Yalnızlığı çok seversek, bir gün o da çekip gider mi?
*
Uçurum kenarındaki bir çiçektim. Çok dokunursan solan, çok seversen kuruyan, çok su verirsen uçurumdan düşen bir çiçektim. Ben senin uçurumunda büyüyen bir çiçeğim, görmüyor musun?
**
Bu kadının burada ne işi vardı bilmiyordum ama benimle ilgili olduğunu biliyordum. Kutay’ın bana yaklaşmaya çalışmalarını izledim bir süre. Dibime kadar gelmişti. Gözlerine baktım.
Korku yoktu o gözlerde. Neden olsundu ki? Bir haftadır tanıdığı kızdım. Bir adım geriye attım. Atlayacaktım. İntihar etmek korkakların işiymiş. Ben zaten doğduğumdan beri korkaktım. Gözlerim korkuyla açılmıştı, Dünya’ya.
Kutay sağına döndü ve göz işareti yaptı. Ne yaptığını anlamadım ilk önce. Sonra sağındaki siyah takımlı adam bayıltıcı silahını bana doğrulttu ve sıktı. İğnenin vücuduma batışını hissettim. Kutay’a baktım ve o iğrenç gülümsemesiyle bana baktı.
Arkama doğru ilerledim. Atlayacaktım. Gözlerim kapanmaya başlıyordu. Tam uçurumdan düşecekken Kutay elimden tuttu ve beni kendine çekti.
Çektiği yerde dudaklarımız birbirine değdi. Ve konuştu: “Her zaman, karanlığının kollarında bulacaksın kendini küçüğüm. Her zaman bir adım ötende olacağım. Artık seni bırakmam.” Bu sözler son duyduğum kelimelerdi.
Gözlerimin kapakları ağrıyordu neden olduğunu bilmediğim bir şekilde. Yavaşça gözlerimi açtım, etrafıma baktım. Gri ve beyaz karışımı bir odadaydım yeniden. Etrafta fazla eşya yoktu.
Üstümdeki örtüyü yitirdim ve ayaklanmaya çalıştım. Ama olmadı, gözümün önü karardı. Oturdum ve bekledim. Kaç gündür ne yemek yiyebilmiştim ne de düzgünce su içebilmiştim.
Ölmeyi bile becerememiştim. Yavaşça ayağa kalktım. Yürümeye çalıştım ama olmadı. Psikopat beni ayağımdan zincirlemişti.
Zincirden kurtulmaya çalıştım ama olmadı. Zincirle biraz yürüdüm odada. Banyoya kadar yetişiyordu. Banyodan çıktım ve yeniden yatağa doğru yürümeye başladım.
Oturdum ve beklemeye başladım. İçeriye Kutay girdi, yavaşça kapıyı kapattı, yanıma geldi. Oturdu ve gözlerimin içine baktı. Ben ise ondan uzaklaştım, ne kadar uzaklaşabileceksem artık.
Onun yüzüne baktığınızda yakışıklı ve karizmatik bir adam görebilirdiniz ama benim gözümden bir sadist ve psikopattı. Konuşmaya başladı: “Bir daha böyle bir şey yapmayacağını düşünüyorum Beste. Şimdi seninle önemli bir konuyu konuşacağız.”
Kafamı kaldırdım ve yüzüne baktım, ne diye kafamı salladım. “Benim soyumu yürüteceğim bir varisim olması gerekiyor. Anlıyorsun değil mi beni? Şimdi diyeceksin o kadar kadın var, tek ben mi kaldım bu dünyada. Hayır, biliyorum bir sürü kız var ama sen başkasın Beste. Sen bana o kadar yakın geliyorsun ki. Ben bile şaşırıyorum.”
O konuşurken ağzım açık onu dinledim. Bu adam ne diyordu, ne varisi ya? Bu adam beni demir parmaklıklar arkasına atmıştı.
Bana, kimsenin yapmayacağı şeyleri yaptırmıştı. Kimse, kameranın önünde soyunup banyo yapmazdı ama ben yapmak zorunda kalmıştım.
“Sen Kutay denen adam, beni zorla kaçırdın ve bir bebek mi istiyorsun? Her şeyi zorla yaptığın yetmiyormuş gibi bir de zorla hamile kalmamı mı istiyorsun? Sen delisin, anladın mı? Sen kafayı yemişsin.”
Kutay, bir kahkaha patlattı, ona deli görmüş gibi baktım. O ise elini kaldırıp saçımı okşadı. Sonra yanağıma indi ve yanağımı okşadı. Gözlerim kendiliğinden kapandı. İstemeden olmuştu.
Yanaklarımdan, dudaklarıma dokundu. Hemen kendimi geri çektim. Yüzüne sinirli sinirli baktım. “Sen ne yaptığını zannediyorsun? Bana dokunamazsın, anladın mı? Bana dokunmanı istemiyorum. Beni bırak, beni rahat bırak, anladın mı? Özgür olmak istiyorum. Ben senin demirler ardına koyduğun kuşun değilim, anladın mı?”
“Kuş değilsin ama kediciksin. O kadar vahşisin ki bebeğim. Beni kendine çekiyorsun.” Dudaklarıma bakmaya başladı. Bu adam ne yapıyordu böyle? Ben ne diyorum, bu ne diyordu böyle?
Kutay konuşmaya başladı. “Tam tamına 547 gün benimle olup bebeği dünyaya getirirsen eğer, gidebilirsin buradan Beste. Tam tamına bir buçuk yıl. Bebek doğduğunda nereye gitmek istersen gidersin. Seni rahat bırakırım.”
Bu adam ne diyordu böyle? “Sen görmüyor musun, ben daha kaç yaşındayım? İstemiyorum ben bir bebek, anladın mı? Ben bebek falan istemiyorum.” Bunu dedikten sonra beni yatağa itti ve ellerimi eliyle yukarıda tuttu.
Konuştu: “Ne demek istemiyorum lan? İsteyeceksin, ister zorla, ister isteyerek. O bebek olacak. Bana bir varis vereceksin. Bebeği doğurduktan sonra istediğin yere git, umurumda değil.”
Sertliğini bana sürterek üstümden kalktı. Aklıma uçurumun kenarındayken arkasındaki kadın gelmişti. O kadını görmüştüm ve burada ne işi olduğunu bilmek istiyordum. Odadan çıkmadan hemen konuştum.
“Uçurumun kenarındayken arkandaki kadın kimdi?” Biraz düşündü cevabımla: “Ablam," dedi. Şaşırmıştım. Bu kadın beni tanıyordu buna emin oldum. Benim onu tanıdığım gibi.
Yüzümdeki şaşkınlığı görünce şüpheli bakışlarıyla bana baktı. “Sen tanıyor musun yoksa ablamı?” Birden ağzımdan “Hayır.” kelimesi fırlayıverdi. Ama ablasını görmüştüm. Onun bilmesine gerek yoktu.
Ama ablası söylediyse bilemezdim artık. Eğer söyleseydi zaten bana sormazdı. Sonra yeniden konuştum.
“Tamam peki bebek işini kabul ettim. Ya bebeği bırakmak istemezsem?” Düşündü ve ağzını açarak: “İlk başta ne söylediysen o, seni özgür bırakacağım. Ve bebeği unutacaksın. Eğer direndin ve bebeği vermek istemezsen, daha beter bir halde olursun, anladın mı? Bizim aramızda aşk diye bir şey olamaz.”
“Sen ne diyorsun be? Hem bebeği doğuracağım hem de bebeğimi bana göstermeyeceksiniz. Aşk zaten olamaz. Senden nefret ediyorum zaten, anladın mı?” Bunları konuşurken ayağa kalktım ve üstüne yürüdüm. O ise buna sadece güldü.
Ben durmuş ona bakarken, o benim üstüme yürümeye başladı ve konuştu: “Sen kendini çok zeki zannediyorsun ve benim üstüme yürümek nedir küçük kız? Seni öyle bir sikerim ki yürümek nedir unutursun.”
Bunu demesiyle biraz korkmuştum. Yapardı. Kafasına koyduğu her şeyi yapardı, bunu anlamıştım. O kadar çok anlamıştım ki yaşamıştım da. Kafamı yere eğdim, sonra sinirle yüzümü yeniden kaldırdım ve ona baktım.
O ise sinirle bakan gözlerime dalarak bakmıştı. Sonra aklına bir şeyler gelmiş gibi konuştu.
“Uçurumun kenarında sana eğer yanıma gelirsen, cezan hafif olacak demiştim ama sen gelmek yerine atlamayı seçmiştin. Artık hafif bir cezan olmayacak, biliyor musun? O kadar ağır bir cezan olacak ki. Bana yalvaracaksın. Hamile kalana kadar elimden geleni yapacağım, hem de en sert bir biçimde, anladın mı?” O konuşurken ağlamamı tutamamıştım.
O bana gülerek bakıyordu; psikopat, ağlamamdan hoşlanıyordu. Elini yüzüme uzattı ve gözyaşıma parmaklarını dokundurdu ve eline değen su damlacıklarını ağzına götürdü ve yaladı.
Ne yaşadığımı anladım, bu adam ne yapıyordu böyle? Deli miydi, neydi anlamış değildim. Gözlerim daha korku dolu bakmaya başladığında, yeniden bir kahkaha patlattı.
Üstüme yürümeye başladı.
Korkudan gerileyerek duvara yapışmıştım. Allah’ım ne olur, beni bu adamdan kurtar. Bana, beni yiyecek gibi bakıyordu. O tam duvara yanaşmış, beni öpecekken kapı birden açıldı.
Yine maskeli bir kadın girmişti. Onun da gözleri yeşildi. Kadının elinde bir tepsi vardı, tepsiye yiyecek bir şeyler koyulmuştu. Yemekleri gördüğümde acıktığımı hissettim.
Kutay, kadın içeriye girdikten sonra hemen çekilmişti. “Allah’ım çok şükür kurtuldum,” dedim içimden. Kadın konuşmaya başladı: “Efendim, Ferda Hanım sizi çağırıyor. Galiba önemliymiş.” Kız bunu dedikten sonra Kutay kıza sert bir cevap vermişti.
“Tamam, gideceğim yanına anladım.” Kız kendisine verilen emiri yerine getiriyordu, bu adamda kıza bağırıyordu. Böyle bir şey görülmemişti. Kutay beni bırakarak arkasını döndü ve kapıyı öyle sert çekerek odadan çıkmıştı ki kızla ikimiz çığlık atmıştık korkudan.
⚕️
**Evet, bölüm nasıldı?**
**Sizce Beste bebek doğurmayı kabul edecek mi?**
**Aslında bu bölüm yazacaktım cezayı ama erindim.**
**Neyse sizce Beste'nin cezası nedir?**