Göğsümde kavuşturduğum kollarım ve yana eğdiğim başım ile öylece durmaya devam ediyorum. Defne ile dolabıma astığımız elbisemin karşısına dikilmiş öylece onu izliyorduk. Elbiseden olağan üstü şeyler yapmasını, ne bileyim birden bizimle konuşmaya başlamasını falan mı bekliyoruz bilmiyorum ama ikimizde hiç kıpırdamadan durmaya devam ediyoruz dakikalardır.
Yaptığımız şeyin saçmalığını fark ettiğimde Defne'ye dönüyorum. O da aynı anda bana dönüp ne yaptığımızı sorgular şekilde baktığında sanki dakikalardır orada dikilen bizler değilmişiz gibi hemen uzaklaşıyoruz bulunduğumuz yerden.
Defne kendini odadan dışarı atarken ben dolabımdan bir tayt ve bol bir tişört çıkartıyorum. Üzerimdeki pijamaları çıkartıp onları giyiyorum. Kol çantamın içine yatağa attığım telefonumu da koyup odadan çıkıyorum. Elinde büyük bir bardak soğuk suyla mutfaktan salona geçen kardeşim ile antrede karşılaştığımda elindeki bardağı alıp suyu içiyorum. Bu yaptığım karşısında mızırdanmasını kulak arkası edip evden çıkıyorum.
Bu gün akşam özel olarak davetiye aldığımız cemiyetin pek önemli ismin nişan törenine katılacağız sevgili çakma sevgilim ile. Evet o malum gün geldi çattı güzel arkadaşım. Ve ben bu malum günde neden üzerimde taytlı bir kombinle geziyorum hemen açıklayayım. Elbiseme uygun saç modelinde karar vermekte zorlandığım için tanıdığım bütün dişi bireylere elbisemin fotoğrafını atıp fikir istemiştim. Bazen kendimi kararsızlıktan tırnak kemirtecek noktaya getirmeden mantıklı kararlar verebiliyorum.
Çoğunluğun fikrine göre enseden bir topuzda karar kılmıştım. Önlerden birkaç tutam bırakıp biraz da bol tuttuğumuzda aklımdaki modele ulaşabileceğimi düşünüyordum. Fakat bunu evde kendim becerebileceğime inancım hiç yoktu o yüzden de hep gittiğim kuaförden en acilinden bir randevu almıştım.
Kuaföre gittiğimde ve koltuğa oturduğumda aklımdaki modeli tam olarak anlatmak için çok çabalamıştım. En sonunda kendimi ona bırakmamı ve tam istediğim şeyi yapacağını söyleyen Banu'ya güvendim ve gözlerimi kapatıp bir şaheser çıkarmasını umut ettim. Eğer istediğim gibi olmazsa, içime sinmezse en fazla ne olabilirdi? Eve gittiğimde bozardım ve düzleştirirdim. Ya da Defne güzel bir maşa yapardı. Lütfen bunların hiç birine gerek kalmasın Allah'ım.
Elimdeki dergiyi incelerken telefonum çalıyor. Ekranda Melih'in adını görünce alıp açıyorum. "Buyur Dinçercim." burnundan gülmeye benzer bir ses çıkardığını duyuyorum. Bu beni de gülümsetirken başımı sabit tutmaya çalışıyorum. "Gerginlikten düşüp bayıldın mı diye merak ettim." dediğinde bir hıhlama dökülüyor dudaklarımdan. "Aman çok biliyorsun sen." ruh halimin bu kadar hızlı değişmesi biricik kuaförümü de şaşırtıyor.
"Tamam tamam." diyor hala gülerken. "Ne yapıyorsun?" sesi normale döndüğünde benimde sinirim uçuveriyor. "Kuafördeyim. Saçım konusunda kendime pek güvenemedim ve işimi şansa bırakamadım." diyorum aynadan Banu'ya bir öpücük atmadan hemen önce. "Buradaki şansın Defne olduğunu düşünüyorum." dediğinde kendimi tutamayıp kahkaha atıyorum. Kardeşimin bu konulardaki yeteneği benden çok daha iyidir ama benim bu konudaki yeteneğim de malum. O yüzden evet bu işi Defneye vermek işimi şansa bırakmak oluyor.
"Davet akşam 8 de başlayacak. Mekan sana biraz uzak ben 7 de seni almaya gelirim." onu onaylayıp o saatte hazır olacağımı ve bayılmayacağıma ikna edip sinirlerimi alt üst etmeden kapatıyorum telefonu.
Saçlarım bittiğinde Banu önce bir fotoğrafını çekiyor sonra da büyük bir ayna ile bana arkasını gösteriyor. Fotoğraflardan da aynadan da tam olarak hay ettiğim şekilde gözüküyor saçım. Aklımdaki modelin tamamen aynısı olmuştu. Banu'ya arka arkaya teşekkürler ediyorum. Aslında planladığım sadece saçımdı ama ondan bu kadar memnun kalınca ve evde bir de bunun için uğraşmak istemediğim için elbisemin modelini gösterip makyajımı da yapmasını istiyorum.
İlkinden daha çok güven duyarak kapatıyorum gözlerimi. Yüzümde gezen fırçalarla ara ara huylansam da Banu'nun işi bittiğinde çok güzel oluyorum. Elbisemin yeşilinde hafifi bir far sürmüştü. Benim beceremeyeceğim kadar güzel bir eyeliner çekmiş ve kirpiklerime sürdüğü maskara çok güzel olmuştu. Maskaranın adını öğrenip kesinlikle bende almalıydım. Yaptığı ten makyajıyla elmacık kemiklerim çok güzel gözüküyordu. Ödemeyi yapıp kuaförden ayrıldığımda saat 4 olmuştu. Hazırlanmayla ilgili yapacağım tek şey elbisemi giymek kalmıştı. Hiç kendimi kasmadan direk kuaföre gitmeyi akıl ettiğim için kendimi anlımdan öpmek istiyorum.
Eve döndüğümde Defne evde değildi. Onu kendi başına bıraktığımda ne yaptığına asla anlam veremediğim için hemen telefon ettim. Annemlere gittiğini söylediğinde akşam uslu bir çocuk olmasını tehdit yollu bir şekilde tembihleyip kapattım. Kalan saatlerimi karnımı doyurarak ve psikolojik olarak kendimi hazırlamaya çalışarak geçirdim. Ki inanın bana psikolojik olarak hazırlanmak hepsinden daha zordu.
Saçımın bozulmaması için büyük uğraşlar verdiğim dakikaların sonunda tamamen hazırdım. Saçlarım tamamen düzgün, makyajım yeni gibi ve elbisem üzerimde. Aynanın karşısında kendime baktığımda gördüğüm şey beni tam olarak tatmin ediyordu. Magazinin orada olacağını biliyordum. Bir kez daha kızına dair haberleri magazinden öğrenmek anneme hiç iyi gelmeyeceği için ona bu akşamdan haberdar etmiştim. Bir fotoğrafımı çekip attığımda bol nazar boncuklu bir mesajla cevap verdi.
Melih arayıp aşağıda beklediğini söylediğinde ayakkabılarımı giyip çıktım. Yüksek olmayan topuklarım ile yürürken o kadar da zorlanmıyor olmama seviniyordum. Bütün bir geceyi üzerinde bile duramadığım ayakkabılarla geçirmek kötü olurdu. "Selam." diyor Melih ben kapıyı kapatırken. "Selam." Ona döndüğümde üzerimde dolaşan gözleri gözlerime sabitleniyor. İnceleniyor olmanın o bilindik utancı ile bir an ne yapacağımı şaşırıyorum. Bazen kendimi aptal durumuna sokmakta hiç zorlanmıyorum.
Saçma sapan davranmayı bir kenara bırakıp bende onu süzüyorum yakalanmaktan korkmadan. Sonuç olarak onu beni incelerken fark etmiştim bende onu inceleyebilirim elbette. Bu hakkı kendime ben verdim. Yaptığım şeylere kılıf uydurmakta da hiç zorlanmam evet. Üzerinde siyah bir smokin var içinde dar beyaz bir gömlek ve siyah bir papyon takmış. Melih ile tanıştığımız andan beri onu ilk defa bu kadar resmi görüyorum. Bu görüntü karşısında da ne düşüneceğimi bilemiyorum.
Pekala biricik arkadaşım, bir çok anıma tanıklık ettin, birçok gevezeliğimi çektin aramızda bir yaşanmışlık var sonuçta o yüzden itiraf ediyorum çok yakışıklı olmuştu. Biraz kısaltıp özenle taradığı saçlarının arasında parmaklarımı gezdirmek istiyorum. Bu istek öyle kuvvetli ki parmaklarımın bu yüzden kaşındığını hissediyorum. Yanlış bir harekette bulunmamak için ellerimi kucağımda topluyorum ve adamı süzmeyi bırakıp önüme dönüyorum hemen.
"Seni gerginlikten ve stresten delirmek üzere bulacağıma o kadar emindim ki şu an beni şaşırtıyorsun." dediğinde bu belirttiklerinin içimde yaşandığını ve bunu Melih'e bile çaktırmadığımı öğrenmek keyfimi yerine getiriyor. Oyunculuk konusundaki yeteneklerim küçümsenmesin lütfen sevgili okur.
"Son bir buçuk aydır hayatıma en çok etki eden duygunun gerginlik ve stres olduğunu fark ettim." diyorum önümüzdeki trafiğe dudak bükerken. "Ben bunun sebebinden bile bahsetmezken sen birde bununla alay mı ediyorsun Dinçer kişisi?"
Ufak bir kahkaha attığında bakışlarım yüzüne dönüyor. Yüzüne önümüzdeki arabalardan vuran kırmızı ışık yansıyor. Uzamış sakallarını kesmiş saçlarıyla beraber. Onu ilk defa sinek kaydı tıraşla görüyorum. Genelde hep ona farklı bir hava veren kirli sakalı olurdu. Bu halinin elmacık kemiklerini daha çok belli ettiğini söyleyebilirim.
Yeter Özge, Ne çok inceledin adamı!
Ufak sohbetlerle ve birbirimizi sinir etmeyle geçen yolculuğumuz lüks bir otelin önünde sonlandı. Melih arabayı kapının önünde durdurduğunda valeden önce magazinciler beliriyor etrafımızda. Şimdiye kadar gayet kontrol altında tutmayı başardığım heyecanım arşa çıkarken Melih'e dönüyorum. Telaşlandığımı fark ediyor ve ufak bir gülümsemeyle göz kırpıyor. Evet bu hareketi bir noktada rahatlatıcı olabiliyor ama şu an o noktada değiliz canımın içi. "Belki biraz öyle gözükebilirler ama insan yemiyorlar." dediğinde sinirle koluna vuruyorum. Arabanın filmli camları bu şaklabanlıklarımızı gizlerken biraz daha pataklıyorum Melih'i inmeden. Gece başlamadan önce stresimi biraz böyle atsam hiç fena olmaz.
Aynı anda kapılarımızı açıp iniyoruz ve birden ağzıma kadar sokulan mikrofonlar ile kalakalıyorum. Bir sürü kamere, flaş ve mikrofon ile ne yapacağımı bilemiyorum. Tam bu sırada arabanın anahtarını valeye teslim eden Melih yanımda bitiyor. Elini belime sarıp beni kendine yaklaştırdığında kadının ağzıma sokmakta kararlı olduğu mikrofondan uzaklaşıyorum.
"Melih bey iyi akşamlar. Sizi birlikte görmek ne güzel." diyor adamlardan biri. Bu cümbüşün içinde bile anlaşılır bir şekilde konuşabilmesini takdir ediyorum içimden. "İyi akşamlar arkadaşlar." Melih'in genel olarak söylediği güzel dilekten sonra içeriye girebileceğimizi düşünmüştüm ama başka bir soru ile kalıyoruz.
"Yeni sayılan bir ilişkiniz var. Nasıl gidiyor?" bu soru karşısında dönüp Melih'e bakıyorum. Ne zaman bu soruyu alsak ikimizde bir an duraklayıp birbirimize bakakalıyoruz ve genel olarak ilk toparlayıp sözü devralan aynı zamanda ikimizi de kurtaran kişi Melih oluyor. "Çok güzel gidiyor." diyor gözlerimin içine bakıp gülümseyerek. Objektiflere biraz romantik pozlar vermenin herkesin işine geleceğini düşünüp bende gülümsüyorum ona bakarak. Bir kaç iyi dileğin ardından Melih başka bir soru sorulmasına izin vermeden elimi tutuyor ve içeri geçiyoruz.
Ben derin bir iç geçirirken "Sana insan yemediklerini söylemiştim." diyor Melih neşeyle. Dirseğimi karnına geçiriyorum bu eğlencesine karşılık. "Az kalsın o mikrofonu bana yedireceklerdi ama." huysuz söylenmelerimi pekte umursamıyor kendileri. Birlikte otelin davet salonuna ilerliyoruz. Kalp atışlarım hızlanırken Melih koluma hafifçe vuruyor. "Rahatla biraz. İyi geçecek." güven verircesine söylediklerine gözlerimi kısıp "Eğer ki bir an olsun yanımdan ayrılır beni bir başıma bırakırsan seni keserim Melih!" acımasız tehdidimle karşılık verdiğimde artık bu halime alıştığı için gülüp beni kurtlar sofrasında tek bırakmayacağına dair bir şeyler söylediğinde kurtların işin içine dahil olmasını sorgulayamadan oldukça geniş salona giriyoruz.
Kırklı yaşlarının ortalarında bir adam ve onun yaşlarına yakın bir kadın tarafından kapıda karşılanıyoruz. "Kimleri görüyorum. Hoş geldiniz. Çok mutlu ettiniz bizi." diyor Kadir bey olduğunu tahmin ettiğim adam güler yüzüyle bizi selamlarken. Melih de saygıyla adamı selamladıktan sonra ilerliyoruz.
Düşündüğümün aksine etrafında ayakta durulan kokteyl masaları yerine büyük yuvarlak masalar var. Tahminlerimin yanlış çıkmasına hiç bu kadar sevinmemiştim. Bize gösterilen yerimize ilerliyoruz birlikte. Bu sırada da birkaç tanıdığın selamıyla kesiliyor yolumuz. Yeni tanıştığım kişilerin iyi dileklerini nezaketle karşılıyoruz. Bütün gece tam olarak böyle geçecek galiba. Herkes birileriyle selamlaşıp lafladığı için ufak bir uğultu var salonda ama orkestradan gelen sakin müzik bu sesin yoğunlaşmasını engelliyor.
Tam olarak nasıl davranmam gerektiğini bile bilemiyor olmanın gerginliğiyle kuşanacakken masadaki sohbete keyifle eşlik eden Leman Dinçer'i fark ediyorum. Ve daha biz masamıza ulaşamadan karısının yanında beliren Fatih Dinçer. Her ne kadar kendilerinin yanında da çok rahat olamasam bile tanıdık görmek biraz olsun beni rahatlatıyor. Tabi bir de Leman hanım faktörü var. Şirketin verdiği yemekten sonra böyle ortamlarda Leman hanımı kendime rol model almaya karar vermiştim. Tam da ne yapacağımı bilemediğim bu anda, bir cemiyet davetinin ortasında kendisini görmem bu geceki ikinci güzellik olmuştu.
Yanlarına gittiğimizde neşeyle selamlaşıyoruz ve bize ayrılan yere oturuyoruz. Masada konusuna hakim olmadığım bir sohbet dönerken sessiz kalıyorum. "İyisin değil mi?" diye soruyor Melih kulağıma yaklaşıp. Kimseye dalıp rahatsız edici bakışlarımı üzerine dikmemek için çabalayarak salonu inceliyorum bu sırada. "Bu akşamı kendimi gerginlikten ve stresten kurdeşen dökmeden geçirebileceğime ikna etmiştim ve bunun için de büyük bir enerji sarf ediyorum."
"Bunu fark edebiliyorum ve de çabanı takdir ediyorum." Keyifli bir gülüş dökülüyor Melih'in dudaklarından ve başını benim başıma dayadığı için oldukça yakından duyabiliyorum bu keyifli halini. "Oh sen eğlen tabi. Derdi cefayı ben çekeyim. Stresten manikürlü tırnaklarımı kemirecek raddeye geleyim ben sen eğlen." her an izleniyor olabileceğimi fark ettiğim andan beri, ki bu yaklaşık iki dakika öncesine tekabül ediyor, yüz ifadem ve mimiklerim konusunda dikkat etmem gerektiğini de fark etmiştim.
Birkaç kişi masaya uğrayıp bize selam verip benimle tanışıyor. Açıkçası cemiyette bu kadar merak edilen birisi olduğumu bilmiyordum. Magazine düşmemizin bu kadar çok insanın dikkatini çektiğini bilmek sakin olmak konusundaki çabalarımı biraz zorluyordu. Ancak tanıştığım insanların bazılarının söyledikleriyle fark ettiğim kadarıyla çoğu kişinin bununla bir ilgisi yoktu sadece Dinçerlerin büyük oğlunun yanında davete katılan kadını merak ediyorlardı.
Fatih bey gidip selamlaşmaları gereken birilerinden bahsettiğinde Melih'in gözleri bana dönüyor. Kapıdan girmeden önce yaptığım tehditlerin üzerinde işe yaradığını görmek içten içe keyiflenmemi sağlıyor. Yola geliyorsun Dinçer. Ya da ben bazen fazla inandırıcı olabiliyorum.
"Sende gelsene canım. Hem tanışmış olursun." diyor elini omuzuma koyarken. Yüzümde küçük bir gülümsemeyle bu teklifini kabul edecekken Leman hanım benden önce davranıyor. "Ne yapacak kız sizin yanınızda. Sıkıcı muhabbetlerinizle bunaltırsınız sadece." dediğinde birbirimize bakakalıyoruz. Bunu diyen kişi Leman Dinçer olduğunda kendisine karşı gelemiyorsunuz. Söylediklerindeki doğruluk payı da ortada zaten. Melih'in soran bakışlarına karşılık gözlerimi yumarak onaylıyorum. Bayan Dinçer yanında kalmamı istiyorsa olması gereken budur. Mimiklerimizle yaptığımız bu küçük iletişimin fark edilmediğini umarak önüme dönüyorum.
"Çok güzel olmuşsun Özgecim." diyor Leman hanımın yanında oturan kadın. Utangaç bir gülümsemeyle kendisine teşekkür ediyorum. Başka konulardan sohbet açılıyor ve ara ara katıldığım bu konuşma birden nasıl olduğunu anlayamadığım bir şekilde bizim ilişkimize geliyor. Şaşırmadığımı da söyleyemem, son zamanlarda bizimle en çok konuşulan konu bu. Karşımdaki kadın "Birbirinize de çok yakışmışsınız. Maşallah size." dediğinde hanım hanımcık bir gülümsemeyle teşekkür edecek ve fark ettirmeden konuyu bizden uzaklaştıracakken "Allah tamamına erdirsin inşallah." diye de bir ekleme yapıyor hanım ablam sözlerine. Birden nasıl tepki vereceğimi bilemeden öylece kalıveriyorum. Omuzumda hissettiğim dokunuşla Melih'in de bu konuşmaya şahit olduğunu fark ediyorum.
Genelde bizi bu sohbetlerde donakalmaktan kurtaran kişi Melih olsa da sohbetin ne kadarına hakim olduğunu bilmediğim ve hala tek bir kelime etmediği için bu sefer kahramanlık pelerinini ben giyiniyorum. "Teşekkür ederiz. İnşallah." diyorum utangaç bir gülümsemeyle elim Melih'in omzumdaki eline giderken. Umarım karşımızdaki insanlara romantik ve birbirini seven bir çift görüntüsü verebiliyoruzdur.
Sohbeti nasıl değiştireceğimi bilemezken davetin sahibi Kadir bey kendini ortaya atıp beni bu durumdan kurtarıyor. Kendisi bu iyiliğinin hiç bir zaman farkında olamayacak ama ben ona minnettarım. Bu geceyle, toplanma amacımızla, geldiğimiz için duyduğu mutlulukla ilgili yaptığı konuşmayı dinleyip kendisine kadeh kaldırdıktan sonra herkes kendi haline dönüyor ve kendiliğinden masadaki sohbet bizden tamamen uzaklaşıyor.
Orkestra romantik bir müzik çaldığında ve Melih'in söylediği kadarıyla ilk olarak Kadir beyin kızı ve damadı sahne sayılabilecek ortadaki boş alana geçiyor. Dans ederlerken ilgili birkaç bakışı da üzerlerine çekiyorlar. Onları izlerken Melih'in yine başını başıma yasladığını hissediyorum. "Sana sesli bir şekilde dans teklifi etsem kabul eder misin yoksa reddedip masadakilere rezil olmamı keyifle izler misin?" diye sorduğunda sesli bir şekilde gülmemek için yanaklarımı ısırıyorum. Ben o kadar gaddar mı gözüküyorum çiçeğim?
"Bilemiyorum artık deneyip de görmek gerek." diyorum eğlenen sesimle. Tek kaşını kaldırıp bana bakarken ben ona bakmayı bırakıp dans eden çifte dönüyorum. Melih'in sandalyesinden kalktığını yan gözle görsem de kendisine dönmüyorum, elini önüme uzatana kadar. "Bu dansı bana lütfeder misiniz güzel bayan?" dediğinde masada bir gülüşme oluyor. Bir elini arkasına almış bir elini tutmam için bana uzatmış önümde eğilirken bu haline kahkahalarla gülmek istiyorum ama içinde bulunduğumuz ortamı hatırlayınca hafifçe boğazımı temizliyorum ve "Büyük bir zevkle bayım." diyorum elini tutup ayağa kalkarken.
Yeni bir şarkı başlarken ortadaki boş alana geçiyoruz. "Ben sakin kalıp bu akşamı basitçe atlatmak için o kadar uğraşırken kendimizi bütün salonun gözleri önüne attığımıza inanamıyorum." diyorum bir elim Melih'in elinde öbür elim omzundayken. "En son ne zaman dans etmiştim onu bile hatırlamıyorum." diyorum yüzümü düşürmemek için uğraşırken.
"Azıcık sakin olmayı dene Özge! Kendini buna zorlamadan, aklındaki karmaşayı ve insanların ne düşündüğünü bırakıp azıcık sakin olmayı dene." diyor melih belimi sararken. "Kendini o kadar kasıyorsun ki sakin olmak için çabalamaya bu seni daha çok strese sokuyor." söyledikleri doğru olabilir evet ama salondaki çoğu göz üzerimizdeyken bunu öylece başaramam ya.
Dans etmeye başladığımızda birbirimize kolayca uyum sağlıyoruz. Şimdiye kadar pek çok yerde birlikteymiş gibi davranmıştık. Sevgiliymişiz gibi. Ama bu ilk dansımızdı ve her ne kadar öyle gözükmese bile dans etmek kolay bir iş değildi. Hele ki sizi izleyen onca gözün önünde o kadar da rahat dans edemiyordunuz. Ancak birbirimize uyum sağlamamız beklediğim gibi zor olmamış kendimizi rezil etmeden ritme uyumlu bir şekilde dans etmeye başlamıştık.
"İşte böyle." diye fısıldıyor kulağıma. "Emin ol düşündüğün kadar zor değil. Kendini ne kadar kasarsan o kadar zorlaşır. Biraz sakin ol ve akışına bırak." deyip beni birden etrafımda döndürüp koluna yatırdığında şaşkınlıkla gözlerim açılmıştı. "En fazla ne olabilir ki?" sesindeki neşe beni de güldürürken üzerimdeki şaşkınlıkla gülümsüyorum.
Bu sefer ben Melih'in sözünü dinleyip akışına bırakıyorum. Bunu öylece yapabilmem ise Melih'in zahmetsiz sohbeti sayesinde oluyor. Esasında bizi kalkıştığımız oyunda bu noktaya kadar getiren en büyük etken iletişimimiz. Aramızda zahmetsiz ve kolay bir iletişim var. Saçma bir şekilde tanışıp saçma bir şekilde ilerlettiğimiz bu ilişkiyi bu noktaya getirebilen şey aramızdaki iletişim. Her konuda konuşup, şakalaşıp, birbirimizi sinir edebiliyor oluşumuz bu saçma ve riskli oyunu devam ettirebilmemizi sağlıyor.
"Ne zamandır dans etmediğini söyleyip mızmızlanan Özge hanıma bakın bir." diyor beni etrafımda döndürürken. "İşiniz gücünüz tribüne oynamak Özge hanım." dediğinde kıkırdıyorum. "Beni kendinizle karıştırmayın lütfen Melih Bey. Bize gönül verenler hep arkamızda zaten. Şaklabanlığa ihtiyacımız yok bizim." Söylediklerime karşın kaşlarını çatıp bakıyor yüzüme. "Kim gönül veriyor sana ya? Hayır yani söyle de bilelim kim dost kim düşman. Yengesine yan gözle bakanın aklını alırım aklını." kahkahamı tutamayıp neşeyle güldüğümde bulunduğumuz ortamı unutuyorum. Elini tekrar belime sardığında başımı omzuna yaslıyorum. "Şimdi de Maço mu olacaksın başıma Melih Dinçer?"
Dansımız bittiğinde Kadir beyin kızı ve damadıyla ayak üstü sohbet edip tekrar masamıza dönüyoruz. Masadakilerin tebrikleri ve iyi dileklerini alıp yan yana oturduğumuzda bu gecenin az önceki büyülü anda bitmesini istediğimi fark ediyorum içten içe.
Dikkatler üzerimizden dağıldığında telefonum çalıyor. Aynı anda Melih'in de telefonu çalmaya başladığında bir şeyler olduğunu hissediyorum. Telefonu açtığımda karşıdan bir adam "İyi akşamlar Özge Gediz ile mi görüşüyorum?" diye soruyor. "Buyurun benim." kaşlarım çatılırken içime bir korku tohumu atılıyor. Neler olduğunu bilmiyorum ama iyi şeyler olmadığı kesin. Telefonla konuşmak için ikimizde masadan kalkıp sakin bir yere geçmiştik. Meraklı birkaç gözü üzerimizde hissediyordum ama şu an ilgilendiğim tek şey bu saatte beni kimin, neden aradığıydı.
Karşı taraftaki adamın söyledikleriyle ise birden donakalıyorum. Yüzümün bembeyaz kesildiğini tahmin etmekte hiç zorlanmazken kulaklarım uğulduyor. Bacaklarımdaki gücün çekildiğini hissederken Melih ile göz göze geliyoruz.
En kötü ne olabilir ki derken bu kadarının olabileceği aklımın ucundan bile geçmemişti.