-ŞEYDA-
Çıkış kapısını can havliyle açtığım an panikle dışarıya doğru adım attım fakat o an birine sertçe çarptım ve beni bir anda belimden kavrayarak sıkıca tuttu. Sersemlemiştim ve başımı istemsizce göğsüne gömmüştüm. Ben başımı kaldıramadan Cebir'in sesi geldi arkamdan ve sanki bana elini uzatacakmış gibi korkuyla sarıldım beni tutan kişiye. Başımı iyice gömdüm göğsüne ve gözlerimİ sıkıca kapattım, çok sıkı. Korkuyordum, titriyordum... Hızlı hızlı nefes alıyordum fakat kokusu da hızla doluyordu burnuma. Sonra kalp atışlarına kulak verdim. Gittikçe hızlanan, saat gibi kalp atışları ve arkamdan ismimi haykıran Cabir... O an daha fazla bu şekilde kalamayacağımı fark ettim ve yavaşça başımı gömdüğüm yerden kaldırdım...
Bir yüz... Kahverengi gözler, keskin bakışlar, fındık gibi bir burun, kirli sakallar... Hayretle bana bakan bir insan sureti. Kalakaldım yüzünü aniden görünce ve Cabir'in tekrar seslenmesiyle irkildim. Hemen ellerimi ondan çektim. Arkamı bir anda döndüm ve saçlarım bu sırada adamın suratına çarpmıştı. Onlara döndüğümde herkesten daha öfkeli görünen Hale hanım, hızla nefes alıp veriyor, arkamdaki adama bakıyordu. Miraç bey ise tedirgin bir haldeydi ve bana elini uzatıyordu. Cabir'de onlardan bir adım öndeydi ve kinle bakıyordu suratıma.
" Bu kez değil... Bu kez kimseyi bir deli olduğuma inandıramayacaksın Cabir! Bu kez beni oraya götüremeyeceksin! " diye bağırdığımda ortamda büyük bir sessizlik hakimdi. O kadar öfkeliydim ki. Beni ölüme götürecek olmasını kabullenemiyordum. Yaralı parmaklarımla oynamaya başladım. Stresliyken hep böyle yapardım. Yaralarım da sızlıyordu zaten.
" Şeyda, sakin ol. Şimdi hastaneye gideceğiz ve gerekli ilaçları alınca kendine geleceksin! " dedi Cabir. Sesindeki sinsilik tüylerimi diken diken etmeye yetmişti. Başımı sağa sola salladım ve acıyla güldüm.
" Size beni eve alın diye yalvardım! Onu değil! Beni, beni! " diye haykırdım sitemle. Miraç beye dönmüştüm. Hala elini uzatıyordu bana. Oysa ben ona inanmak istemişim. Bana öyle bir bakıyordu ki, inanmak istemiştim...
" Şeyda, sakin ol. Önce konuşmamız lazım. Daha sonra ne yapılması gerekiyorsa birlikte yaparız. Söz veriyorum birlikte gideceğiz o hastaneye. " dedi Miraç. Geriye doğru bir adım attım ve başımı iki elimin arasına aldım. Allah'ım şimdi delirecektim!
" Hala bana oraya gitmekten bahsediyorsun... Hala beni o hastaneye tıkmaktan bahsediyorsun! Olmaz... Bu kez olmaz, yapamazsınız bunu! " diye bağırdığımda sesim o kadar yüksek çıkmıştı ki boğazım ağrımıştı. Hepsi meraklı gözlerle bana bakarken ayaklarım çırılçıplaktı ve bir taşın batmasıyla irkildim. O an Cabir elimden tuttu ve beni kendine doğru çekti.
" Bırak! Bırak beni! Yardım edin! " diye bağırmaya başladım ve doktor Miraç bir anda kendine çekti Cabir'i. Sonrada elini kolumdan ayırdı ve öfkeli bakışlarını Cabir'e dikti.
" Dokunma kıza! Kimse ama kimse dokunmasın! Ona yaklaşmayacaksın! Canının yanmasını istemiyorsan, yaklaşmayacaksın! " diye bağırdı sonra ve ben ağlamaya başladım. Sanki sokak etrafımda dönüyormuş gibi hissediyordum.
" Bu bunu bilmem kaçıncı söyleyişim bilmiyorum ama... Ben deli değilim! Duydunuz mu beni! Ben deli değilim! Ama delireceğim! Az kaldı! Ve söz veriyorum delirdiğim gün gelip size; ben delirdim diye haykıracağım! Söz veriyorum! " diye bağırdım ve doktora çevirdim bakışlarımı.
" Ne yaparsam... Ne yaparsam bu kız gerçekten de deli değil dersin! Konuş! Ne yaparsam? " dediğimde sitemle bakıyordum yüzüne. Doktor bir anda ciddileşti ve derin bir şekilde baktı gözlerime. Sonra Cabir'i kenara itti ve kapıdan dışarı çıktı. Tam karşıma dikildi. Önce gözlerini kapattı ve sonra derin bir nefes aldı. Şuan tek umudum oydu... Tek umudum doktordu. Beni içeriye almıştı, bana bir umut olmuştu. Doktor vicdanlıydı, herkese, benim bir deli olmadığımı kanıtlayabilirdi, beni bu cehennemden çekip alabilirdi. Bana bakan bu gözler, bunu yapabilirdi. Ben doktora güvenmek istiyordum... Hayatımda bir kez olsun, birine güvenmek istiyordum! Kimsesiz kaldığım şu dünyada, birine sığınmak istiyordum. Korkudan ölürken dahi... Yaşamış olduğum her ne varsa, içinden sapasağlam çıkamamış olsam bile, dik durabilmek istiyordum... Hayatımda bir kez, sadece bir kez...
" Söylesene doktor... Ne yaparsam bir deli olmadığıma inanırsın? Şu hale bak! Önceden sadece hastanedekiler bir deliymişim gibi bakıyordu bana, şimdi dışarıdakiler de. Birinin bana deliymişim gibi bakmaması için benim sadece aynanın karşısına geçmem yeterli... Siz düşündüğünüz zaman değil, asıl ben delirdiğimi düşünürsem yenilirim. Fakat görüyorum ki hepiniz çok inatçı ve ısrarcısınız. Ben, ya size kendimi inandırmaya çalışırken delireceğim, ya da siz bana inanmamakta ısrar edip, benimle savaşırken delireceksiniz..." dedim. Cabir bu sırada burnundan soluyordu. Islak saçlarımdan damlalar akarken yere, yalvarırcasına bakıyordum gözlerine. O sırada arkamda duran adam hızla önüme geçti ve aceleyle girdi eve. Hale denen kadında hemen peşinden gitti. Doktor susmaya devam ediyordu. Bir ara saçını karıştırdı ve şöyle bir etrafına bakındı. Bir şeyler düşünüyordu ama ne düşündüğünü bilmiyordum, asla bilmiyordum! Çok geçmeden içeriden o adam çıktı ve elindeki havluyu bana uzattı. Bu da ne alaka dercesine baktım gözlerine ve havluyu alıp almamakta kararsızdım. Sadece bakıyordum.
" Erdem, ben Erdem. Memnun oldum Şeyda... Saçların hala ıslak, hasta olacaksın. " dedi ve elime tutuşturdu havluyu. Bakışlarım irileşmişti o an... Çok şaşırmıştım. Birisi, beni mi düşünmüştü gerçekten..? Bana deli muamelesi yapmadan... Gayet normal bir insanmışım gibi mi bakmıştı yüzüme? Kendini mi tanıtmıştı bana? Havluyu elime almıştım fakat bakışlarımı çekememiştim üstünden. Oysa sakince bakıyordu yüzüme, sanki hiç bir şeyi merak etmiyormuş, her şey normalmiş gibi. Yutkundum yüzüne bakarken ve ellerini cebine koyuşunu seyrettim. Sonra da Cabir'in de ona öfkeyle baktığını fark ettim. Fakat onlara odaklanmam çok uzun sürmedi ve doktora çevirdim bakışlarımı.
" Beni bir şartla deli olmadığına ikna edersin Şeyda; " diye girdi söze ve elini bana uzatarak devam etti. O an eline sabitledim bakışlarımı.
" Eğer benimle o akıl hastanesine gelirsen, senin deli olmadığına inanırım... " dedi ve ben donup kaldım. Ne demek oluyordu bu şimdi? Beni o tımarhaneye geri götürmekten mi bahsediyordu?
" Oraya tekrar gitmek istemediğimi biliyorsun... " dedim titreyen sesimle ve hayır anlamında başımı salladım. Bu sırada da geri geri adım atıyordum. Hale'nin kendi kendine söylenişi, Cabir'in sabır çekişi, Erdem'in hissiz bakışları, doktor ve ben...
" Hayır Şeyda, sen birinin sana inanmasını, oradan kaçmaktan daha çok istiyorsun! " dedi. Bu cümle bir tokat gibi çarptı yüzüme ve göz yaşları hızla süzüldü donuk suratımdan... Doktor kendinden emin bir şekilde bakıyordu gözlerime. Bense söylediği cümleyle savaşmaya çalışıyordum... Birinin bana inanmasını, oradan kaçmaktan daha çok istiyorum...
" Benimle gelirsen, sana söz veriyorum, inanacağım Şeyda. " dedi doktor. Elini hala indirmemişti. Onunla karşı karşıya gelmek beni germişti. Ne demem gerektiğini bilmiyordum. Kaçmayı düşündüm, etrafıma bakındım ama bu mümkün değildi. Üç tane adam, topal bir kızı yakalayamaz mıydı? Yakalardı. Kaçmam imkansızdı. Başka bir çarem peki? Başka bir çarem var mıydı? Ne yapabilirdim? Elimden gelebilen bir şey var mıydı? Beni buradan ne ve kim kurtarırdı?
" Sen bana inandın diyelim doktor... Sen benim deli olmadığıma inandın... Peki ya ben? Ben sana nasıl inanacağım? Bana gerçekten inandığına nasıl inandıracaksın beni? " diye sorduğumda tebessüm ettim.
" Eğer bunu gerçekten merak ediyorsan, inandır beni Şeyda. Sadece inandır... " dedi. O an gözlerimi sıkıca kapattım ve derin bir nefes aldım. Bu ne kadar sürdü bilmiyorum fakat saniyeler sonra vereceğim cevaptan artık emindim.
" Bir kez daha birisi bana inanmazsa, nasıl yıkılabileceğimi biliyorsun değil mi doktor? Psikologsun ya sonuçta... Bana inanmazsan sende onlar gibi iğneler yapacak mısın? Zorla, işkencelerle ilaçlar yutturacak mısın? Canım acıdığında ve ağladığımda küfredecek misin bana? Kapılar ardına kilitleyecek misin sende? Ellerimi, ayaklarımı bağlamak için hemşireleri toplayacak mısın başıma? Sana itaat etmem için aç-susuz bırakacak mısın! " dediğimde hıçkırıklara boğulmuştum ve hüngür hüngür ağlıyordum... Doktor bana bir adım daha yaklaştığında bana ne kadar acıdığını hissedebilmiştim...
" Şeyda... Ben sana inanmaya hazırım. Hatta öyle bir hazırım ki, sen şimdi anormal bir hareket yapsan, seni garipsemem. Diğerleri neden yapmıyor diye onları suçlarım... " dedi ve gözlerini bir an olsun çekmedi gözlerimden... Bu sözleri Miraç'ı bana yakınlaştıran şey olmuştu ve kalp atışımı değiştirmişti. Benim için herkesi arkasına almıştı ve bende saniyeler sonra yaralı ellerimi çekinerek de olsa Miraç'a uzattım ve fısıldadım;
" Bana inanmak zorundasın... " İşte o an, etrafımızdaki herkes bakışlarını elimize sabitlemişken, doktor buz gibi elimi sıkıca tuttu ve o da yutkunarak tuttuğu elime çevirdi bakışlarını. Bense hızlanan kalp atışlarımla ve rüzgar saçlarımı havalandırırken sadece gözlerine odaklandım...
#BanaİnanmakZorundasın
-Bölüm Sonu-
-Bu arada bölümü yazarken dinlediğim fon müziklerini medyaya koysam, o müzikle birlikte dinler misiniz? Bölümü okurken o müzikle dinlemenizi istiyorum çünkü. Ayrıca yeni bölümü nasıl buldunuz? Artık sizlerinde desteği ile büyümeye başladık. Umarım hep birlikte çok güzel yerlere geliriz. Arkadaşlarınıza kitabı tavsiye ederseniz çok mutlu olurum. Zaten sizin yorumlarınız beni o kadar mutlu ediyor ki, bu sayede daha bir inanarak ve hevesle yazmaya çalışıyorum. Bu kurguya çok güvendim. Umarım hak ettiği yerlere ulaşır ve keşfedilir. Farklı bir konu ele almak istedim. Uzun soluklu da bir kitap olmasını istiyorum. Bu yüzden hemen Cabir'den ya da Hale'den kurtulmamızın pek bir anlamı kalmaz. Siz bana güvenin, en iyi şekilde götürmeye çalışacağım hikayeyi. Daha öncede belirtmiştim, yeni bölümle alakalı ipuçları ve kitaptan kesitler paylaştığım bir i********: hesabı kurdum. saplantikitap isminde. Orayı da takip edebilirsiniz ve oradan da sorularınızı sorabilirsiniz. Sizleri çok fazla merakta bırakmamak adına da artık yeni bölümleri bir düzene koyacağım ve haftada iki bölüm paylaşacağım ama günü ve saati asla şaşmayacak en azından elimden geldiği kadar. Büyük ihtimalle çarşamba ve cumartesi günleri akşam saat yedide yayınlarım. Belki haftada iki bölüm sizler için az olabilir ama bende gerçekten çok yoğunum arkadaşlar ve bölüm yayınladığım başka bir kitabım daha var. Sizler bu kitapla ilgili neler düşünüyorsunuz?