2 yıl Önce / Part 2

403 Words
Ertesi sabah, Delal uyandığında gözleri şişmiş, içi tamamen boşalmış gibi hissediyordu. Geceden beri ağladığı için gözleri yanıyor, başı zonkluyordu. Yatağından kalkmak istemedi, ama biliyordu ki bu kaçışın sonu yoktu. Amcası ona ne emrettiyse o olacaktı. Direnmek bir işe yaramayacaktı. Kapı aniden sertçe açıldı. Songül, odanın eşiğinde belirdi. Soğuk ve mesafeli bakışlarını Delal’in üzerine dikmişti. "Hazırlan Delal," dedi kısık ama otoriter bir sesle. "Birazdan yola çıkıyoruz. Bir daha dönmeyecek gibi pılını pırtını topla." Delal, bir anlık tereddütle Songül’e baktı. Bir ihtimal üvey annesi ona ilk ve son kez yardım eder diye umdu. Ancak Songül'ün yüzünde ne bir şefkat ne de bir acıma belirtisi vardı. Yalnızca bu işin bir an önce bitmesini isteyen bir kadının hali vardı. Cabbar ağa ölürse ortada kalacağını biliyordu. Bu yüzden Delal’in gözünün yaşına bakmaya hiç niyeti yoktu. "Son kez annemin mezarına gidebilir miyim?" diye sordu Delal, sesi titrek ve çaresizce. Songül, gözlerini Delal'den kaçırmadan, "Oyalanacak vaktimiz yok. Üstüne en güzel elbiseni giy. Uçağa yetişeceğiz, hadi çabuk ol," dedi. “O suratını da asıp durma. Bu akşam koskoca Saruhanlara gelin olacaksın. Daha ne olsun!” Delal, bu kelimelerin ağırlığı altında ezildiğini hissetti. Belki birkaç saat sonra evlenecekti ama bu evlilik ne hayal ettiği gibiydi ne de arzu ettiği. Bu, ona dayatılan bir kaderdi. Delal, ağır adımlarla dolabına gitti. Dolabın kapağını açtı ve içindeki elbiselere baktı. Gözleri, Çetin abisinin onun için diktirdiği bir elbiseye takıldı. Pembe çiçekli, hafif kumaştan yapılmış bu elbise, abisinin ona olan sevgisini hatırlatıyordu. Ama şimdi bu elbise, annesinden sonra abisinin yokluğunun ne kadar büyük bir boşluk olduğunu hissettiriyordu. Abisi burda olsaydı başka bir yol bulurdu. Ama onunda canı tehlikedeydi. Belki de babası için değilse bile abisi için buna razı gelmeliydi. Elbisenin üzerine hüzünlü bir şekilde elini koydu ve derin bir nefes alarak onu giydi. Elbiseyi giydikten sonra aynaya baktı. Kendini tanıyamıyordu. Aynada gördüğü yüz, umutlarını ve hayallerini yitirmiş bir genç kızın yüzüydü. Bir damla yaş, yanağından süzüldü. Delal, gözyaşlarını silip saçlarını toplamaya başladı. Her hareketi, sanki onu bu hayattan koparıp bambaşka bir dünyaya götürüyor gibiydi. Kapı bir kez daha çalındı ve bu kez Songül içeri girdi. Elinde bir bilezik vardı. "Bu, babanın bana aldığı bilezik. 100 gramdır kıymetini bil. Sonra analığım koluma bir şey takmadı deme," dedi Songül, bileziği Delal'in bileğine takarken. "Sağol Songül ana," dedi Delal, gözlerini Songül'den kaçırmadan. "Hazırım." Songül, başını onaylarcasına salladı ve Delal'in dirseğinden tutarak onu odadan çıkardı. Yürüdükçe Delal’in adımları daha da ağırlaştı, ama yine de yürümeye devam etti. Kaderine doğru yürüyordu. ***
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD