Hayatta duygularınızı karıştıran anlar vardır. Böyle söyleyince garip geliyor ama elbet sizde yaşamışsınızdır. Bütün duygularınızın alt üst olduğu, ne yapacağınızı bilemediğiniz zamanlar. Sanki birisi ayarlarınızla oynamıştır ve ne tepki vereceğinizi şaşırmışsınız gibi anlar. Birden mavi ekran verirsiniz.
İşte şimdi tamda öyle bir zamandaydım. Ne diyeceğimi, ne yapacağımı hatta ne düşüneceğimi tamamen şaşırmış bir şekilde kalakalmıştım. İki gündür en çok yaşadığım duygu şaşkınlıktı. Sürekli bir şeylere şaşırıyordum ve nasıl oluyorsa hepsi bir öncekini gölgede bırakacak türden şaşkınlıklardı bunlar.
Şu an ise Melih Dinçer'in benim salonumda oturmuş benden sevgilisi olmamı istemesi de bütün bunların üzerine tüy dikmişti. Ağlar mısın güler misin? Bir an tepki verme yetimi kaybetmişim gibi kalakalmıştım. Kocaman açılmış gözlerim Melih'in bakışlarına çevrilince onunda bunu son çare olarak ortaya attığı ve kendisinin de pek arkasında duramadığı bir fikir olduğu anlaşılıyordu ama bu neyi değiştirirdi ki? Birisine birden sevgilisi olmasını söyleyemeyeceğini öğretmemişler mi buna?
"Ne?" beni zehirli bir sarmaşık gibi esir alan şaşkınlığımdan kurtulup tepki verebildiğimde ilk söylediğim bu olmuştu. Onunda kendisine aynı soruyu sorduğunu tahmin etmek pekte güç değildi.
"Biliyorum çok saçma ama yaşadığımız olayda çok saçma, yani..."
"Çivi çiviyi söker mantığımı bu? Benim söylediklerim bile daha mantıklıydı." elbette kendimi savunacaktım. Aksi düşünülemez!
"Kusura bakma ama seninkilerde hiç mantıklı değildi. Kimse tanımadığın biriyle böyle fotoğraflarının olduğuna inanmaz." Beni böyle susturabilmesine karşın omzuna tırmanıp saçlarını yolmak istedim. Diğer türlü birazcık kısa kalırım çünkü. Birazcık. "Ayrıca işsiz olduğunu biliyorum. Eğer kabul edersen sana senin potansiyelinde bir iş ayarlayabileceğimin sözünü veriyorum. Yani bu olanların üzerine ailene birde işsiz olduğunu açıklamana gerek kalmasın."
İşsiz ne kadar kötü bir sıfat değil mi? Resmen küçümseyici bir damga. Bence bu kelimenin telaffuz edilmesi hakaret sayılmalı. Bu rencide edici tabir kullanılmamalı. Onun yerine 'şu an çalışmayan birey' denilebilir mesela. Sayın TDK , bu konuyla ilgilenir misiniz lütfen?
Kendi içimdeki isyanıma son veren söylediklerinin içinden tamamen yanlış noktaya takılıp kaldığımı anlamamdı. Bunu fark ettiğim anda ise birden sinirim tepeme çıktı. Zaten yeterince gergin olaylar yaşıyoruz ne gerek var şimdi beni sinirlendirmeye? O sinirle anlıma kadar çatılmış kaşlarımla ve sinirin yansıdığına emin olduğum gözlerim Melih'i hedef aldı. "Sen şu an beni tehdit mi ediyorsun?"
Oldukça sakin söylediğim kelimeler bir bağırmadan daha çok etki ederken benden böyle bir tepki beklemediği için şaşkınca bana bakıyordu. "Hayır. Hayır tabi ki seni tehdit etmiyorum. " dedi uzlaşma yolu arar gibi. "Sadece bunu ikimizin de kârlı çıkacağı bir oyun olarak düşün."
"Rüşvet mi teklif ediyorsun yani?" bu adam her konuştuğunda ben daha çok sinir oluyorum bakın.
Kirli sakalını sıkıntıyla sıvazladığında bende aynı sıkıntıyla koltuğa sırtımı yasladım. Sakalımız yok ki çekiştirelim. "Bak biliyorum çok saçma ama başka bir çaremiz yok. Ailemle bazı sorunlarımız var. Babamlar bunu duyduğunda ortalık çok karışır. Yani hem ben hayatımı bitirecek nişandan kurtulacağım hem sen senin için oldukça iyi bir işe sahip olacaksın. Sadece bu olay unutulana kadar bizi birlikte görseler yeter. Sonra başka bir skandal çıkar ve biz unutuluruz ondan sonra da ayrıldığımızı söyleriz."
"Kendin de söylüyorsun, bu çok saçma ve aynı zamanda çok da riskli. Herkese yalan söyleyeceğiz. Ya birisi öğrenirse? Her şeyi elimize yüzümüze bulaştırabiliriz." dediğimde bunları onunda bildiğinin elbet farkındaydım. Ama pekte biliyormuş gibi durmuyor açıkçası. "Hadi hepsini geçtim biz birbirimizi tanımıyoruz bile."
Kolunu dizine yaslayıp ellerini kavuşturdu. "Bütün riskleri biliyorum ve göze alıyorum. Daha iyi bir seçeneğimiz yok. Özge bak biliyorum çok saçma ama yapabilecek başka hiç bir şeyimiz yok. Lütfen iyi düşün." dediğinde küçük çocuklar gibi mızırdanmak istedim. Hayatım boyunca zor seçimler yapmaktan nefret etmiştim. Kardeşim Defne'nin aksine oldukça kararsız bir yapım vardı ve önemli kararlar vermek beni zorluyordu. Şu anda yaşadığımız durum küçükken hangi dondurmadan istediğime ya da üniversitede hangi bölümde okumak istediğime karar verememem gibi değildi. İkimizin de hayatı için bir karar vermeliydim ve bu omuzlarıma çok fazla yük bindiriyordu.
Ona bunun ne kadar saçma bir şey olduğunu tane tane anlatmak istedim. Böyle bir şeyi yapamayacağımızı. Her şeyi batırırsak yaşanacakları. Daha iyi bir fikir bulabileceğimizi. Hepsini teker teker, tane tane anlatmak istedim. Ama birden çalmaya başlayan telefonum buna engel oldu. Ben koltuktan kalktığımda Defne telefonumu getirmişti bile.
"Anneannem." dedi telefonu verirken. Şu an anneannemle konuşmaya hazır değildim. Küçüklüğümden beri anneannemin yeri benim için hep bir başka olmuştur ve eğer şimdi onunla konuşursam çok geçmeden her şeyi yumurtlamaktan korkuyordum. Ama telefonu açmazsam işler daha da karışırdı. Anneannemin aklına çok yoğun olabileceğimden önce beni elin memleketinde çalıp götürdükleri gelirdi ve bütün İzmir'i korkutup başıma toplamasına şu an hiç gerek yok.
"Alo?" derken sesimdeki gerginliği azaltmak için uğraşıyordum. Ben daha ne söyleyeceğime karar verememişken anneannem bana fırsat bırakmadan konuşmaya başladı.
"Güzel gızım benim. Niden bana söylemedin gerçeği anneannem? Bak bende hiç bilmeden seni sıkıştırıp durudum. Özür dilerim boncuk gözlüm. Sen söylemeyince nerden bilem bende üzerine geldim." anneannemin ege şivesiyle konuşmasını size olduğu gibi aktarıyorum. Söylediklerine anlam veremezken o bir anda başka bir ruh haline büründü. Az önceki üzüntüsü gitmiş sesine alınganlık yerleşmişti. "Hem sen niden bene diyivemedin bakayım? Benden bir şeyle mi saklamaya başladın artık?"
Kaşlarım çatılırken kalktığım koltuğa geri çöktüm. "Olur mu hiç öyle şey pamuğum. Ama ben anlamadım anneanne. Neyden bahsediyorsun?"
"Neyden olacak sarı guzum oradaki şu sevgilinden işte."
Pekala işte bunu hiç beklemiyordum. Anneannemin söyledikleriyle öylece kalakalmıştım. Defne'nin korkuyla beni dürtüklediğini hissedebiliyordum ama tepki veremiyordum. Kendimi fişi çekilmiş bilgisayar gibi hissederken daha az önce oturduğum koltuktan fırlayıverdim.
"Ne?" resmen cırlayarak sorduğum soru hemen yanımdaki kardeşimi ve Melih'i de, hattın diğer ucundaki anneannemi de korkutmuştu.
"Niye bağırıyon gadın gızım? Fotoğraflarınız çıkmış işte oğlanla. Ondan bahsediyom." diye kendini açıkladığında kafamı duvarlara çarpmak istedim. "Ayrıca böyle öğrenmekte beni biraz üzdü. O delifişek kardeşinden beklerdim ama senden beklemezdim. Hani sen bana her şeyi anlatırdın?" Koşup başımı anneannemin dizlerine yaslayıp tıpkı dediği gibi her şeyi anlatmak istedim. Ama ben artık o küçük kız çocuğu değildim. Arada kendime hatırlatmam gerekiyor da.
Bakışlarım önce bana endişeyle bakan Defne'yi ardından ne olduğunu anlamaya çalışan Melih'i buldu. Telefonla konuşmadan önceki bütün düşüncelerim silinirken başta anneannem olmak üzere diğer hiç kimseyi ikna edemeyeceğimizi anladım. Bir duvara toslar gibi anladım hem de. Bunu fark etmek omuzlarımı düşürürken elimizdeki tek çözüm yoluna razı geldim.
"Hıı." derken sesim hava kaçıran bir balona benziyordu. "Evet ya sevgilim."
Benden böyle bir hitap beklemeyen ikili şaşkın bakışlarla bana bakarken nasıl olup da kabullendiğimi düşünüyorlardı. Ama az önce Melih'in de dediği gibi tek çaremiz buydu. Ve yine tıpkı söylediği gibi kimseye fazla yakın ve samimi olduğunuz fotoğraflardaki adamı hiç tanımadığınıza ikna edemezdiniz. Ve babam hiç tanımadığım bir adamla o şekilde fotoğraflarımın olduğunu bilirse bu hiç iyi olmazdı. Melih'in can sağlığı için yani.
Elimi darmadağınık ve karışmış saçlarımın arasına daldırdığımda dolaşmış bir tutama denk geldi. Acım yüzüme yansırken karşımdaki ikiliyi delirdiğime ikna etmiştim. "Özür dilerim anneannem ben sana söyleyecektim ama malum işlerden kafamı kaldıramıyorum." işsiz olduğum gerçeğini göz ardı ediyorum. Hem iş aramakla meşguldüm. Tamamen yalan söylemiş değilim yani.
Karşımdaki ikili az önceki şaşkınlıklarını atlatmış olacak ki bana onaylamaz bakışlar atıyorlardı. Ne yani sevgili olduğumuz yalan değil ama işsiz olmam yalan mı? Hem bu ikisi daha az önce tanışmadı mı, nasıl hemen bana karşı koalisyon kurabiliyorlar? Yok anam yok, kardeşliğin de hiç önemi kalmamış artık. Onlara arkamı dönüp anneannemle konuşmama öyle devam ettim. Yüzlerine bakmazken konuşmam daha kolaydı.
"Böyle öğrenmeni istemezdim gerçekten. Ama söyleyemedim işte." küçük bir kız çocuğu olmaya bilirdim ama titreyen bir ses, biraz iç çekme ve biraz göz doldurmak anneannem üzerinde hala etki ediyordu anlaşılan. Arada dertli iç çekmelerin olduğu, titreyen sesimle yaptığım konuşmam anneannemi ikna etmiştim hatta beni üzdüğü için kendine de biraz kızmıştı. Telefonu birbirimizi çok sevdiğimizi söyleyip kapattığımızda tekrar malum ikiliye dönmeden önce biraz bekledim. Kendileri sinirimi fazlasıyla bozdukları için ufak bir soluklanmaya hakkım var. Bu hakkı bana ben verdim. Az önce.
Arkamı döndüğümde bir süre birbirimizle bakıştık. Hiç kimse konuşmuyordu ve öylece birbirimize bakıyorduk. Bu sessizliği ilk bölen kişi gevezeliğiyle tanınan kardeşim Defne oldu. "Sen az önce ne dedin?" diye sorduğunda aslında söylediğim şey için benden bir onaylama bekliyordu. Ama omuz silkmekle geçiştirdim.
"Neden peki?" diye soran ise Melih ti. Bu kadar uzak yaklaşmış olmamdan ötürü benden böyle bir şey beklemiyordu. Haklı olarak tabi ki. Ona da sadece omuz silkerek cevap verdiğimde kardeşim kaşlarını çatıp dik bakışlarını yüzüme sabitledi.
"Adam akıllı cevap versene artık." canı istediğinde gerçekten korkutucu olabiliyor.
"Bu fikrin hala çok saçma olduğunu düşünüyorum ama anneannem neden sevgilim olduğunu ona söylemediğimi sorduğunda ne diyeceğimi şaşırdım. Ve eğer Melih'i hiç tanımadığımı söyleseydim babamla ikisi ellerinde tüfeklerle burayı basarlardı." bunun gerçekleşebileceğini o da bildiği için hak vermişti. Anneannem bazı konularda damadıyla bir takım olmayı iyi biliyordu. Ayrıca Melih de ufak bir korku gördüğüme yemin edebilirim. Bu iyi bir şey. Tabi ki babamın tüfeğini tehdit olarak kullanacağımdan değil.
Defne'nin hala olan bitene bir anlam veremediğini ama öğrenmek için Melih'in gitmesini beklediğini biliyorum. Tıpkı şu an meraktan nasıl kıvrandığını ve Melih gider gitmez beni sorguya çekeceğini bildiğim gibi. Ama şimdilik kendini tutması ve bizim bir çözüm bulmamız için zaman verecek kadar düşünceli olması da gözlerimi yaşartıyor. Küçükken arkadaşlarım geldiğinde odadan çıkmayıp beni sinir eden kişide kendisiydi. Zaman nelere kafi görüyoruz.
"Öncelikle." dedim susmanın faydasız olduğunu bildiğim için. "Esnek mesai kabul etmem. Maaş konusunda hakkımı alırım." elbette bu işten çıkarımı alacağım sevgili dostlar. Dudağı keyifle yukarı kıvrılırken hemen onayladı beni. Defne ortada ne döndüğünü bilmiyor olmanın huysuzluğuyla bir bana bir Melih'e bakıyordu. Bana yaptığınız koalisyonun intikamını almayacağımı mı düşünmüştün sevgili kardeşim?
"Öyle kameraların karşısına geçip de ne kadar aşık olduğumuzu anlatan basın toplantılarına gerek yok. Biz sadece bir süre birlikte zaman geçireceğiz ve insanların bizi kabul etmesini sağlayacağız. Oldukça doğal davrandığımız içinde insanlar buna çabuk alışacak. Magazin de bizi bir süre yan yana görünce ve birkaç açıklama alınca yetinecektir. Daha sonra da anlaşamadığımızı öne sürüp ayrıldığımızı söyleyeceğiz." Melih aklındaki planı detaylıca anlatırken söyledikleri saçma olduğu kadar mantıklı da geliyordu kulağa. Yani kalkıştığımız bu iş oldukça saçmaydı ama yaptığı plan mantıklıydı. Ancak benim aklımı kurcalayan konu başkaydı.
"Peki dergide geçen şu nişan meselesi ne?" bunu sormamı beklemiyor olacak bir an şaşkınlıkla duruldu. Bu konudan bahsetmek istemediği belliydi ama benden merakımı içime gömmemi de bekliyor olamaz değil mi? "Eğer bir süreliğine de olsa sevgili olacaksak, müstakbel sevgilimin neden istemediği biriyle nişanlanacak olduğunu bilmeliyim."
Bunu mantıklı bulmuş olacak ki anlatmaya karar vermişti. Koltuğa sırtını yaslayıp derin bir nefes aldığında sanki yaşamın sırrını bulmuş gibi bir gizem yaratmıştı ortamda. "Pek ele avuca sığmayan birisiyim. Kontrol altında olmaktan çok hoşlanmam. Babam ise beni kontrol altına almaktan, hayatımı yönetmeye çalışmaktan vazgeçmiyor. Kötü bir amacı olmadığını biliyorum sadece bir baba olarak oğlunun iyiliğini düşünüyor ama bunu beni hiç düşünmeden yaptığını umursamıyor." dedi. Onu işten kaçan birisi olarak düşünmemiştim. Öyle bir izlenimi de yoktu zaten. Ama ona yapılan baskılardan dolayı böyle düşünmesi normaldi.
"Babam ve annem görücü usulü evlenmiş. Ama birbirlerini ilk gördüklerinde aşık olmuşlar. Dedem de hem benim hem kardeşimin böyle olacağını düşünüyor. Kardeşim şehir dışında yüksek lisans yapmak için gittiğinde de Dedemin uğraşabileceği tek torunu ben kalmıştım. Hem babamın aile şirketinde bana verdiği sorumluluklar hem de dedemin evlenmem üzerine yaptığı konuşmalarla uğraşıyorum. Ona kızamıyorum çünkü benim üzerimde çok emeği var. Yaşlandığında ve saçma konulara taktığında ona öyle davranamam. Şimdi de bir gelin bulmuş tutturuyor evlen diye." Onun sıkılarak ve zorla anlattıklarının komik görünmediğinin farkındaydım ama birden kahkahamı engelleyememiştim. Delirdiğimi düşünen bakışları daha çok gülmeme sebep oluyordu.
Gülüşümün izi hala yüzümdeyken biraz soluklandım. "Deden ve anneannem akraba falan mı acaba?" dedim neşeyle. "Aynı durumlarla uğraşıyorum. Tutturmuş senin mürüvvetini görmeden ölürsem gözlerim açık gider diye. Sanki 35 yaşında evde kalmışım gibi davranıyor." söylediklerim onu da güldürürken garip bir duyguyla sarmalandım.
Daha dün sabaha kadar var olduğundan bile haberimin olmadığı bir adamla şimdi salonumda oturmuş kırk yıldır tanışıyormuş gibi sohbet ediyor, gülüşüyorduk. İşte hayat bu kadar garipti. Hakkında onu zorla evlendirmeye çalışan bir dedesi olduğundan başka bir şey bilmediğiniz bir adam ile oturup kahkaha atabilirdiniz.
"Bence bu yaşlılarda yaygınlaşmaya başlayan bir hastalık." dediğinde gülerek ona katıldım. "Hepsi belli bir yaşa gelince torunlarını evlendirmek için uğraşıyorlar." dedim yüzümü buruşturup. O an sanki birbirini tanımayan ya da birbirine oldukça sinirli sürekli didişen iki insan değilmiş gibiydik.
"Öncelikle seni bir konuda uyarmam lazım. Babam bütün mülayimliğine karşın bazen oldukça sinirli bir adam olabilir. Özellikle kızının sevgilisine karşı sınırları zorlayabilir. Sakın onun bu halini hafife alma. Elinde tüfekle seni kovalamasını istemiyorsan yani." bunun yaşanacağına pek ihtimal vermediği belliydi ama çok azıcık dahi olsa korktuğuna yemin edebilirim.
"Bizimkilerin sana iyi davranacağına inanıyorum. Hiç birisi sorun çıkarmaz." dedi ve sonra unutmuş olduğu bir şeyi oldukça ciddi bir şekilde ekledi. "Eğer dedem sana bazı eski anılar anlatmaya kalkarsa hepsine inanma. Oldukça dinç olmasına rağmen bazen torunlarının çocukluklarını karıştırabiliyor." niyeyse bu söylediği pek inandırıcı gelmese de ona bunu çaktırmadan söylediğini onayladım.
Rahatına düşkün birisiyimdir ama çok yakınım olmayan insanların yanında pekte rahat davranamam. Oturuşumda veya konuşmamda hep bir gerginlik kırıntısı olur ama şu an hemen çaprazımdaki koltukta oturan Melih ile konuşurken veya kavga ederken oldukça rahattım. Kendisi de aynı şekilde tamamen yabancısı olduğu bir evde gayet rahat davranıyordu. Bunun sebebi ikimizin de birbirimize ihtiyaç duyduğu bir oyuna kalkışmamızdı ve gerginlikle devam edersek elimize yüzümüze bulaştıracağımızı ikimizde gayet iyi biliyorduk. Bu yüzden atışmak yerine anlaşmaya çalışıyorduk. Birde onun saçma gıcıklıklarını bir kenara bırakmasının da etkisi vardı. Beni çileden çıkartmak yerine insancıl davranışlar sergilemeyi tercih ediyordu. Sağ olsun.
"Benimkiler haberi almıştır. Kendi kendilerine delirmeden eve gidip onlarla konuşmam gerek." dedi oturduğu koltuktan kalkarken. "Bana cv'ni atarsın, iş konusunda haberleşiriz." numarasını alıp atacağımı söylediğimde Defne yanımıza geldi ve ikisi yakın arkadaşlar gibi vedalaştılar.
Melih ayakkabılarını giydikten sonra arkasını dönüp benimle göz göze geldi. "Görüşürüz müstakbel sevgilim." dedi dudağının kıyısındaki alaycı gülüşüyle, göz kırpıp arkasını döndü ve gitti. Bakın tam normal insanlar gibi anlaşabiliyoruz diyorum hop beni delirtmeyi yine başarıyor. Saçma sapan seğiren o gözünü oyarım senin Dinçer!
Defne bir adım önümde dururken kapıyı ittirdi. Kapı kapanırken yavaş ve korkutucu bir şekilde arkasını dönüp annemden aldığı yemyeşil gözlerini bana dikti. "Bana hemen ne olduğunu anlat. En baştan ve hiç bir şeyi atlamadan." oldukça ciddi söylediği sözler karşısında ona istediğini vermekten başka çarem yoktu. Çilemse çekerim, kaderimse gülerim.