KARANLIK

1015 Words
"Neden korkasın ki?" dediğimde saçlarımı okşadı. "Okuldaki öğrenciler arasında madde çok yaygınmış. Senin de bulaştığını görmeyeyim. Sana bir şey olsun istemem. Şüpheli bir durum fark ettin mi? Hiç satanlara denk geldin mi?" "Hayır," dedim yalan söyleyerek. Arkadaşlarımın başının da yanmasına izin veremezdim. Aslı ve ben temizdik ama Funda ve Çisem kullanmıştı ve eminim ki onlar da böyle bir durumda bizi ifşa etmezdi. Tuğkan uzunca gözlerimin içine baktı. "Yalan söylüyorsun." "Hayır söylemiyorum," dedim öfkeyle. Tuğkan da öfkelenmişti. Çenemi kavrayıp beni kendisine bakmaya zorladı. "Yalan söylüyorsun." "Söylemiyorum sadece alt sokaktaki barda kullanıldığını gördüm," dediğimde Tuğkan pek de şaşırmışa benzemiyordu. Hatta sanki bundan haberi var gibiydi. "Hazal, uzak duracaksın bana söz ver." "Zaten duruyorum," dediğimde beni kendisine çekip saçlarıma bir öpücük kondurdu. "Bir süre öyle ortamlara gitme. Burası artık çığrından çıktı." "Neden bir şey yapmıyorsunuz?" dediğimde derin bir nefes aldı. "Kolay değil o kadar ama emin ol gereken yapılacak." "Birileri öldükten sonra mı?" dedim iğneleyerek. Haklıydım, derhal yapılması gerekirdi. Tuğkan bakışlarını benden kaçırdı. "Polisin işine karışmayalım biz." "Görmeyeli sıkıcılaşmışsın," dedim gülerek. O ise tek kaşını kaldırdı. "Çocuk eylemiyorum diye sıkıcı mı oldum?" "Barış mesela çok eğlenceli," dedim kıkırdayarak. Oysa aksine, Barış'tan tiksiniyordum. Tuğkan imalı şekilde bakarken gözlerinin beni esir aldığını hissetmiştim. "Afrika çekirgesine benziyor." Benzetmesine bir kahkaha atarken içeriden sesler gelmişti. "Biz geldik!" Aslı ve Tuğberk yanımıza gelmişlerdi. "Hazal ne durumda?" "Sizi bekledim en eğlenceli kısım için," dedi Tuğkan ayağa kalkarken. Biz ona sorarcasına bakarken birden suyu açtı ve bana doğrulttu. Soğuk suyu yediğim anda bir çığlık attım. Diğerleri ise beni sırıtarak izliyordu. "Pislikler." Aslı ve Tuğberk bana gülerken Tuğkan'ın yüzünde de eğlenen bir ifade olduğunu görmüştüm. Ben ise çığlıklar atmaya devam ediyordum. Buz gibi olan su bedenimi öyle bir yakmıştı ki tenimin önce yandığını sonrasında da uyuştuğunu hissetmiştim. "Hepinizi öldüreceğim bu saçmalık bittikten sonra!" Tuğkan birden fıskiyeyi kafama doğrulttu. "Efendim bir şey mi dedin, duyamadım?" Açık olan ağzım, suyla dolmuştu. "Sono oldorocoğom Toğkon." Üçü de bana gülerken Tuğkan en sonunda suyu kapattı ve beni ayağa kaldırdı. Aslı'nın uzattığı havluyu alıp üzerimi kuruladı ve beni kucağına aldı. Tuğkan beni yatağa doğru taşırken onun yoğun parfüm kokusunu almıştım. Gözlerim anında kapanırken onun kokusunu daha fazla içime çektim. Bu kokuyla kendisini parçalamak istemiyor muydu? Beni yatağa bıraktıktan sonra onun sıcaklığının kaybolmasıyla homurdandım. "Aslı, onun üzerini değiştirir misin?" O ikisi odadan çıkarken Aslı beni soymaya başlamıştı. "Ya sen değil Tuğkan yapsın." Aslı bu tepkime şaşırmıştı. "Orospu." İkimiz de onun tepkisine bir kahkaha atarken Aslı üzerimi tamamen değiştirmişti. Yaramazca gülerek ona döndüm. "Sen Tuğberk'ten pek bir etkilendin sanki." "Etkilenilmeyecek gibi mi sence? Tuğkan hoca da o da müthiş bir gen aktarımı almış maşaallah." İkimiz de gülerken bir anda ciddileştim. "Sakın onlara da böyle konuşma. Egoları okşanır şimdi havalarından geçemeyiz. Ama sen diğer çocuğu ne yapacaksın?" "Allah'ın müptelasıyla ne işim olur benim, ona bakmam ben," dediğinde ona gururla bakmıştım. Tuğkan ve benim bir şansım yoktu ama Tuğberk ve Aslı'nın kesinlikle vardı. Kapı tıklatıldığında içeriye onlar gelmişti. Tuğkan'ın elinde bir fincan vardı. "Benim hayatım Hazal'ı ayıltarak geçecek herhalde." "Bu ilk değil galiba," dedi Tuğberk imalı bir sesle. Hemen suratımı ekşittim. "Benim bununla işim olur mu? Zayıf anlarımı kolluyor ve yanımda bitiyor." "Ceren'i kıskandığı için yemeği bana zehir etti bir de işim olmaz diyor." Tuğkan'a karşılık kaşlarımı çatarken diğerleri de eğlenir bir halde çatışmamızı izliyorlardı."Gökalp ve Burak'ı kıskanan sendin be! Ben Ceren ile olun diye aradan çekildim daha ne yapayım?" "Kızım seni rahatsız eden bir tek Ceren var ona da ben bakmam ama sen? İki tane lavuğu peşinden koşturuyorsun," dedi öfkeyle. Ona karşılık güldüm ve cilveli bir şekilde konuştum. "Sana ne?" Birden bana yaklaştı ve ensemi tutup ona bakmamı sağladı. "Beni onlarla bir tutamazsın." "Şöyle tutabilirim üçünüz de umurumda değilsiniz. Gerçi Barış için kesin konuşamam," dedim gülerek. Birden bana yaklaştı. Aramızda bilimler vardı. "Aslı seni giydirirken Tuğkan yapsın diyordun ama?" Koca bir siktir! Aslı ve ben utançla dudaklarımızı bastırırken diğerleri gülüyordu. "Karıştırmışım, benzer isimler." "Tuğkan ve Barış," dedi Tuğkan gülerek. Bence gayet de benziyordu. A harfi vardı sonuçta. "Öyle bir şeyi asla söylemem ben demek ki sen öyle duymak istemişsin. Sürekli de dibine girip durma beni öpmek istediğin çok belli oluyor." Kendimi hem Tuğkan'a hem de diğerlerine rezil etmiştim ve üzerimde zaten yerin dibine girmiş olmanın verdiği bir rahatlık vardı. Tuğkan gözlerini dudaklarımda gezdirdi. "Ne yapacağım ben seninle?" diye fısıldadığında güldüm. "Ne istiyorsan onu." "Ya bizim de burada olduğumuzu artık hatırlasanız mı?" dedi Aslı tiksinerek. Onun, bizim adımıza utandığına emindim. "Hadi yemek yemeye gidelim." Bu, hiçbirimizin reddedemeyeceği bir teklifti. Hep beraber Tuğkan'ın arabasına geçtik. Ön koltuk için büyük bir savaş vermiştim doğrusu ve kazanmıştım. Tuğkan ise onun yanında oturmak için can attığını söyleyince kapıyı açıp kendimi atmaya çalışmıştım. Tabi ki buna da engel olmuştu. Güzel bir yere geldiğimizde makarna söylemiştik. Tuğberk olabildiğince sohbet etmeye ve bizi tanımaya çalışıyordu. "Meslek olarak tercihiniz ne peki?" "Ben kabin memuru olmayı düşünüyorum," demişti Aslı. Ben ise kararsız olduğumu söylemiştim. Elektrik bölümü okuyup bölümümüz üzerinden kariyer yapamamamız çok acı bir durumdu doğrusu. Tuğkan'ın delici bakışları gözlerimi buldu. "Neden kararsızsın?" "Bölümün önü açık değil. Öyle kafamda bir meslek de yok 'fark etmez' kafasındayım ama belki yazar olabilirim," dediğimde bir cevap veremeden arka çapraz masaya döndü. "Muzaffer yakala, kaçıyor!" Hepimiz bağıran adama bakarken bir adamın kapıya doğru koştuğunu görmüştük. Tuğkan ve Tuğberk anında adamın peşinden fırladılar. Adam kapıyı açtığı anda Tuğberk bir tekme atıp kapıyı geri kapattı. Tuğkan da onun kollarını arkasında birleştirip tutarak etkisiz hale getirdi. Masadaki adamlar onların peşinden gidip yakalanan adamı kelepçelediler. Onlar polis miydi? Hiç de benzeyen bir halleri yoktu. Saçları ve sakalları birbirine karışmıştı. Dövmeleri vardı. "Adamın dibisiniz." Onlar bizimkilere selam verip yakalanan adamı götürürlerken biz şaşkınca olanları izliyorduk. Geri geldiklerinde Aslı hemen sorguya başlamıştı. "Onlar nasıl polis öyle?" "Aynı masada oturduklarına göre kılık değiştirmişlerdi yakalamak için." Gelen yemeklerle sohbetimiz bölünse de Tuğkan ve Tuğberk'in yaşananlar sanki çok normal bir şeymiş gibi davranması garip gelmişti. Olay hakkında dakikalarca kritik yapmaları gerekmez miydi? "Siz neden şaşırmadınız?" dedim sorgulayan bakışlarla. Biraz düşündükten sonra cevap gelmişti. "Kick boksa gittik, oradan alışığız." Tuğkan'ın soğukkanlı bir şekilde cevap verip yemeğini yemesi nedense bende büyük bir şüphe uyandırmıştı. Ondan hiç iyi hissiyatlar almıyordum. Beni inanılmaz ürkütüyordu. Gizemli olması çekici değil aksine korkutucuydu. Bu adamda bir şeyler vardı, bu adamda büyük bir karanlık vardı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD