3/Ben Deli Değilim

1848 Words
-MİRAÇ- " Her kim olursan ol! Bende o hastanenin psikoloğuyum. Yeni atandım ve gecenin bu saatinde ister deli olsun ister başka bir şey, hiçbir kadını tanımadığım birine emanet etmem! Hele bir erkeğe, asla! Yürü git sende işinin başına! Yarın sabah ben getiririm hastaneye! " dedim keskin bir dille ve Cabir oldukça panik bir şekilde bakıyordu yüzüme. Eli ayağına dolaşmıştı sanki. Yüzü bembeyaz kesilmişti. " Olmaz öyle şey doktor bey. Onu şimdi hastaneye götürmem lazım. Yoksa başıma iş alırım, hatta siz alırsınız! " dedi işaret parmağını sallarken. O an şöyle bir durup baktım korku dolu yüzüne. " Sen... Sen beni tehdit mi ediyorsun? Sen kimsin ki beni tehdit ediyorsun! " diye sorduğumda sesimi yükseltmiştim. O da öfkelendiğimin farkındaydı ve hemen yüzünün şekli değişti. " Yok efendim olur mu öyle şey... Tehdit falan... Ben sadece yok yere başınıza bir iş açılmasın diye dedim. Verin götüreyim hastaneye işte. Maazallah başınıza iş alırsınız, ağır deli bu kız. Kaçar, sizi öldürmeye çalışır, her şeyi yapar! Raporları var elimde, bakın isterseniz... " dedi ve sol elinde tuttuğu mavi dosyayı bana uzattı. O an yüzüne ters ters bakındım ve dosyayı çekip aldım elinden. Sersemledi o an, ağzı açık kalmıştı. " Gece incelerim, sende git hadi. Söylersin yetkililere. Hastanemizin yeni psikoloğu Miraç Tunç ile birlikte dersin! Hatta ben şimdi başhekimi arar konuşurum! " dedim ve Cabir hızla geçti önüme. " Olmaz efendim olmaz! Onu bana verin! Onun yeri burası değil. Anlamıyorsunuz, o çok tehlikeli bir akıl hastası. Kaç kere beni öldürmeye çalıştı. Hepsi dosyalarda yazıyor! Bırakın onu! Benimde işimi tehlikeye atıyorsun doktor! " dedi birden. Bu kez sinirlenmeye başlamıştı. Bu hareketleri hiç hoşuma gitmemişti. Şüphelendirmişti beni. Şöyle bir süzdüm onu ve bakışlarımı gözlerine sabitledikten sonra fısıldadım; " Bir deli bile olsa... Niye senin gibi birisi için katil olmak istesin ki? " dedim sakince. Bu sözlerim karşısında şoka uğrarken önünden çekildim ve Hale'nin karşısına dikildim. Hale ise saniyeler sonra karşımdan çekildi ve odasına doğru koştu. Bende içeriye girdim ve Cabir arkamdan bağırırken ayağımın tersiyle kapıyı yüzüne kapattım. O an derin bir nefes aldım ve olduğum yerde kalarak, kucağımda baygın halde yatan kıza odaklandım... -CABİR- Derin derin nefes alırken başımı iki elimin arasına aldım ve bakışlarımı kapıya sabitledim. Allah kahretsin! Allah kahretsin! Ben şimdi ne yapacağım! Benim Şeyda'yı bu gece buradan çıkartmam lazım! Ya kaçarsa, ya giderse buradan? Ya bir şey olursa? Hastaneden çıktığı öğrenilirse kamera kayıtlarına bakarlar. Benimle birlikte çıktığı görünürse her şey mahvolur! Ben ne derim! Başhekime, diğerlerine... Nasıl açıklarım bu durumu? Benim biran önce gidip kamera kayıtlarını silmem lazım. Sonrada anonsu başlatırım kaçtığına dair. Lanet olsun! Her şeyi elime yüzüme bulaştırdım! Ya işler düşündüğüm gibi gitmezse? Ya vermezlerse onu hastaneye? Vermek zorundalar, sonuçta bu bir suç. Allah'ım ben şimdi ne yapacağım? Kaçmayı başarırsa ne olacak? Bu deli durmaz ki burada? Kapıda sabaha kadar beklesem olmaz. Hastaneye gidip kayıtları silmem lazım. Sonrada polisleri alır gelirim. İlaç şimdi etkisini göstermişken gitmek en mantıklısı! Bir an önce çaresine bakmalıydım. Yoksa ben biterdim! Bu aptal oyunu asla oynamamalıydım... Ben sadece Şeyda'nın o acınası ve zavallı halini görmek istemiştim... Üstelik bu gece ona sahip olacaktım! Her şey, hemde her şey mahvoldu! Şeyda'yı aldı benden! Ama benden kimse alamaz onu! Pişman ederim, herkesi bunu yaptığına pişman ederim! Şeyda hep benimdi, yine benim olacak! O hastane ya yuva olacak ona... Ya da mezar! Benim adımda Cabir ise eğer Şeyda... Kimse ama hiç kimse sana inanmayacak! Herkes seni bir deli sanacak! Şayet birisi inanmaya kalkarsa sana, işte o zaman gerçekten delirtirim seni ve bütün ihtimalleri ortadan kaldırırım... Aceleyle koştum arabaya doğru ve koltuğun üzerine bıraktığım kamerayı kapatarak hastaneye sürdüm. Çok telaşlıydım. Eşekliğime yanıyordum. Yol boyunca küfürler savurup durmuştum. Elim ayağıma dolaşmıştı. Son hızda gitmiştim hastaneye ve 3 dakikanın içinde kapının önündeydim. Arabayı park eder etmez yangın çıkışından girmiştim içeriye. Nefes nefese çıktım merdivenleri ve kayıt odasının önüne geldiğimde pat diye açtım kapıyı. Nazire her zamanki gibi içeride uyuyordu. Kapıyı sertçe açmamla birlikte araladı gözlerini ve doğruldu yattığı yerden. Şaşkın bakışlarıyla beni süzerken gözlerini ovaladı. " Cabir... Senin ne işin var bu saatte burada? " diye söylendi ve merakla bakmaya başladı yüzüme. O kadar öfkeli ve tedirgin bir haldeydim ki onunla konuşarak zaman kaybetmek istemiyordum. " Şeyda... Şeyda odasında yok! Kamera kayıtlarına bakacağım, çekil şuradan! " diye bağırdım ve Nazire'nin sandalyesine oturdum. " Ne yapıyorsun sen? Senin görevin değil bu! Çekil şuradan bozacaksın! Ben kendim bakarım. " deyip omzumdan çekiştirdi. " Nazire çık dışarı iki dakika! Önce ben bakayım, sonra sen bakarsın! Çık dedim! " diye bağırdığımda öfkem gözle görünür derecede sertti. " Niye Cabir? Kayıtları silmen için mi? Aptal... O kayıtları oradan sildiğin zaman, komple yok olduğunu mu sanıyorsun? Hepsinin kaydolduğu başka bir klasör var! Kimi kandırıyorsun sen? Şeyda'ya yaptığın her şeyi biliyorum Cabir! Hemde her şeyi! " dediğinde usulca döndüm yüzümü. Ne demekti bu şimdi? Neden bahsediyordu böyle? Ben her gece siliyordum o kayıtları! " Sen ne saçmalıyorsun Nazire? " dediğimde adeta burnumdan soluyordum. " 15 bin tl... " dedi sonra. 15 bin tl... -MİRAÇ- Onu misafir odasına yatırıp üzerini örttüğümde ateşi vardı. Sirkeli bez hazırlayıp alnına koymuştum. Her yeri yara bere içindeydi ve ayak bileği gerçekten çok kötü görünüyordu. Evde ki kremlerden birini alıp açtım bileğini ve kremi usulca sürmeye başladım ayağına. Hiçbir şey hissetmiyordu. Sadece öylece uyuyordu. Hale ise kendini odaya kilitlemişti. Çıt sesi çıkmıyordu. Kız gerçekten çok kötü görünüyordu. Kollarındaki morluklar, iğne izleri... Hiçbir akıl hastasına bu denli işkence edilmezdi. Çok ağır vakalar haricinde kimseye bu kadar iğne yapılmazdı. Nesi vardı bunun? Bir merakın içine düşmüştüm. Ayak bileğine kremi sürdükten sonra sardım ve üzerini kapattım. Sonrada masanın üzerine bırakılan dosyasını aldım elime. Kalınca bir dosyaydı. İçinde ne olduğunu o kadar merak ediyordum ki. Hemen incelemeye başladım. Şeyda YÜCEL, 25 yaşında. 13.03.2019 tarihinde akıl hastanesine müracatı yapılmış, bir ay sonrada yatışı yapılmış. Ailesi trafik kazasında ölmüş, kimsesiz. İstanbul Üniversitesi konservatuvar mezunu/müzik öğretmenliği. İntihar girişimi, iki kez. Halüsilasyon görmeler, fısıltılar, hareketlerde anormallik, kendi kendine konuşmalar, saldırılar, adam öldürmeye teşebbüs, ortama uyum sağlayamama, kısa bir süre konuşma yetisini kaybetme, kekeme, hastaneden kaçmaya teşebbüs, 58 kere... hastane çalışanlarına ve doktorlara saldırı, hakaret, konuşma ile hareket uyumsuzluğu, cansız varlıklarla konuşmaya çalışma, yüzde 75 akıl hastası... Raporu hayretler içinde kapatmıştım. Burada yazılanların hepsi doğru muydu gerçekten? Bu kız bütün bu kayıtların tek sahibi miydi? Bu nasıl olabilirdi? Bu kadar anormal olan birisi oradan nasıl çıkmayı başarabilirdi? Ya da neden o haldeydi? Vücudundaki bu izler... Hangi ilaçlar veriliyordu buna? Ayriyeten neden psikolog raporu yoktu? Bu kızı bu hale getiren şey neydi? Ailesinin ölümü olamaz herhalde. Gencecik, pırıl pırıl bir kız çocuğu... Bir anda nasıl bu kadar delirebilir? Bunların hepsi çakışan şeyler... Bu yüklemeler çok fazla! İntihar girişimi yaşayan biri neden hastaneden kaçmak istesin? Ya da diğerleri... Sanki bütün bu düzenlemeler bilerek, kasten yazılmış gibiydi. Üstelik aylık kan raporları... İlk zamanki değerleri ile şuan ki değerlerinin arasında dağlar kadar fark vardı. Bu kıza ne içiriyorlardı? Ya da bu kıza ne yapıyorlardı? Dosyalar beni hayrete düşürürken büyük bir şüphenin de tam ortasına bırakmışlardı. Şeyda'nın kapatıldığı hastanenin yeni psikoloğuydum ben ve yarın bir an önce gidip yapılan ilaç yüklemelerini, doktor takiplerini ve hastane kayıtlarını incelemek istiyordum. Bu dosya hiç mantıklı bir dosya değildi... Oturduğum yerden kalktım ve gözümdeki gözlüğü çıkararak dosyayla birlikte masanın üzerine koydum. Sonrada Şeyda'nın baş ucuna gittim ve üzerindeki battaniyeyi yavaşça kaldırıp vücudunu incelemeye başladım. Kollarındaki morluklar iğne morluklarıydı fakat bu kadarı çok fazlaydı çünkü berbat görünüyordu. Dizleri mosmordu, boynunda çizilmiş gibi izler vardı, el bilekleri yine aynı şekilde, bacaklarında da dayak yediğine benzer izler vardı ve dudağı patlamıştı, sol tarafında ufak tefek yara izleri vardı. Sanki biriyle boğuşmuş gibi... Şeyda bunları kendi kendine yapamazdı. Delirmiş bile olsa bu izler ona ait değildi. Belli ki o hastanede çok farklı şeyler oluyordu. Bu yüzden korkuyordu onlardan. Belki de işkence görüyordu. Bu izleri görevliler yapmıştı... Her şey olabilirdi. Gözlerime bakıp bana yalvardığı sırada deli bir kadın yoktu karşımda çünkü, çaresiz bir kadın vardı... Gece gece zaten ortalık birbirine girmişti. Hale ile ne yapacaktım hiç bilmiyordum zaten... Şeyda'ya bir ağrı kesici iğne yapıp odama geçmeyi düşündüm fakat neresine yapacağımı bilemedim... Önce dolabı açtım ve ağır bir ağrı kesiciyi aldım. Hem ayak bileği yaralıydı hemde her yeri... Bu gece onu baya rahatlatacaktı bu. Üzerindeki örtüyü tekrar çektim ve sağ kolunu tuttum. Fakat o an Şeyda irkilerek açtı gözünü ve nefes nefeseydi. Hemen çektim elimi. Bakışlarını elimdeki iğneye sabitledi ve gözlerini açmasıyla yaşların süzülmesi bir olmuştu. " Lütfen... Lütfen yapma... " diye fısıldadı titrerken. Korkmuş görünüyordu. " Şeyda... Tamam sakin ol, bir şey yapmayacağım, doktorum ben. Sadece ağrı kesici bir iğne yapacaktım. " dediğimde bende korkmuştum. Böyle bir tepki vermesini beklemiyordum. Gözlerime bakışı beni o kadar etkilemişti ki içim parçalanmıştı... " Onu koluma sapladığın zaman daha çok ağrıyacak... Daha çok acıyacak! Yalvarırım yapma. Bu acıya katlanabilirim ama ona katlanamıyorum artık... " dediğinde bakışlarımı incecik koluna sabitledim. Doğru söylüyordu... İğne vurulmaktan mosmor olmuştu kolları... Çok kötü görünüyordu. Kötü hissettim o an ve elimdeki iğneyi hemen masanın üzerine bıraktım. " İlaç ister misin peki? " diye sordum üzgün bir ifadeyle. " Ben artık hiçbir şey istemiyorum... İlaç, iğne... Hiçbir şey... Yalvarırım verme... Yalvarırım... " dedi ve sadece başımı sallayarak onayladım onu. Sonrada baş ucuna çöktüm ve onunla biraz olsun konuşmak istedim. " Bana anlatmak ister misin Şeyda? Neler olduğunu anlatmak ister misin? " dedim sakince. Şeyda bakışlarını masanın üzerindeki dosyaya çevirdi ve derin bir iç çekti. " Eğer o sahte belgeleri okumamış olsaydın sana her şeyi anlatırdım ama onları okudun ve şimdi ben ne dersem diyeyim asla ama asla inanmayacaksın doktor. Bunu çok iyi biliyorum. Ağzımdan çıkan her kelime de bir deliyi dinler gibi dinleyeceksin beni... Bir insanı dinler gibi değil... " dedi güç bela. Yutkundum o an ve başımı salladım. " Ben kanıtlara inanırım Şeyda. Evet, onları okudum ama doğru olduklarına dair bir kanıtım yok. Kanıt yoksa, inanmakta yok! " dedim. Bu sözler üzerine Şeyda gözlerine sıkıca kapattı fakat bu gözyaşlarının yanaklarından süzülmesine engel olamadı. " Ben deli değilim... Ben deli değilim... Henüz delirmedim! " diye söylenmeye başladı kendi kendine. " Neden kaçtın o hastaneden Şeyda? " diye sordum tedirgin bir şekilde. " Yanlış soru... Hastaneden neden kaçtığımı sormayacaksın doktor... Eğer gerçekten deli olmadığıma inanıyorsan, hastaneden neden kaçtığımı sormayacaksın, o hastaneye neden sokulduğumu soracaksın, neden o hastanede olduğumu soracaksın... Neden kaçtığımı değil... " dedi ve bana usulca arkasını döndü... Onun bu haline acıyan gözlerle bakarken daha fazla dayanamadım ve hızla çıktım odadan. Aklım başımdan gitmişti sanki, boğazım düğüm düğüm olmuştu. Hemen yatak odasına doğru gittim ve tam kapıya yaklaştığım sırada Hale'nin sesi doldu kulaklarıma. Birisiyle konuşuyordu. Hemde gecenin bu saatinde. Şaşırmıştım. Önce kapıyı açmak istedim fakat daha sonra yapamadım bunu ve kulağımı kapıya yanaştırdım. " Erdem canım gerçekten çok kötüyüm, abin gecenin bir saatinde eve bir fahişeyi aldı. Hemde gözümün içine baka baka, yapma dediğim halde. Moralim çok bozuk, sana çok ihtiyacım var, özellikle sana sarılmaya. Katlanamıyorum artık, çok üzülüyorum. Abin beni çok üzüyor. Yarın sabahı iple çekiyorum. Seni görünce biraz olsun keyfim yerine gelecektir. Şuan uyuyorsun muhtemelen ve bu ses kaydını sabah göreceksin ama her saat, her dakika, sana ne kadar ihtiyacım olduğunu bil. Unutma ki biz çok iyi anlaşan iki yakın arkadaşız... Tatlı rüyalar, öpüyorum... " dedi. İşte o an, o kapının ağzında, kitlenip kaldım... Hemde yüreğime saplanan kocaman bir bıçakla... #BenDeliDeğilim yorumlarınızı alalım bakalım! Erdem ve Vahide ile de tanışmaya hazır olun! Bomba bölümler sizi bekliyor! -Bölüm Sonu-
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD