4. ZAMAN GEÇİYOR. TİK.TAK.

2350 Words
Güne mis gibi hava ile uyanmak birçok insan için paha biçilemezdir ama San Jose polis departmanı için durum böyle değildi. Yine iki ceset ve iz bırakmayan bir katil ile güne başladılar. Üstelik bu defa olay yerinde kilitli kalmış ve ilaçla uyutulmuş bir çocuk da vardı. En çok kafa karıştıran ve umut ışığı doğuran da buydu. Çocuk bir şeyler hatta katili bile görmüş olabilirdi. Bu da demekti ki ellerinde sağlam bir delil vardı. Bu iki cesedin haberi ile merkezden çıkıyorlardı ki acil anonsu ile duraksadılar. İhbarı yapan kişi intihardan bahsediyordu ama yer ve kişi bilgileri ellerine ulaştığında şok olmuşlardı. Ceset bir rahibeye aitti ve kilisenin şapelinde bulunmuştu. Wilson şefine baktığında başı ile kilise olayına gitmeleri gerektiğini işaret ettiğini fark etti. Bu emre uyup sabahın ilk cesedi olarak Rahibe Rose’u inceleme işine giriştiler. Otuzlu yaşlarında olan kadın kendini hemen İsa heykelinin yanındaki demirden merdivenin korkuluklarına asmıştı. Onu ilk gören dua öncesi temizlik için gelen görevli rahibeydi. Verdiği ifadede başta ışıkların kapalı olduğunu ardından temizlemek için açtığında onu gördüğünü belirtti. Wilson çok zaman kaybetmeden hemen diğer rahibeler ve ayin için kilisenin hemen arka kısmında kalan manastıra gelen pederi sorguya almaya başladı. Aynı soruları soruyor arada değiştiriyor sonra da daha farklı yollardan ilerliyordu. Görünürde kadının intihar etmek için hiçbir nedeni yoktu. Çünkü tüm rahibeler ve çalışanlar onun dinine olan bağlılığından, evsizlere ettiği yardımlardan, özellikle yeni rahibe adaylarına verdiği öğüt ve tavsiyelerden söz etmiş tam bir azize olduğunu açık açık belirtmişlerdi. Çocukluğundan itibaren hayatının her anı kendini adadığı kilise duvarları arasında geçmişti. Bu nedenle içsel bir depresyonun kadını intihara sürüklediğinden şüphelenen Wilson diğer yandan çıkacak otopsi sonucunda ellerine geçecek veri ile dosyayı kapatacaklarından emindi. Kapıdan çıkarken eldivenleri çıkardığında baş rahibeye bakmış ve otoriter bir şekilde baş selamı vermişti. Artık Hakim’in bıraktığı diğer iki kurbanla ilgilenmek istiyordu. İlk olay yerine geldiklerinde etrafa yine birçok insan birikmişti. Üniformalı polisler şeritleri yeniliyor görüntü almak isteyen gazetecileri uzak tutmaya çalışıyordu. Kapının önüne geldiklerinde ellerinde sedye ile çıkan adli tıp çalışanları ile karşı karşıya kaldılar. Tenis hocasının cesedi de tıpkı diğerleri gibi torbaya sığmadığından çözümü sedye üzerinde kemerlerle bağlı halde çıkarmakta bulmuşlardı. Geride kalansa kan gölü ve yaşanan vahşetin kalıntılarıydı. Brown “Tanrım, bu her kimse aklını kaçırmış olmalı çünkü yapay aleti adamın arkasına resmen sadistçe yerleştirmiş. Eminim adamın bağırsakları bile zarar görmüştür” dediğinde, artık hiçbir şeye şaşırmam diyen adam bile şaşırtmıştı. İşte hayatta böyleydi. Hep en uç noktası olmaz dendiğinde bile daha da fazlası karşılar insanoğlunu. Genç kadın gözlerini kısıp etrafa bakarken inceleme ekibi başının sözlerine çatık kaşlarla “İntikam. Tüm bunlar katilin öldürdüğü kişilerden intikam almasına işaret. Direkt ya da dolaylı yollardan katil bu kişilerden zarar görmüş olmalı. Belki de ailesinden biri tacize uğradı ama...” dedi ve iç çekti. Genzine dolan kan kokusu ruhunu sarmalıyor boğulmasına neden oluyordu. Devam ederken onu dinleyen adamların gözlerindeki soru işaretlerini ve yavaş yavaş çözülmeye başlayan buzun damlalarını görüyordu. “Ölenlerin hiçbiri birbiri ile bağlantılı değil. Biri ayyaş diğeri tenis hocası. Yaş aralıkları da uyumsuz. Sanki gözümüzün önünde var olan bir gerçek tüm çıplaklığı ile duruyor ve onu göremiyorum” diye konuştu. Ona katılan birisi vardı. Taylor “Haklısın. Diğer olay yerindeki çocuk bizi bazı cevaplara götürebilir.” Dediğinde başını sallayan genç kadın evden ayrıldı. Brown “Benim ekibin bir kısmı diğer evde. Bende gidiyorum şimdi, görüşürüz” dedi ve elindeki alet çantasını alarak iş arkadaşlarının yanına doğru yürümeye başladı. Önce kilisedeki işini başka bir arkadaşına devretmişti çünkü saçma şekilde güne cesetlerle uyanıyor onları kesip biçtikten sonra da uyuyordu. Hayatı bir kasabınkinden farksızdı. Her gün elinin altına gelen ölü et parçaları vardı ve ruhları bedenlerini terk ettiği andan itibaren bu tabir daha da kuvvetleniyordu. İki dedektif arabaya binip en az on blok ilerde olan ikinci olay yerine doğru yola çıkarken düşünceliydiler. Wilson “Bir şey olmalı, kesin gözden kaçan küçük ama can alıcı detay var.” derken düşünceliydi. Taylor “Şu taciz ya da tecavüz düşüncemizi destekleyen tek bir delil bulabilsek en azından bu davalar üzerinden de ilerleyebilirdik.” Diye cevap verdiğinde kafasında şekillenmeye başlayan suç ağacı toz misali dağılmak için ufacık bir rüzgar bekliyordu. Genç kadın ortağına dönüp “Çocuk konusunda şimdiye kadar diğer polislerden ne kadar bilgi alabildin?” derken elle tutulur bir şeyleri artık gerçek anlamda istiyordu. Nefesini bırakan ve direksiyonu sıkan Taylor “Fazla değil. Çocuk hastaneye götürülmüş. Evde kilitli olması kurban ile akraba olmasını düşündürse de aslında hiçbir kan bağları yokmuş. Üstelik çocuk şu an da psikolojik olarak çok da sağlıklı değilmiş.” dediğinde içindeki bir ses bundan da hiçbir şeyin çıkmayacağını bağırıyordu. “Taylor, o ortamda bulunup sağlıklı kalması sence de anormal bir durum olmaz mıydı?” İç çeken adam “O da doğru ama eksik. Yani katil olarak eve girip kadını öldüreceksin -ki bu normal bir öldürme değil resmen işkenceye giriyor- ve öldürdüğün evde bir çocuk var. Seni görme ihtimali yüksek. Boğuşma esnasında kurban çocuğu kilitledi desek sonradan o kapıyı bir şekilde kırıp yine çocuğu öldürebilirdi. Benim kafamdaki en büyük soru işareti neden çocuğu da öldürmedi.” dediğinde burun kemiğini sıkan Wilson başını olumsuz anlamda salladı. “Bilmiyorum ve bu bilinmeyenler çok canımı sıkıyor.” Bu son konuşma oldu. Aracın içinde birkaç telsiz cızırtısı hariç çıt çıkmadı. İkinci olay yerine sonunda varıldığında kalabalık bir gurubu engellemeye çalışan polisleri geride bırakıp ikisi de rozetlerini göstererek eve girdiler. Ayaklarına galoş ellerine eldivenleri geçirdiklerinde salona adım attılar. Ev genel olarak dağınıktı. Yaşayan kişi büyük ihtimalle titiz bir yapıya sahip değildi. Hemen karşılarında asılı duran ceset ve incelemeye başlayan olay yeri ekibi çoktan işini yarılamış gibiydi. Onlardan önce gelen Brown “Yine titiz çalışmış. Etrafın bu kadar dağınık olması deliller açısında sağlıklı mı emin değilim ama otopsi öncesi diyebileceğim tek şey sadistçe ama kusursuz bir cinayet.” dediğinde gözlüğünü düzeltiyordu. Etrafa yayılan kan kokusu öğleye doğru yükselen güneş ile sıcak olan hava yüzünden küf ve ekşime halini almıştı. Nefes alıp veren bir kişinin üçüncü soluğunda midesinin bulanması mümkündü. İnceleme devam ederken diğer odaları gezdiler. Çocuğun kapalı kaldığı yatak odasına girdiklerinde yüz buruşturmadan edemediler. Yatak kusmuk doluydu. Çekmece kıyılarında iç çamaşırı sarkmıştı ve aralık dolap kapağından evde yaşayan kişinin aşırı dağınık olduğunu daha da belli oluyordu. Yanlarına gelen polis memuru bilgi vermek adına “Kusmuk çocuğa ait. Kendine geldiğinde girdiği şokun etkisi ile midesini boşaltmış. Odanın camları çivi ile sabitlendiği için açamayınca vurup kırmaya çalışarak yardım istemiş. Zaten bize de koşuya çıkan bir kadın ihbarda bulundu.” dedi. Kaşları çatılan Wilson cam kıyısına kadar ilerleyip kırıklara basmadan kenarları kontrol etti. Gerçekten de çivi ile sabitlenmişti. Kolu çevirdi ve çekiştirdi. Çocuk değil de normal büyük bir insan olarak bile güç uyguladığında hafifçe oynatması zorla olmuştu. Düşündü. Bir kadın neden yatak odasının camını bu şekilde sabitler diye ama mantıklı nedenler bulamadı. Taylor, açtığı çekmeceden çıkardığı cd kutusunu kaldırırken “Deborah” diye seslendi. Geri dönen kadına kutuyu sallarken içinden neler çıkacağını merak ediyordu. “Filmler mi?” “Zannetmiyorum, sonuçta kaç kişi filmlerini yatak odasında komodinin en alt çekmecesinin dibinde saklar ki?” “Delil torbasına koy merkezde inceleyelim. Başka bir şey var mı?” Wilson içine doğan hisle gözlerini kıstı ve derin bir nefes aldı. Camları kapalı olduğu için hava almayan odanın basık kokusu ciğerlerine dolarken bazı soruların cevapları karşılarına çıkacaktı. Yine biliyordu ki bu da sadece katilin isteği ile olacaktı. Oda içinde birkaç çekmece ve dolap daha karıştırlar. Karşılarına çıkan yapay vajina, p***s ve masaj aleti türündeki vibratör genç kadının yaşantısındaki karmaşayı ve cinsel yönden gidişatın bilgilerini veriyor gibiydi. Parmak izi, doku örneği ve çöplere kadar birçok şeyi delil torbası ile evden çıkardıklarında iki dedektifin yolu bu defa diğer evlerin kapılarına doğru yön almıştı. Çaldıkları her kapı yüzlerine; görmedim, duymadım, bilmiyorum üçlemesi ile kapanırken oldukça yaşlı olan Bayan Sarah gözlerindeki nefretle ikilinin yüzüne bakarken cevap verme gereksinimi bile bulmamıştı. “Karen denen adi sürtük öldü demek. Layığını buldu sonunda.” Sözleri Dedektif Wilson ve Taylor’ın kaşlarını çatmasına neden olurken söze sakin bir tonla genç adam girip “Bayan Sarah, neden bunu söylediğinizi öğrenebilir miyim? Sonuçta bir insan öldürüldü ve sizin öfkeniz gözlerinizden okunuyor.” dediğinde gözlüğünü düzeltip titreyen yaşlı ve buruşuk ellerini kapıya yasladı. Gözleri öfkeden kedere dönüş yaparken dudakları titremeye başlamış yanağından birer damla süzülmüştü. “O kadın torunumun intihar etmesine neden oldu. Bunu kimseye inandırmadım ama küçük John’um onun yüzünden bileklerini kesti. Uyuduğunu düşünmüştüm. Ama o ölmüştü. Şimdi bana kimse o lanet sürtüğe üzülmemi beklemesin.” Wilson kaşlarını hafifçe kaldırıp şaşırmış gibi dururken Taylor devam etti. “Bayan, içeride konuşmamız mümkün mü? Torununuz hakkında da konuşabiliriz.” Sarah, öfkelendi. Hala içindeki acıyı ve sesini duyuramayışının ezikliğini hissediyordu. “İstemez. Tam altı ay hasta halimle polis merkezine gittim geldim. Hiçbiri sözlerimi dikkate almadı. Onlara göre küçük John’um anne babasının ölümünden sonra bunalıma girmiş ve dayanamayıp intihar etmişti ama ben biliyordum. O böyle bir şey yapmazdı. İyiydi. Toparlanıyordu. Sonra kötüleşti. Kendini eve hatta çatı katındaki küçük odasına hapsetti. Günden güne içine kapandı. Tüm bunlar siz polislere ve dedektiflere göre bunalımdı ama bana göre yaşadıklarının etkisiydi. Gidin buradan, size güvenmiyorum ve o kaltağı her kim öldürdüyse John’un intikamın da aldı. Ona minnet borçluyum.” Kapıyı kapadı. Kısık ağlama sesleri dedektiflerin kulağına dolarken ikisinin de aklı karışmış gibiydi. “Bu da neydi şimdi?” diyen Taylor ensesini kaşırken Wilson çoktan telefonunu çıkarmış Hoyt’u arıyordu. “Wilson?” “Hoyt, sana vereceğim adresteki kişilerin bilgilerini sistemden çıkar. Evde John adında bir çocuk intihar etmiş bununla ilgili merkeze yapılan tüm şikayet ve işlemleri de dosyaya ekle.” Hızlıca adresi verdiğinde “Geldiğinizde masanda olacak” diyen adam telefonu kapadı. Diğer evlere ve küçük markete görgü tanığı aramak için girerken işler sarpa sarıyordu. *** Otopsi masasında önce Kevin Barner yerini almış ölü bedeniyle katil hakkında bilgiler vermek için bekliyordu. Doktor Anderson, eline aldığı neşter ile y kesiği atmadan önce tırnak diplerinde varsa doku parçalarını toplamak için işleme başladı. Hemen yanında bulunan diğer otopsi uzmanı Allen ise ağız içini kontrol ediyor kulak arkası ve ensede iğne izi arıyordu. Çarpık duran bedeni düzeltmekse ortama donmuş katılaşmış kas ve et sesini dolduruyordu. Beden biraz olsun normal formuna döndüğünde y kesiği atıldı. Göğse yapılan haç işareti derin bir kesiğe sahip olsa da açılan deri ve kas arasında kaburgalar iç organları sarmış halde ortaya çıkmıştı. Adam sporcu olduğu için atletik bir yapıya sahipti. Kaslarının sıkı oluşu, bedeninin çevik duruşu ya da gücü artık bir önem arz etmiyordu. Bir neşter, atılan y kesiği ve bahçe makası tüm sırları için yeterli olabilirdi. Bahçe makası ile kesilen kemikler göğüste aralanırken ilaçtan ötürü patladığı belli olan kalp artık formunu yitirmiş, değil işlevini yerine getirmek ölüme daha hızlı yol açtığı belli oluyordu. Ciğerler tüm gözeneklerine kanı sünger misali çekmiş, mide delinip içindekileri karın boşluğuna bağırsakların üzerine boca etmişti. Doktor Allen dikkatle tüm organları çıkardı. Mide de kalan sıvıdan örnekler aldı. Hakim verdiği zehir ile dıştan eziyetine devam ederken aslında kurbanlarını içten içe parçalıyordu. Patlayan kalp, kan emen ak ciğerler, yarılan mide ve zehrin etkisi ile anında çürümeye duran karaciğerle böbrekler insanın acı içinde son nefesini vermesi için yeterliydi. Üstelik masadaki kurbanın anal bölgesinde yapay p***s verdi ve bu zaten hasarlı bağırsakları daha da kötü hale getirmişti. Odada olanların düşünceleri gürültülü ve farklı yönlerdeydi. Kimi, o alet içeri sokulurken hala nefes alıp almadığını düşünüyor kimiyse nasıl bir manyağın böylesine nefret yüklü olup tüm bunları yapabildiğini ölçüp biçiyordu. Bulunan yeni cesetlerin ilkinin otopsi işlemi bittiğinde sonuçlar hemen hemen aynıydı. İz yok doku ya da delil teşkil edecek bir parça bulunmuyordu. Bedene enjekte edilen zehir aynıydı. Cinayetin işleniş biçimi ve onu takip eden ritüeller birebirdi. Ellerinin yine boş olmasından ötürü öfkelenen Wilson dişleri arasından “Siktir” deyip ikinci otopsi için ortamın hazırlanmasını beklerken dışarı çıkmış kendini binanın yangın merdivenlerine atmıştı. Cebinden çıkardığı sigarasını hemen tutuşturup bir nefes alırken zihni tıpkı havaya karışan dumanın etkisi altına girmiş gibiydi. Kendi kendine konuşmaya başladığında arkasından gelen Taylor elindeki sandviçlerle yanına oturmuştu. “Kimsin sen? Derdin amacın olayın ne? Nasıl bu kadar profesyonel olabilirsin? En bulunması zor katiller bile fire verirken nasıl oluyor da tek bir iz bulunamıyor. Lanet olsun daha cinsiyetini bile bilmiyoruz.” Elindekini kadına uzatırken konuşan Taylor “Nasıl oluyor da hiç delil bırakmıyor bilmiyorum ama kendince bir amaca hizmet ettiğinin düşünmeye başladım. Şu yaşlı kadını hatırlasana. Öldürülen genç kadın için neler söyledi. Otopsi işi bittikten sonra bulduğumuz cd leri incelerken bir yandan da onu araştıralım. Bence bu dizilim düşündüğüm şeyin bağlarından.” dedi. Ona bakan ortağına göz değdirmeden “Elimizde kesin delil belge yok ama cinsel suç ya da şüphe Hakim’i tetikliyor. İyi düşün her şey çok hızlı ilerliyor. Bir cesetten diğerine geçiyoruz olay yerleri kişiler alakasız ama sanki bir yandan da bağlantılı. Kaçırdığımız çok şey varmış gibi hissediyorum ve bu hız bize hata yaptırmak için özellikle uygulanıyor.” dediğinde karşı binanın aralık camına bakıyordu. Görevli haber verene kadar kendi kafalarında teoriler ürettiler. Bazıları çürüdü bazıları ise mantıksızlık içinde mantık kazandı. Doktor Allen bu defa masasında yatan Karen Carter için işlemi başlatırken en büyük şok karnından çıkan p***s ve Hakim’in koyduğu usb cihazı olmuştu. Hakim oyunu ikinci levele taşımış daha da eğlenceli hale getirmişti. *** Bu saatlerde kesinlikle koyduğum delilleri buldunuz. Artık cinayetleri neden işlediğimi öğrenme aşamasındasınız. Buna göre kafanızda bir profil oluşuyor. “Kalıplı iri bir erkek. Çocukluğunda yaşadığı bir olay psikolojik olarak etki bıraktı ve öldürme dürtüsüne engel olamıyordu.” Bunu düşündüğünüzü hayal ettikçe kahkaha atmaktan kendimi alamıyorum. Mantık içinde mantıksızlık ya da tam tersi. Oyunu üst seviyeye taşırken yaşadığım heyecanı ve hazzı görseniz hırsınızdan delireceğinizi biliyorum. Ve bu çok hoşuma gidiyor. Şimdi balkonumda oturmuş eski çağları anlatan bir kitap okurken kan ve ayinlerin detaylarını inceliyorum. Çok tanrıcılığın olduğu dönemlerde kanın önemi daha fazlaymış. Şimdilerden tüplere doldurulan ve yapay bir merakla içeriği incelenip katılaşmaya bırakılan kana haksızlık edildiğini düşünmeden edemiyorum. O zamanlar tanrılara kurban edilen körpe bedenler, el değmemiş ruhlar sadece kanları için önemliydi. Şimdi düşününce içimden geçenler o dönemim kutsal sayılan adamlarına eş değer olduğumu gösteriyor. Narin boyna sürülen keskin gümüş bıçağın açtığı yaradan akan kan sunaktan damla damla dökülürken çakan şimşekler ruhun temizlendiğine işarettir. Bense ruhu katranlaşmış bedenleri hak ettikleri yere gönderirken içimde kopan fırtınalarda çakan şimşeklerle arındıklarını hissediyorum. Ben Hakim. Size göre katil. Bana göre tanrının gazabının eli. Bazı insanlara göre kahraman kimine göreyse cani. Hadi, bir iki üç beni bulmak güç. Dört beş altı, bıçak havaya kalktı. Yedi sekiz dokuz, yaşamak için yalvarıyorsunuz. On dedim mi don, azabımla bul son. Oyun işliyor, siz hala çemberin içinde fare gibisiniz. Zaman geçiyor. Tik tak. Tik. Tak. Ölüm bir kez daha şaha kalkacak.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD