2. Bölüm

3988 Words
Keyifli okumalar dilerim... Sibel Ateş'ten anlatım... Zor bir gün geçirmiştim. Oğuz bey haddinden zor ve dışarıdan göründüğü kadar da kibar bir adam değildi. Bugün yaşadıklarımı tekrar düşününce aslında istifa etmemim en doğrusu olduğu kanısına varıyordum. Fakat şuan bu işe bir öncekinden çok daha fazla ihtiyaç duyuyordum. Sıkkın bir soluk alıp evden zorla aldığım tüm eşyalarımı Hale'nin evine getirmiştik. Aşağılık herif evde değildi ve annemi fena bir şekilde dövmüş. Bir yanım ona üzülse de bir yanım ölesiye nefret ediyordu. Sonuç olarak babamın bıraktığı bir evi, bir yazlığı ve bankada bir maaş gibi her ay elimize geçen faizli parası vardı. Şimdi babamın bıraktığı her şey tefecilerin eline heba oldu. Ben bir kız evladı olarak annemi nasıl affedebilirim ki? Bir annenin vazifesidir kızının tahtını hazırlamak. Eşyalarımı toplarken ki kurduğu cümle son noktam olmuştu. 'o senin baban ve seni sevmek hakkı' Resmen bana bu cümleyi her şeyi bildiği halde kurmuştu. O damın sevmekten kastı sadece beni yatağa atmaktı. Annem de her şeyin farkında olduğu halde nasıl bu kadar şahsiyetini yitirebilmişti anlamıyorum. Hale bile zor tutmuştu kendini. Evden çıkıp Ozan'ın aracına bineceğim zaman gelmişti şerefsiz. Koluma yapışıp "bırakmam seni, baban seni sevecek" diyerek sarılmaya kalkmıştı. Ozan sağ olsun yakasından tuttuğu gibi yere sermiş ve kolumdan tutarak arabaya bindirmişti beni. Omzuma konan el ile düşüncelerimden sıyrılıp başımı yukarı kaldırdım. Hale "kaç kez seslendim sana canım" dediğin de mahcup bir tavırla "kusura bakma Hale hala daha olanları düşünüyorum" dedim. Hale yanıma oturup "sil at artık kafandan canım. Artık başka bir hayat kuruyorsun kendine. Ne olursa olsun sağlam durmak zorundasın. Ben de yanındayım ve seni bırakmaya hiç niyetim yok" dediğin de tebessüm ederek baktım yüzüne. Başımı sallayıp "teşekkür ederim Hale her şey için çok teşekkür ederim" dedim. Hale boynuma sarılıp "ama hala daha aynı evde kalmaya seni ikna edemedim" dedi. Dudaklarımdan bir kıkırtı firar olurken "kuzum senin bir hayatın var. Bak iki alt katın eşyalı kiralıkmış. Konuşalım ev sahibiyle ben de sana komşu olayım olmaz mı?" diye sorduğum da Hale sıkkın bir nefes alıp "kızım ne kadar sinir bozucusun ya. Kira verme işte kal yanımda bok mu var?" dediğin de bir kahkaha atmıştım ki benden çıkan o sese şaşırmıştım. Belki de yıllar sonra yaşadığım rahatlığın haliydi bu. Hale şaşkınca yüzüme bakarken "ay çok uzun zaman olmuştu böyle kahkaha atmayalı ciğerlerim ağrıdı" dedim. Hale "burada kalıyorsun o kadar" dediğin de "tamam başımın tatliş belası. Burada kalıyorum, birlikte yaşıyoruz. Serkay bey ile barışıp beni postalamaya kalkarsan azına sıçarım Hale" dediğim de bu sefer o kahkaha atmıştı. Kendine gelip "saftirik barışsak bile benim evim ne alaka. O işi hiç benim evimde yapmadık" dediğin de yüzümü buruşturmuştum. Derin bir nefes alıp "sus be kızım hayal edemiyorum" dediğim de "kalk hadi güzel soslu bir makarna, yanına mevsim salata yapalım. Bir de kırmızı şarap oh gel keyfim gel" dediğin de kıkırdayarak "emrin olur Hale'm" dedim. Hale ayağa kalkıp "önüme düş köle" diye emir verince kıkırdayarak ayağa kalktım. Birlikte salona geçtiğimiz de Hale'nin telefonu çalmaya başladı. Hale şaşkınca yüzüme bakarken "Oğuz bey" dedi. O an yüzümden kanın çekildiğini fark ettim. Ev o kadar sıcak olmasına rağmen benim ellerim bir anda buz kesmişti. Hale telefonu yanıtlayıp konuşmaya başladığın da yutkunarak "evet Oğuz bey birlikte yaşıyoruz. Tabi bekliyorum" dediğin de ne olduğunu anlayamadım. Hale boğazını temizleyip "Oğuz bey, Serkay ve Nilgün hanım buraya geliyorlar" dedi. Kaşlarımı çatıp Hale'nin yüzüne baktığım da "off Serkay'ın işi bunlar ya. Bir rahat nefes aldırmamak için yapmayacağı şey yok" dediğin de sıkkın bir soluk verdim. Menü değişikliğine giderken makarnada vazgeçmemiş yanına karışık deniz mahsulü tavası yapmıştım. Hale de salata ve birkaç çeşit kanepe hazırlamıştı. Büyük masayı düzenleyip hazırladıktan sonra "Hale ben üzerimi değiştireyim" dedim. Hale de üzerini koklayıp "hadi çabuk değiştirelim gelmek üzerelerdir" dediğin de koşar adım odalara dağılmıştık. Ev ortamında olduğumuz için çok da kasmaya gerek duymayıp siyah tayt ve üzerine ince triko bir tunik çıkarttım. Üzerimdeki kıyafetleri acele ile çıkartıp, yatağın üzerine bıraktığım kıyafetleri giydikten sonra saçlarımı gergin bir at kuyruğu yapıp yorgun olan makyajımı silip hafif bir makyaj yaptım. Parfümümü sıktığım sırada zil sesi kulaklarıma ilişmişti. Acele ile odadan çıktığım da Hale'nin de benim gibi rahat giyindiğini görmek içimi rahatlatmıştı. O hızlı hızlı kapıyı açarken ben de arkasından onu takip edip gelenleri karşıladım. Oğuz bey Hale ile gayet kibarca selamlaşırken benim gözlerimin içine derince bakmış ve sadece kafa sallamıştı. Yüzümde hiç mimik oynamadan donuk bir ifade ile gözlerinin içine bakıp başımı çevirdiğim de sertçe aldığı soluk sesi kulaklarıma dolmuştu ama umurumda değildi. Serkay bey "bayan hakim nasılsınız?" dediğin de tebessüm ederek "hoş geldiniz Serkay bey iyiyim siz nasılsınız?" diye sorduğum da "toplantıda sizin nazarınızdan geçince daha iyi oldum" dedi. Mahcubiyetle başımı sallayıp Nilgün hanımı karşıladım. Ona da hoş geldiniz dedikte sonra gerçekten utanarak içeri başka bir kız girmişti. Hale "kapıda kalmayın lütfen" dediğin de "şey ben öncelikle özür dilerim" demişti ki Hale bir an da gergin bir ifadeye bürünmüştü. Kız "geçen akşam sizinle telefonda konuşan bendim ve abimin biraz sinirini bozmak istemiştim" dediğin de Hale bu seferde şaşkınca karşısındaki kıza bakıyordu. Durumu toparlamak adına "lütfen ayakta kalmayın içeri buyurun" dedikten sonra Hale'nin kolunu cimcikleyip "sizde hoş geldiniz lütfen içeri girin" diyerek kızı içeri almıştım. Hale "hiç önemli değil hadi siz de buyurun" dediğin de derin bir nefes almıştım. İçeri geçip gelenlere "tekrar hoş geldiniz. Hemen yemeğe geçmek ister misiniz? Yoksa önden alkollü ya da alkolsüz içmek istediğiniz bir şey var mı?" diye sordum. Serak bey "kırmızı şarap" dediğin de Hale "ben servisi yaparım" diyerek mutfağa gitmişti. Nilgün hanım "hayırlısı olsun Sibel. Yeni görevinde başarılar diliyorum" demişti ima ile. Başımı sallayıp "teşekkür ederim Nilgün hanım" dediğim de "Oğuz zor adamdır umarım hakkından gelirsin" dedi. Sıkkın bir soluk alıp "hakkından gelinemeyecek bir şey yok Nilgün hanım. Ben işimi doğru yaptığım sürece ortada bir sorun olacağını sanmıyorum" dedim. Oğuz bey "ne zorluğumu yaşadın Nilgün?" diye sorduğun da Nilgün hanım daha da rahat bir tavra bürünüp "eskittiğin asistanlardan duyuyoruz play-boy" dediğin de utançtan yanaklarım kızarmış, öfkeden gözlerim dolmuştu. Hale elinde tepsi ile içeri girdiğin de "izninizle" diyerek ayağa kalkıp odama geçmiştim. Bu kadın ne ima etmeye çalışıyordu böyle? Onun tavrından ben utanmıştım gerçekten fazla arsız bir kadındı. Serkay bey ve Oğuz bey amca çocuklarıydı. Nilgün hanımda onların akrabasıydı fakat nasıl bir yakınlıkları var bunu pek bilmiyordum. Derin bir nefes aldığım anda odanın kapısı açılmış Hale tedirgince içeri girmişti. Yanaklarımı şişirip nefesimi sıkıntı ile dışarı verdikten sonra "çok arsız bir kadın" dedim. Hale de başını sallayıp "maalesef öyle ama şuan misafir. Hadi içeri geçelim" dediğin de telefonumu elime alarak içeri geçmiştim. Serkay beyin geçen gün duş macerası bir ihanet değil İngiltere'de yaşayan küçük kız kardeşi Beste'nin bir şakasıymış. Bunu öğrendiğimizde hem çok gülmüş, hem de Hale fazlasıyla utanmıştı. Yemeğe geçtiğimiz de ise Nilgün hanım "bu deniz mahsulünü sen mi yaptın Hale?" diye sorduğun da Hale "hayır Nilgün hanım yemeklerin tamamını Sibel yaptı" dediğin de burun kıvırarak "marifetliymişsin" dedi. Zoraki bir tebessüm edip "afiyet olsun" dediğim de "merci canım" diyerek karşılık vermişti. Yemin ederim şuan bu kadının yapmacıklığından tabağına kusmak gelmişti içimden ama kendimi tutmak zorundaydım. Oğuz beyin bakışlarını üzerimde hissetsem de başımı hiç onun bulunduğu yere döndürmemiştim. Bugün sergilediği tavırlar o kadar saçma ve gereksizdi ki, kendimi ucuz bir kadınmışım gibi hissettirdi. Şarabımdan bir yudum daha alıp içtiğim de Nilgün hanım "gerçekten güzel içiyorsun" demişti gözlerimin içine bakıp. Şaşkınca ona bakıp "Nilgün hanım daha birinci kadehimi bitirmemiş iken neden devamlı alkol üzerinden bir laf çarpma çabasındasınız?" diye sordum. Nilgün hanım "hayır sen beni yanlış anladın" dediğin de başımı sağa sola doğru sallayıp "hayır gayet doğru anladım. Geldiğinizden beri çok çirkin ithamlarda bulundunuz ses çıkartmadım. İşimle alakalı devamlı bir şeyler dikte ettiniz ki haddiniz değil. Şimdi de masada hepinize eşlik ettiğim bir kadeh şarap için sanki keşmişim gibi muamele yapmanız hiç doğru değil. Evet sizin çevrenizin insan asla değilim, olmadığım içinde gurur duyuyorum kendimle. Sadece ben size karşı haddimi nasıl biliyorsam siz de aynı özveride bulunun. Misafirlik bir yere kadar" dediğim de ağırca yutkunup "ben sadece takılmak istedim" dedi. Sert bir soluk alıp "neyse yorucu bir gün oldu en azından benim açımdan. Lütfen kusuruma bakmayın, sizlere afiyet olsun" diyerek masadan kalktım. Tabi hala daha yemek ile dolu olan tabağımı ve bitiremediğim şarap kadehimi alarak. Mutfağa geçip tabağımdaki yemeği istemeyerek de olsa döküp çalkaladıktan sonra bulaşık makinasına koydum. Ortalığı topladığım da Hale tedirgince yanıma gelip "işlerle alakalı bir program yapılacak içeri gelmen gerekiyor" dediğin de başımı sallayıp "tabi ki gelirim canım. Şey çok ayıp oldu ama tutamadım kendimi ne yapayım?" dediğimde Hale kıkırdayıp "az bile o sürtüğe" demişti. Birlikte gülüşerek tekrar içeri girdiğim de Nilgün hanım yoktu. Serkay bey "Nilgün adına özür dilerim" dediğin de başımı sağa sola sallayıp "rica ederim Serkay bey benim sorunum onunlaydı ve bitti. Özre hiç gerek yok" dediğim de başını sallayıp "kaç sene oldu bizimle çalışalı?" diye sordu. Tebessüm edip "iki hafta sonra beşinci yılıma gireceğim" dedim. Serkay bey "vay be beşinci yıl ha. Sen patronundan önce başlamışsın işe" dediğin de dudaklarımda bir tebessüm firar oldu. Derin bir nefes alıp "rahmetli Yavuz bey almıştı beni işe. Aslında üniversite stajına. Staj bitiminde de numaramı aldı ve beni arayacağını söylemişti. Aradı da ve öylece başladım çalışmaya. Benim birinci yılımda vefat etti zaten" dediğim de üzülmüştüm. Oğuz bey "herkes ile böyle ilgilenmezdi babam" dediğin de tebessüm edip "Hale ve benimle çok ilgilenmişti. Çok şey öğrendim babanızdan ve her şeyden önce bir hayat borçluyum" dedim. Oğuz bey başını sallayıp "çalışkan insanı severdi babam" dediğin de Hale "kesinlikle ben şirkette çalışmaya başlayalı bir yıl olmuştu ve o dönemde Sibel staja başladı. O kadar fazla ihaleler, maliyet hesaplamaları fizibilite çalışmaları vardı ki günde neredeyse abartısız her departmanla ikişer kez toplantı yapar haldeydik. O dönemde Sibel hem bir şeyler öğrenmek için çabalıyor hem de hızlı bir şekilde anlıyordu söylenenleri. İnanılmaz hızlı ve neredeyse kusursuz çalışması hepimizin dikkatini çekti özellikle rahmetli Yavuz beyin" dediğin de Oğuz bey "şanslıyım o zaman babam gibi ben de doğru bir karar vermişim demek ki" dediğin de kısık bir sesle "teşekkür ederim" dedim. Daha sonra beyler salona oturmaya geçtiğin de biz üç kız masayı toplayıp bulaşıkları kaldırmıştık. Beste "Nilgün cadısı ağlaya ağlaya gitti" dediğin de şaşırmıştım. Beste kıkırdayıp "Oğuz abim defol diye kovalayınca" dediğin de Hale "buna ben şahit olmadım bebeğim" demişti. Ağırca yutkunup bulaşıkları makinaya dizmeye devam ederken "Sibel abla Nilgün cadısı bizim teyzemizin kızı. Annesinin aksine o gerçekten bir kaltak" dediğin de Hale ile ikimizin dudaklarından bir kıkırtı kopmuştu. İşleri halledip kahve yaptıktan sonra tekrar salona geçerek Oğuz beye en uzak olan tekli koltuğa oturdum. Hale kahvemi uzattığın da tebessüm ederek yüzüne baktım. Serkay bey "Sibel sormak istiyorum fakat uygun olur mu diye düşünüyorum" dediğin de "buyurun Serkay bey" dedim. Serkay bey serin bir nefes alıp "bildiğim kadarıyla ailenle yaşıyordun" dediğin de yine rengim atmış, ellerim buz kesmişti. Derin bir nefes alıp "Serkay bey benim anamda benim babamda. Hale'den başka kimsem yok" dediğim de Serkay bey halimden utanç duymuştu. Zordu işte bir kız evladı için baba yokluğu, anne eksikliği o kadar zordu ki, şuan bunları dilim söylüyordu fakat içim kanıyordu resmen. Derin bir nefes alıp "anlayacağınız ben yalnızım Serkay bey ve aile konusu kırmızı çizgim" dediğim de başını sallayıp "kusura bakma Sibel sadece tanımak istedim" demişti. Tebessüm ederek "sorun değil Serkay bey bu çok tabii bir soru fakat benim hayatım tabii bir hayat değil maalesef. Bundan sonra Hale ile birlikte aynı evde yaşayacağız tabi sizin için de bir sakıncası yoksa?" dediğim de Serkay bey "asla bunun için sormamıştım zaten. Aklına en ufak bir şüphe kalmasın lütfen" dediğin de tebessüm ederek başımı salladım. Oğuz bey "şimdi gelelim esas konumuza" dediğin de dikkatle onun ifadelerini izlemeye başladım. sıkkın bir soluk alıp "Emre pazartesi günü itibari ile B&D tasarım ile yollarını resmi olarak ayıracak" dediğin de başımı öne eğip ağırca yutkunmuştum. Serkay bey "Sibel kaldır o başını evet sana yaptığı hareketler zaten kabul edilemezdi fakat birde işin ticari boyutu var" dediğin de başımı sallayıp "ben içeriden laptopu getireyim. Rakamsal olarak ilerlersek daha verimli olur bu toplantı" dediğim de Beste "aman ya bir işiniz bitmiyor. Ne kadar sıkıcısınız siz böyle" dediğin de kahkaha atıp "gel bakalım bücür sen benim odamda takıl sıkılmazsın" dedim. Beste "oh be Sibel aşkım bunlar harbiden çok sıkıcı. Hele şu Oğuz abimin yüzüne bak yaratık gibi" dediğin de kendimi tutamayarak kahkaha atmıştım. Serkay bey ve Hale' de gülmüştü ama Oğuz bey bir tek bana çatık kaşlarla bakıyordu. Kendimi toparlayıp "kusura bakmayın Oğuz bey. Beste bir anda yüzünü buruşturup söyleyince tutamadım kendimi" dedim. Oğuz bey yüzünü yumuşatıp başını salladığın da "gel buraya el bombası" diyerek kolumun altına sıkıştırdım Beste'yi. İkimiz kıkırdayarak benim odama geçip "yatakta istediğin gibi yatabilirsin. Şu tableti de al internette takıl en azından bizim işimiz bitene kadar" dedim. Beste yanağımdan öpüp "gerçekten Oğuz abimin dediği kadar varsın Sibel abla. Çok güzel bir kadınsın" dediğin de afallamıştım. Beste kıkırdayıp "aramızda kalsın Oğuz abim en çok gözlerini seviyor" dediğin de şok üzerine şok yaşamıştım. Sonra boğazımı temizleyip "Bestecim bunları ne sen bana söyledin, ne de ben duydum canım. Oğuz bey benim patronum ve öyle de kalmasını istiyorum" dedim. Beste tavrımdan çekinerek "kusura bakma Sibel abla ben seni böyle cana yakın görünce" dediğin de "ben de seni çok ama çok sevdim tatlım. Sadece bu tip konular beni aşan şeyler anlaştık mı?" diye sorduğum da başını sallamıştım. Ben de laptopu alarak salona geçtim. Oğuz bey B&D tasarım dosyasını açtığım andan beri fazlasıyla gergindi. İşin en kötü tarafıysa Meltem Güngör yani D&Z grupta yer alan CEO Emre beye gerçekten muhbirlik yapıyormuş. Bunu da Serkay bey çözümlemiş gün içinde. Elimizdeki tüm mali verileri inceledikten sonra Emre beyin zaten bir alacağının olmadığı hatta bir de şirket kasasına bir milyon liraya yakın borçlu olduğunu çıkartmıştık. Yaklaşık üç saat süren çalışmanın ardından tüm dosyalanma, planlama ve hesap işleri bitmişti. Serkay bey"peki B&D tasarımın başına km gelecek?" diye sorduğun da Oğuz bey "kimse direkt olarak D&Z grup bünyesine geçiş yapacak ve tüm takip işleri ile Sibel ilgilenecek" dediği an dünya başıma yıkılmıştı. El mahkum başımı sallayıp "siz nasıl uygun görürseniz" demekten başka çarem yoktu. Oğuz bey "Serkay kalkalım Sibel yarın saat 10:00'da evimde ol" dediğin de şaşırmıştım. Sonuç olarak yarın Cumartesiydi ve tatil günümdü. Boğazımı temizleyip "ne için olduğunu öğrenebilir miyim?" diye sorduğum da "yarın kahvaltıya İtalya'dan misafirlerim gelecek. Hem çok yakın dostlarım, hem de iş yapacağımız kişiler" dediğin de başımı sallayıp "peki Oğuz bey" dedim. Ayağa kalkıp "evin adresi—" dediğin de "Bahar hanım tüm bilgileri eksiksiz bir şekilde verdi Oğuz bey. Yarın saat 10:00'da evinizde olurum" dedim. İçimden bin bir küfür ederek. Ben yarın ne güzel öğlene kadar uyuyacak ondan sonra da eşyalarımı düzenleyecektim. Pazar günü de yapardık bir şeyler. Her ne kadar oflamak gelse de içimden tabi ki de yapamamıştım. Serkay "bizim afacan nerede?" dediğin de "benim odamdaydı gidip bir bakayım" diyerek salondan ayrılıp odama geçtin. Beste o kadar güzel uyuyordu ki onu kaldırmaya gönlüm razı gelmedi. Tekrar yavaşça odanın kapısını kapattığın da ensemde hissettiğim nefesle irkildi. Arkamı döndüğüm de Oğuz bey "lavabo ne tarafta?" diye sormuştu. Dilimi resmen yutmuştum bu yakınlığından. Sol elimi güçlükle kaldırıp işaret parmağımla koridorun sonundaki kapıyı gösterdim. Oğuz bey "bacağın nasıl?" diye sorduğun da kaşlarımı çatıp "uzun bir süre izinizi taşıyacak" dedim. Öfkeliydim değil bir terime zarar vermek, bana dokunmaya dahi hakkı yoktu. Sert bir soluk alıp "bir kez daha—" dediğin de "ne giydiğim sadece beni ilgilendirir Oğuz bey. Rica ederim bana eşinizmişim gibi müdahale edip durmayın. Ben kendimi ve yerimi bilen biriyim" dediğim de başını sallamıştı fakat öfke ile bakıyordu gözlerimin içine. Başımı çevirip Oğuz beyin yanından uzaklaşıp tekrardan salona gelmiştim ki hiç ses çıkartmadan tekrardan geri çekildim. Koridorun ortasında dururken yine arkamdan onun nefesini hissedip irkildim. Kısık bir sesle "burada ne bekliyorsun?" diye soran Oğuz beye "susun lütfen Hale ve Serkay bey konuşuyor" dediğim de yanımdan geçerek gidecekti ki onları öpüşürken görmemesi için kolundan çekip "lütfen bırakın konuşsunlar" dedim. Sonuç olarak Hale gerçekten çok utanırdı ve şuan Serkay beyin mengene gibi olan kollarından kurtulamadığının farkındayım. Derin bir nefes alıp "buyurun Oğuz bey" diye biraz yüksek sesle konuşunca Hale "nerede kaldınız?" diye sordu. Ben de pot kırmamak adına "Beste uyuyakalmış, Oğuz beye de lavabonun yerini gösterdim" dediğim de Serkay bey "oğlum sen lavabonun yerini mi unuttun?" diye sorduğun da kısmi bir şok yaşamıştım. Oğuz bey çatık kaşlarla "uzun zaman oldu buraya gelmeyeli" dediğin de gözleri ile Serkay beyi uyarıyordu. Beste'nin söylediklerini de düşünürsek başıma hiç gelmemesi gerek bir olayın gelmesi an meselesiydi. Derin bir nefes alıp "Serkay bey sakıncası yoksa Beste burada kalsın. Kıyamadım onu uyandırmaya" dediğim de tebessüm ederek başını salladı ve "teşekkürler Sibel" dedi. gülümseyerek "rica ederim çok güzel ve inanılmaz akıllı bir genç kız" dediğim de başını sallayıp "fırlama o fırlama" dedi. İlk Serkay bey çıktı evden ardından Oğuz bey elini uzatarak "iyi geceler" dedi. Uzattığı eli nazikçe sıkıp "iyi geceler Oğuz bey" diyerek karşılık verdim. Hale de vedalaştıktan sonra kapıyı kapatıp yorgunlukla kendimizi koltuklara attık. Hale "birer kadeh şarap" dediğin de "kesinle evet. Sürtüğe bak ya keşmişim gibi konuştu" dediğim de Hale kahkaha atıp "sen de ağzının payını iyi verdin. Salak aklı sıra Oğuz beye yamayacak kendini. Kızım bütün İstanbul geçmiş üstünden" dediğin de yüzümü buruşturdum. Gerçekten mide bulandırıcı bir kadındı. Aslında o kadar güzel bir fiziği ve yüzü vardı ki ne yazık ki bu camiye içinde pek düzgün anılmayacak bir kadın olarak kendini ifşa etmişti. Yazık demekten başka hiçbir şey gelmiyordu elimden. Hale şarap kadehleri ile salona tekrar geldiğin de "Beste bana Oğuz beyin en çok sevdiğim şeyi gözlerim olduğunu söyledi" dedim. Hale başını sallayıp "bunu bekliyordum zaten" demesi ile bir şok daha yaşadım. Hale "kızım Bahar neden bu şekilde gitti biliyor musun?" diye sorduğun da başımı olumsuz anlamda salladım. Hale derin bir nefes alıp "Kaya gurubun yönetim kurulu başkanı İsa Kaya ile birlikte olup, ardından Oğuz beyin koynuna girmiş. İsa bey evli barklı adam bir gece kaçamak yapmış ama bu salak hamile kalınca bebeği yamayacak bir enayi bulmaya çalışmış. Oğuz beyde hızlı adam biliyorsun Sibel anlatmama gerek yok. İşte dört hafta sonra Bahar hamile olduğunu söylediğin de Oğuz bey şaşırmış. Daha sonra Bahar salağı ultrason fotoğrafını Oğuz beye verince oda uzman bir arkadaşına göstermiş. Fakat bebeğin dört değil tam yedi haftalık olduğunu da o ultrason fotoğrafından çıkartmışlar. İşte yüzleşmeler falan derken bir de bizim kaybettiğimiz birkaç ihaleyi dışarıdaki firmalara servis etmiş. Anlayacağın kendi ayağına kendi sıkmış" dediğin de ağzım açık kalmıştı. Derin bir nefes alıp "giderken o kadar üzgündü ki. Bir de bana devamlı kimseye güvenme, gördüğün hiçbir şeye aldanma demişti" dedim. Hale başını sallayıp "seni de kendi gibi salak sandığı için olabilir" dediğin de "ulan sensin salak" diye arkamdaki yastığı ona fırlatmıştım. Sonra saate bakıp "eyvah saat iki olmuş. Sabah yine erkenden iş başı yapacağım resmen" diye isyan ettim. Hale tebessüm edip "en çok bu olaya şaşırıyorum. Normalde kesinlikle evine hiçbir asistan çalışmak için gitmemişken neden sen?" diye sorduğun da kafam iyice karışmıştı. Sıkkın bir nefes verip elimdeki kalan şarabı kafama dikerek "yarın ola hayır ola" diyerek ayaklandım. Tebessüm ederek "kuzum ben bir duş alacağım, ardından burada yatarım. Beste'yi rahatsız etmeyeyim" dedim. Hale "istersen benim odamda yat" dediğin de başımı olumsuz anlamda sallayıp "sen bak keyfine ben iyiyim böyle. Hadi iyi geceler" diyerek odama yöneldim. Temiz iç çamaşırları ve pijama takımlarımı yanıma alıp hemen banyoya attım kendimi. Elimdeki temiz kıyafetleri lavabonun kenarına koyup hemen üzerimdeki kıyafetleri çıkartarak duşa atmıştım kendimi. Hızlı olmam gerekiyordu gece oldukça geç bir saatti ve sabah erkenden Oğuz beyin evine ulaşmak için yola çıkacaktım. Suyun altında sıkkın bir nefes alıp kendimi iyice duruladıktan sonra suyu kapatıp kapının yanında asılı olan bornozumu giydim üzerime. Banyodaki işlerimi en hızlı şekilde halletmeye çalışmıştım fakat yine de bir saatim gitmişti. Salona geçip kendi oda:mdan aldığım battaniyeye sarınarak gözlerimi yorgunlukla kapattım. *** Sabah uyanmak mı? Tam bir felaketti. Beste cır cır böceği gibi nefes almadan konuşarak beni uyandırmış ve acele etmemi söylemişti. Hale "benim bu görümceye bir ayar vermem gerekiyor" dediğin de ise "yengecim istersen ben sana ayar vereyim. Hadi artık öldüm açlıktan" dediği an dudaklarımdan koca bir kahkaha firar olmuştu. Hemen makyajımı yapmaya başlamıştım. Zaten dün geceden fazlasıyla yorgun olduğum her halimden belli oluyordu. Bu nedenle çok abartılı değil hafif bir makyaj yapmak ve gözenekleri kapatmak hem pratik, hem de daha az zaman kaybetmeme neden olacaktı. Şeftali tonlarında yaptığım makyaj, göz çevreme kullandığım hafif aydınlatıcı gerçekte doğal duruyordu ve o yorgunluğun tüm izlerini silmişti. Saçlarımı kendi halinde salık bırakmaya kara verip üzerime siyah kadife bir kazak, altıma da siyah mat dar paça pantolon çıkarttım. Hemen üzerimdeki pijamaları çıkartıp yatağın üzerine ayırdığım kombini giydim. Aynadan kendime baktığımda hem şık, hem de spor duruyordu. Bu yüzden ayakkabı olarak siyah parlak İtalyan burun kalın tabanlı ayakkabı seçerken, aynı renk sırt çantamı da elime alarak eşyalarımı doldurmuştum. Saate baktığım da 09:12 olduğunu gördüm. Panik bir halde "Hale beni Oğuz beyin evine atsana ne olur" dediğim de gülümseyip "biz seni bekliyoruz. Kahvaltıya Serkay'da olacağız" dediğin de başımı salladım. Hep birlikte evden çıkıp aşağı indiğimiz de acele ile araca binip yola koyulmuştuk. Allah'tan çok uzun bir mesafe değildi. Oğuz beyin evinin önünde durduğumuz da hemen araçtan inip "her ikinizi de kocam öptüm" diyerek koşar adım kapıyı çaldım. Dış kapı o kadar büyüktü ki bir şato kapısını andırıyordu. Güvenlik kapıya geldiğin de "merhaba ben Oğuz beyin Asistanı Sibel. Kendisi beni bekliyordu" dediğim de "bilgim var efendim buyurun" diyerek kapıyı açmıştı. Tebessüm ederek içeri girdiğim de çatık kaşlarla beni karşılayan bir Oğuz bey görmeyi beklemiyordum. Derin bir nefes alıp "Günaydın Oğuz bey" dediğim de başını sallayıp "içeri gir" dedi. sabah sabah solundan kalktığı her halinden belli olan adamı içimden sülalesine söverek takip ettim. Aniden arkasını dönüp "her önüne gelene tebessüm eder misin?" diye sorduğun da şaşkınca yüzüne baktım. Oğuz bey "sana bir soru sordum" dediğin de irkilmiştim. Çünkü haddinden fazlaydı bu davranışı. Derin bir nefes alıp "beşeri münasebetler Oğuz bey. Size de şiddetle tavsiye ederim" dedim. Ardından onun konuşmasına fırsat vermeden "listeniz nerede? Yapmam gerekenleri bildirmeniz gerekiyor" dediğim de daha çok gerilmişti. Bu adamın şuan ki halinden it gibi korkarken nadıl burnumu dik tutmayı başarıyordum kendime hayret ettim. Gerçekten fazla sinirliydi. De4rin bir soluk alıp "mutfağa geç yardımcı ile hazırlaman gereken her şey orada" dedi. Bu adamın bu tavırları lanet olsun ya. Allah gerçekten kimseyi kimseye muhtaç etmesin. Sıkkın bir soluk alıp ilk önce çantamı kenara koydum. Ardından üzerimdeki deri ceketi çıkarttığım da Oğuz bey "kapalı giyinmişsin ama bütün hatların ortada" dediğin de "sizin benimle derdiniz ne Oğuz bey? Ben nerede ne istiyorsam onu giyerim ve bu sadece beni ilgilendirir" dedim. Oğuz bey çatık kaşlarla yüzüme bakıp başımı sallayarak "mutfağa geç" dedi dişlerinin arasından tıslarcasına. İçimi ürpertmeyi başarmıştı işte. Derin bir nefes alıp açık mutfakta robot gibi iş yapan bayanın yanına gidip "merhaba" dedim. Bayan başını kaldırmadan "lütfen acele edin" dediğin de şoka girmiştim sesindeki tedirginlikten. Oğuz bey yanımıza geldiğin de "daha hazırlığın bitmedi mi Gonca?" diye kükrediğin de "rica ediyorum Oğuz bey sabah sabah bağırmayın. Ben size kahvenizi yapayım için bir kendinize gelin lütfen" dedim. Oğuz bey derince gözlerime bakıp "çabuk ol" dediğin de dişlerimi sıkıp arkamı dönerek kahvesini hazırlamaya başladım. Yine nefesini ensemde hissetsem de oralı olmamaya özen göstererek kahveyi yapıp porselen fincana koydum. Arkamı döndüğüm an Oğuz bey elime vurup kahvenin üzerime dökülmesini sağlamıştı. Dudaklarımdan büyük bir çığlık koparken gözlerimin içine bakıp kolumdan tutarak beni merdivenlerin olduğu alana sürükledi. Hızla merdivenlerden çıkarken topuklu giymediğime dua etmiştim. Bir odaya girdiğimiz de neresi olduğuna bile bakamamıştım. Gözlerimden acıyla yaşlar akarken artık kendimi tutamayarak hıçkırmaya başladım. Oğuz bey "şştt tamam şimdi geçecek" dese de canım çok yanıyordu. Bir kadının en hassas olan noktasıdır göğüsleri ve ben şuan alev alev yanıyordum. Resmen bir fincan kahve üzerime boca olmuştu. Oğuz bey bir anda kazağımın boğaz kısmından tutup ortadan ikiye ayırınca ne olduğunu anlayamadım. Hem ağlıyor hem de utançla göğüslerimi kapatmaya çalışıyordum. Oğuz bey kolumdan tutup beni banyoya sokum dolaba yöneldi. Bir eliyle iki elimi birden tutup diğer elindeki spreyi göğüslerime sıkmaya başladı. Soğukluğu yüzümü buruşturmama neden olurken başımı sağ tarafıma çevirip hıçkırarak ağlamaya devam ettim. Oğuz bey "birazdan geçecek" dese de buradan hemen gitmek istiyordum. Derin bir nefes alıp "bırakın lütfen" dediğim de dudaklarını göğsümün üzerinde hissetim. Derin bir nefes aldıktan sonra "rahat dur" dedi ama ben daha çok ağlamaya başladım. içimde öyle bir korku peyda oldu ki önüne geçemiyordum. Oğuz bey dişlerini sıkıp "ağlama Sibel sebep olduğum için zaten kahır oluyorum ağlama artık" dese de kendimi bir türlü durduramıyordum. Ellerimi bıraktığı an göğüslerimi kapatıp "lütfen gitmek istiyorum" dedim. Oğuz bey ise başını sağa sola sallayıp tekrar ellerimi tutup "nereye küçük hanım? Daha yeni başlıyoruz"... Bölüm bitti...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD