8. ŞEREFSİZ ADAMIN TEKİYİM

1814 Words
Akşam yemeğinde bir araya geldiklerinde tek eksik Rüya idi. İlacın etkisinden dolayı uyumaya devam ediyordu. Kudret Bey ile Neziha Hanım aralarında düğün için yapılacaklardan bahsediyorlardı. Rezzan kendi sessizliğinde tabağındaki yemeğini kaşığıyla karıştırıp duruyordu. Mihriban, Rüya’nın boş kalan yerine oturmuş Emir babasına nazlanarak yemeğini yiyordu. ‘’Hayırlısıyla Mihriban ile ilgilendiğin gibi oğlunla ilgilendiğini de görmek nasip olsun.’’ diyen Kudret Bey ile Emir oturduğu yerde huzursuzca kıpırdandı. ‘’Yakında düğün var baba beni bırak düğünle ilgilen.’’ ‘’Düğünü de yaparız, torunumuzu da severiz Emir ağa bana laf yetiştireceğine torun ver.’’ ‘’Duydun mu Rezzan babam erkek torun istiyormuş ona göre.’’ Rezzan, ağabeyinin söyledikleriyle gözleri büyümüş halde bakıyordu. ‘’Ben evlenmeyeceğim diyorum bunlar erkek torun diyor.’’ diye kendi kendine fısıldayarak konuştu ama sözlerinin devamı sesliydi. ‘’Onu sana diyor bana değil ağabey.’’ ‘’Abbi, babama torun ver.’’ diyen Tuğrul gülünce Kudret Bey eliyle oğlunu işaret etti. ‘’Kardeşin bile senden akıllı ne yapman gerektiğini biliyor.’’ ‘’Sen önce Rezzan’ın düğününü yap. Size afiyet olsun.’’ Emir masadan kalkıp giderken babası arkasından söyleniyordu. ‘’Kaç bakalım nereye kadar kaçacaksın?’’ Yemek masasından herkes bir bir kalkarken en son karı koca kalmıştı. Kudret Bey, karısına. ‘’Konuş oğlunla aklını başına alsın yeter bunca yıl beklediğim.’’ dedi. ‘’Ölmeden soyumun devam ettiğini görmek istiyorum. Ağabeyi bundan akıllıydı beklemeden evlendi ama erkek çocuk da nasip olmadı yaşayıp kızını büyütmek de, bu hergele gelmiş yirmi sekiz yaşına hâlâ ortada torun yok.’’ ‘’Konuşurum ağam ama önce Rezzan’ın düğününü yapalım ikisini birbirine karıştırmayalım sonra ortalık karışır azıcık sabret.’’ ‘’Düğünden hemen sonra bu işi hallet.’’ Kudret Bey de kalkıp gittiğinde Neziha Hanım yalnız kalmıştı. ‘’Neyi nasıl halledeceksem? Ben oğlumu toprağın altına koymuşum bu torun derdinde.’’ Gözlerinde biriken yaşı şalının ucuyla sildi. ‘’Emine toplayın masayı.’’ diye seslendikten sonra masadan kalktı. Emir odasına dönecekken adımları Rüya’nın odasına girdi. Kendisine engel olamamıştı. Sessizce yanına oturup masum yüzüne baktı. Babasının üzerindeki baskısı arttıkça bazen nefes alamadığını hissediyordu. Ağabeyinden sonra torun demediği bir gün bile geçmiyordu. Eli sigarasına gittiğinde Rüya’dan dolayı vazgeçip cebine geri koydu. ‘’Emir.’’ diyen sesle açılan firuze gözlere baktı. ‘’Merhaba.’’ dedi Emir gülümseyerek. ‘’Nasılsın?’’ ‘’Yorgunum, açım.’’ ‘’Yemek getirtebilirim ya da avluya inebiliriz hava güzel.’’ ‘’Dışarı çıkalım.’’ Rüya yattığı yerden kalkarken hızlı davranınca başı dönmüştü. Olduğu yerde sendeleyince Emir tutarak düşmesine engel oldu. Odadan çıktıklarında yürürken tutmaya devam ediyordu. İlaçtan dolayı bedeni gevşemişti adımlarını kontrol etmekte zorlanıyordu. Kamelyada sedirin üzerine oturdular. ‘’Beyza, Rüya’ya yemek bana da kahve getir.’’ diye seslendi Emir. Beyza kısa sürede istenileni hazırlayıp getirdi. Genç kız iştahla yemeği yemeye başlamıştı. ‘’Seninle konuşmayacağım. Beni bırakıp gidiyorsun sonra o karartılar gelip bana istemediğim şeyler yapıyorlar.’’ Emir ağzının içindeki sıcak kahveyi yana yana yuttu. ‘’Sana istemediğin ne yapıyorlar?’’ ‘’Bilmem hatırlamıyorum ama yaptıklarını istemediğimi biliyorum.’’ ‘’Rüya.’’ diyen Tuğrul arkasında Emine’yi koşturarak yanlarına geldi. ‘’Uyandın.’’ ‘’Uyandım.’’ dedi Rüya tebessüm ederek. ‘’Sen ölcen mi? Ölme sen, yaşa.’’ Emir sessizce fısıldadı. ‘’Seni kriz geçirirken görünce korktu, ölen ağabeyimizi hatırladı.’’ Rüya’nın yüzündeki tebessüm genişlemişti. ‘’Ölmeyeceğim ama biraz hastayım. Emir doktor getiriyor onun verdiği ilaçlarla iyi olacağım.’’ ‘’Hadi Tuğrul sen de ilaçlarını iç.’’ Emine elindeki ilaçları içirmeye çalıştıkça Tuğrul istemiyorum deyip kaçmıştı ama şimdi gülerek ilaçların hepsini eline aldı. ‘’Rüya bak.’’ dedikten sonra ağzına atıp suyla beraber içti. Ağzını açıp gösterdi. ‘’Çok cesursun sen böyle hepsini içince ben cesaretine hayran kalıyorum.’’ Tuğrul gülerken çoğu zaman olduğu gibi ağzından salyası akmıştı. Emir, kardeşinin cebindeki mendiline uzanacakken Rüya ondan önce davranmış yemeğinin yanında getirilen peçeteyle silip yemeğine devam etmişti. Emir’in bakışları Rüya’nın üzerine çevrildi. Hareketleri oldukça rahattı. İnsanların Tuğrul’u bu şekilde gördüklerinde verdikleri bütün tepkilere aşinaydı ve birçoğu değil ağzını silmek korkup ya da iğrenip yaklaşmak istemezdi. Rüya ise hiç korkma belirtisi göstermeden kardeşine yaklaşıp onunla gülüp vakit geçiriyordu, iğrenmeden ağzını silip yemeğini yemeye devam ediyordu. Güzelliğine hayran olalı çok olmuştu ama ruhuna da hayranlığı arttıkça artıyordu. Tuğrul esnediğinde, ‘’Hadi bakalım koçum uyku vakti.’’ diyerek Emine’ye eliyle işaret verdi. ‘’İstemiyom.’’ ‘’Git uyu yarın bana kuş yapmayı öğreteceksin.’’ diyen Rüya ile uslu uslu ayağa kalktı. ‘’Bi sürü kuş yapcam sana.’’ El sallayıp Emine ile gitti. ‘’Kardeşin çok tatlı.’’ Rüya yemeğinden bir lokma daha yedi. Emir iç çekmişti. ‘’Kardeşimin yerinde olmak isteyeceğim hiç aklıma gelmezdi.’’ ‘’Ne dedin yine duyamadım?’’ Emir’in saçını çekti. ‘’Buraya gelirken beni tutmuştun onun cezası.’’ Eliyle kolundaki morarmış yeri ovdu. ‘’Bunu o karartılar geldiğinde mi yaptılar?’’ Emir morluğun üzerine dokunduğunda saçı bir kez daha çekildi. ‘’Yapma şunu.’’ ‘’O zaman bana dokunma. Dokunan başkası olunca cezasını sen veriyorsun ben de seninkini vereceğim. Adalet herkes için aynıdır.’’ ‘’Avukat mısın adalet deyip ceza veriyorsun?’’ Rüya düşünür gibi alnının kenarını kaşıdı. ‘’Avukat olsam bana zarar veremezlerdi çünkü nasıl ceza alacaklarını bilirdim.’’ Emir dokunmadan morluğu gösterdi. ‘’Ben yaptım özür dilerim.’’ ‘’Neden bana zarar verdin Emir? Sen erkek arkadaşım olmuştun, beni koruyacaktın?’’ ‘’Doktorun iğneyi yapabilmesi için kolunu sabit tutmam gerekiyordu. Çırpınışların güçlü olunca ben de güçlü tutmak zorunda kaldım.’’ ‘’İyi olayım diye yaptığından seni affettim. Teşekkür ederim.’’ Rüya oturduğu yerde biraz doğrulup Emir’in yanağına uzanarak öptü sonra da saçını çekti. Emir gelen öpücüğün etkisiyle gülümsemişti. ‘’Bu defa sen dokundun cezayı hak etmedim.’’ ‘’Öyle oldu değil mi? Tamam o zaman sana bir kez cezasız bana dokunma hakkı verdim.’’ Genç adam karşısındakinin firuze gözlerine kapılmıştı. Derinliklerine daldıkça dalıyordu. Yapmak istediğini fark ettiğinde kendi içindeki arzudan korktu. Kalbini biraz olsun dizginleyebilmek için alnından hızlıca öpüp geri çekildi. ‘’Alacak verecek kalmadı.’’ dedi. Rüya’nın eli alnına gitti. ‘’Alından öpmek ne demek biliyor musun?’’ ‘’Ne demek?’’ diye sordu Emir. ‘’Ben sana soruyorum Emir ne demek? Dudaktan sevgililer öper hatırlamıyorum ama biliyorum, yanaktan arkadaşın olduğu için öpersin ama alından neden öpülür? Biliyorsam da hatırlamıyorum.’’ İkisinin de yüzü birbirine yakındı, firuze bakışlar yeşil bakışlara kenetlenmişti. Emir genç kızın bandajından çıkıp alnına düşen saçı geriye itti. ‘’Alından öpmek sen benim helalimsin demek.’’ Firuze bakışlar birkaç kez kırpıştırıldı. ‘’Ben senin helalin mi oldum Emir?’’ Emir kendi ismini birinin ağzından duymayı hiç bu kadar sevmemişti. ‘’Olmak istersen büyük bir istekle kabul ederim.’’ ‘’Olursam ne olacak?’’ diye sordu bu defa Rüya. ‘’Birinin helali nasıl olunuyor? Hatırlamadan bildiklerimin arasında bu yok.’’ ‘’Sen şimdilik sadece iyileşmenle ilgilen ben zamanı gelince nasıl olduğunu anlatayım olur mu?’’ ‘’Anlaştık.’’ Rüya elini uzattığında Emir hiç düşünden tutup sıktı, sıktığı anda da beklediği gibi saçı çekildi. ‘’Yemeğini bitir başının pansumanını yapalım.’’ Genç kız sessizce yemeğini yemeye döndü. Karnını doyurduğunda Beyza pansuman malzemelerini getirip yemek tepsisini alıp gitmişti. Emir başındaki bandajı açarken sessizce bekliyordu. Yaranın üzerine sürülen kremlerle sert elin her dokunuşunu hissediyordu. Biten pansumanla başına yeniden bandaj sarılacakken, ‘’Onu yapmasan yaraya zarar verir mi? Saçlarımı çok kaşındırıyor.’’ diye sordu. ‘’Bugünde sarılı kalsın yarın Zenan geldiğinde sorarız izin verirse açarız.’’ Emir bandajı sarıp sabitleyerek bıraktı. Zaman ilerlediğinde ikisi de yatmak için odalarına girdi. Rezzan sırt çantasına birkaç parça eşyasını doldurdu. Gözü sürekli avluda oturan ağabeyiyle Rüya’nın üzerindeydi. Saatlerce kalkıp yatmalarını beklemek zorunda kalmıştı. En sonunda yattıklarında biraz daha bekleyip çantasını sırtına takıp odasından sessizce çıktı. Kimseye görünmeden konaktan ayrıldığında yolda koşmaya başladı. Emir tam uykuya geçecekken çalan telefonuyla gözlerini geri açtı. ‘’Alo!’’ dediğinde Rauf’un sesi yükseldi. ‘’Ağam, kardeşiniz konaktan çıktı.’’ ‘’Nereye gidiyorsa peşinden ayrılma bana adım adım bildir geliyorum.’’ Yataktan kalkıp hızlıca üzerini geri giyerek arabasına atladı. Gecenin karanlığında ilerlerken Rauf’un attığı mesajlara bakıyordu. ‘’Seni bir elime geçireyim Rezzan gözünün yaşına acımayacağım.’’ Bozkıran’ın çıkışında yakaladığı taksinin önüne kırıp durdurdu. Arabadan indiğinde silahı elindeydi. ‘’Çık dışarı!’’ diye bağırarak taksinin arka kapısını açıp kardeşini dışarı çekti. Rezzan, ağabeyini görünce korkuyla dolmuştu. ‘’Ağabey!’’ Rauf taksinin arkasında takipteydi ağasıyla beraber durup aşağı inmişti. ‘’Rauf, arabaya bindir.’’ Emir’in emriyle Rezzan’ı arabaya bindirip kapıyı üzerine kapattı. Emir dinmeyen öfkesiyle taksinin ön kapısını açıp şoförü dışarı çekerek silahı boğazına dayadı. ‘’Sen gecenin bir vakti kardeşimi taksine alacak cesareti nereden buluyorsun?’’ ‘’Yapma ağam, ben taksiciyim müşteri nereye gitmek isterse oraya götürürüm.’’ ‘’Müşteri?’’ Emir’in bakışları değişmişti. ‘’Korkup yalan söylüyorsan!’’ ‘’Vallahi yok ağam taksiye duraktan bindi.’’ Rauf, ‘’Ağam doğru söylüyor kardeşiniz durağa kadar yürüdü orada bulduğu taksilerden birine bindi.’’ diyerek araya girdi. ‘’Bir daha gecenin bir vakti ailemden birini taksine aldığını görmeyeyim. Gitmeleri gerekiyorsa ben götürürüm.’’ Taksi şoförünü yakasından iterek arabasına geri bindirdi. Kendi arabasına bindiğinde kardeşine dikiz aynasından öldürecek kadar güçlü bakıp gaza bastı. Rezzan koltuğa sinmiş halde ağlıyordu. Emir konağa gitmek yerine doğrudan fabrikaya geldi. Kardeşinin kolundan tutup yanından sürükleyerek içeri götürdü. Görevli geleni görünce sessizce kapıyı açmıştı. Depo olarak kullanılan odalardan birine soktuğunda silahı kardeşinin üzerine doğruldu. ‘’Kime kaçıyordun?’’ diye bağırdı. ‘’Ağabey vallahi biriyle kaçmayacaktım.’’ Rezzan dizleri üzerine çöküp ağlamaya devam etti. ‘’Yemin ederim konuştuğum biri yok. Tanımadığım bir adamla evlenmek istemediğim için gitmek istedim.’’ ‘’O aklından geçenleri tek tek anlat yoksa seni burada öldürürüm. Anneme ikinci evlat acısını yaşatırım.’’ diye gürleyen ağabeyiyle daha çok ağladı. ‘’Büyükşehire gidecektim. Orada kalacak bir yer bulurum, iş de bulurum tek başıma yaşarım diye düşündüm.’’ ‘’Düşünme Rezzan, sen hiçbir şey düşünme yoksa beni katil edeceksin.’’ Emir’in sıktığı kurşun üst üste yığılmış derilere saplandı. Rezzan korkuyla çığlık atmıştı. ‘’Kaçınca ne olacaktı? Töre diye peşinden gönderip gittiğin yerde seni öldürmemi isteyeceklerdi! Sana bütün imkanları verdim ama sen elinin tersiyle ittin. Büyükşehire gidip ortaokul mezunuyken hangi işi bulup çalışacaksın?’’ ‘’Ağabey affet. Tanımadığım biriyle evlenmek istemiyorum. Sözünden hiç çıkmayacağım ama ne olur babamı vazgeçir.’’ Emir tek dizinin üzerine eğilip kardeşinin yüzüne baktı. ‘’Babamın sözünün keskinliğini iyi bilirsin Rezzan Hanım sence bu evlilikten vazgeçer mi?’’ Rezzan, ağabeyinin elini tutup öptü. ‘’Yalvarırım ağabey sen ikna edersin. Okula gitmem için nasıl ikna ettiysen şimdi de ikna edersin. Beni bu evliliğe zorlama. Ne olur yap büyüklüğünü.’’ ‘’Hayatını kurtarmak istiyorduysan okulunu okuyacaktın. Ağabeyinin sana yardım ettiği günler bitti. Bu gece burada kalacaksın, yarında görücü geldiğinde adabınla kahvelerini ikram edeceksin sonrasında da gelinliğinle babanın evinden çıkıp gideceksin.’’ Gitmek için ayağa kalktığında kardeşinin sesi yükseldi. ‘’Keşke Serhat ağabeyim hayatta olsaydı o senin gibi kötü kalpli değildi korurdu beni. Eve döndüğümde Rüya ile konuşacağım. Ona senin gerçek yüzünü anlatacağım ki geç olmadan kaçıp kurtulsun senden.’’ Emir geri döndüğünde burnundan soluyordu. Kardeşinin saçını kavradığında silahını alnına dayadı. ‘’Seni gebertirim kimse de hesabını sormaz. O çeneni kapatacaksın anladın mı beni? Ben ne yaptıysam mecbur olduğum için yaptım bunu sende iyi biliyorsun. Vicdanımı oyup deşme yoksa acısını senden çıkartırım.’’ Kardeşini bırakıp odadan çıktı. Kapıyı üzerine kilitlediğinde içeriden gelen ağlama sesini duyuyordu. ‘’Rauf burada kal. Ben gelene kadar içeriden çıkmayacak yanına da biri girmeyecek.’’ Adamını bırakıp fabrikadan ayrıldı. Arabaya binip gaza bastığında biraz ilerleyip kimsenin olmadığı ıssız yolda durdu. Yumruğu direksiyona indikçe korna sesi yükseliyordu. Gözlerinden akan yaşlar yumruklarına karıştı. Ağabeyinin öldüğü kazadan sonra bütün hayatı alt üst olmuştu. Sakinleşip eve döndüğünde neredeyse güneş doğmak üzereydi. İçtiği için biraz sarhoş olmuştu. Merdivenleri ayakları dolana dolana çıktı. Odaları karıştırıp Rüya’nın odasına girdi. Yatakta uyuyan genç kızın yanına uzandığında dudaklarında çarpık bir gülümseme vardı. ‘’Ben beş para etmez, şerefsiz adamın tekiyim. Ağabeyimin…’’ dediğinde içkinin etkisiyle sızıp kaldı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD