-MİRAÇ TUNÇ-
Mutfaktan gelen seslerle araladım gözlerimi. Önce sağıma baktım. Hale yatakta yoktu ve koridorun ışığı açık duruyordu. Duvarda asılı olan saat ise iki buçuğu gösteriyordu. Ne yapıyordu bu saatte mutfakta? Esneyerek kalktım yataktan ve terliklerimi giyerek mutfağa doğru ilerledim. Sersem gibi hissediyordum. Zaten uyuyalı neredeyse bir saat olmuştu. Hale'de benimle birlikte uyumuştu oysa ki.
" Hale? " diye seslendim mutfağa girer girmez. Sonrada şöyle bir etrafa bakındım. Masanın üzerinde iki çeşit börek, bir tarafta kek ve fırına verilmek üzere beklenen kurabiyeler duruyordu. Gecenin ikisinde bu görüntü beni bir hayli şaşkınlığa uğratmıştı. Kim, ne için gecenin bu saati bu kadar yemek yapardı? Hemde kimin için..?
" Miraç " dedi irkilerek. Önce susup mutfağı inceledim. Sağıma soluma bakındım, bir sürü bulaşık duruyordu. Yerlerde de un lekeleri vardı.
" Bunlar ne gecenin ikisinde Hale? " diye sordum hayretle. Hale önce bir duraksadı. Daha sonra ise yaptıklarına şöyle bir bakınıp elindeki fırın eldivenini çıkardı ve masanın üzerine bıraktı.
" Uyku tutmadı. Bende bir şeyler yapayım dedim... " dedi. Yalnız bu bana hiç inandırıcı gelmemişti çünkü Hale yemek yapmaktan nefret ederdi. Bu evde doğru düzgün yemek yapmayana, ben sevmiyorum deyip her seferinde beni geçiştiren ve dışarıdan yemek siparişi veren kadın şimdi mutfakta çeşit çeşit şeyler yapıyordu. Bunu ne kadar mantıklı bulabilirdim ki?
" Sana söylemeyi unuttum. Yarın sabah kardeşlerini çağırdım kahvaltıya. Erdem ve Vahide bunları çok sever. " dedi sonra ve ikinci bir şok daha...
" Erdem ve Vahide mi? Bir kere Vahide diyette. Hayatta yemez bunları. Bunlar sadece Erdem'in yiyebileceği şeyler. Sen bunların hepsini Erdem için mi yaptın? " diye sordum ve donuk bakışlarımı ona sabitledim. Yutkundum sonra, içime bir şey oturmuştu sanki, kötü hissetmiştim yine. Önce kekeledi, ne diyeceğini bilemedi fakat sonra sinirlenip bağırmaya başladı.
" Canım sıkıldı yaptım işte Miraç! Uzatıp durma boş yere! Erdem de yer, sende, bende... Alt tarafı yemek. Uyku tutmadı diyorum. Yoksa uğraşır mıyım? " dedi öfkeyle. Uyku tutmamışmış... İstersen hiç uyuma! Seni hiçbir kuvvet bu mutfağa sokup yemek yaptıramaz ki kolay kolay. Doğru ya... Bir iş yerine giderken yemek yaparsın, o da yine Erdem'le yani 'erkek kardeşimle' yemek için. Birde Erdem'i eve çağırırken... Bomboş bir ifadeyle baktım Hale'nin yüzüne, ne diyeceğimi bilmiyordum ve sonrada mutfaktan çıktım. Önce bir tuvalete gidip elimi yüzümü yıkadım. Sonrada odama geçtim ve yatağıma girdim. Gece gece sanki gelmişlerdi bana. Boğuluyor gibi hissetmiştim, boğazım düğüm düğüm olmuştu, kalbime ağrı girmişti sanki... Hale benim 5 senelik karımdı. Beş senede toplam sadece ilk iki senemiz mutlu mesut geçmişti. Sonrasında ise nedenini hala çözemediğim kavgalar, gelinen boşanma aşamaları, huzursuzluk ve Hale'nin bana söylediği yalanlar. Benimle hiç mutlu değildi. Sürekli benden uzaklaşmanın yollarını kolluyor gibiydi. Ama yinede benden vazgeçemiyordu. Bunun nedenini de anlayamıyordum. Onu gerçekten çok sevmiştim fakat zamanla içimde ona dair ne varsa teker teker öldürmüştü. İnsanların içinde beni rencide etmekten çekinmez, ne düşündüğümü asla önemsemezdi. Elimden gelenin hepsini yapmama rağmen benden tiksiniyordu ve ben ne yazık ki bunun çok net bir şekilde farkındaydım... Erkek kardeşim Erdem'le birlikte aynı ofiste çalışıyorlardı. İkisi de iç mimardı. Hale bana göstermediği ilgi ve alakayı Erdem'e daha çok gösteriyordu. Sürekli onu evimize çağırıyor, iş başarılarını ve özel günlerini kutluyordu. Oysa bizim evlilik yıldönümümüzde eve bile gelmemişti... Bu durum artık beni sıkıyordu ve yanlış bir düşünceye itiyordu. Yanlış olduğuna emindim fakat elimde değildi... Kafamda sürekli saçma sapan düşünceler dolaşıyordu, kendimi bundan alıkoyamıyordum. Sinirleniyordum, zoruma gidiyordu, kahroluyordum sanki. Onunla aynı evin içinde iki düşman gibi yaşadığım her saniye, duvarlar üstüme üstüme geliyordu...
Elime telefonumu aldım ve derin bir nefes alarak mesaj bölümüne girdim.
" Erdem, yarın biraz yengenle baş başa kalmak istiyorum. Vahide'ye söylersin, başka zaman gelirsiniz. " yazdım ve Erdem'e yolladım. Sonrada telefonumu kapattım ve çekmecenin üzerine bıraktım. Başımı yastığa koydum. İçimdeki sıkıntı sanki beni boğacak gibiydi, bu halde nasıl uyurdum bilmiyordum... Bana yapmadığı şeyleri erkek kardeşime, hangi niyetle yapabilirdi?
-ŞEYDA-
Ayağımın çok ağır bir şekilde sızlamasına rağmen deli gibi koşmuştum. Bir yandan acı acı çığlıklar atıyor, bir yandan sıkıca çarşafı tutuyordum ki Cabir'in hesaplamalarından daha kısa sürede söylediği eve varmıştım. O da arabasıyla beni takip ediyordu... Evin önüne geldiğimde nefes nefeseydim ve canım inanılmaz acıyordu. Sürekli yaşadığım acıdan dudağımı ısırıp duruyordum. Konuşurken vakit kaybetmemek için ağlamamam gerektiğinin farkındaydım fakat bu ne mümkün? Kalbim hızla çarpıyordu, sanki her an kalp krizi geçirebilirmişim gibiydi. Bedenim ateş parçasıydı, yinede buz gibi hissediyordum. Başımı kaldırıp şöyle bir bakındım eve. Penceresinde kurumuş çiçek saksıları vardı. Tek katlı küçük bir evdi ve ışıklarından biri yanıyordu... O an öyle büyük bir umutla dolmuştu ki içim... İrileşen gözlerimle odaklandım kapıya. Güç bela, utanarak çıkardım üzerimdeki çarşafı ve kenara bıraktım. Sonra ise üstümü başımı düzelttim ve kapıya yaklaştım. İlaçtan olsa gerek, başım dönüyor, midem bulanıyordu. Gözlerimde hafiften kararmaya başlamıştı. Titriyordum, sıcak basmıştı vücudumu. Göz yaşlarımı tek hamlede sildim ve can havliyle kapıya ilk vuruşumu yaptım... O kadar sert vurdum ki o an, yaralı bileğim burkulmuşcasına sızladı. Bu acı beni kendime getirmişti. Bu kez iki elimle birlikte ve arka arkaya vurmaya başladım. Tüm gücümle yapıyordum bunu.
" Yardım edin! Lütfen yardım edin! Açın kapıyı! " diye bağırıyordum. O kadar korkuyordum ki. O tımarhanede yaşadığım her ne varsa gözümün önüne geliyordu. Bütün acılarım bir set gibi gözümün önüne çekiliyordu. Bu kapı benim son şansımdı! Bu kapı o tımarhanenin çıkış kapısıydı! Ben o torbanın içinden bir kapı seçtim! Ve bu kapı, yaşadığım bütün işkenceleri bir sır gibi arkasında saklayacak! İnanıyorum ben..! Lütfen... Allah'ım lütfen! Yalvarırım sana, bana yardım et... Onların elinde, acıyla ölmeme izin verme. Lütfen...
" Lütfen açın şu kapıyı! Allah rızası için açın! " diye haykırdım tekrar ve yapıştım kaldım kapıya. Nefes nefese kalmıştım. Kulağımı dayadım iyice ve bir ses bekledim. Sadece ufak bir ses... Fakat dakikalar sonra içeriden bana doğru yaklaşan bazı sesler duydum ve heyecanla çekildim geri. O an panikle yere düşüyordum çünkü ayaklarım tutmamıştı birden. Kapı bir anda açıldı... O an şaşkınlıkla açtım ağzımı. Tam karşımda bir adam... Yeşil gözlü, uzun boylu, geceliğiyle ve panikle bakıyordu gözlerime, şaşkındı. Ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Merakla etrafa bakındı sonra. Yüzünde anlamsız bir ifade, şoka girmiş gibi... Donup kalmıştı. Ne ben gözlerimi kırpmıştım. Ne de o... Hayretle bakıyorduk birbirimize. İkimizde sanki ömrümüzde ilk defa insan görmüş gibiydik. Bir eli kapıdaydı. Hızla süzdü beni ve sadece gözlerime odaklandı. Dilim tutulmuştu o an. Ne diyeceğimi bilemedim. Utanıyordum, çekiniyordum... Üstümü başımı çekiştirip duruyordum. Kapatmaya çalışıyordum açıkta olan yerlerimi, titriyordum. Dakikalarca bakmıştı yüzüme ve sonra arkasından bir kadın çıka geldi.
" Ne istiyorsun! Kimsin sen gecenin bu saatinde? " diye bağırdı bana ve adamın önüne geçti.
" Lü...Lütfen... Lütfen yardım edin! " diyebildim güç bela. Kekeliyordum, elim ayağıma dolaşmıştı. O kadar çaresiz bir haldeydim ki... Nasıl yardım isteyebilirdim başka türlü bilmiyordum, kelimelerim tükenmişti sanki. Alfabem çin alfabesine dönüşmüş gibiydi.
" Utanmıyorsunuz değil mi! Yol kenarları, otobanlar bitti, şimdi de evlere mi gelmeye başladınız! " diye haykırdı. O kadar öfkeli görünüyordu ki. Bu cümlesi bir anda bir tokat gibi çarpmıştı yüzüme ve çaresizliğimin ardına sığındı gururum, haysiyetim...
" Hayır... Hayır lütfen beni dinleyin! Ne olur, yalvarırım beni içeriye alın! Hayatım tehlikede! Lütfen! Sadece bir kaç saat! Yalvarırım ne olur! " diye haykırdım tekrar ve gidip kadının ayaklarına kapandım... Çığlık attı o an ve itti beni...
" Gecenin bu saatinde bir fahişeyi neden evime alacakmışım! Kocamı baştan çıkart diye mi! Ya da hırlı mısın, hırsız mısın! Çek git evimin önünden yoksa polis çağırırım! " diye bağırdı ve yanındaki adamı çekerek, kapıyı çat diye suratıma kapattı. O an donup kaldım ve bir anda dizlerimin üstüne çöktüm. Neye uğradığımı şaşırmıştım. Yağmur hafiften atıştırmaya başlamıştı. Çok kötüydüm... İçeriden sesleri geliyordu, bağırışıyorlardı. Onlar, bu ev... Benim son şansımdı! Beni içeriye almak zorundalardı! Buna mecburlardı! Beni ölüme terk edemezlerdi..!
Düştüğüm yerden sersem gibi kalktım ayağa ve tekrar dayandım kapıya. Tekrar yumruklamaya ve bağırmaya başladım. Bu kez her seferkinden daha güçlü çıkıyordu sesim. Bu kez daha çok ağlıyor, daha çok bağırıyordum. Vücudum uyuşmaya başlamıştı bile... Tüm var gücümle vuruyordum kapıya.
" Açın bu kapıyı! Ne olur açın! Beni o cehenneme terk etmeyin! Beni göz göre göre ölüme terk etmeyin! Ne olur acıyın bana! " dediğimde hıçkırıklara boğulmuştum. İşte o an kapı tekrar açıldı ve bu kez o kadın elindeki paraları bir çırpıda yüzüme fırlattı ve ben irkilerek geri adım attım... Paralar üzerimden süzülürken yere öfkeyle bağırıyordu bana.
" Al paranı defol git! Utanmaz! Ahlaksız! Seni polise vermediğime dua et gece gece! " dedi ve tam kapıyı kapatacakken o adam onu durdurdu ve dışarı çıktı. O an sustum ve bakışlarımı sadece suratıma çarpılan paralara sabitledim. Bu muydu? İnsanoğlu bu muydu gerçekten?
" Hale bir sus artık! Elaleme rezil olacağız bir kes sesini! Belli ki bir derdi var bir dur! " diye haykırdı. Sonra da bana doğru yaklaştı. Bakışlarımı üzerime fırlatılan paralardan çektiğimde gözyaşlarına boğulmuştum.
" İyi misiniz? " diye sordu acıyan gözlerle bakarken. O an daha fazla dayanamadım ve köşeye attığım çarşafı alarak sıkıca sardım üstüme... Utandım, yerin dibine girdim!
" Ben fahişe değilim... " diye fısıldadım gözyaşları içinde.
" Tamam... Tamam sakin ol ve bana ne olduğunu anlat olur mu? " dedi. Oldukça naif yaklaşmaya çalışıyordu bana. Fakat o yaklaştıkça ben geri adım atıyordum.
" Lütfen... Lütfen beni içeriye alın. Size yalvarıyorum... " dedim gözlerinin içine bakarken. Yeşil gözleri bir anda irileşmişti ve bana elini uzattı.
" Birinden mi kaçıyorsun? Polise gidelim mi birlikte? " dedi. Başımı sağa sola salladım ve alnıma düşen saçlarımı kulağımın arkasına tıkıştırdım.
" Polise gidemem... Kimse bana inanmaz! Deli diyecekler... " dedim acıyla ve haykırmaya başladım.
" Kimse bana inanmaz! Hiç kimse! Yalvardım, çok yalvardım! Kimse bana inanmadı! Kimse beni kurtarmak istemedi! Herkes, göz göre göre beni bu tımarhaneye hapsetti! Öldürdüler beni! Şeyda'yı bu tımarhanede öldürdüler! Şimdi canlı kalan tek şey, bu sağlam bedenim! Ruhumu öldürdüler! Bu gece... Bu gece de oraya götürülürsem, kendimi öldürürüm! Bak! Bak ellerime... Kollarıma bak! Ya yüzüm! Zorla yaptılar bu iğneleri bana! Zorla! " dedim nefes nefese fakat daha fazla konuşamadım ve gözlerimin kararmasıyla sendeledim. O an bir anda tuttu elimden.
" Eğer o kadını evime sokarsan Miraç! Seni boşarım! " diye haykıran karısının sesi kulaklarıma dolarken elini o kadar sıkı tutuyordum ki. Gözlerim kapanmaya başladığında acıyla fısıldadım ona.
" Lütfen... Lütfen beni içeriye al... Eğer birazcık vicdanın varsa... " dedim ve gözlerim bir anda kapandı...
-MİRAÇ-
Aniden kollarımın arasına yığılmasıyla birlikte son anda tuttum onu. Bayılmıştı, hemen kucağıma aldım ve sıkıca tuttum. Korkutmuştu beni, paniklemiştim.
" Hale, çekil kenara! İçeri sokacağım kızı! " diye haykırdım korkuyla. Ne olmuştu buna böyle...
Hale kenara çekilmemekte oldukça ısrarlıydı ve tam karşıma dikilmişti. Yüzünde büyük bir öfke vardı.
" Buna asla izin vermem! " dedi sert bir şekilde. Tam o anda ise köşede duran siyah araçtan panikle bir adam indi ve bize doğru koştu. Başımı ona doğru çevirdiğimde elinde kalın mavi bir dosya vardı ve at hırsızına benziyordu.
" Durun! Durun ne yapıyorsunuz! Verin onu bana! Saatlerdir her yerde onu arıyoruz biz. Deli o deli! Akıl hastanesinden kaçtı bu gece. Ağır bir akıl hastası. Ben orada çalışıyorum. İsmim Cabir... Cabir Vural! " dedi ve telaşlı gözlerine kucağımda yatan kıza sabitledi...
#MiraçVerme
-Bölüm Sonu-
-Merhaba arkadaşlar. Umarım yeni kurgumu beğenmişsinizdir! Lütfen destek olmak için arkadaşlarınıza önermeyi ve paylaşmayı unutmayın.
-Ayrıca bu kitaptaki kesitleri, kitap hakkında ki bilgileri ve yeni bölümle ilgili ipuçlarını paylaşmak için bir i********: sayfası kurdum. Sayfanın adı saplantikitap geri takip yapıyorum. Sizde sayfayı takip ederek bu kitapla ilgili her şeyden haberdar olabilirsiniz. Hep birlikte kocaman bir aile olmamız dileğiyle...
-LÜTFEN YORUM VE VOTELERİNİZİ EKSİK ETMEYİN. HEPİNİZİ SEVİYORUM...