Gün geçmiyor ki bir sabaha daha zorla uyandırılmayayım sevgili dostlar. Rüyamda katıldığım ödül töreninde üzerimdeki harika elbisem ile peri kızı misali salına salına çıkıyorum sahneye ödülümü almak için. Ama bakın öyle böyle güzel değilim. Kulağını çekip tahtaya vurmalık, suratına tükürüp maşallah çekmelik yani. Ünlü bir modacının elinden çıktığı belli olan elbisem ve kusursuz görünen makyajım ile önce seyircileri selamlamış ardından da ödül konuşmamı yapmak için mikrofona yaklaştığımda zil sesi bütün evi inletmeye başlıyor.
Bir süre çalar çalar gider diye düşünerek tekrar uykuya dalmaya çalışıyorum ama nafile. Kapıdaki her kimse sabahın bu saatinde bu kız uyuyor belli ki deyip gitmeyi bırakın elini zilden çekmeyi bile düşünmüyor. Kendimi zorlayarak kaldırıyorum başımı yastıktan. Resmen sürünerek yataktan kalkıp kendimi sakatlamadan kapıya ulaşmaya çalışıyorum. Gözlerim hala tam açılamamışken kapıya ulaşıyorum ve bir hışımla açıyorum. Karşım da pek sevgili kardeşim Defne'yi görmeyi beklemiyordum doğrusu. Onu akşam zorla göndermiştim eve. Benden uzak da kaldığı zamanlar başıma bela açtığımı, bomba gelişmeler olduğunu ve hepsinden uzak kaldığını söyleyip gitmemek için direnmişti ama en sonunda koca valizini de peşinden sürükleyerek çıkmıştı evimden. Tatile gidecekleri zaman herkesten önce valizini hazırlamış, kafasındaki hasır şapka ile arabaya kurulmuştu. Nedense o zaman vicdanlı kardeş olmak hiç aklına gelmemişti hanımefendinin.
"Manyak mısın sen? Ne biçim kapı çalmak o!" sesim uykudan yeni uyandığımı belli etse de sinirimi yansıtmıştı. "Normal çaldığımda açtın mı sanki kapıyı." ayakkabılarını çıkarıp kapının arasından resmen süzülerek giriyor içeriye. Hiç selam sabah vermeden kendi eviymiş gibi rahat rahat salona geçerken arkasından huysuz bir suratla bakmaktan başka yapabilecek bir şeyim kalmıyor.
Peşinden bende salona girdiğimde aynı sahneleri iki gündür yaşıyor olduğumuzu fark ediyorum. Tam şimdi kapı çalsa ve Melih gelse hiç şaşırmam. "Neden bu saatte geldin?" diye soruyorum Defne'ye kendimi koltuğa bırakırken. O da tekli koltuğa oturmuş ayaklarını orta sehpaya uzatıyor. "Karnım çok aç ama ev tam anlamıyla tam takır kuru bakır. Yiyecek bir lokma bile bir şey bulamadım evde."
"Oradan bakınca nasıl gözüküyor bilmiyorum ama burası bir kafe veya restoran değil. Eğer yemek yemek istiyorsan dışarıda karnını doyurabileceğin milyonlarca yer var Defne." bu kızın kendi evime taşındığım ilk andan beri burayı kafasına estiği gibi kullanması beni gerçekten delirtiyor. Uykumdan uyanma sebebimin Defne'nin acıkmış olması onu boğmam için yeterli bence.
"Burada beleşi varken dışarıda kahvaltıya para mı ödeyeceğim yani?" sanki çok aptalca bir şey söylemişim gibi beni ayıplarcasına bakıyor suratıma. Gerçekten şimdi elimin tersiyle yapıştıracağım ağzına görecek. Pis beleşçi. Benimle hiç alakası yok halbuki. Kime çekmiş böyle hiç anlamıyorum.
Her ne kadar onu boğmak istesem de benimde karnım aç o yüzden mutfağa gidiyorum ve çay suyu koyuyorum. Defne de arkamdan gelip dolaptan kahvaltılıkları çıkartıp masaya diziyor.
"Haber var mı seninkinden?" diye soruyor domatesleri yıkarken. Bir an benimkinin kim olduğunu düşünüyorum. Attığı ima dolu bakışlardan anlıyorum Melih'ten bahsettiğini. "Seninki ne Defne?"
"Farkında mısın bilmem ama kendisi senin müstakbel sevgilin. Yani seninki demem gayet olağan bir şey." Aman ukalalık yapmasan olmaz zaten. "Numaradan sevgilim." diyorum anlaması için sakince ve tane tane. "Dünden beri hiç konuşmadık."
İlk söylediğimi göz ardı ediyor doğradığı salatalık ve domatesleri tabağa alırken. "Bence en yakın zamanda ailesiyle tanışmalısın." dediğinde gözlerimi belertip bakıyorum ona. "Hiç öyle bakma abla. İnsanlar seni şu an oğullarıyla hastane köşelerinde cilveleşirken magazine yakalanan kız olarak tanıyor. Tabi birde oğullarına arabayla çarptığın gerçeği var."
Söylediklerinde haklı elbette ama Melih'in ailesi beni tam da Defne'nin söylediği gibi tanırken onlarla tanışmak benim için hiç te kolay değil. Anlayın beni güzel dostlarım. Zaten Melih kendisi bu konuyu açmadan böyle bir talepte bulunacak değilim. Öte yandan bizimkiler onunla tanışmaya oldukça hevesliler. Dün haberleri alan annem beni aramış ve magazinlere konu olduğum bu adamın neyin nesi olduğuyla alakalı bir sorguya çekmişti beni. Anneme bazı noktaları atlayıp, araya toz pembe yalanlar ekleyerek anlattım olan bitenleri. Melih'i sevmeme ihtimallerinden korktuğum içinde kendisini övme işini biraz abartmış bulunuyorum bu yüzden de annemin aklında muhteşem bir damat figürü canlanıyor. Canım anam elin oğlunu o kadar da sevmene gerek yoktu. Ona ayrıldığımızı söylediğimde yaşayacağı üzüntüyü düşünmek bu oyuna kalkıştığıma pişman ediyor beni. Ama annem o kadar seviniyor ki aşık olduğumu düşündüğü için onun adına üzülemiyorum bile.
Babam ise magazin ile uzaktan yakından alakası olmayan birisidir. Kendisinden oldukça da nefret eder. Çevresi de aynı kendisi gibi olduğu için onun pek sevgili kızını, ilk göz ağrısını, boncuk gözlüsünü magazin haberlerinde görme ihtimali yüzde bir. O yüzde birlik ihtimal de anneannemin gevşek ağızlı arkadaşları konuşurken duyması. Ancak ailemin kadınlarının bu ihtimal ile başa çıkabileceklerine eminim. Zaten annem daha tanımadan Melih'i çok sevmişti. Bir şekilde babama da onu sevdireceğine eminim. O yüzden şu an için benim tarafımda içim oldukça rahat. Şu an için.
Oynadığımız bu oyun bittiğinde ve ayrıldığımızı söylediğimizde en çok benim taraftan sıkıntı çıkacağına oldukça eminim. Annem daha tanımadan bayıldığı damat adayını kaçırttığım için beni bir miktar hırpalar. Ayrıca günlerde nasıl hava atacağını tahmin etmek zor değil. Hava atacağı bir Melih Dinçer kalmadığında nasıl üzüleceğini tahmin edebiliyorum.
Yine de en zoru babam olacak buna da eminim. Onu Melih'in beni üzmediğine ikna edip onu elinde tüfekle kovalamasını gerektirecek bir durum olmadığına ikna etmemiz hiç kolay olmayacak. Bunlar er geç yaşanacak şeyler azizi. Ama şimdi bunları düşünüp kendimi gerim gerim germenin hiç gereği yok.
Çaylarımızı da doldurduktan sonra karşılıklı oturuyoruz mutfak masasına. Harika bir kahvaltı sofrası değil. Sonuçta ben hala şu an çalışmayan bir bireyim. O yüzden mükellef bir sofra kuramıyoruz ama ikimizde buna takılacak durumda değiliz. Defne İzmir'deyken çok fazla yediğinden ve her yerinin yağ olduğundan yakınırken onu memnuniyetsiz bir şekilde dinliyorum. Orada anneannemin zeytinyağlı yaprak sarmalarını, kabak çiçeği dolmalarını, çeşit çeşit böreklerini yerken eminim gıkı çıkmamıştır. Dün yediğin börekler bugün bir yerlerini tırmalar Defne Hanım.
Kopardığı ekmeği sahanda yumurtaya bandırırken acil diyete girmesi gerektiğinden bahsediyor sevgili kardeşim. Bari ağzın tıka basa doluyken yapma be Defo. Sürekli pazartesi başlarım diyerek erteleyeceği ve en sonunda yalan olacağı için hiç hevesini kırmadan onaylıyorum onu. Karnımızı doyurduktan sonra masada pinekleme işini devam ettiriyoruz çaylarımızı tazeleyip. Boş sohbetimizin ortasında telefonumun gelen bildirimlerle ötmesi de tam bu zamana denk geliyor.
Masanın üzerindeki telefonum ikimizin de tam ortasında dururken ekranda yazan ismi çok net görüyoruz. Melih Dinçer den gelen iki tane mesaj. Tam bu sırada bilinmeyen bir numaradan daha mesaj geliyor. Defne merakla benden önce masaya eğilirken uzanıp alıyorum telefonumu. Önce Melih'ten gelen mesajları açıyorum.
Selam. Bir tanıdığımla görüştüm ve şirketinde tam da senin pozisyonunda bir açık varmış.
Yarın için bir mülakat ayarlayabildik. Senin için de uygunsa saat 11 de bir iş görüşmen var.
Şaşkınlıkla yazdıklarını okuyorum. Ne yazdığını idrak edebildiğimde bir sırıtış büyüyor yüzümde. Gerçekten halletmişti işte. Hem de bu kadar çabuk. Ona çabucak teşekkür dolu bir mesaj atıyorum ve bilmediğim numaradan gelen mesajı açıyorum. Yarınki iş görüşmem ile ilgili detaylı bir bilgilendirme mesajıydı. Defne'nin ne olduğunu ısrarla sormasına rağmen mesajdaki ayrıntıları okuyorum. Bu sırada Melih'ten gelen mesajla onun sohbet sayfasını açıyorum.
Ne demek. Bu sefer giderken kimseyi ezmemeye çalış yeter.
Bu ne demek şimdi. Ben bütün edebimle adabımla teşekkür edeyim beyefendi beni alaya alsın. Bir iyilik yapıyor bozmasa olmaz sanki. Kaşlarım çatılırken dudaklarım büzüşüyor önde. Az önce ağzım kulaklarımda sırıtırken birden tam tersi bir ruh haline bürünmem kız kardeşime delirdiğimi düşündürüyor. Elini suratımın önünde aşağı yukarı sallarken ne olduğunu sormaya devam ediyor.
Aman. Çok biliyorsun sen.
Şirketten gelen mesaja ne cevap vereceğimi bilemediğim için boş bırakırken Melih'in cevap yazmasını beklemeden telefonun ekranını kilitliyorum. Masaya kabaca bıraktığım telefonum ve yüzüm arasında git gel yapan bakışlarına dayanamayıp merakını gideriyorum kardeşimin.
"Melih yarına benim için bir iş görüşmesi ayarlamış ama sinirimi bozmasa ölecekmiş hastalığına yakalandığı için iki dakika normal insan olamıyor." Evet onun sorunu tam da buydu işte. Bu amansız hastalığa yakalanmıştı ve o dünya üzerindeki ilk vaka olduğu için kimse buna bir çözüm bulamıyordu. Ve Melih benimle konuştuğu her dakika hastalığı kendini belli ediyordu. Bence gayet mantıklı.
Defne'nin iş ile ilgili sorduğu soruları cevaplıyorum ama kız kardeşimin bitmek tükenmek bilmeyen merakı yüzünden birkaç dakika sonra internette şirketi araştırırken buluyoruz kendimizi. Çok büyük bir şirket değil ama gayet güzel bir yer. Kendimi geliştirebileceğim bir yer en azından. Ayrıca yapılan yorumlara ve aldıkları işlere bakılırsa oldukça başarılı bir yer de. Yani deneyimim bu kadar azken ancak Melih Dinçer referansıyla girebileceğim bir yer burası.
Daha önce hiç ne mezunu olduğumdan bahsetmedim mi size? Çok ayıp etmişim. Pratikte bakacak olursak hala mesleğini icra edememiş bir iç mimarım. Elinde maketlerle, çizim çantalarıyla, parmakları boyalı oradan oraya koşturan o küçük kızım işte. Benim için gerçekten yorucu geçen üniversite yıllarımı yad etmek kemiklerimi sızlatıyor. Yanlış anlaşılmasın bölümümü çok seviyorum ve keyif alarak okudum ama bu bölümün zorluğunu değiştirmiyor. Gece yarılarına kadar maketler yapmış, sunumlar hazırlamıştım yıllarca. Sonunda mezun olduğumda hayatın artık benim için kolaylaşacağına olan inancım tamdı. Ama hayat düşene bir tekme de benden demiş zar zor staja başladığım şirkette köle gibi kullanıldığım aylar bittikten sonra kadrolu çalışmaya başladığımda olaylar pekte değişmemişti. Büyük bir kaosla istifa edene dek. Aslında teoride bakılırsa kovulmuş sayılıyorum ama bu o kadar da önemli bir detay değil.
Günün geri kalanını Defneyle evde pinekleyerek geçirmiştik. Amacımız kız kıza biraz özlem gidermekti ama iki kız kardeşin didişmeden durabileceği saatler sınırlıdır. Bunu herkes bilir. İki taraftan birisi karşısındakini boğma raddesine gelene kadardır birlikte geçirilen güzel zamanlar. Birbirimize çemkirip ayrı odalara dağıldığımız ama sonra tekrar yan yana gelip hiçbir şey olmamış gibi davrandığımız bu döngüde devam etti gün.
Melih ile birkaç kez daha mesajlaşmıştık ve kafasını ezip beynini akıtmakla tehdit ettiğimde onu biraz korkutmuş olacağım ki daha sonra konuşuruz deyip konuyu kapatmayı seçmişti. Bazen akıllı davranabiliyor kendileri.
Akşam yemek yedikten sonra Defne onu kovalamak için uğraşmamı beklemeden eve gideceğini söylemişti. Takip ettiğimiz bir dizinin yeni bölümünü izlerken, akşam akşam birden sıcak bastığı için doldurduğumuz buzlu kolasını bitirir bitirmez orta sehpaya bırakıp birden ayaklanıvermişti. Nasıl becerdiyse kaybettiği anahtarını ararken bir şeyler söylüyordu ama saçma sapan bir ruh haline büründüğü için söyledikleri boş gevelemelerden ibaret geliyordu kulağa. Gerçi şu an gevelemediğini de iddia edemem. Ben daha ne olduğunu anlayamadan anahtarlarını bulmuş, otobüsü kaçırmamak için daha çok acele etmeye başlamıştı. Olayı anlamlandırmaya çalışmayı boş verip ayak uydurdum bende. Çünkü olayın başkahramanları biz, Gediz kızlarıysak olaylara anlam vermek için çok uğraşmanın bir manası yoktur.
Defnenin kolundan tutup önce onu biraz yavaşlattım ve telaşesine anlam veremesem de sakinleştirdim. Kendisinin bazen böyle saçma hareketleri oluyor o yüzden böyle garip hareketlerini ilk defa görmüyorum ama şu sıralar bir işler çevirdiğinden şüpheleniyorum. Yoksa kendisi şu koltuktan öbürüne geçmeye bile üşenirken gecenin bu saatinde eve gitmesi elbette ondan beklenemez. Ama onu sorguya çekmeyi ve neler çevirdiğini öğrenme işini biraz erteliyorum şimdilik.
Eve yakın olan bir taksi durağını arayıp taksi çağırdım. Evet harika ve sevgi dolu bir abla kardeş ilişkimiz olmaya bilir. Evet çoğu zaman sürekli didişiyor da olabiliriz. Ama kardeşimi gecenin bir saati başka bir semte tek başına toplu taşımayla gönderecek de değilim. O kadar da vicdansız mıyım canım?
Ayakkabılarını giyerken bininci kez eve varınca bana haber vermesini söylerken kapıyı yüzüme kapatarak benden kurtulabildi. Taksiye binerken camdan el salladığımı görünce bıkmışlığı bu mesafeden belli olsa bile öpücük atmış öyle binmişti arabaya.
Etraftaki bulaşıkları makineye yerleştirip dağınıklığı toparladım. Yarınki iş görüşmesinden önce biraz bakım yapma fikri cazip gelmişti. Bu yüzden banyoya geçip her seferinde düzenli yapacağıma dair kendime sözler vererek aldığım ve sadece böyle arada bir eserse kullandığım cilt bakımı ürünlerine bir göz gezdirdim ve seçtiklerimi çıkardım. Önce yüzümü derinlemesine temizlediğine dair üzerinde bir elemet şey yazan yıkama köpüğünü kullandım sonra da bir nem maskesi ve burnumun özerinde kendini belli etmeye başlamış siyah noktalarımdan kurtulmak için siyah nokta maskesi yaptım. İşim bittiğinde şu an gerçekten öyle görünmese bile cildimi canlı ve parlak hissediyorum.
Kendimi yatağa bıraktığımda bir mesaj sesi yankılandı sessiz odada. Komodinin üzerine bıraktığım telefonuma uzandığımda Defne den gelen mesajı gördüm. Üzerinde pijamalarıyla fotoğrafını atmış. Ona aynı şekilde karşılık verdim ve iyi geceler diledim. Tam telefonumu bırakırken bir mesaj daha geldi. Defne'nin iyi geceler dilediğini düşünüyordum ama mesaj Melih'tendi.
İyi geceler.
Sadece bunu yazmıştı. Birbirimize pek iyi dileklerde bulunan mesajlar atmadığımız için bunu biraz garipsiyorum. Sonuçta biz pek düzgün anlaşabilen bir ikili değiliz ve aramızdaki konuşmalar birbirimizi sinir etmeli, kan ve vahşetli tehditler içeren konuşmalar. Ama sonuçta Melih kendisinden beklenilmeyecek kadar iyi davranıyor ve açıkçası bu beklenmedik özelliğini huysuzluğumla kaçırtmak istemem.
İyi geceler.
Bir süre cevap bekledim ama Melih mesajımı gördükten sonra tekrar aktif olmadı. Bana bir şey sormak ya da söylemek için bir giriş yaptığını düşünmüştüm ama o sadece iyi geceler dilemişti. Bu gece hayatımdaki en deli fişek iki insan tarafından oldukça şaşırtılıyorum. Sonu hayır olsa bari. Bir cevap alamayınca telefonu komodine bırakıp ışıkları kapattım ve rahat bir uykuya bıraktım kendimi.
Sabah kimse kapıma dayanmadan uyanmış olmak güzeldi. Nefret ettiğim alarm sesine kurban olayım dedirtecek raddeye getirmişlerdi sonunda beni. Yataktan çıkıp elimi yüzümü yıkıyorum. Tamamen ayılmış bir şekilde odama döndüğümde etraftaki dağınıklık yüzünden yere yapışmamaya dikkat ederek dolabımın karşısına geçiyorum. Bir süre ne giyeceğime karar veremediğim için boş boş kıyafetlerimi izleyip üzerimdeki hallerini hayal ediyorum. En sonunda Bol bej rengi palazzo pantolonumu ve beyaz kalın askılı bluzumu çıkarıyorum. Hemen üzerimdeki pijamalarımı çıkartıp seçtiğim kombini giyiniyorum. Belime siyah kalın bir kemer takıp pantolonun düşmesini engelliyorum. Sürekli etrafta koşturmaktan ve etrafta stres topu gibi gezinmekten kilo verdim resmen. Kaşlarım çatılırken ufak bir gülümseme filizlendi dudaklarımda. Aynadan kendimi incelerken belimin gerçekten inceldiğini fark etmek günümü daha da güzelleştirmişti.
Bu sırada telefonuma gelen bildirimle alarmı kapattıktan sonra yatağa attığım telefonuma uzanıyorum. Açıkçası mesajın kimden gelmiş olabileceğini hiç düşünmemiştim. Ama Melih'ten geldiğini görünce bir an şaşırdım.
Günaydın.
Hayırdır?
Dün gece attığı mesajdan sonra birde bunu atması başına saksı düşmüş olduğu fikrimi güçlendiriyor. Melih'ten bahsediyoruz arkadaşlar, başka türlü bir anda bu kadar kibarlaşması imkansız.
Sevgililer birbirlerine hep böyle mesaj atmazlar mı?
Biz gerçek sevgili değiliz. Böyle şeyler yapmamıza gerek yok.
Şşt! Yerin kulağı var. Bunu öyle her yerde söyleme.
Mesajıma birkaç saniye sonra gelen cevap ile bir an gülesim geliyor. Sinirleriniz bozulduğunda deli gibi gülmek istersiniz ya aynı o durumdayım şu an sevgili okur.
Geç kalmaktan ve yine iş görüşmesine giderken yolda başıma bir şey gelmesinden korktuğum için hazırlanma işini hızlandırdım. Saçlarımı yukarıdan sıkı bir at kuyruğu yapıp kenardan çıkan tutamları tel tokayla tutturdum. Bir kaç gün önce, kazanın akşamı, gerginliğimi ve sinirimi atması için yaptığım kompleksli ve derinlemesine bakım ile dün akşam yaptığım maskeler oldukça işime yaramıştı. Cildim çok güzel gözükürken bakmadan bile hissedebiliyordum sağlıklı olduğunu. Bu yüzden sadece kırmızı bir ruj ve rimel makyaj olarak yeterliydi. Defne'nin de dediği gibi; cildimi güzel hissediyorken bir ton kimyasal kullanıp boya küpüne dönmeye gerek yok.
Evden çıkıp arabama bindiğimde bir an dejavu oluyorum. Bu yolun sonunun da hastanede bitmemesi için güzel dilekler diliyorum içimden arabayı çalıştırırken. Lütfen Allah'ım bir kez daha aynı şeyleri yaşatma.
Müzik dinleyerek ve ekstra dikkat ederek yirmi dakika sonra bana gönderilen adresin önüne geliyorum. Heyecanlanmaya başladığımı hissederken arabadan inip kapıları kilitliyorum. 4 katlı ve oldukça hoş görünen binanın geniş bir bahçesi ve buradan göründüğü kadarıyla oldukça güzel bir terası da var.
Binaya girdiğimde danışmadaki kız iş görüşmesi için üçüncü kata çıkmamı söyledi. Dışarıdan görüntüsüne nazaran içerisi biraz daha büyüktü. Kaybolmadan asansörleri bulup bindim. Üçüncü kat oldukça sakindi. Geniş bir koridor ve bir sürü odayla doluydu. Etraftaki insanlar ellerindeki dosyalarla, tabletlerle oradan oraya gidiyordu. Buranın küçük bir bürodan buralara geldiğini okumuştum. Kurucusu olan ve odasını bulmaya çalıştığım Ozan bey, yakın arkadaşı ve şirketin ortağı olan Serhat bey ve bir muhasebeciyle çıktıkları yolda harika bir yere gelmişlerdi. Bu başarı beni ister istemez gururlandırıyor. Sonuçta inşallah burada çalışacağım ve çalıştığım şirketin böyle başarılı olması gurur kabartan bir şey.
Kattaki kapılarda yazan isimlerin içinden sonunda aradığımı bulunca heyecanımı kontrol altına almak için kendime biraz süre tanıdım. Kapıyı usulca tıklatıp gel sesini işitince içeri girdim. Geniş bir masada oturan Ozan beyi görünce az önceki sakin olma çalışmalarım uçup gitti. Heyecanımı çok belli etmemeye çalışarak sandalyelerden birine kuruldum. Kendimi tanıtmamla başlayan konuşmamızda sesimin titrememesi için oldukça efor sarf ediyorum.
"Merhaba Özge. Hoş geldin. Melihi yola getiren o kadınla tanıştığıma çok sevindim." diyor alayla. Böyle bir şey söylemesini beklemiyordum. "Anlamadım?" diye soruyorum adamın suratına boş boş bakarken.
"Melih biraz kafasına estiği gibi yaşar. Oldukça da cinstir. Biraz da ketum. Ona dayanabilecek ve adam edebilecek bir kadının dünya üzerinde var olduğuna inancımız kalmamıştı. Ama seninle tanışmak tekrar umut verdi." söyledikleriyle heyecanım azalırken gülerken buluyorum kendimi. Allah aşkına adamın arkadaşı bile ne kadar cins olduğunu söylüyor.
Onu onaylarken konu yavaşça Melihten uzaklaşıyor ve asıl meseleye geliyor. Yanımda getirdiğim çalışmaları Ozan beye uzatırken ellerimin titrememesini umuyorum. Çizimlerimi incelerken gerginlikten ve heyecandan şuracığa yığılı verecekmiş gibi hissediyorum. Yüzü duygularıyla ve düşünceleriyle ilgili hiç bir ipucu vermezken dudaklarımı kemirerek izliyorum onu.
Bir süre kağıtları inceledikten sonra bana döndü "Özge bunlar çok güzel." dediğinde kalpten gidecek gibiydim. "Açıkçası seni işe almak konusuna pek sıcak bakmıyordum ve sırf Melih'in hatırına, anlattıkları ve mahcubiyetinden dolayı bu görüşmeyi kabul etmiştim ama sen beni şaşırttın." dediğinde bir an duraklıyorum. Beni övmesinin keyfine varamadan söyledikleriyle ben de şaşırıyorum.
"Ne?" adamın suratına ablak ablak bakarken o ufak bir tebessümle bu garip halime aldırış etmeden açıkladı. "Melih, eski şirketinden onun yüzünden kovulduğunu anlattı. Sana fazla yakın davranan birisiyle kavga ettiğini ve bu olay yüzünden işten çıkartıldığını. Ama sana burada böyle bir şeyin olmayacağının sözünü veriyorum." dediğinde bir an ne diyeceğimi şaşırıyorum. Ne anlattı ne diyerek deli kadın gibi gülmekle ablak ablak bakmaya devam etmek arasında kalıyorum. Allahtan saçma bir şey yapıp daha ilk dakikadan insanlara deli olduğumu düşündürtmeden tepkilerimi kontrol altına alıyorum.
"Anlıyorum. Bunu anlatmasına şaşırdım sadece." diyerek durumu kotarıyorum. Beni daha fazla zorlamadan bu konuyu kapatmasına büyük bir minnetle teşekkür yolluyorum içimden. Çizimlerimi övmeye başladığındaysa konuyu hepten unutuyorum.
"O zaman yeni işin hayırlı olsun diyelim." diyor çizimleri uzatırken. Birden kocaman sırıtmama engel olamıyorum. Teşekkür edip çizimlerimi çantama koyuyorum. Şirketten çıkmadan Melihe işi kaptığıma dair mesaj gönderiyorum.
Onu zaten biliyorduk Özge.
Her şeyi de bil sen!
Sen adama beni kıskanıp kavga çıkardığın için kovulduğumu mu söyledin? Aferin sana Melih!
Bu konuyu sadece o an için unutmuştum. Tabi ki bunun hesabını soracağım. Hayır sen neden adama maçoluğunu anlatırsın ki?
Her şeyi de bil sen!
Bana benim kelimelerimle karşılık vermesi sinirlerimi bozuyor. Kafasına bir tane geçirdiğimi hayal ederken sırıtmaktan da alıkoyamıyorum kendimi. Bu adam benim ayarlarımı bozuyor arkadaş.