ve taksiye adımlarımı artırarak kapısının önünde durdum. Hızlıca kapısını açarak taksiye bindim. Adam, "Abla, bu saatte buralar tehlikeli olur. Korkmuş gibisin," dedi. Tabii korkmuş gibi olacağım, evden kaçarken babama yakalanmıştım ve beni kovalamıştı ama yine de atlatmıştım. Bir adama çarpmıştım. Bildiğin gözleriyle beni hipnoz etmişti. "Deniz gözlü adam." Ona bu ad yakışmıştı. Taksiciye cevap vermeyi unutmuşum, kendi kendimle konuşurken. "Şey, biraz korkmuş olabilirim ama sorun yok. Beni düşündüğünüz için teşekkür ederim. Beni otogara bırakır mısınız?" dedim. Taksici biraz düşündü ve "Rica ederim abla, ama otogar bu saatte çok uzak," dedi. Bu adam ne diyordu ya? Ne kadar uzak olursa olsun. Müşteri bulduğu için sevinmesi gerekiyordu. "Yok, ben veririm parasını. Ne kadar uzak olursa olsun." "Peki abla," dedikten sonra arabayı çalıştırdı ve sürmeye başladı. Ben de yola bakıyordum. Şimdi ne yapacağımı düşünmem gerekiyordu. İzmir'e gittikten sonra bir otelde kalırdım. Sonra ise bir ev tutardım. Küçük odalı ve ucuz olan bir yer bana yeterdi. Sonra bir iş bulur çalışırdım, kendime bakardım. Derslerime de zamanımı yettirirdim. Evde o kadar çok alışmıştım ki, hem çalışıp hem de ders çalışmaya. Birçok gece işten geldikten sonra ders çalıştığım için okula uykusuz giderdim. Ama yine de derse odaklanmaya çalışırdım. Deniz gözlü adamı düşündüm, elinden bir şey damlamıştı, görmüştüm ama neydi bilmiyordum. Siyahların içindeydi. Deniz mavisi gözlerini görmeseydim eğer karanlık sokakta onun erkek olduğunu hiç fark etmezdim. Adam çok tuhaftı. İyi ki orada fazla durmadım. Babam arkamdan gelecek gibiydi çünkü. Adamın sadece derin okyanus gözlerini görmüştüm. Ama insanı kendisine çeken bir şeyleri vardı. Ellerinde neden siyah deri eldivenler olduğunu bilmiyordum ama kış olduğu için fazla umursamayacaktım. Zaten mafya giyimli adamlara benziyordu. Taksi aniden bilmediğim bir yola sapınca uykulu halimden çıkmıştım. Ormanlığa doğru gidiyordu, bu taksiciye ne oluyordu ya? Tam adama dönmüş ne olduğunu soracaktım ki, "Gerçekten çok özür dilerim, çocuklarımla tehdit etti," dedi hızlıca. Ne olduğunu anlamazken arkamdan siyah eldivenli birisi, siyah bir bezle ağzımı kapattı. Kaçmaya çalıştım ama gücüm yetmedi. Yine karanlığa gömüldüm, her zaman olduğu gibi beni yeniden karanlığa gömdüler. Beni herkes gömerdi, diri diri gömülmek gibiydi. Gözümden bir damla yaş aktı ve tamamen karanlığa battım. --- Siyah hep ilgi çekicidir. Kendine beyaz dersin içinde her zaman bir siyahlık vardır. Günahların rengi siyah olmuştu, iyilikler ise hep beyaz, ortasına ise gri demişlerdi. Ya peki ben kırmızıysam, tutkunun ve şehvetin rengiysem? Tutku ve şehvette bile biraz siyahlık vardır. Ben beyaz değildim. Ben bütün renklerden almıştım ama dışım siyahı gösteriyordu. Gözlerim yavaşça açılmaya başlamıştı. Nerde olduğumu bilmiyordum. Gözlerim kapalıydı, ellerim bağlıydı. Bağıramadığıma göre de ağzımı bantlamışlardı. Mutlu hissettiğim her an kötü bir şeyler yaşamaya lanetlenmiştim. En son gördüğüm şey ise siyah deri eldivenlerdi. Yüzüme siyah bezi bastırmıştı ve gözlerim kapanmaya başlamıştı. Taksicinin dedikleri çok kötüydü. Adamı çocuklarıyla birlikte tehdit etmişlerdi. Babam mı etmişti? Ama babam korkağın tekiydi, edemezdi ki; onun elinden ancak karısına ve kızına kalkardı. Benim babam bir aptaldı, kendini kadınlardan üstün görürdü. Abimi de öyle yetiştirmişti. Kendi karısını döven, kızını da döverdi. Biraz kımıldadığımda daracık bir alandaydım ve hareket ediyordu. Galiba bir aracın bagajındaydım. Aman ya rabbim, bir bagajdaydım. Ne yapacaktım? Kımıldandım biraz daha, böyle olmayacaktı. Ayağımla tekme atmaya başladım. Ağlıyordum da daha çok vurmaya başladım. Bağırmaya çalışıyordum ama ağzıma konulan banttan dolayı sesim çıkmıyordu. Bir saat, tam bir saattir arabayı tekmeliyordum ama ne araba durdu ne de ses çıktı. Ne olduğunu anlamıyordum, yorulmuştum, susamıştım. Ağlıyordum sadece, hayallerimin gerçekleşmesini istiyordum, sadece okumak istiyordum, kendi ayaklarımın üstünde durmak istiyordum. Lanetli bir kızdım. Bu güne kadar kimseyle arkadaşlık kurmamıştım, güvenememiştim. Ailede sevgi göremeyince dışarıda aramamıştım. Çünkü biliyordum, arkadaşlıklar hep yalandı. Okuldan eve, evden okula gidiyordum. Çıkma teklifi eden çok oluyordu ama hiçbirini kabul etmiyordum. Hiç aşka inanan biri olmamıştım. Aşk neydi? Bilmiyordum, kitaptaki aşklar yalandı. İnsanlar çıkarları için birbirlerini kullanırlardı. Bunun adını da aşk koymuşlardı. Hiçbir zaman bir insanla çıkarlarım için ilişki kurmamıştım. Saatler geçti ama hala araba durmamıştı. Lavabom gelmişti, ne yapacaktım? Tutamıyordum, yine de kendimi tuttum. Araba ani bir fren sesiyle durmuştu. Dışarıdan telsiz sesleri geliyordu. Bir ses duymuştum: "Merhabalar, Kutay Bey, ehliyet ruhsat alabilir miyim?" demişti birisi, bunlar polisti. Polis memuru bir şeyler soruyordu. Aceleyle ayaklarıma yine arabaya vurmaya başladığımda bir sessizlik oldu, yine polis memuru duymuştu, ama "İyi günler, Kutay Bey," demişti. Nasıl ya? Polis sesi duydu ama yine de bagaja bakmadı. Ben nasıl bir işin içine düşmüştüm? Araba yine ilerlemeye başlamıştı. Yarım saat sonra durdu ve arabadan indi beni kaçıran adam ve bagajı açtı. Gözüme ışık süzmeleri geliyordu. Kulağıma eğilerek, "Bana çarpmayacaktın, küçük kız. O korku dolu gözlerle bana bakmayacaktın. Şimdi benim demir parmaklıklarım arasındasın, kaçamayacaksın, kaçtığın an ise kendi mezarını kazıyor olacaksın," dedikten sonra koluma bir şey batırdı. Bana ne yaptığını bilmiyordum ama yavaşça gözlerim kapanıyordu, bana bayıltıcı bir iğne vurmuştu. Deniz gözlü adamdı bu. Ben sadece çarpmıştım, özür de dilemiştim. Yine bana ceza olarak verilen lanetle kalmıştım. Gözlerim yine karanlığa battı ve beni kötü şeylerin beklediğini biliyordum. Beni her zaman kötü şeyler beklerdi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD