BÖLÜM 4

1192 Words
Gözlerimi açtığımda belimdeki elleri hissederek rahatlamıştım. Neden bu kadar iyi hissettiğime dair en ufak bir fikrim olmasa da sesimi çıkarmadım. Hatta iç sesimi bile çıkarmadım. Dışarısı henüz aydınlıktı, sanırım öğle saatleriydi, ya da öğleden sonra. Saate baktığımda 1i henüz geçmişti. Aklıma birden Gerard’ın ilaçlarını içmediği ve hatta yemek de yemediği geldi. Yavaşça kollarından kurtulup kalktım. O ise hala bebek gibi uyuyordu. Yarasındaki enfeksiyon onu çok yoruyor ve vücudunu bitkin bırakıyordu. Kurşunun derine saplanmamış olması iyiydi. Ve yara içten içe iyileşmeye başlamış olmalıydı. Yoksa Gerard’ın değil iki gün durmaksızın yürümesi, 2 saat içinde komaya girmesi gerekti. Tedavisini de ustaca yapmış gibiydi. Kurşun yarasını iyi tedavi edebilmek deneyim gerektirirdi. Bunun onun ilk yarası olmadığından nedense çok emindim. Mutfağa geçtim ve kahvaltı hazırladım. Ona meyve sularıyla ve yumurtayla doping etkisi yaptım. Sonra da ilaçlarını verdim. Sanki rengi düzelmeye başlamış gibiydi. Kahvaltıdan sonra ona kitaplıkta bulduğum bir kitabı okudum. Bazı yerlerinde duygulandığım, bazı yerlerinde de sinirlenip söylendiğim için benimle dalga geçti. Keyifli vakit geçiriyorduk. Güneş henüz batmamıştı ama vakit epey geçmişti. Yaz olduğu için hava geç kararıyordu ama yemek saati gelmişti bile. Ben pek acıkmamıştım ama onun ilaç saatinin geçmemesi gerekiyordu. “Bu kadar şamata yeter. Yemek yemen gerek” dediğimde çocuk gibi mızmızlandı. “Elisa yeni yedik ama. Bu gidişle şişman bir adam olacağım ve kaçmam daha zorlaşacak” dediğinde güldüm. “iyileştikten sonra spor yaparsın kilo verirsin sonra kaçmaya devam edersin. Ama şimdi yiyeceksin” dedim ve mutfağa geçtim. Mutfakta işim bittiğinde içeriden gelen tıkırtıları anlamak için salona geçtim. Gerard kalkmış dolapta duran evraklara bakıyordu. Arkasından gidip ne yapmaya çalıştığını anlamak isterken birden döndü. Döndüğünde beni görmesiyle kolumu sıkıca tutması bir olmuştu. Gözlerinde yine o öfke patlamasının ışıltılarını görüyordum. “Sen ne yaptığını sanıyorsun?” diye bağırdı birden. “Asıl sen ne yapıyorsun burada dolabımı karıştırarak?!” diye ben de ona bağırdım. Sesim onunki kadar gür çıkmasa da oldukça sertti. “Sadece seni tanımaya çalışıyorum!” dedi yine sertçe. “Ve sen arkamdan sessizce gelip ödümü koparıyorsun!” dedi. Bunu söylerken kolumu öyle sıkıyordu ki bir an kemiğimin içeri doğru eğildiğini hissettim. Kolumu çekmek istediysem de başaramadım. Bir büyünün etkisindeymişçesine bakıyordu. Yeşil gözleri renk değiştirmişti sanki. Bu adam ya psikopattı ya da içinde sakladığı bir canavar vardı. “Bırak beni!” diye tısladım. Bırakmaya yanaşmayınca kolumu sertçe çektim. Canım çok acımıştı, hatta kolum incinmişti sanırım. Baktığımda kızardığını ve parmaklarının izlerinin belirgin bir şekilde kolumda durduğunu gördüm. O kadar sinirlenmiştim ki kendimi gizli geçidin olduğu odaya atıp aşağıya indim. Kapının kilidini açıp dışarı çıktım ve koşarak göl kenarına ulaştım. Üzerimdekileri çıkarıp kendimi suya bıraktım. Yüzmek beni hep sakinleştirmişti. Babam öldürüldüğünde, ağabeyim komadayken kendimi yüzerek sakinleştirmiştim. Durmadan kulaç atıyordum ve yorulduğumu hissetmiyordum. Ama kolum acımaya başlamıştı. Onu sudan çıkardığımda şiştiğini fark ettim. Gölün ortasına kadar gelmiştim o sinirle. Geriye doğru dönerek tekrar yüzdüm. Kıyıya çıkıp giysilerimi üzerime geçirdim. Koluma tekrar baktığımda ödeme benzeyen bir şişlik gördüm. Lanet olası dengesiz kaçık! Hayır kaçık değil kaçak! Geçitten tekrar geçtim ve eve girdim. Koltukta oturmuş başını önüne eğmiş, ellerini birleştirmiş öylece düşünüyordu. Durmadan üst kaça çıktım. Üzerimi değiştirdim ve alt kata indim. Saate baktığımda 8 olmuştu bile. Ve Gerard hala açtı. İlaç saati geçmişti bile. Tanrım! Bütün hayvanlığına rağmen onun açlığını düşünüyorum, ne kadar aptaldım ben böyle! Ama iyileşip bir an önce defolup gitmesi için bu gerekti. Aşağı kata indiğimde hala aynı pozisyondaydı. Ses çıkarmadan mutfağa geçtim. Soğuyan yemeği yeniden ısıttım, tepsiyle birlikte yanına geldiğimde başını kaldırıp bana kırık bir şekilde güldü. Gülümsemesinde acı vardı sanki. Söze ben başladım: “Yemek yemen gerek, ilaç...” dedim. Sessizce geriye yaslandı. Önüne bir sehpa çekip tepsiyi bıraktım. Ondan uzakta bir koltuğa oturdum. Bana bakıyordu, ona bakmasam da bunu hissediyordum. “Bana bakmayı kes ve yemeğini ye!” dedim ona bakmadan. “Kendim nasıl yiyeceğimi unutmuş gibiyim. Bana o kadar iyi baktın ki” “Sana bir daha yemek yedireceğimi sanıyorsan yanılıyorsun” “Yiyemem o zaman. Zaten ben açlıktan ölmeyi hak ediyorum. Benim gibi bir...” derken lafını kestim. “Ne için öleceksen bunda benim açımdan sakınca yok, yalnızca evimde ölme yeter!” dedim sertçe. Bir an ileri gidip gitmediğimi düşünsem de kendimi dinlemedim. “Haklısın...” dedi ve yerinden kalktı. Askıda duran montunu alıp kapıya yöneldiğinde ne yapmaya çalıştığına baktım. “Kapıyı... Açar mısın?” dedi sesi titreyerek. Tanrım bu adam beni deli edecekti. Kalbime bir bıçak saplandığını hissettim birden. Ona bakmadım. “Elisa, lütfen!” dedi. Başımı çevirdiğimde gözlerinin yaşlarla dolu olduğunu gördüm. Bu adamı birinin bana tercüme etmesi gerekiyordu. Onu anlamak o kadar zordu ki… Kalkıp yanına ulaştığımda gözyaşları çoktan akmaya başlamıştı. Bu haliyle beni başka bir şok dalgasına sürüklerken içime biz köz parçası düşmüş gibi hissettim. Bana yaptıklarından sonra bu hale gelmesini umursamıyor olmam gerekirdi ama öyle biri değildim. Gerektiğinde bir duvardan daha sert, bir yılandan daha zehirli olabilsem de karşımda çaresizce, pişman ve masumca ağlayan bir adama karşı bütün kalkanlarımı indirmiş, zehirlerimi de geri akıtmıştım. Onu ellerinden tutup koltuğa doğru sürükledim. Bana itaat etti ve sessizce oturdu. Çocuk gibiydi ve en çok da kimsesiz gibi olan hali beni çok etkilemişti. Sehpadaki tepsiyi yakınlaştırıp kaşığı aldım. Çorbadan bir kaşık aldım ve ona içirdim, sessizce içti. İkinci kaşığı almama fırsat kalmadan kollarını belime doladı. “Affet beni...” diye fısıldadı. Ellerim kontrolsüzce saçlarını okşarken o konuşmaya devam etti: “Elisa affet beni… Ben… Sadece birden… Elisa ah…” Duyduğum sesin ondan çıktığına inanamıyordum. Öyle zavallıydı ki, kollarımın arasında çocuk gibi ağlıyordu. Sesimi çıkarmadan saçlarını ve sırtını okşamaya devam ettim. Bunun onu yavaş yavaş sakinleştirdiğini görmüştüm. Sonunda iyice sakinleştiğinde arkasına yaslandı ve konuşmaya çalıştı: “Elisa sana her şeyi anlatacağım” dedi, sesi oldukça titrek ve biraz da boğuktu. “Önce yemek ve ilaç” dedim anne edasıyla. “Peki” dedi ve usulca ona yemek yedirmeme izin verdi. Yemeği bittikten sonra ilaçlarını da içirdim. Etrafı toplayıp yanına oturdum ve: “Şimdi anlat, seni dinlemek istiyorum…” dedim sakince. “Peki sana hayatımı anlatacağım…” dediğinde yüzüne bakarken esnedim birden. Rahatlamamla uyku bastırmıştı. “Uykun geldi. Bütün gece başımda bekledin Elisa, dinlenmek istersen daha sonra da anlatabilirim” dedi düşünceli bir tavırla. “Sorun değil, sen iyisin ya…” diye karşılık verdim. “Sen nasıl bir kadınsın Tanrı aşkına. Benim gibi bir hayvanın senin gibi bir meleğin şefkatini haketmiş olması için kiliseden çıkmıyor olması gerek” dediğinde bir kahkaha attım. “Abartma istersen, melek falan değilim ben. Sadece içimden geldiği gibi davranıyorum. Yarın inanamayacağın kadar kötü de olabilirim” dediğimde başını önüne eğdi. Daha sonra hafifçe kaldırıp bana baktı. Bu bakışlar, bu yüz, bu tavır… Tanrım bu nasıl bir güzellikti böyle… “Senin hangi halinden şikayet edebileceğimi bilmiyorum. Ama iyi ya da kötü, yanında olmak benim için her durumda bir ödül. Yalnızca seni yorarsam buna üzülürüm” derken gözlerinde daha önce görmediğim, huzur veren bir ışıltı vardı. “Erken konuşuyorsun ama yine de böyle düşünmen bana iyi hissettirdi. Bir de şu yorgunluk konusunu bir daha açmamak üzere kapasak… Senin iyi olduğunu ve uyandığını görmek bütün yorgunluğumu aldı” dediğimde ne dediğimi anlamak istercesine yüzüme bakıyordu. Uykum geldiğinde aklıma gelen her şeyi söyleme huyumdan nefret etsem de Gerard’a içimden geçenleri söyleme konusunda kendimi durdurmak istemiyordum. “Elisa…” dedi fısıltı gibi çıkan bir sesle. “Anlatmaya başlayacak mısın?” diye sordum. Yastığını düzeltti, geriye yaslandı ve “başlıyorum” dedi…
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD