hasta bakıcı

2133 Words
Nazlı yılmaz Sabaha kadar doğru dürüst uyuyamamıştım. Sol kolumun morarmış olduğunu fark ettim, sağ elimin üzerinde derin bir yara vardı. Ne olduğunu hatırlamıyordum. Uykumda ne yaptım diye düşünerek banyoya yöneldim. İçeri girince az çok anladım; gece buraya girmiş olmalıydım. Cam sabunluk kırılmıştı, elimi vurmuş olmalıydım. Aynaya baktığımda çenemin altında da hafif bir morluk vardı. Uyurgezerlik değilde sanki gece biri beni dövmüş gibiydi. Savaş’ın aldırdığı kıyafetlerden çamaşır pantolon ve bir sweatshirt alıp duşa girdim. Banyoda giyindim, çekmecede daha önce bulduğum tarakla saçlarımı taradım. Sweatshirt’ün kollarını yukarı sıyırdım; morluklarımı görünce İçim daraldı. Banyoyu kilitleyebilsem en azından biraz güvenli hissederdim. Derin bir nefes verip banyodan çıktım. Savaş, ayısı koltukta oturmuş bana bakıyordu. Kaşları çatık, gözleri sabit. “Ne istiyorsun?” dedim, sesim sertti. Ayağa kalktı, omuzlarını gerdi. “Şunu sormayı kes. Canım istedi geldim. Ev benim, unutma. Odayı da fazla sahiplenme istersen.” Gözlerimi devirdim, dudaklarımı sıktım. Artık gerekmedikçe konuşmayacaktım. Biraz daha yaklaştı, bakışları tehditkâr. “Babanla konuştun mu?” “Evet, konuştum.” “Bana inanmıyordun. Babam beni seninle bırakmaz diyordun. İnandın mı şimdi?” Cevap vermedim. “Babanın nasıl bir şerefsiz olduğunu da göreceksin. Belki de zaten biliyorsun, değil mi? Ne istedi senden? Ne tür bir planınız var? Biliyorum ama çok yakında öldüreceğim babanı, bunu bil.” Sessiz kaldım. Konuşursam kendimi durduramıyordum, ağzıma geleni söylerdim. Sonrasında içinden çıkan canavar beni gerçekten korkutuyordu. Biraz daha yaklaştı. Kaşlarını çatmış, yüzümü anlamaya çalışır gibi bakıyordu. Ardından gözleri bütün vücudumu taradı. Kolumda oyalanınca neye baktığını anladım. “Ne oldu sana? Kim yaptı bunu?” Ters ters baktım. “Kimse bir şey yapmadı.” Elini önce çeneme koydu, ardından kolumu kaldırıp kesiklere baktı. “Kendi kendine mi yaptın bunu? Adamlarımdan biri mi yaptı?” dedi, sesi tükürür gibiydi. Kolumu hızla elinden kurtardım. “Kimse bir şey yapmadı be manyak mısın? Düştüm banyoda.” Uyurgezer olduğumu söylemeyecektim. Bununla dalga geçerdi. “Hem sevinsene işte, acı çekmemden hoşlanıyorsun. Adamların dövmüş olsa niye öfkeleniyorsun ki?” dedim, aynı tonda, tükürür gibi. Yüzünde alaycı bir ifade belirdi. “Evet, acı çekmenden zevk alırım asi kız. Ama bu acıyı sadece ben çektiririm sana. Bu zevki başkasına yaşatamam.” İçimden, “Psikopat,” dedim. Kendime engel olamıyordum. Bu adam gerçekten psikopattı. “Bugünden itibaren evin içerisinde gezebilirsin. Gerçi küçücük odada düşüp kendini bu hale getiren, koca evde neler yapmaz. Bana bak, babanı bulmadan öleyim deme sakın.” Gözlerimi devirdim. “Şimdi aşağı in, beraber kahvaltı yapacağız. Evde sadece bir yardımcı kaldı. Diğerleri arada gelip temizleyip gidecek. Fazla rol yapmamıza gerek yok. Sadece arada Ada gelir. Meraklı ve çok soru soran bi kızdır. Sakın ona tamamen olanları anlatma. Pişman ederim seni. Kimse sana yardım edemez, unutma.” Cevap vermeyince kükredi, hayvan gibi. “Anladın mı?” “Anladım.” Tam çıkıyordu ki, cesaretimi toplayıp söyledim: “Madem gerçekten evliyiz gibi görünecek, Aslı’ya gitmek istiyorum.” Geri döndü, gözlerini daralttı. “Bu evden çıkamazsın küçük yılan. Çok istiyorsan o gelebilir. Ama gerçek evli olduğumuzu söyleyeceksin. İnandıracaksın.” Başımı salladım. Arkasından hemen ben de çıktım. Geldiğimden beri nikah harici hiç çıkmamıştım. Aşağıya inince hazır bir kahvaltı masası gördüm. Savaş oturdu, bana karşısına oturmamı işaret etti. Omuzları dik, bakışları sertti. Bu adam gerçekten normal değildi. Her esirine böyle mi davranıyordu? Şu an odada bizden başka kimse yoktu. Bu oyunu kime oynuyordu? Masadaki diğer iki servis tabağı dikkatimi çekti. Merakla sordum: “Misafirin mi var?” Tam o an kapı çaldı. Savaş ayağa kalktı, ben de kalktım. Yanıma gelip kulağıma eğildi, nefesi yüzüme değdi. “Misafirin değil, misafirimiz karıcım.” Ona şokla bakarken tekrar konuştu, sesi tehditkâr bir fısıltıya dönüştü: “Eğer bir tek pot kırarsan seni öldürürüm.” Cümlesi biter bitmez içeri giren nikâhta gördüğüm şahidimiz Emir ve yanında Aslı’yı görmek beni hazırlıksız yakaladı. Şok ve korkuyla Aslı’ya doğru yürüdüm, sıkıca sarıldım. O da bana sarıldı. “Geleceğini bilmiyordum Aslı.” “Ben de senin evlendiğini bilmiyordum Nazlı. Bunu benden nasıl saklarsın ya?” Ses tonunda hem sitem hem öfke vardı. “Çok…” Sözümü Savaş kesti. “Anı gelişti, elimizde olmayan sebeplerden dolayı. Size sabahta anlattım ya. Bu arada ben Savaş.” Diyerek elini uzattı. İsteyince gayet kibar olabiliyormuş, dağ ayısı. Aslı elini sıktı. “Memnun oldum.” Sonra birden morluklarım dikkatini çekmiş olacak ki yüzüme ve koluma baktı. Telaşlı bir sesle sordu: “Ne oldu?” En son elimde kalıp oradaki yaraya bakarken sesi titredi: “Nazlı, ne oldu böyle? Kim yaptı bunları?” Bir anda öfkeyle Savaş’a baktı. Başımı kaldırdığımda Emir’in de ona öfkeli şekilde baktığını gördüm. Neydi şimdi bu yani… Sanki gerçekten beni dövse, onun umurunda olacakmış gibi. Bir de tribe mi giriyor anlamıyorum. “Düştüm canım.” dedim Aslı’ya. “Nazlı, bu nasıl düşme?” Sesinde hâlâ merak ve endişe vardı. “Sakarlık işte, boşver.” dedim. Ardından oturup kahvaltı yaptık. Masadan kalkıp koltuğa oturunca sanki gerçek bir çiftmişiz de misafir ağırlıyormuşuz gibi hissettim. Savaş ayısı sürekli beni izliyordu. Emir ise odadaki herkesi ayrı ayrı inceliyordu. Aslı kulağıma eğilip fısıldadı: “Biz biraz yalnız konuşalım mı?” Başımı onaylarcasına salladım ama bunu Savaş’a nasıl söyleyeceğimi bilemiyordum. “Biz biraz odaya çıkalım.” dedim Aslı’yla, ama Savaş’a bakmadım, ne tepki verdiğini göremedim. Tam odaya girecekken Savaş kolumu tuttu. Arkadan gelmiş olmalı. “Nazlı’m, güzel karım, iki dakika konuşabilir miyiz?” “Güzel karım mı, Nazlı’m mı… Bu adam fazla kaptırdı rolüne.” diye düşündüm. “Aslı, sen içeri geç. Ben geliyorum.” dedim. Aslı içeri girince Savaş’ın bakışı değişti. Kolumu sertçe tutup duvara yasladı. “Bana bak küçük yılan. Sakın gerçeği anlatayım, yardım isteyeyim deme. Olacaklara karışmam.” dedi tehditkâr bir ses tonuyla. Kolumu kurtarmaya çalıştım. “Bırak beni!” “Ben diyeceğimi dedim.” dedi ve gitti. Onun çıkmasıyla derin bir nefes aldım. Odaya girer girmez koltukta oturmuş Aslı’nın yanına gittim. “Nazlı, neler oluyor? Hemen anlat. İnanmadım canım. Sen iki günde evleneceğine inanmamı mı bekliyorsun? Hem de Savaş Demirhan’la.” Doğruydu. Aslı asla inanmazdı. Bu hayatta beni babamdan bile iyi tanırdı. “İsteyerek evlenmedim Aslı.” dedim. Ona anlatacaktım. Çünkü inanmazdı hemde anlatmaya ihtiyacım vardı. “Ne demek isteyerek evlenmedim? Tehdit mi etti? Polise gidelim.” “Sakin ol Aslı, gidemem. Şimdilik.” Ona olan biten her şeyi anlattım. Kaçırılma, zorla nikâh, babam ve onun istediği… Gözünden akan yaşları sildim. “Aslı, şimdi bana bak. Bunları bilmiyor gibi davranacaksın. Merak etme, bir şekilde kurtulacağım ben bu adamdan. Korkma. Sen sadece çok gelme. Telefonda konuşuruz. Kendine dikkat et.” “Nazlı, saçmalama. Seni nasıl bırakayım burada? Ya sana bir şey yaparsa, ya öldürürse?” “Aslı, öldürse öldürürdü şimdiye kadar.” “Peki bu morluklar? Dövüyor mu seni? Doğru söyle.” “Yok, gerçekten ben kendim yaptım. Uyurgezerlik tetiklendi herhalde. Biliyorsun, çocukken de vardı.” “Nazlı, ne kadar sıkıntı çekiyorsun. Hastalığın tetiklendi diye…” Tekrar ağlamaya başladı. “Aslı, ne olur sus. Gözlerin kızaracak, anlayacaklar. Bak, sen güzel rol yapıyorsun. Oyna biraz. İyiyim ben, lütfen.” Başını sallayarak gözyaşlarını silip toparlanmaya çalıştı. “Bak, en ufak bir şeyde ara. Gücümüz yetmez belki ama polisi ararım en azından.” “Tamam Aslı, sen merak etme.” Çok dikkat çekmiştik. “Hadi aşağı inelim. Ben de gideyim.” dedi Aslı. Son kez sıkıca sarıldım ama midesi çok bulandı sanırım. Hemen geri çekildim. “Sen iyi misin?” Bir eli midesinde konuştu: “İyiyim, iyiyim ya. Emir Bey arabayı çok hızlı kullanıyor. Midem zaten kötüydü, daha kötü oldu.” Bir an şaşkınlıkla gözlerimi açtım. “Aslı, sen Emir’le mi geldin?” Başını sallayarak onayladı. “Ben sana söyleyemedim Staja kabul edildim. Şirkette çalışmaya başladım. Demir Bey de bana destek oluyor, yardımcı oluyor. Savaş Bey de beni sabah arayıp her şeyi anlatınca, arkadaşım seni alacak dedi. İşte Emir Bey de beni evden aldı.” “Aslı, stajına çok sevindim. Ama sen Emir Bey’den de uzak dur. Arkadaşı belli, sonuçta kendisi de onun gibidir. Taksiyle falan dön. Kalabalık olmayan yerlerde de baş başa bulunma.” Korkuyordum. Aslı’yı kullanacaklar diye içim ürperiyordu. Savaş demirhan Nazlı’yla konuşup aşağı indiğimde Emir yakama yapıştı. Kaşları çatık, sesi öfke doluydu. “Lan sen vurdun mu kıza? Ne o kızın hali, ne oldu!!” Küfür edercesine sordu. Omuzlarımı silkip yakasından kurtuldum. “Lan sen iyi alıştın şu yakama yapışmalara. Bırak.” “Ben yapmadım.” dedim net bir şekilde. “Ne yani, düştü mü kendi?” dedi meraklı bir ses tonuyla. Kaşlarımı kaldırdım, alaycı bir ifadeyle baktım. “Öyle söylüyor. İlk adamlarımdan biri yaptı sandım ama yapsaydı evi başımıza yıkardı. Bu asi kız ‘düştüm’ dedi.” “O nasıl düşme lan? Merdivenlerden mi yuvarlanmış?” “Bilmiyorum. Odadan çıkmıyordu ki merdivenlerden yuvarlansın. Sakarmış işte demek ki. Manyak… Ne bileyim oğlum ben? Sorgu meleği gibi… Banane. Hem benim yapmadığımı kendi kendine yapıyor, ne güzel işte.” dedim, omuzlarımı geriye atarak. Emir bana kin dolu bakışlarını yolladı, sonra koltuğa geri oturdu. “Sen bu Aslı’yla ilgileniyorsun değil mi? Gözün üstünde olsun.” dedim. “Evet ilgileniyorum Savaş. İyi kız, kendi halinde. Morali çok bozuktu, sadece o da Nazlı’ya ulaşamadığından dolayıydı sanırım. Şimdi kendine gelir.” dedi. Ona ters ters baktım, gözlerim daraldı. “Emir, mal mısın oğlum? Banane kızın moralinden. Bizim elimize ayağımıza dolanmasın yeter. Şeref’e ulaşmaya çalışır ya da o kıza ulaşır, eve girdiğini öğrenir… Birini kullanır. Tek yanlışında gebertip atarım bir yere.” dedim, içimdeki öfke taşarak. “Saçmalama Savaş. İyice kendini aştın artık. Dokunmayacaksın kızlara, sakın!!” Emir’e doğru eğildim, sesim sertleşti. “Emir, asıl sana yeter. Ben o yukarıdaki yılana dokunmuyorsam… Elim’de somut bir kanıt olmadığında en ufak yanlışında gözünün yaşına bakmam. Onun da arkadaşının da.” dedim net bir şekilde. Ardından saatime baktım. “Nerede kaldı bunlar? Toplantıya geç kalacağız.” Tam kalkıp yukarı çıkacaktım ki aşağı indiler. İkisinin de yüzünü inceledim. Aslı geldiğinde daha çok meraklı ve korkuyordu, bana meraklı gözlerle bakıyordu, gözlerini kaçırmadan. Ama şimdi bakmıyordu. Daha doğrusu halinden anladığım kadarıyla korkuyordu. “Biz artık gidelim.” dedim. Nazlı bir şey demedi. “Aslı, sen Emir’le git. Aynı yere gidiyoruz nasılsa.” dedim. O an bakışlarını yerden kaldırıp Emir’e baktı. Gözleri kızarmıştı. Hafif anlatmış işte… Ona anlatma dememe rağmen anlatmış. Bunu tabii ki tahmin ediyordum. Aslı bize hiçbir şey yapamaz. Onu hayatına sokma sebebim ise şerefe ulaşırsa diye. Ona ulaşmak için her yolu deniyordum. Şu an kızdığım şey ise Aslı’ya anlatma dememe rağmen anlatmış olmasıydı. Dua etsin toplantım var, dönünce görüşeceğim onunla. Onlar Emir’le çıktı, ben de kendi arabamla. Asi kız hayatıma girdiğinden beri doğru düzgün düşünemiyordum artık. Bazen onu öldürmek istiyordum. Sonucu, suçu umurumda değildi. Soyunun kiri yeterdi bana. Ama yanına gidince bir tokat bile atamıyordum. Asi tavrı, dik duruşu, yaşına rağmen gücü… Kendimi sorgulatıyordu bana. Bütün gün işlerle, toplantılarla uğraştım. Biraz geç bir saatte eve geldim. Ama hâlâ öfkem geçmemişti. Bu defa kesinlikle canını yakacaktım. Odama bile uğramadan direkt odasına çıktım. Kapıyı sert bir şekilde açıp içeri girdim. Yatağına baktım, orada göremedim. Kaşlarım çatıldı. “Nerede bu bu saatte? Evden kaçmış olma ihtimali de yok.” Banyoya girdim, orada da yoktu. Acaba mutfakta mı diye düşünürken balkon geldi aklıma. Oraya gittim. Balkonda küçük koltuğa kıvrılmış uyuyordu. Üstelik üzerinde hiçbir şey yoktu. Kışın ortası, hava buz gibi. Aptal sarışın… Kendini öldürme çabasına girmiş yine. Balkona çıktım, sert sesimle bağırdım: “Sen ne yaptığını sanıyorsun burada? Aptal! Hasta olup geberip gitmeye mi çalışıyorsun!!” Uyanmadı. Kaşlarımı daha da çattım. “Küçük yılan, kalk!!” Yine kalkmadı. Ben gayet yüksek sesle bağırıyordum. Yüzünü inceledim. Sarı saçları biraz yüzüne düşmüş, birazı koltuğa dağılmıştı. Soğuktan burnu kızarmış, yanakları titriyordu. Yanına yaklaşıp elimi alnına koydum. Ağzımdan küfür dökülürken öfkem iki katına çıkmıştı. “Ne akla hizmet balkonda uyursun aptal sarışın…” Ateşi vardı işte. Eğilip kucağıma aldım. Küçük titreyen bedeni anında sokuldu bana. Bana sokulduğunu bilse kendini kezzapla yıkardı herhalde. İçeri girdim, yatağın önünde durdum. Kucağımdaki ufak kıza baktım. Sarı saçları omzuma, göğsüme dökülmüştü. Kafasını iyice göğsüme yapıştırmış, titriyordu. Bu halde bıraksam belki sabaha havale geçirip ölürdü. Ben yapmış da olmam… Ama babasını bulmam daha zor olurdu. Babasını bulmadan ölmemeliydi. Asi kızı usulca yatağına yatırdım. Aşağı inip sirkeli soğuk su, bez ve ilaç alıp yukarı çıktım. Düşmanımın kızına bakmadığım kalmıştı.Pijamasının kol ve bacak kısmını biraz yukarı sıyırdım. Islattığım bezleri alnına, bileklerine koydum. Gözüm morluklarına takıldı. Bu kız ne kadar da sakardı. İlk yardım çantasını aldım. Elinin üzerindeki yara baya derindi. Pansuman yapıp sardım, bezleri değiştirdim. Hâlâ ateşi vardı ama düşmeye başlamıştı. Usulca başını kaldırdım, elimdeki ilacı içirmeye çalıştım. “Asi, kalk. Aç ağzını.” Gözlerini aralamaya çalıştı ama yapamadı. Ağzını açtı, ilacı usulca içti. Başını geri yastığa bıraktım. O kadar küçük, o kadar masum görünüyordu ki… Ateşten kızarmış yanakları, burnu, yastığı süsleyen sarı saçları… Ne diyorum ben? Masum olmadığını biliyorum sonuçta. Karşıdaki koltuğa oturdum. Biraz uzak kalınca yatağın yanına doğru çektim. Bezleri değiştirdim. Kızın burnu yavaş yavaş normal halini alırken titremesi de azalmaya başlamıştı. Telefonumu çıkarıp Erdal’ı aradım. İkinci çalısta açtı. “Efendim Savaş Bey?” “Erdal, bana Nazlı Yılmaz’ın tüm sağlık geçmişini araştır. Sabah olmadan elimde olsun dosya.” “Tamam Savaş Bey.” Telefonu kapatıp arkama yaslandım. Bu asi kızla ne yapacağım ben? Canını yakmaya geliyorum, hasta bakıcılığı yapıyorum…
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD